Tarih

Darülhikme Nedir, Tarihçesi, Özellikleri, Hakkında Bilgi

Dârülhikme. Fâtimîler’in propaganda amacıyla Kahire’de kurduğu kütüphane ve kültür merkezi.

Şiî-İsmâilî mezhebinden olan Fâtımî-ler, Sünnî Abbâsîler’e karşı hilâfeti tem­sil hak ve yetkisinin kendilerine ait ol­duğu fikrini yaymak ve kurdukları dev­leti her bakımdan güçlendirmek için çe­şitli yöntemlere baş vurmuşlardır. Bu arada Halife Hâkim -Biemrillâh İsmâilîliği yayacak dâî yetiştirmek, bu mezhe­bi akîde ve hukuk açısından temellen-dirmek, Abbâsîler’in Bağdat’ta kurduğu Beytülhikme ile rekabet edebilmek ama­cıyla 1004 yılında Kahire’de Dârülhikme adını verdiği bir ilim ve kültür merkezi kurdu. Kaynaklarda buranın adı Dârülilim olarak da geçmektedir.

Halifenin sarayı civarında kurulan ve büyük bir kütüphane ile çeşitli toplantı salonları ve odalardan oluşan Dârülhikme’de nâdir kitapların yanı sıra hat, cilt ve tezhip açısından sanat değeri yüksek olan eserler ve çeşitli koleksiyonlar var­dı. Makrîzf nin, İslâm ülkelerinde büyük­lük ve zenginlik bakımından bir benze­rinin bulunmadığını söylediği bu kütüp­hanede başlangıçta kitap sayısı 1 milyon­du; fakat Hâkim-Biemrillâh’ın Kahire’deki köşklerde bulunan kitapları toplat­ması, aynca kendi saray kütüphanesin­deki değerli koleksiyonları da bağışla-masıyla kitap sayısı 1.600.000’e ulaşmış­tı. Bunlardan 100.000’i sanat değeri yük­sek olan nadide eserlerdi. 18.000’ini de Antikçağ ilim, felsefe ve kültürüne ait eserler teşkil ediyordu. Konulan itiba­riyle bu kitaplar dil. edebiyat fıkıh, tef­sir, hadis, tarih, tıp, felsefe, astronomi, astroloji, matematik, kimya ve çeşitli sanatlarla ilgili olup hemen hemen her eserden birkaç nüsha bulunuyordu. Me­selâ meşhur hattatlara ait 2400 tezhip­ti Kur’ân-ı KerînYİn, biri kendi el yazısıy­la olmak üzere Taberfnin Tdrîft’ine ait 1200 nüshanın bulunduğu verilen bilgi­ler arasındadır. Ayrıca burada haritalar, astronomide kullanılan gözlem ve ölçüm aletleriyle biri gümüş, diğeri bakırdan iki küre mevcuttu. Gümüş kürenin üze­rinde, bunun Batlamyus tarafından ya­pıldığı, daha sonra Emevî Prensi Hâlid b. Yezîd b. Muâviye’ye intikal ettiği ya­zılıydı. İbn Mukle ve İbnü’l-Bevvâb gibi meşhur hattatların yazı malzemelerinin yanı sıra çeşitli sanat eserleri sandıklar­da korunuyordu.

Halife Hâkim-Biemrillâh, Dârülhikme’-nin geliştirilmesi ve burada araştırma yapan, ders okutan ilim adamları ile hiz­met kadrosunda görev yapanlar için cö­mertçe tahsisatta bulunmuş, Fustat’taki birkaç yerin gelirini bu kuruma vakfet­miş, aynca Câmiu’l-Ezher Vakfı başta olmak üzere Kahire’deki bazı camilerin vakıf gelirlerinin bir kısmının Dârülhik-me’ye aktarılmasını sağlamıştır. Makrîzî yıllık tahsisatın 257 dinar olduğunu söylüyor, kime ve nereye ne kadar har­canacağının bir dökümünü veriyorsa da böylesine büyük ve Önemli bir müesse­se için bu miktarın çok az olduğu görül­mektedir. Buna karşılık Saîd ed-Dîvecî, Seyyid Emîr Ali’ye dayanarak yıllık tahsisatın 43 milyon dirhem olduğunu söy­lemektedir.

