Nedir ?

Danişmendliler Devleti/Beyliği, Kurucusu, Hakkında Bilgi

Dânişmendliler, 1071 -1178 yılları arasında Sivas, Tokat, Amasya, Kayseri, Malatya ve civarlarında hüküm süren Türkmen hanedanı.

Hanedanın kurucusu, Azerbaycan’da yaşamış bir Türkmen ailesine mensup olan ve 456’da (1064) Sultan Alparslan’ın hizmetine girerek onun en gözde emir­leri arasında yer alan Dânişmend Gazi’dir. Malazgirt Savaşı’na katılan Dâniş­mend Gazi, zaferden sonra kendisine ik­tâ edilen Sivas’ı fethederek Dânişmendli hanedanının ilk çekirdeğini teşkil et­miş (464/1071), daha sonra burayı bir merkez olarak kullanıp maiyetindeki emirlerle Amasya, Tokat Niksar. Kayse­ri. Zamantı, Elbistan, Develi ve Çorum’u zaptederek Anadolu’da kurulan ilk Türk­men beyliklerinden birinin temellerini atmıştır.

Dânişmend Gazi’nin ölümünden son­ra yerine geçen oğlu Gümüştegin döne­minde hanedan giderek daha da güçlen­di. Anadolu ve Suriye Selçukluları arasın­daki mücadelelerden faydalanarak hâ­kimiyet sahasını genişleten Gümüştegin, Bizans ve özellikle Haçlılar ile yapılan sa­vaşlarda Anadolu Selçuklu sultanının müttefiki olarak önemli rol oynadı. Haçlılar’ın İznik’i kuşatması sı­rasında Dânişmendliier’in de ele geçir­mek istediği Malatya’nın muhasarası ile uğraşan Anadolu Selçuklu Sultanı I. Kılıcarslan’ın kuşatmayı kaldırıp İznik’e hareketi ve güçlü Haçlı ordusu karşısında tutunamaması üzerine ona yardıma koş­tu. Kayseri Emîri Hasan’ın da katıldığı müttefik Türk kuvvetleri 17 Receb 490 günü Eskişehir ovasın­da Haçlılarla çarpiştılarsa da zırhlı birliklerden oluşan Haçlı ordusu karşısın­da geri çekilmeye mecbur oldular. Haç-lılar’la mücadeleden sonra, öteden beri en büyük hedefi Malatya’yı ele geçirmek olan Gümüştegin burayı kuşatma altı­na aldı. Üç yıl süren kuşatma sırasında yardıma gelen Antakya Prinkepsi Bohemund’un kuvvetlerini pusuya düşürüp yendi ve kendisini esir alarak önce Si­vas’a, daha sonra da Niksar’a götürüp hapsetti. Ancak Urfa Kontu
1. Baudouin’in yaklaş­ması üzerine muhasarayı kaldırıp Sivas’a çekildi.

I. Haçlı Seferi’nin başarıya ulaşması, Urfa Haçlı Kontluğu (1098), Antakya Prinkepsliği (1098) ve nihayet Kudüs Krallığı’nın kurulması Avru­pa’da heyecan uyandırmış ve Lombard-lar, Fransızlar ve Almanlar’ın katıldığı yeni bir Haçlı seferi düzenlenmişti (1101). Lombardlar İstanbul’a geldiklerinde İtal­ya Normanlan’nın reisi ve Antakya Prinkepsliği’nin kurucusu Bohemund’un Gü­müştegin tarafından esir alındığını öğ­renince onu esaretten kurtarmak üzere harekete geçtiler. 3 Haziran 1101’de İz­mit yakınlarındaki Kivetof tan hareket ederek Anadolu Selçukluları’nın hakimi­yetindeki Ankara’yı ele geçirdikten son­ra Amasya ve Niksar’a gitmek üzere Çankırı istikametine yöneldilerse de Gümüş­tegin, I. Kılıcarslan, Halep Selçuklu Meli­ki Rıdvan ve Harran Emîri Karaca’nın ku­mandasındaki 20.000 kişilik Türk kuv­veti karşısında Ağustos 1101’de Merzi­fon yakınlarında bozguna uğradılar.

