Sosyoloji

David McGowan – Amerikan Faşizmi

David McGowan –
Amerikan Faşizmi

En Büyük Sır
Herkesin Gördüğüdür.

Bana öyle geliyor ki bir ya da iki nesil sonra
insanların esareti sevmelerini sağlayan ilaçlara dayalı bir sistem
geliştirilmiş olacak. Böylece tüm toplum acı vermeyen bir toplama kampına dönüştürülecek
ve insanlar özgürlüklerinin ellerinden alınmasından mutlu olacaklar; çünkü
propaganda ya da ilaç kullanarak beyin yıkama sonucunda insanlar isyan etmeye
dair bütün arzularından arındırılmış hale gelecekler.

Aldous Huxley, 1959

Propagandanın ustaca ve sürekli uygulanması
sonucunda insanların cenneti cehennem veya tam tersi bir şekilde sefil bir
hayatı da cennet olarak görmeleri sağlanabilir.

Adolf Hitler, 1935

21 yüzyılın başında Birleşik Devletler’de yürürlükte
olan politik sistemin adı faşizmdir. Elbette biz onu böyle isimlendirmekten
hoşlanmıyoruz; ona “demokrasi” demeyi tercih ediyoruz. (s. 15)

Faşizmiz soykırımla eşanlamlı olduğuna dair yanlış
inanç faşizmin gerçekte ne olduğunun anlaşılmasını engellemektedir. 1984 ve
Brave New World gibi kitaplar da aynı çarpıtmanın yüksek sanat değeri taşıyan
versiyonlarıdır. Bu kitaplar ve bunlara benzer diğerleri, otoriter bir devletin
neye benzediğine dair gerçek dışı bir görüş oluşturdular ve bunun sonucunda
sahte bir güvenlik hissine kapılmamıza neden oldular. (s. 18)

Faşizm: Katı tek parti diktatörlüğü, muhalefetin güç
kullanarak bastırılması, merkezi hükûmetin kontrolü altında serbest ekonomik
girişim, saldırgan milliyetçilik, ırkçılık, militarizm vb. tarafından
karakterize edilen yönetim şekli. (Webster’s New World Dictionary) (s. 18)

Afro-Amerikalılar ABD nüfusunun %12’sini
oluşturmaktadır ve uyuşturucu kullananların da buna yakın bir oranı (%13)
Afro-Amerikalıdır. Fakat uyuşturucu kullanmaktan hapse girenlerin %74’ü
siyahtır. (s. 23)

…her Amerikalı şunu çok iyi bilir ki bu ülkenin iki
büyük siyasi partisi arasında temelde hiçbir fark yoktur.

Bu kısmı sakın hafife almayın. İllüzyonu devam
ettirmek hayati önem taşır. Bu yüzden aslında benzer ideolojileri paylaşan üst
düzeydeki insanlar siyasi rakipler gibi hareket eder ve birbirlerini
küçümserler. (s. 30)

Gerçek şu ki birbirlerinden ancak “profesyonel”
güreşçilerin birbirlerinden nefret ettikleri kadar nefret ederler.

…bunların hepsi sadece güç gösterisi. (s. 34)

Bir yalanın inandırıcılığı büyüklüğüyle doğru
orantılıdır.

Adolf Hitler

Sihirle ilgili yaptığınız hilede başarılı olmanın
yolu hileyi sol elinizle yaparken bütün izleyicilerin sağ elinize bakmasını
sağlayabilmektir. Politika sanatı da aynen böyle işler. (s. 53)

Amerikan “demokrasisi” kazananın hepsini aldığı bir
seçim sistemi üzerine kurulu. Ve küçük bir partinin, maddi kaynaklar ve medya
desteğinden yoksun adayının en ufak bir kazanma şansı yok. (s. 60/61)

İsveç / İsviçre

…her iki ülke de savaş boyunca üçüncü Reich’a hayati
hizmetlerde bulundular.