Dârülhikme bir akademi gibi çok yön­lü hizmet veriyor ve her sınıftan halka açık bulunuyordu. Bu arada ilmî araştır­ma yapanlara, eğitim ve öğretimde gö­rev alanlara maaş veriliyor, okuyucu ve müstensihlerin kalem, mürekkep, kâğıt vb. ihtiyaçları buradan karşılanıyordu.

Fâtımîler Mısır başta olmak üzere Ku­zey Afrika’da, Filistin, Şam ve el-Cezîre bölgelerinde İsmâilî doktrinini yaymak için Dârülhikme’yi hem bilgi hem de pro­paganda merkezi olarak kullanıyorlardı. Devletin fakih ve kadıları pazartesi ve perşembe günleri “dâi’d-duât” denilen baş dâînin başkanlığında toplanarak mez­hebin itikadî ve fıkhî meseleleri üzerin­de tartışıyorlardı. Bu oturumlara “mecâ-lisü’l-hikme”, tutanaklara da “meclisü’l-hikme” deniyordu. Dâi’d-duât tutanak­ları halifeye sunuyor, onun onayından sonra ayrı salonlarda toplanan kadın ve erkeklere bunlar okunuyordu. Toplan­tılara bizzat halife de iştirak ediyordu. Müstansır-Billâh el-Fâtımî döneminde {1036-1094) Dârülhikmede dâi’d-duât olarak görev yapan Ebû Nasr Hibetullah b. Mûsâ eş-Şîrâzî tam 800 oturum düzenlemiş ve buradaki tutanakları de­ğerlendirerek sekiz büyük cilt haline ge­tirmiştir. Genellikle bunlar fıkıh, felse­fe, siyaset, edebiyat konularıyla İsmâilî-lik açısından nasların te’vilini, nübüvvet ve imamet gibi meseleleri ihtiva ediyor­du. Dârülhikme’de dinî ilimlerin yanı sı­ra dil. edebiyat, mantık, felsefe, tıp, kim­ya, matematik ve astronominin de oku­tulduğu, bu alanlarda değerli bilginlerin yetiştiği bilinmektedir. Meselâ hekim Ali b. Rıdvan, büyük matematikçi ve opti­ğin kurucusu sayılan İbnü’l- Heysem o dönemde yetişen ünlü bilginlerdendir.

Dârülhikme’deki ilmî araştırmalar ve oturumlar 1068 yılına kadar devam et­miştir. Ancak Halife Müstansır-Billâh’ın kötü yönetimi sonucunda devlette ikti­sadî kriz baş gösterip askerin aidatı ödenemeyince isyan eden ordu kütüphane­yi de talan etmiş, burada bulunan sanat eserlerini ve meşhur hattatların kalemin­den çıkmış 2400 Kur’ân-ı Kerîm’i ara­larında bölüşmüşlerdi. Ayrıca develere yükledikleri bir kısım kitapları satmak üzere İskenderiye emîri vezir İmâdüddin Ebü’l-Fazl’a gönderirken bedevîîer Ebyâr köyünde kervanı soymuş, kitapları ciltlerinden ayırarak yakmış ve ciltlerin­den kendilerine ayakkabı yapmışlardı.