Gümüştegin Gazi ile Kılıcarslan, bu za­ferin hemen ardından ikinci bir Haçlı or­dusunun Anadolu’ya geldiğini ve Konya istikametinde ilerlediğini haber aldılar. Bütün Türk kuvvetleriyle beraber tepe ve ovalardan geçen yollan takip ederek bu orduyu Konya’ya varmadan yakala­yıp ağır bir şekilde hırpaladılar. Haçlılar Konya’ya ulaşıp şehri kuşatmışlar, fa­kat sonuç alamadan Ereğli’ye doğru yo­la koyulmuşlardı. Ancak susuzluktan pe­rişan olan bu ordu da Konya’ya yakın bir yerde birleşik Türk kuvvetlerinin sal­dırısına uğramış ve sefalet içinde Antak­ya’ya ulaşabilmişti. I. Kılıcarslan, Gümüş­tegin Gazi, Karaca ve diğer Türk beyleri aynı yıl Ereğli yakınında üçüncü bir Haç­lı ordusunu daha bozguna uğrattılar.

Dânişmendliler, Haçlılar karşısında ka­zanılan zaferden sonra Malatya’yı yeni­den muhasara altına aldılar. Ermeni asıllı Malatya hâkimi Gabriel’in şehir halkı­na karşı sert davranması ve özellikle Sür­yânî ileri gelenlerini öldürtmesi, muha­sara dolayısıyla kıtlık çeken halkın tep­kisine yol açtı. Süryânî askerler kapılan açarak şehri Gümüştegin’e teslim etti­ler. Halka gıda yardımı ya­pan ve çiftçilere tohumluk ve öküz da­ğıtan Gümüştegin Malatya’nın huzur ve emniyetini sağladı. Ancak çok geçmeden Antakya Prinkepsi Bohemund ile kuze­ni Richard de Salerno’nun esir alınma­sından sonra meydana gelen gelişmeler, Haçlılar’a karşı birlikte cihad eden Gümüştegin ile I. Kılıcarslan’ı birbirine dü­şürdü.

Gümüştegin’in fidye karşılığında Bo-hemund’u serbest bırakması (1103), müt­tefik sıfatıyla fidyeden pay isteyen, ay­rıca bölgede yeni güçlü bir Haçlı ittifa­kının oluşmasından endişe eden1. Kılıcarslan tarafından hoş karşılanmadı. Kılıcarslan Antakya seferinden vazgeçerek Gümüştegin’in üzerine yürüdü ve Ma-raş yakınlarında onu hezimete uğrattı. Bu bozgun­dan bir süre sonra da Gümüştegin Si­vas’ta vefat etti (1104). Onun ölümü ile Dânişmendliler büyük bir sarsıntı geçir­diler; Malatya Selçuklular’a teslim edil­diği gibi hane­dan üyeleri arasında taht kavgaları mey­dana geldi. Nitekim Gümüştegin’in bü­yük oğlu Emîr Gazi hanedanın başına geçtiği sırada Urfalı Mateos’a göre bü­tün kardeşlerini öldürtmüştü.

Emîr Gazi başlangıçta Selçuklular’ı met-bû tanıdıysa da1. Kılıcarslan’ın 1107 yı­lında ölümü üzerine meydana gelen ik­tidar boşluğundan ve oğullan arasında başlayan taht kavgalarından faydalana­rak hâkimiyet sahasını genişletmeye ve Dânişmendliler’i eski gücüne kavuştur­maya çalıştı, i. Kılıcarslan’ın oğullan ara­sındaki taht mücadeleleri sırasında ay­nı zamanda damadı olan Mesud’u des­tekledi. Mesud onun sayesinde Anadolu Selçuklu tahtına çıktı (1116); böylece Dâ­nişmendliler yeniden önemli bir siyasî güç haline geldiler.

