Türk Edebiyatı

Danişmendname Nedir, Özellikleri, Konusu, Hakkında Bilgi

Dânişmendnâme. XI. yüzyılda İç Anadolu’da Bizans’a karşı yaptığı fetihlerle şöhret bulan ve burada kendi adıyla andan bir devlet kuran Dânişmend Gazi’nin adı etrafında teşekkül etmiş fetih menkıbelerinden oluşan destani roman.                                                    

Kahramanları Türk menşeli olmayan Battalnâme ve Ebû Müslimnâme gibi iki büyük destanî romandan sonra aynı daireye mensup bulunmakla birlikte kah­ramanı Türk olan, Anadolu’da meydana getirilmiş ilk kahramanlık destanıdır. Tü­rünün en güzel örneklerinden biri olan Dânişmendnâme genellikle bu adla ta­nınmakla beraber bazı yazma nüshala­rında Kıssa-i Melik Dânişmend, Kıs­sa-i Dânişmend Gazi veya Kitâb-ı Me­lik Dânişmend adlan da kullanılmıştır.

Dânişmendnâme’nin, Melik Dânişmend’in o zamanlar hâlâ dillerden düş­meyen menkıbelerine ilgi duyan Anado­lu Selçuklu Hükümdarı II. İzzeddin Keykâvus’un emriyle, münşilerinden İbn Alâ tarafından 642 (1245) yılında, gaziler ara­sında dolaşan menkıbelerin derlenmesi sonucu kaleme alındığı, Gelibolulu Mustafa Âlî’nin Mirkâtü’l-cihâd’ına dayanılarak hemen hemen bü­tün araştırmacılar tarafından kabul edil­miştir. Yalnız Osman Turan bunun II. İz­zeddin Keykâvus değil I. İzzeddin Keykâvus olduğunu ileri sürer ve telif tari­hini daha geriye götürür. Mukrimin Halil Ymanç ise yazılış tarihi olarak ancak XIV. yüzyılın kabul edilebileceği ka­naatindedir.

İbn Alâ’nın Türkçe olara gerçekleştir­diği bu birinci yazılışın bugüne kadar hiç­bir nüshası ele geçmemiştir. Mevcut Dâ­nişmendnâme nüshaları, onun kitabının Tokat Kalesi dizdarı Arif Ali tarafından yeniden elden geçirilerek ikinci defa ka­leme alınmış biçiminden ibarettir. Geli­bolulu Mustafa Âlî bu ikinci yazılışı 762 (1360-61) yılında, yani I. Murad devri ba­şında gösterirse de Fuad Köprülü başta olmak üzere hemen bütün araştırmacılar II. Murad dönemini (1421-1451) ka­bul etmişlerdir. Arif Ali. destanın başın­da belirttiğine göre, epeyce bir düzen­leme yaparak kitabı daha iyi anlaşılmasini sağlamak için on yedi kısma (meclis) bölmüş ve bazı manzum parçalar ekle­miştir. Bugün mevcut nüshaların tama­mı bu ikinci yazılışı aksettirmekle birlik­te sonraki tarihlerde yapılan istinsahlar sırasında meydana gelen bazı farklılık­lar da göze çarpmaktadır.

Dânişmend Gazi’nin menkıbelerini ilk defa kitap haline getiren İbn Alâ’nın on­ların aslına ne ölçüde sadık kaldığı. Dânişmendliler’le Anadolu Selçukluları ara­sındaki husumetin etkileri karşısında tav­rının ne olduğu, bunu kitabını meydana getirirken nasıl hallettiği hususu gibi, ikinci yazılışın sahibi Arif Ali’nin İbn Alâ’­nın metnini ne kadar muhafaza ettiği de pek çözüme kavuşacak gibi görünme­yen bir meseledir.

Dânişmendnâme Melik Dânişmend Gazi’nin doğumu, çocukluk ve yetişme devresiyle başlar. Asıl adı Melik Ahmed olup Malatya Emîri Ömer’in kızı ile Ali b. Mızrab’ın oğlu olarak Malatya’da dün­yaya gelir. Battal Gazi’nin torunu Sul­tan Turasan ile arkadaş olur. Bir taraf­tan ondan silâhşorluk öğrenirken diğer taraftan İslâmî ilimlere çalışır ve kısa zamanda âlim olur. Bu sebeple kendisi­ne “Dânişmend” lakabı verilir. Bir gece rüyasında Hz. Peygamber’i görür, ondan cihad ve gaza için emir alır. Aynı gece Sultan Turasan da rüyasında dedesi Seyyid Battal Gazi’yi görüp ondan benzer bir talimat almıştır. Bunun üzerine Bağdat’a gidip halifeden cihad ve gaza için izin isterler. Halife kendilerine izin verir ve Battal Gazi’nin sancağı İle Ebû Müs-lim-i Horasânrnin alemini onlara teslim eder. Böylece 360 (970-71) yılında Rum diyarında gaza ve cihada başlarlar. Çavuldur Çaka, Hasan b. Meşiyya, Eyyûb b. Yûnus, Süleyman b. Nu’mân, Kara Do­ğan, Kara Tegin gibi şahıslar da kendi­lerine katılır. Harap olan Sivas Kalesi’ni tamir ederek kendilerine merkez yapar­lar ve civar şehirleri fetih için harekete geçerler. Dânişmend Gazi. ünlü bir Rum cengâveri olan Artuhi İle karşılaşıp onu yenerek müslüman eder ve arkadaşları arasına alır. Artık bu kişi onun en yakın dostu olacaktır.

