33Sosyoloji Sözlüğü

DARVİNCİLİK

DARVİNCİLİK

İngiliz tabiat ve
biyoloji bilgini Charles Dar­vin’in geliştirdiği bütün canlı türlerinin doğu­şunu
ve evrimini en alı biçimlerinden başlayıp en karmaşık olanlarına kadar
verildiği bir ha­yal mücadelesiyle açıklayan Öğretiye, Danvin-dlikadı verilir.

Darwin görüşlerini,
1837’den itibaren üzerin­de çalıştığı Tiirfeıin Kökeni Üzerine (1859) ad­lı
eserinde açıklamaya başladı. Temelde mad­deci olan Danvin, “yaratılış
mucizesi” görüşü­ne karşı Lamarck ile birlikle dönüşüm teorisi­ni
savunmuştur. Ancak Dar\vin’e kadar mater­yalizmin açıklayamadığı şu sorunun
cevabını

Darwin’in teorisi
açıklamaya çalışacaktır. Bu­na görL1, urganların yapılışında ve düzenleni­şindi,’
kendisini gösteren amaçlılık (teleoloji, gaiyel), yaratıcı zeki bir nedenin
müdahalesi olmadan, bilinçsiz güçlerin bütünüyle meka­nik etkisiyle nasıl
meydana gelebilmiştir? Ya­ni amaçlılık amaçsal nedenler olmadan nasıl
açıklanmalıdır?

Aslında sorunun
kökleri XVIII. yüzyıldan iti­baren çalıdan Rasyonalist (Akılcılar)
ilcAmpi-risücr (Deneyciler) ya da Ruhçular (Spiriluu-listler) ile Materyalistler
(Maddeciler) arasın­da canlı varlıkların yaratılması ve türleri konu­sundaki
lartıgmaya dayanmaktadır. Birincile­re göre her hayvan ve bitki türü, bütün
öteki cinslerden ayrı olarak yaratılmış olup bunlar­da değişim sözkonusu
değildir. Yuratıiışçılık (Creaıionisme) görüşünü, Fransız zooloji ve
paleontoloji bilgini Cieorges Leopold (Juvier (1769-1832), İsveçli tabiat
bilgini Cari von Lin-ne (Carolus Linnaeus) (17U7-1778) savunu­yorlardı. Bu
teoriye karşıt olanı ise Dönüşüm­cülük (Transformism veya Evrimcilik) olarak
adlandırıldı. Bu teorinin ilkeleri Fransız Aıı-sikiopedislçi Deni.s Diderot’nun
ve Jean-liap-tıste Robineı (1735-1820)’nin düşüncelerinde bulunmakta olup, buna
göre türler doğuş yo­luyla birbirlerinden gelirler. Yaratıiışçılar tür­lerin
değişmediğini kabul ederken, evrimciler değişliğini ileri sürmektedirler.
Doğuran var­lık île undan lüremiş olan arasında benzerlik vardır; fakat asla
özdeşlik yoktur. Doğuran ile türeyen arasındaki fark kalıtım yoluyla geç­mekledir
Ancak bu sürekli değişim türlerin biçim değiştirmesi, nasıl ve ne şekilde
oluyor? Nedenleri nedir?

İşte bu ve benzeri
soruya Lamarck, çevrenin organizma üzerinde etkisiyle, organizmanın içinde
bulunduğu yaşama şartlarına uyum sağ­laması şeklinde cevap verecektir. Ne var
ki, bu cevapla, bazı hususları açıklamakla birlik­le kapalı bir çok yön de
bırakmaklaydı ki. Dar-vvııı lürien/t Kökeni adlı çalışmasıyla buna ce­vaplar
vermeye çalıştı.

Darvvin’e göre canlı
varlıklarda biçim değiş­tirmenin ve lür tiplerinin farklılaşmalarının eı-ken nedeni
aralarında meydana «elen luıvat

mücadelesi (struggle
lor life)dir. Bu mücade­le varlıklar arasında bir çeşit seçme, yanı
ayık-lama(sclecıion) işlevi görmektedir. Bu, tabiat­taki her dönüşümün İlk
nedeni olan mücadele­nin bir seçmesi olduğu gibi, her türlü toplum­sal evrimin
de bir seçimi, yani mücadelesidir. Ayıklama ilkesi sadece anatomi ve
fizyolojiye değil, hayvanın psikolojisine de uygulanabilir. Sözgelimi Alman
filozofu Eduard Hartmann (kS42-lW(>) tarafından “bilinçsizlik”
(deus ex maclıina) aracılığıyla açıklanabileceği sanılan örümceklerin,
karıncaların, arıların, kuşların içgüdüleri, Danvin’e göre, hayat mücadelesi ve
doğal ayıklanma sonucunda ikinci bir tabi­at haline gelen kalıtımsal
alışkanlıklardan baş­ka bir şey değildir.