1119 Mayısında 7000 kişilik bir ordu ile Antakya’ya bir akın düzenlediği gibi üzerine yürüyen Antakya Prinkepsi Roger’i de bozguna uğratan Emîr Gazi, Men-gücükler’le anlaşmazlığa düşen Artuklu Belek’i destekledi. Bizans’ın Trabzon dü­kü Konstantin Gabras ile ittifak yapan Mengücüklü İshak, Bayburt yakınlann-da Serman (Şiran) denilen yerde Belek

ile Dânişmendli Emîr Gazi’nin kuvvetleri önünde yenildi ve müttefiki Gabras ile birlikte esir alındı. Bu zafer Dânişmendliler’in gücünü daha da sağlamlaştırdı, Mengücüklü İshak uzun süre onlann nü­fuzu altında kaldı. Aynı şekilde fidye ve­rerek esaretten kurtulan Gabras da bir süre sonra Bizans’a karşı Dânişmend-liler’e sığınarak onlann hizmetine gir­mişti.

Dânişmendli Emîr Gazi, damadının da Selçuklu tahtında olması dolayısıyla gi­derek Anadolu’daki olaylara daha fazla kanşmaya başladı. Belek’in 1124’te ölü­mü üzerine Selçuklular’ın Malatya Meli­ki Tuğrul Arslan ile Harput Emîri Süley­man arasındaki İhtilâflardan faydalana­rak Malatya’ya hücum etti, uzun süren bir kuşatmadan son­ra şehri teslim aldı. Aynca Mesud’un kar­deşi Melik Arab ile olan mücadelesinde damadını destekledi; Kayseri ve Anka­ra’yı ele geçirdi. Böylece Sultan I. Mesud kayınpederi sayesinde tahtını korumayı başanrken Malatya’dan Sakarya’ya ka­dar uzanan Selçuklu topraklan Dâniş­mendliler’in eline geçmiş oldu. Anado­lu’nun en güçlü devleti haline gelen Dâ­nişmendliler 1129 yılında Ankara, Can-kın, Kastamonu ve Karadeniz sahillerini kontrol altına aldılar.

1130’da Ermeni Kralı I. Leon’un yar­dım isteği üzerine Çukurova’ya inip Ayni-zerbâ’yı (Anazarva, Dilekkaya Kalesi) işgal eden Antakya Prinkepsi II. Bohemund’u yenen Emîr Gazi daha sonra 1131’de tekrar Çukurova seferine çıktı. Ermeni Leon yıllık haraç vermeyi kabul etti. Bu arada onun Çukurova’da bulunmasından istifade eden Bizans İmparatoru loannes Komnenos’un istilâ ettiği Kastamo­nu yöresini 1132’de geri aldığı gibi imparatora İsyan eden kardeşi Isaak Kom-nenos’u da himaye etti.

Dânişmendli hâkimiyetini genişletip ülkenin her tarafında huzur ve asayişi sağlayan ve Selçuklu topraklarının bir bölümünü de kendi hâkimiyeti altına ala­rak Anadolu’nun en nüfuzlu hükümdarı olan Emîr Gazi’nin (Melik Gazi) Ölümün­den sonra (528/1134) Dânişmendli tah­tına büyük oğlu Melik Muhammed geç­ti. Abbasî Halifesi Müsterşid – Billâh ve Büyük Selçuklu Sultanı Sencer’in Emîr Gazi’ye gönderdiği menşur, altın asâ ve diğer hediyeler Melik Muhammed’e ve­rilerek Malatya’da hükümdar ilân edil­di. Emîr Gazi’nin Muhammed’den baş­ka Yağıbasan, Yağan ve Aynüddevle adın­da üç oğlu daha vardı. Muhammed tahta geçince kardeşlen Aynüddevle ve Ya­ğan isyan ettiler. Meük Muhammed hü­kümdarlığının ilk yıllarında bir yandan kardeşleriyle, bir yandan da Bizans sal­dırılarıyla uğraşmak zorunda kaldı.