Dânişmend Gazi, bir ara Sultan Turasan’ı bir grup gazi ile İstanbul’u almaya yollar; fakat onlar başarılı olamazlar; hatta Sultan Turasan Alemdağı’nda şehid düşer. Mâmûriye (Ankara), Manküriye (Çankırı), Kastamonu, Gerede tarafları­na seferler düzenlenir. Bundan sonra Dânişmend Gazi esas olarak bütün faaliyetlerini Yeşilırmak havzasının fethi­ne hasreder. Yankoniya (Çorum), Sisiya (Gömenek), Dokiya (Tokat), Karkariye (Zi­le), Harsanosiya (Niksar) vb. kaleler. Haç Deyri, Deryanos Deyri gibi büyük manas­tırlar Dânişmend Gazi’nin gücüne daya­namaz. Dânişmend Gazi en son, Efromiya adlı yenilmez bir cengâver olan ve ih­tida ederek Artuhi ile evlenmiş bulunan genç kızın babasının elindeki Harşana (Amasya) Kalesİ’ni alır. Canik tarafını da ele geçirmek İsterken yolda yaralanarak Niksar’a döner ve orada vefat eder; tür­besi Niksar’dadır. Ondan sonra fetihleri oğulları sürdürür.

Türk destan edebiyatının bu ilginç ese­rinin Hamzanâme, Battalnâme, Ebû Mûslimnâme gibi kendinden önceki ve Saituknâme gibi kendinden sonraki ay­nı türden eserlerle benzeyen ve ayrılan birtakım yönleri vardır. Diğerleri gibi bu da her şeyden önce tarihte yaşamış ün­lü İslâm gazilerinden birinin gaza ve ci-had menkıbelerini konu edinmektedir. Ancak bunun kahramanı tıpkı Saltuknâme’ninki gibi Türk’tür. Dânişmendnâme’nin dikkat çekici yanı, daha desta­nın başından itibaren hem Battalnâme’ye hem de Ebû Müslimnâme’ye bağ­lanmış olmasıdır. Dânişmend Gazi. Bat­tal Gazi’nin merkezi olan Malatya’da ve onun yakın çevresinin bir ferdi olarak dünyaya gelir. Rüyalarında sık sık Bat­tal Gazi’yi görür ve ondan talimat alır. Ordusunda Battal Gazi’nin alemini ta­şır. Fetihleri âdeta onun fetihlerinin bir devamı gibidir. Bu fetihler Rumlar’a kar­şı yapılmakla beraber zaman zaman Gür­cüler, Ermeniler ve hatta Frenkler de (Haçlılar) sahneye çıkar. Her iki destanî romanda aynı ideolojik yapı, İslâm’ın cihad ve gaza örgüsü çok açık bir biçim­de göze çarpar. Nitekim destanın Battalnâme ile olan bu sıkı bağlantısı. M. Fuad Köprülü’ye onun Battalnâme’nin bir devamı olduğunu, hatta neredeyse Battalnâme ‘nin sırf Dânişmendnâme’-ye bir mukaddime olarak meydana ge­tirilmiş bulunduğunu düşündürmüştür. Fakat bu kadar kuvvetli olmasa da benzeri bir bağlantının Ebû Mûslimnâme ile de ku­rulduğu görülür. Dânişmend Gazi’nin ba­bası, Ebû Müslim-i Horasânî’nin yakın silâh arkadaşı Hârizmli Mızrab’ın soyun-dandır. Dânişmend Gazi ordusunda Bat­tal Gazi’nin alemiyle birlikte Ebû Müs­lim’in sancağını da taşır. Bu motifler, Dânişmendnâme’nin bu iki destanî ro­mana ideolojik olarak sıkı sıkıya bağlı ol­duğunu göstermeye yeterlidir. Ancak destandaki bu sıkı bağın onun şifahî olan asıl versiyonunun bir özelliği mi. yoksa birinci veya ikinci defa yazıya geçirilişi sıralarında yazarların katkısının bir so­nucu mu olduğu sorusuna şimdilik bir cevap vermek mümkün görünmemek­tedir. Yalnız Anadolu Türkleri arasında Ebü Müslim-i HorasânFnin hâtırasının, daha oraya gelmeden önce esaslı bir şekilde yer etmiş olup aynen Anadolu’ya taşındığı ve XVI. yüzyılda bile kuvvetle devam ettiği, Battal Gazi’nin hâtırala­rının da aynı şekilde kuvvetle sürdüğü göz önüne alınırsa, Dânişmendnâme’-nin daha yazıya geçirilmeden önce bu bağlantının halk hafızasında yer aldığı bir faraziye olarak ileri sürülebilir.