Nazi rejimi’nin SKF (İsveç devletininde ortak olduğu
İsveç metal bilye şirketi)ile dostane ilişkileri vardı.

Savaş süresince, SKF’nin üretiminin %60’ı Almanya
tarafından kullanıldı. (s. 64)

SKF’nin yöneticilerinden biri olan Hugo van Rosen,
Lutwaffe’nin başkanı Hermann Goering’in kuzeniydi. Bir diğer yönetici William
L. Batt aynı zamanda I.G. Farben kartelinin bir yan kuruluşu olan Amerikan
Bosch’un başkanıydı. Diğer birçok Nazi şirketiyle birlikte bu iki kurum da Wall
Street’teki Sullivan&Cromwell’den John Foster Dulles tarafından temsil
ediliyor ve korunuyordu.

Roosevelt,

Batt’ı savaş ürünleri konseyinin başkan
yardımcılığına atadı. Batt aynı zamanda Bush’un iş ortağı Avarell Harriman’ın
yakın dostuydu. (s. 65)

7 Aralık 1941

7:02’de Pearl Harbor’un radar sistemini kullanan
Onbaşı,

Oahu’nun sadece 130 mil kuzey doğusunda büyük bir
Japon uçak filosunu fark etti. Üsleri anlaşılmaz bir şekilde bunların Amerikan
uçakları olduğunu söyleyerek haberi ciddiye almadılar.

7:45’de,

…büyük saldırının ilk bombaları atılmaya başlandı.

Garip bir biçimde, sahildeki mühimmat ve yakıt
depoları hedef alınmamıştı. Ve çok büyük şans eseri, filonun en değerli
varlıkları olan uçak gemilerinin üçü de denize açılmışlardı.

Açıktır ki bu saldırı askeri bir amaca hizmet
etmiyordu, (s. 70)

Iwo Jima adası

72 gün aralıksız bombalandı. (s. 72)

…bir savaş muhabiri

Amerikan birliklerinin Pasifik’teki vahşetini şöyle
aktarıyordu: Esirleri soğukkanlılıkla vurduk, hastaneleri yok ettik,
cankurtaran botlarını bombaladık, düşmanımız olan sivilleri öldürdük ya da
onlara kötü muamele ettik, yaralıları öldürdük, ağır yaralıları ölülerle aynı
mezarlara tıktık ve masa süsü yapmak için düşmanın kafatasındaki etleri kaynattık
ya da kemiklerini büküp mektup açacağı olarak kullandık.

1944’te çekici bir sarışının Pasifik’teki
nişanlısının gönderdiği Japon kafatası ile çekilmiş tam sayfalık bir fotoğrafı
Life dergisinde yayınlandı. Time sevinçle şöyle haber veriyordu: “iyi tutuşturulduklarında,
Japon şehirleri sonbahar yaprakları gibi yanacak.” (s. 73)

Tüm savaş boyunca Birleşik Krallık’ta toplam 60.000
sivil hayatını kaybetti.

ABD ve İngiltere, …tek bir hava saldırısı sonucunda
Dresden’de 130.000 Alman’ı öldürdü. (s. 74)

Savaşacak gücü kalmadığı halde Japonya’ya atılan iki
atom bombası, …Sovyetler Birliği’ne uyarıydı. (s. 77)

On binlerce insanın hayatına son verecek silahları
kullanıp sonra da bunun hayat kurtarmak için yapıldığını savunmak, her zaman ve
her durumda, yorum yapmayı bile gerektirmeyecek kadar saçma bir iddiadır. (s.
78)

Kırk milyonu sivil olmak üzere altmış ilâ yetmiş
milyon arasında insanın öldüğü bir savaşta öldürülen Yahudi sayısı altı milyonu
geçmiyordu.

…biz neden sadece bu altı milyonu hatırlıyoruz? (s.
81)

Amerika’nın savaş boyunca verdiği toplam askeri
kayıp 292.000’dir.