İmparator II. loannes Komnenos, Dânişmendliler arasındaki taht kavgaların­dan faydalanarak 529 (1135) yılında Kas­tamonu ve Çankırı’yı işgal etti. Ancak Sultan I. Mesud ile ittifak yapan Muham­med, Bizans kuvvetlerinin çekilmesi üze­rine bu yöreyi tekrar topraklarına kattı­ğı gibi 1135’te isyan eden kardeşi Ya-ğan’ı da öldürdü, Aynüddevle ise Malat­ya’ya kaçtı. Melik Muhammed 1136’da Rupen Ermeni hanedanının elinde bulu­nan Çukurova’yı topraklarına katmak istediyse de geri çekilmek zorunda kal­dı; ardından Malatya’ya hâkim olan kardeşi Aynüddevle üzerine yürüyerek El­bistan ve Ceyhan yörelerini aldı. 1139′-da[331] tek­rar Çukurova’ya saldırıp Feke ve Gabon gibi bazı kaleleri ele geçirdi.

Bu arada Dânişmendliler’in Kuzey Ana­dolu üzerindeki hâkimiyetlerine son ver­mek isteyen Bizans İmparatoru II. loan-nes’in, Konstantin Gabras ile anlaşarak Dânişmendliler’in merkezi Niksar’ı ele geçirmek ümidiyle çıktığı sefer başarı­sızlıkla sonuçlandı. Fakat 1141’de yeni­den harekete geçip Uluborlu ve Beyşe­hir gölü üzerinden Antalya’ya giden yo­lu ele geçirdi. İmparator 1142 yazı so­nunda Dânişmendüler tarafından zaptedilen bazı kaleleri geri almak üzere tekrar sefere çıktı.

Dânişmendüler. 1140-1141 yıllarında Karadeniz bölgesini Rumlar’dan geri al­dılar. Melik Muhammed daha sonra gü­neye yönelerek Elbistan’a hücum eden Haçlılar’ı geri püskürttü.

Melik Muhammed 6 Aralık 1143 tari­hinde Kayseri’de vefat etti. İbnü’l-Kalânisî ve Azîmî (JA s. 421) onun 536da (1141-42), İbnü’1-Esîr ise iel-Kâmil, XI, 89) 537’de (1142-43) öldüğünü söylerler. Dindar ve hayır sever bir hü­kümdar olan Melik Muhammed Rumlar, Haçlılar ve Ermenilerle cihad etmiş, baş­ta Abdülmecîd b. İsmail el-Herevî olmak üzere çok sayıda din âlimini çeşitli ülke­lerden davet ederek Anadolu’da İslâmi­yet’in yayılması için çalışmıştır. Kayseri Ulucamii’nİ de (Câmi-i Kebîr) o yaptırmış­tır. Bizans tarihçisi Niketas Khoniates. onun çok büyük bir güce ulaştığını, Gür­cistan ile (İberiya) Mezopotamya’nın ba­zı yerlerini hâkimiyeti altında tuttuğu­nu ve Bizans şehirlerinin en azgın, en cesur ve en tehlikeli düşmanı olduğunu Söyler. Kayseri Ulucamii’nin kıble tarafın­daki Melik Gazi Medresesi’nde bulunan türbede Melik Muhammed’in medfun olduğu söylenir, fakat türbenin kitabesi yoktur. Melik Muhammed yıllardan beri harabe halinde olan Kayseri’yi imar et­miş, şehri bir bakıma yeniden kurarak burayı merkez yapmıştır.

Melik Muhammed’in Zünnûn, Yûnus ve İbrahim adında üç oğlu vardı. Bun­lardan Zünnûn’u veliaht tayin etmişti, ancak Sivas meliki olan kardeşi Nİzâmeddin Yağıbasan (bazı kaynaklarda Yâkub Arslan, Yağı Arslan), kardeşi Melik Mu­hammed’in karısıyla evlenerek Kayseri’de yönetime hâkim oldu (549/1154). Zün­nûn Zamantı’ya kaçmak zorunda kaldı, fakat bir müddet sonra yeniden Kayse-ri’ye hâkim olmayı başardı.