Bu sıkı bağlantıya rağmen Dânişmendnâme’öe, Battalnâme ve Ebû Müslim-nâme’de görülen tabiat üstü motiflere, birkaç yerde geçen Hızır motifinden baş­ka hemen hemen hiç rastlanmaz. Dâniş-mendnâme ‘nin kahramanları, başta biz­zat Dânişmend Gazi olmak üzere sıra­dan özellikleri olan insanlardır. İnsan üs­tü güçler, cinler, periler, cadılar yoktur. Yalnız Dânişmend Gazi, gösterdiği bir­kaç kerametle kısmen Saituknâme’de­ki San Saltuk’a benzetilebilir. Şu farkla ki söz konusu kerametler San Saltuk’un şahsiyetinin ayrılmaz bir parçası iken onun için istisnaî vakalar olarak görül­mektedir. Dânişmend Gazi’nin etrafın­daki yakın silâh arkadaşlarının bir kıs­mı aslen müslüman kişiler olup bazıları Çavuldur Caka, Kara Doğan, Kara Tegin gibi Öz Türk isimleri taşımaktadırlar. Ar-tuhi başta olmak üzere diğer bir kısmı da mühtedi Rumlar’dan oluşmaktadır. Harşana Kalesi’nin sahibi Şâh-i Şettâttn kızı olup Artuhi’ye aşkı sebebiyle müs­lüman olan Efromiya ise ilginç bir tip çizer. Efromiya tıpkı eski Türk kadınları gibi cengâverdir ve pek çok savaşta Dâ­nişmend Gazi’nin âdeta sağ kolu vazi­fesini görür.

Dânişmendnâme’de dikkati çeken bir nokta da kahramanların, başta Dâniş­mend Gazi’nin kendisi olmak üzere, me­selâ Kitâb-ı Dede KorJtuf’taki gibi es­ki Türk İnançlarını yansıtan kişiler değil en ince teferruatına kadar halis Sünnî inançlara göre yaşayan şahsiyetler ol­masıdır. Hepsi düzenli olarak beş vakit namazlarını kılar ve asla içki içmezler. Esasen destan baştan sona bu Sünnî ide­olojiyi ortaya koyar. Yalnız Dânişmend Gazi’nin düğününde 150 atın kesilmesi olayı, şamanist dönemi yansıtan tek mo­tif olarak değerlendirilebilir.

Destanda savaşan tarafları temsil eden bütün kişiler birbirlerinin dilini anlar ve konuşurlar. Meselâ Dânişmend Gazi ve arkadaşları Rumca bilirler; Rumlar da Türkçe konuşurlar. Nitekim bu kolaylık sebebiyle zaman zaman kılık değiştirip birbirlerine karşı casustuk yaparlar. Bu ve benzeri başka olaylar, tarafların bü­tün mücadelelerine rağmen birbirlerini tanıyacak kadar da ortak bir hayat tarz­ları olduğunu gösterir. Destanda Abbasî hilâfet merkezine karşı gösterilen saygı ve bağlılık da özellikle dikkat çekmek­tedir. Dânişmend Gazi halifeden izin al­madan gazaya çıkmadığı gibi ordusun­da halifenin alemini daima hazır bulun­durmakta ve ele geçirilen ganimetler­den halifenin payını her zaman Bağdat’a yollamaktadır.