İngilizler 300.000’in altında kayıp vermiştir. (s.
84)

İçeriğin ihyası
için biçimler maniple edilir.

Saldırgan bir ülke olarak sürekli birileriyle
savaşmanız gerekir ama insanlarınıza neden ölüme gittiklerini söyleyemezsiniz.
(s. 88)

…kendi iç çatışmalarına dalmış bir halk, devlet için
bir tehdit oluşturmaz. Toplumun sorunları için bir etnik gurubu günah keçisi
yapmaya çalışan insanlar aslında tüm etnik gurupların düşmanının faşist devlet
olduğunu göremezler. (s. 90)

Devlet, göz
önündeki basit işlerin icrasında dikkat çekecek biçimde hatalar yapar (bunu
bilinçli olarak yapar, dolayısıyla bu bir hata değil politikadır).

Halk, hata
olarak gördüklerine karşı tepki verir. Bazıları lehte bazılarıysa aleyhte tepki
verir.

Bu iki kutup
arasındaki tartışmanın oluşması için gerekli düzenlemeleri yine devlet organize
eder. Taraflar çatışarak, halk kitleleri içerisinde birikmiş olan gerilimi
alırlar. Bu süreç devlete küçük hatalarla başa çıkabilme tecrübesinin yanı sıra
tüm bunlar olup biterken perde gerisinde at koşturma imkânını verir.

100. sayfadan sonra yüzyıl boyunca başkanlık
koltuğunda oturmuş olanların biyografilerine yer verilmiş.

(Truman dönemi)

Afyon, Türkiye’de yetiştiriliyor, Lübnan’da morfin
haline getiriliyor, Sicilya ve Marsilya’daki laboratuvarlarda uyuşturucuya
dönüştürülerek Küba yoluyla dağıtım ağının merkezi olan ABD’ye getiriliyordu.
Operasyonun tümünü Lansky Florida’dan yönetiyordu ve Küba’daki
operasyonlar da Trafficante Ailesi tarafından yürütülüyordu. (s. 137)

 Truman 3
Eylül 1946’da

Paperclip Projesini onayladı. (s. 140)

(İran Operasyonu)

Darbenin amacı Dr. Muhammed Musaddık’ı devirip
yerine pek de rastlantısal sayılmayacak bir biçimde kişisel servetinin büyük
kısmı, Rockefellerların sahip olduğu Chase Manhattan Bankası’nda bulunan ve
babası savaş boyunca ateşli bir Nazi destekçisi olan Şah Rıza Pehlevi’yi
geçirmekti. (s. 147)

“Yeni teknolojiler, toplumun gittikçe artmakta olan
bir bölümünü, bütün alışılmışın dışındaki hareket tarzlarının hastalık
belirtisi olduğu ve bilimsel olarak normal kabul edilen davranışların gittikçe
daralan bir standardı olduğu yönünde şartlandırıyorlar.

Böylece kimsenin, hareketlerinin maniple edildiğinin
farkına varamayacağı ve dolayısıyla hiçbir karşı koymanın da mümkün olamayacağı
sorunsuz bir sistem ortaya çıkar.

Yaşadığımız hayat, artık değişik hayat tarzları
arasında en iyi olan değildir; var olan tek hayat tarzıdır.”

Peter Schrag, 1978 (s. 193)

ABD’deki AIDS kurbanlarının çoğu tarihsel olarak
yönetici elit tarafından dışlanılmış gurupların mensuplarıdır. (s. 221)

BM raporlarında şunlar yer alıyor: Hastalığın bazı
Afrika ülkelerindeki genç nüfusun yarısını öldürmesi bekleniyor. Sonuçta bu
ülkelerin ekonomileri ve toplumları imha olacak. (s. 223)

Önemli: 1973’te yapılan genetik araştırmalar,
Stanley Cohen, Herbert Brown

Türkçeleştiren: Bahadır Gülle

Okul Yayınları

Şubat 2005

İlgili Makaleler