Daha önce Artuklular’a ve Haçlılar’a sığınmış olan Emîr Gazinin oğlu Aynüd­devle, Melik Muhammed’in ölümünden sonra Elbistan ve Malatya’ya hâkim ol­du. Zünnün Kayseri’de, Yağıbasan da Si­vas’ta hâkimiyet kurmuştu. Böylece Dânişmendliler Sivas, Malatya ve Kayseri olmak üzere üç kısma ayrılmış oldular. Bu ise sadece Selçuklular’a ve diğer ra­kiplerine karşı değil aynı zamanda ken­di aralarında hanedanın çöküşüyle sonuçlanacak büyük bir mücadelenin baş­langıcını oluşturdu. Nitekim bu durum.

Anadolu Selçuklu Sultanı1. Mesud’un hanedan mensupları arasında başlayan taht kavgalarına müdahale ederek hâ­kimiyet sahasını genişletmesine yol aç­tı. Sultan Mesud’un Zünnûn’u destekle­mesi üzerine Melik Muhammed’in kar­deşleri Malatya Meliki Aynüddevle ile Sivas Meliki Yağıbasan ona karşı ittifak yaptılar. Aynüddevle Yağıbasan’ın des­teğiyle Elbistan ve Ceyhan yöresini isti­lâ edince Sultan Mesud derhal Sivas’a yürüyüp şehri ele geçirdi ve küçük oğlu Şahin Sah’ı Ankara, Çankırı ve Kastamo­nu valiliğine getirdi (1142). Bir yıl son­ra Malatya üzerine yürüdüyse de üç ay­lık kuşatmaya rağmen bir sonuç elde edemedi. Bizans İmparatoru loannes’in 1143’te ölümünden sonra Dânişmendli topraklarına yeniden hücuma başladı. 1144’te Aynüddevle’nin hâkimiyeti altı­daki Elbistan ve Ceyhan’ı zaptederek oğ­lu Kılıcarslanı bu yöreye melik tayin et­ti. Daha sonra tekrar Malatya’yı muha­sara etti. fakat Bizans’ın yeni imparato­ru Manuel Komnenos’un Anadolu’da iler­lemekte olduğunu duyunca kuşatmayı kaldırdı (1144). Sultan Mesud’un geniş­leme siyaseti Yağıbasan İle Aynüddev-le’yi endişelendirdi ve Bizans imparato­rundan yardım istemeye mecbur etti. Bunun üzerine Manuel Konya’yı kuşattıysa da sonuç alamadan ayrıldı (1146).

Artuklu Kara Arslan ile beraber Haçlı topraklarına saldıran Aynüddevle 1150 yılında Gerger, Kâhta, Adıyaman ve Pa­lu’yu ele geçirip çok sayıda esir aldı. Si­vas-Amasya Meliki Yağıbasan aynı yıl Karadeniz bölgesinde fetihlerde bulu­narak Ünye, Samsun ve Bafra’yı zaptet­ti. Yeğeni Zünnûn b. Melik Muhammed ise Kayseri’ye hâkimdi.

Aynüddevle 547 (1152) yılında ölünce yerine oğlu Zülkarneyn geçti. Yağıba­san onu Sultan I. Mesud’a karşı birlikte hareket etmeye çağırdı. Bu gelişmeler­den haberdar olan Sultan Mesud Yağı-basan’ı kendisine tâbi kıldıktan sonra üçüncü defa Malatya üzerine yürüdü ve şehrin surlarını tahrip etti. Zülkarneyn ise annesiyle birlikte sultanın huzuruna çıkıp af diledi. Sultan da kendine tâbi olmak şartıyla Malatya’da hâkimiyetini devam ettirmesine izin verdi.