Bu felâketin üzerinden elli dört yıl geç­tikten sonra Dârülhikme’nin kapatılmasına yol açan bazı gelişmeler oldu. Bun­lardan biri, buraya devam edenlerden Berekât ile Humeyd b. Mekkî adlı yıkıcı fikirlere sahip kişilerin faaliyetidir. Hu­meyd b. Mekkî ulûhiyyet iddia ederek cahil halktan bazılarını çevresinde top­lamış, Dârülhikme kadrosunda bulunan bazı bilginlerin zihinlerini çelmeyi de ba­şarmıştı. Bu durumdan endişe eden dev­let büyükleri buranın kapatılmasına ve suçluların cezalandırılmasına karar ver­mişti. Öte yandan Fâtımîler arasında ima­met konusunda anlaşmazlık çıkmıştı. Bir kısım halk imametin Müstansır-Billâh’ın büyük oğlu Nizâr’ın. diğer bir kısım da küçük oğlu Müsta’lî-Btllâh’ın hakkı ol­duğunu savunuyordu. Dârülhikme’deki münazaralarda Nizâriyye taraftarlarının galip gelmesi halkın onları destekleme­sine yol açmış, iktidarı elinde bulundu­ran Müsta’liyye taraftarları ise duruma hâkim olabilmek İçin Dârülhikme’nin ve buradaki ilmî oturumların bir süre için tatil edilmesini kararlaştırmıştı. Aradan birkaç ay geçip ortalık sükûnete kavu­şunca Halife Âmir-Biahkâmillâh, veziri Me’mûn el-Batâihî’den Dârülhikme’nin tekrar açılmasını istedi. Vezir, halifenin güvenliği açısından buranın saraydan uzak bir yere taşınmasında ısrar ettiyse de yeni Dârülhikme saray civarında inşa edildi. Eskisindeki kitaplar buraya nak­ledilerek Nisan 1123’te açılışı yapıldı. 0 donemde ilim ve ahlakıyla büyük üne kavuşmuş olan Ebû Muhammed Hasan b. Âdemin başkanlığında yeniden faali­yete geçen bu merkez kısa dönemde es­ki düzeyine ulaştı. Buradaki çalışmalar. Selâhaddîn-i Eyyübî’nin Mısır’ı ele geçi­rip Fatımî Devleti’ne son verdiği 1171 tarihine kadar devam etti. Dârülhikme bu tarihten sonra yıkılarak yerine bir Şa­fiî medresesi inşa edildi. Kitapları ise çe­şitli medreselere dağıtıldı, bu arada 100.000 cilt kitap Kâdî el-Fâzıl’in kur­duğu Fâzıliyye Medresesi’ne nakledildi.

Esas itibariyle İsmâilî doktrini temellendirip yaymak için kurulmakla birlikte Hâkim-Biemrillâh’ın Sünnî Kahire hal­kına şirin görünmek ve burada okutu­lacak aklî ilimlerle İsmâilî propaganda­ya zemin hazırlamak için Sünnî bir gö­rünüm verdiği Dârülhikme, bazı fasıla­larla 167 yıl hizmet verdiği halde mez­hep taassubunu aşamadığı için Bağdat’­taki Beytülhikme kadar verimli olama­mıştır. Beytülhikme’de sınırsız bir dü­şünce ve inanç hürriyeti mevcuttu; bu­rada tercüme yapan ve ilmî araştırmada bulunanlar arasında müslümanlarla birlikte hıristiyan, yahudi, Brahman, Sâ-biî ve Mecûsîler de bulunuyor, devlet bunlara maddî ve manevî her türlü im­kânı sağlıyordu. Halbuki Dârülhikme’de İsmâilîliğin dışında hiçbir din ve mezhebe yer yoktu. Gerçi Hâkim-Biemrillâh 1009 yılında siyasî sebeplerle Ehl-i sünnet’ten bazı âlimlerin burada ders vermelerini istemiş ve üç yıl süreyle Dârülhikme’de Mâlikî fıkhı da okutulmuştu. Fakat bazı gelişmelerden kuşkulanan Hâkim-Biem­rillâh ulemâ ile birlikte Sünnî halktan birçoğunu öldürtmüş ve bu olaydan son­ra İsmâilîler’den başkasının buraya girmesi yasaklanmıştı. Bu sebeplerle Dâ­rülhikme’nin İslâm ilim ve kültürüne is­tenilen ölçüde katkıda bulunduğunu söy­lemek güçtür.

Diyanet İslam Ansiklopedisi