Dönüşüm ve ayıklanma
ilkesinin zorunlu bir sonucu ise, Danvin’e göre, İnsanın maymun­dan geldiğidir.
Bu görüşünü İnsanın Türeyişi (1871) adlı eserinde ileri sürecektir. ‘

Kısacası Darwin’İn
evrimi, mekanİkçİ bir an­layışla açıklamaya çalıştığı görülmektedir ki, daha
sonraları “Dönüşümcülük” olarak tanım­lanacaktır. Aynı anlayışı
Lamarck’ta da görü­yoruz. Ancak Danvin İle Lamarck arasında önemli bir farkın
bulunduğunu ıırmtmamak gerekir. Danvin ve Lamarck evrimin doğal ayıklanma
yoluyla gerçekleştiğini ve ayıklan­manın ise “onanı” tarafından
gerçekleştirildi­ğini ileri sürerler. Fakat Darvvin’in teorisinde
“onanı”, ayıklanmayı güçsüzleri yok etmek su­reliyle sağlarken
Lamarck’la “ortam” organiz­maları “dönüşüme uğratmak”
sureliyle gerçek­leştirir. Mesela kutuplarda yaşayan kürksüz hayvanlar Darwin’c
göre yok olmaya, yani ayıklanmaya mahkumdurlar. Buna karşılık La-marek’a göre
bu hayvanlar ayıklanmayarak, kürk edinirler, yani organizmalarında belli bir
dönüşümü gerçekleştirmek sureliyle ortama uyan bir yapı kazanırlar. Yine Danvin’e
göre, doğada en güçlü olanlar hayatta kalırlar; ölüm olgusu da ayrışıırıcı bir
işlev üstlenmiş­tir. Yani ölenler ile hayal ta kalanlar arasında da
birö/.deşlik yoktur, farklılık, dolayısıyla faz­ladan bir özellik
bulunmaktadır. İşte böylece bir yandan yeni yeni türler ortaya çıkarken,
ötevandan her türün fertleri şenel bir mükemmelliğe yönetmektedirler.

Danvİncilik ortaya
çıktığı andan itibaren yo­ğun bir ilgiyle karşılaşmıştır, İlk zamanlar ileri
sürdüğü ilkelerin tutarlılığına inanılmışsa da, gerek bilim alanında yapılan
yeni araştırma­lar, gerekse İleri sürülen bu görüşlerin üzerin­de dikkatlice
durulduğunda tutarsızlıkların, bi­lim tarafından doğrulanmayan yönlerin bulun­duğu
«örülmüştür. Sözgelimi doğal ayıklanma­nın yeni türler ve yeni özellikler
doğuracağı görüşü veya iddiası bilimsel olarak isbat edile­memiştir- Gerçekten
maymun türünün evri­miyle ulaşılacak varlığın yine bir maymun ol­duğunu bizzat
Ycni-Darwinciler ileri sürmek­tedir. Dolayısıyla maymundan İnsana geçişte
meydana çıkan kopukluk hiçbir zaman açıkla­namamaktadır. Ayrıca hayat
mücadelesi ve or-lamında kazanılan özelliklerin kulumu da ye­ni bilimsel
araştırmacılar tarafından kabul edilmemektedir. Sözgelimi Mendel taralın­dan
ortaya atılan kalıtım yasaları bir değişi­min (mutation) ancak genler düzeyinde
bir de­ğişim meydana da getirdiğinde kalıtıma yol açabildiğini ortaya
koymuştur.

DARVİNCİLİĞİN
Eleştirisi

Öteyandan Darwİn’in
görüşleri ve Danvinci-lik maddecilerin eksik kalan açıklamalarına belli
noktalarda destek sağlamıştır. Özellikle İnsanı tabiata, yani hayvana
indirgeyerek onu manevi hayatından, değerlerinden, inanç ve kabiliyetlerinden
soyutlamaya Danvin’in gö­rüşleri yardımcı olmuştur. Nitekim Darwin’in hayat
mücadelesi, doğal ayıklanma ilkeleri Marks’m diyalektik ve sınıf mücadelesi
görüm­lerine etkide bulunmuş olduğu söylenebilir.

Hatta Marks
“Sosyolojinin Darwin”i olmak amacında olduğunu yazmıştı. Bugün de
Mark­sistler ve genelde sol düşünce taralından mad­deci görüşlerine bilimsel
bir destek, bir “ce­vaz” temin etmek gayesiyle Danvinci evrim ve
doğal ayıklanma fikirlerine sahip çıkılmışım Ülkemizde görülen durum da bunun
bir istis­nası değildir. Son Evrim teorisi tartışmasında (1986) sol ve liberal
görüşlü kampta müslü-man ve sağ görüşteki yazarlar arasında verimsiz bir tartışma
vuku bulmuş, solcular teorinin ‘bilimsel kesinliği’ üzerinde dururken, karşı
ta-ral’ıa genellikle dîne ve dinin öngördüğü yara­tılış anlayışına karşı
oluşundan ve en çok ta maymun-insan ilişkisinden dem vurmuşlardır. Ne var ki,
Danvinizm Batıda politik bakım­dan sağ görüşlüler tarafından savunulmaktay­ken
(çünkü en güçlünün kazanması ancak Chamberlain ya da Hitler gibi ırk-temeli bir
görüşe destek sağlayabilirdi; sosyal adaleti ve eşitliği savunan sol
düşüncelerin ise bunun tam da karşıt kutbunda yer alması gerekirdi!), ülkemizde
sağcılar insanların eşitliğini savun­makladır.