Sultan I. Mesud’un ölümü üzerine ye­rine oğlu II. Kılıcarslan geçti (1155). Me­sud’un Dânişmendli hanedanına men­sup iki damadından Yağıbasan’a Amas­ya, Ankara ve Kapadokya. Zünnûn’a ise büyük ve zengin Kayseri İle Sivas şehir­leri verildi. Fakat kardeşleri tahtta hak iddia ederek ayak­landılar. Bunu fırsat bilen Sivas Dâniş-mendli Hükümdarı Yağıbasan, Şahin Şah, yeğenleri Zünnûn ve İbrahim ile Malatya Emîri Zülkarneyn’in desteğini sağlayarak büyük bir orduyla Kayseri’ye hareket etti. Kılıcarslan da onun üzeri­ne yürüdü. İki taraf tam savaşa girmek üzereyken âlimler araya girip müslüman kanı dökülmesine engel oldular ve her iki taraf da ülkesine döndü. Fakat Yağı­basan bir müddet sonra Zengîler’den Nûreddin Mahmud’un teşvikiyle Elbis­tan’a girince II. Kılıcarslan süratle hare­kete geçti. Yağıbasan 70.000 kişiyi Cey­han dışındaki bölgelere sürerek Kılıcarslan’ın karşısına çıktı. Yine din adamları araya girip savaşa engel oldular ve iki taraf arasında bir antlaşma imzalandı.

Ancak Yağıbasan, II. Kılıcarslan’a kar­şı yeni bir ittifak kuran Bizans impara­toru Manuel’e 1157’de ele geçirdiği Baf­ra ve Ünye’yi iade edip Sultan I. Mesud’un damadı Dânişmendli Zünnün ve Zülkarneyn’in de yer aldığı ittifaka gir­di. Bu arada ittifaka dahil Malatya Me­liki Zülkarneyn. 555 (1160) veya başka bir rivayete göre 557 (1162) yılında öl­müş ve yerine oğlu Nâsırüddin Muham-med geçmişti. Yağıbasan ise Kılıcarslan ile nikâhları kıyılan ve zengin çeyizleriyle birlikte Erzurum’dan Konya’ya gön­derilen Erzurum Selçuklu Hükümdarı İzzeddin Saltuk Bey’in kızını ele geçirip Kayseri meliki olan yeğeni Zünnûn ile evlendirmişti. Bu ağır hakaret karsısın­da II. Kılıcarslan Yağıbasan üzerine yürüdüyse de Bizans kuvvetleri tarafından desteklenen Dânişmendli ordusu Önün­de mağlûp oldu (1162). Daha sonra Ar-tuklular’dan Kara Arslan, Necmeddin Al­pı, Erzen ve Bitlis Emîri Fahreddin Devletşah ile birlikte yeniden harekete ge­çip Sivas üzerine yürüdü ve şehri zaptet­ti (1163). Yağıbasan, yardım sağlamak için damadı Çankırı Selçuklu Meliki Şa­hin Şah’ın yanına gitti ve 4 Ağustos 1164 tarihinde orada öldü.

Dânişmendliler’in nüfuzlu hükümdar­larından biri olan Yağıbasan Niksar’da inşa ettirdiği medresenin naziresinde gömülüdür. Yağıbasan’ın yaptırdığı med­rese veya mescide ait bir kitabe bugün mevcuttur. Niksar’da bulunan 552 (1157) tarihli kitabede Yağıbasan’ın künye ve lakapları el-Melikü’l-Alim, el-Âdil, Nizâmüddünyâ ve’d-dîn Ebü’l-Muzaffer Ya­ğıbasan b. Melik Gâzî b. Melik Dânişmend Zahîrü Emîri’l-Mü’minîn şeklinde sıralanır. Kendi adına basılan bir sikkede ise el-Melikü’l-Âdil Nizâmeddin Yağıbasan b. Melik Gâzî b. Melik Dânişmend Zahîrü Emîri’l-Mü’minîn ibareleri vardır. Si­vas ve Niksar’da cami. türbe ve imaret­haneler yaptıran Yağıbasan’ın Cemâled-din Gazi. Muzafferüddin Mahmud, Zahî-rüddin İli, Bedreddin Yûsuf adlı çocuk­ları vardı. Cemâleddin Gazi’den başka bütün çocukları Selçuklutar’ın hizmeti­ne girdiler (bazı tarihçiler, Cemâleddin Ga-zi’nin asıl adının İsmail olduğunu, Tokat ve Amasya civarında iki yıl hüküm sürdük­ten sonra amcazadesi İbrahim b. Melik Muhammed Gâzî tarafından bertaraf edil­diğini 1562/ 11661 söylerleri.