Dânişmendnâme’nin tarihle ilgisi, öte­den beri üzerinde durulan önemli bir ko­nu olmuştur. Bu önemli destanî roma­nın, daha XVI. yüzyıldan itibaren başta Gelibolulu Mustafa Âlî olmak üzere Ce-nâbî. Karamanı, Kâtib Çelebi. Müneccimbaşı ve Hezârfen Hüseyin gibi Osman­lı tarihçilerince tam anlamıyla bir tarih kaynağı olarak kullanıldığı bilinmekte­dir. Bu işi başlatan da bizzat kendi ifa­delerinden anlaşıldığı üzere Âlî’dir. Âlî Niksar’daki memuriyeti sırasında Arif Ali’nin kitabının bir nüshasını görmüş ve ona yeni bir şekil vererek âdeta bir Dânişmendliler tarihi meydana getirmiş­tir. Âirnin bu eseri Mirkatü’l-cihâd adı­nı taşımakta olup bazı araştırmacılar ta­rafından Dânişmendnâme’nin üçüncü yazımı olarak da değerlendirilmektedir. Esas itibariyle Dânişmendnâme’nin bi­rinci ve ikinci yazılış hikâyeleri bu eser­den öğrenilmektedir. ÂİTden sonra yuka­rıda isimleri geçen bütün tarihçiler aynı yolda yürümüşlerdir. Onlara dayanarak XIX. yüzyıldan İtibaren Dânişmendliler’e dair yazan P. Casanova, J. H. Mordtmann ve Jean Laurent gibi şarkiyatçılar, onla­rın verdiği bilgileri tekrar kullanan Ne­cip Âsim, Halil Edhem ve hatta Amas­ya Tarihi yazarı Hüseyin Hüsâmeddin gibi Türk tarihçileri de aynı yolu benim­semişlerdir.

Dânişmendnâme ‘den ilk bahseden­ler Th. Houtsma ve Smirnov olmakla bir­likte önemine ilk dikkati çeken ve kısa da olsa ilk tahlilî bilgileri veren Fuad Köprülü’dür. Yu­karıda işaret edildiği üzere XVI. yüzyıl­dan itibaren bazı Osmanlı tarihçileri ve daha sonra bir kısım şarkiyatçılar Dâ­nişmendnâme ‘yi tanımış ve eserlerin­de bir tarih kaynağı olarak hiçbir eleşti­ri süzgecinden geçirmeden geniş ölçü­de kullanmışlarsa da onu ilk defa ilmî bir şekilde inceleyenler adı geçen ilim adamları olmuştur. Daha sonraki tarih­lerde de Dânişmendnâme muhtelif ta­rihçiler ve edebiyat tarihçilerince ele altnmış bulunmakla beraber İrene MĞlikoff’a ge­linceye kadar bütün yönleriyle ciddi bir şekilde tahlil edilip incelenmemiştir. I. Melikoff hem Dânişmendnâme’y’ı ede­bî, lisanî. tarihî, folklorik vb. bütün yön­leriyle derinlemesine bir incelemeye ve eleştiriye tâbi tutmuş, hem de belli baş­lı nüshalarını karşılaştırarak -bazı oku­ma yanlışları ihtiva etmekle beraber-güzel bir tenkitli metin meydana getir­miştir. Ese­rin bugün Türkiye’de özel ellerde ve bir kısım kütüphanelerde, Rusya ve Avru­pa’nın bazı kütüphanelerinde yazma nüs­haları bulunmaktadır.

Dânişmendnâme ilk defa M. Halil Yınanç tarafından tam tersi bir eğilimle aşırı bir eleştiriye tâbi tutularak kesin­likle “ihtıcaca saüh olmayan bir hurafat kitabı” olarak görülmüş ve içindekilerin bütünüyle uydurma olduğu ileri sürül­müştür. M. Halil Yınanç’a göre Döniş-mendnâme, Artuk Bey’in Yeşüırmak hav­zasındaki fetihlerini tamamıyla Dâniş­mend Gazi’ye mal etmiş olup destanda yer alan Artuhi aslında bu gerçeğin bir yansımasıdır. Metinde geçen yer adları da uydurma olup gerçek coğrafî mekân­larla ilgisi yoktur. M. Halil Yl-nanç bu eleştirilerini daha da ileri götü­rerek bazı muahhar Ermeni kaynakları­nın müphem ifadelerine dayanmak su­retiyle bizzat Melik Dânişmend Gazi’nin Ermeni asıllı bir mühtedi olduğunu id­dia etmiştir.

Buna karşılık irene Melikoff, titiz ve ayrıntılı bir çalışma ile Dânişmendnâ-me’nin esaslı bir kritiğini yaparak onun ne eski Osmanlı tarihçilerinin kabul et­tikleri gibi gerçek bir vekâyi’nâme, ne de M. Halil Yınanç’ın iddia ettiği gibi bir hurafat kitabı olduğunu ortaya koymuş­tur. Melikoff, dönemin belli başlı yerli ve yabancı kaynaklarıyla Dânişmendnâme’yi sıkı bir tenkide tâbi tutmuş, hem Dânişmend Gazi’nin şahsiyeti hem fetih­leri hem de coğrafî isimler ve mevkiler bakımından önemli ipuçları ihtiva etti­ğini göstermiştir. Osman Turan da aynı şekilde hareket ederek M. Halil Yı-nanç’ın aşırı gittiğini belirtmiş ve daha başka tarih kaynaklarıyla karşılaştırarak Dânişmendnâme’nin bir tarih kay­nağı olarak kullanılabileceğini göstermiş­tir.[

Diyanet İslam Ansiklopedisi

İlgili Makaleler