Danvin’in evn’mve
ayıklanma teorisi şu yön­lerden eleştirilebilir:

 a) Evrim teorisinin sos­yal ve siyasal bir ideali
burjuvazinin yükselme ve kâr idealini kamufle etmeğe, hatta destek­lemeğe
yaradığı;

 b) Evrim teorisinin bilimsel olarakgösterilen
delillerinin zamanla çürüklü­ğünün anlaşılması;

 c) Evrim teorisi o kadar ge­niş bir olaylar yığınını ve
zaman sürecini kap­samaktadır ki, bilimsel bir teorinin sınırlarını aşmakta ve
metafizik bir spekülasyon halini al­maktadır;

d)
Yanlışlanabilir değildir;

 e) Son bilimsel bulgularla uyuşmamaktadır.

Darwin’in Evrim
teorisinin diğer bilimsel te­orilerden daha çok gürültü koparmasının ne­deni en
çok, insanın maymundan geldiği şek­lindeki tez dolayısıyladır. Ancak asıl
neden, Hıristiyanlığın (tabii İslamiyet in de) dünyanın bir defada. Allah’ın
“Ol” demesiyle yaratıldığı ve içindeki canlıların da tedricen
birbirinden lüreyerek değil,yine Allah tarafından bir defa­da yaratıldığı
şeklindeki inancına aykırı düş­mesidir. Eğer dünyadaki hayat, Danvin’in söy­lediği
gibi, tek hücreli canlıdan, hatla cansız­dan (çünkü Danvin taşların bile
evrimleştiği­ni iddia etmişti!) insana kadar bir süreç takip etmişse, bu
takdirde Allah ve geleneksel koz­moloji dışlanmış oluyor ve dinin gereksizliği
sonucu çıkartılıyordu buradan da. Din miyanı-lıyordu, yoksa o
“yanılma/.” bilim mi? Dindar insanlar ya tereddütte kalıyor ya da
dinin hak­lı olduğunu söylüyorlardı. Fakat okumuş taba­ka bilini adına konuşan
Danvin’in haklı oldu­ğunu söylüyordu. Ancak aradan geçen yüzyıllık sürede
Darwin’in yanlışları bir ortaya çıkı­yor ve gazete Danvİn’in de kendi
görüşlerin­den tam emin olamadığım ortaya koyuyordu. 1863’te bir mektupta
şunları yazıyordu Dar-win: “Ayrıntılara İndiğimizde tek bir türün de­ğişmiş
olduğunu, teorilnîn temelini oluşturan değişmelerin faydalı olduğunu
kanıtlayamı-yor.” Gerçekte Danvin evrim halkasını insana bağlamakta da
başarılı olamamıştı; ilk canlı­nın nasıl oluştuğu da açıklanamıyordu; mate­matiksel
olarak, bu kadar bol tesadüf sonucu bu kadar rasyonel bir evrim çizgisinin
oluşma­sı da muhal görülüyordu. Üstelik Danvin’in yaşadığı dönem İngilteresi
tam da burjuvazi­nin “en güçlünün yaşaması gerektiği” yolunda­ki
liberal ilkeye bağlandığı bir mücadele çağıy­dı. Danvin’in bu sosyal ve siyasal
ortamdan de­rinliğine etkilendiği çeşitli tarihçilerce ifade edilmiştir. 1980
yılında çeşitli Danvinciler ev­rim teorisini tartışmak üzere bir araya geldik­lerinde
kendi aralarında bile anlaşamayıp kav­ga ederek ayrılmışlardı. “GcıV’leri
devreye so­kan Yeni-Danvincilik te İşe yaramamıştı. Üs­telik en büyük dayanağı
fosiller olan Danvinci­ler yeni araştırmalar sonucu fosillerin de evri­me
“hayır” dediğini görmek durumunda kal­mışlardı. Ara-hayat formu diye
bir bulguya rastlanmamıştı fosillerde. Matematik Yeni— Daıwinci Evrim Teorisine
Meydan Okuyor (1967) adlı kitapta şunlar yazılıyordu: “Biz, Yeni-Darwinci
evrim teorisi içinde önemli bir uçurum bulunduğuna ve bu uçurumun çağdaş
biyoloji anlayışıyla asla uyuşmayacağına inanı­yoruz.” Daha da ötesi,
çağdaş biyolog ve sis­temler teorisinin kurucusu Levon Bertalanffy Danvinci
evrim teorisi hakkında şunları söylü­yordu: Bu kadar muğlak, bu kadar eksik ve
ge­diği olan ve “kesin” bir bilime uygulanan ölçüt­ten bu kadar uzak
bir teorinin bir dogma hali­ni almasının ancak sosyolojik temeller üzerin­de
izah edilebileceği kanaatindeyim. Toplum ve bilim, mekanizm, faydacılık ve
ekonomik serbest rekabet fikirleriyle o derece içli dışlı olmuştur ki, nihai
hakikat olarak Tanrı’nın ye­rine Ayıklanma oturtulmuştur.

(SBA)