Yağıbasan’ın ölümünden sonra yerine kimin geçtiği ihtilaflıdır. Bazı rivayetle­re göre Yağıbasan’ın karısı. Zünnûn’un kardeşi İbrahim’in on altı yaşındaki oğ­lu İsmail ile evlenerek onu hükümdar ilân etmiştir. Diğer bazı kaynaklara gö­re ise Yağıbasan’ın yerine oğlu Cemâled­din Gazi geçti. Cok kısa bir süre tahtta kaldığı için tarihçiler ondan bahsetmez­ler. Onu İbrahim b. Melik Muhammed Gâzî ile oğlu İsmail takip etmiştir. Yağıbasan’ın ölümü üzerine hanedan men­supları arasında mücadele başladı. Bu sırada Elbistan emîri olan Mahmûd b. Mehdî bağımsızlığını ilân etti. Ayrıca Kay­seri Meliki Zünnûn ile Yağıbasan’ın ye­ğeni İbrahim b. Melik Muhammed Gâzî de aynı maksatla harekete geçtiler. 11. Kı­lıcarslan bu fırsattan istifade ederek Dâ­nişmendli topraklarını ele geçirmek için seferber oldu ve Elbistan üzerine yürü­yüp Dânişmendli topraklarını zaptetme­ye başladı (1165). Elbistan’ı, Tohrna va­disini, Darende ve Gedük yöresini ilhak etti. 1168’de Zünnûn’un üzerine yürü­dü; 1169’da. başka bazı rivayetlere gö­re 1171 veya 1173’te Kayseri ve Zamantı’da Dânişmendli hâkimiyetine son ver­di. Zünnûn, II. Kılıcarslan’ın kardeşi Sâhin Şah ve Malatya Meliki Efridûn (Ferîdun) b. Zülkarneyn, Atabeg Nûreddin Mahmud Zengfye sığındılar.

Kılıcarslan’ın giderek kuvvetlenme­sinden rahatsız olan Atabeg Nûreddin Mahmud Zengî, Dânişmendli Zünnûn’u, Şahin Şah’ı ve Artuklular’ı himaye ede­rek ona karşı bir ittifak kurduktan son­ra Kılıcarslan’a haber gönderip Zünnün’a ülkesini iade etmesini istedi. II. Kılıcarslan. Nûreddin’in elcilerini bir müddet oya­ladıktan sonra teklifini reddetti. Bunun üzerine müttefik kuvvetler Sivas’tan Kay­seri istikametinde yola çıkarken Atabeg Nûreddin Mahmud Zengî de Maraş, Gök­sün ve Besni’yi işgal ettikten sonra Si­vas’a yöneldi (1172). O yıl Sivas’ta müt­hiş bir kış hüküm sürmüş ve kıtlık baş göstermişti. İsmail ise ambarlarında buğ­day stoku bulunduğu halde halka dağıt­mamış ve bu yüzden birçok kişi açlık­tan ölmüştü. Sonunda halk dayanama­yıp isyan etti; İsmail, karısı ve 500 ada­mı öldürüldü, ambarlan yağmalandı. Bu­nun üzerine şehrin ileri gelenleri toplanıp Nüreddin’e sığınmış olan damadı Zün­nûn’u Sivas’a davet etmeye karar ver­diler.

Zünnûn, Nûreddin’in yardımıyla Sivas’a ulaşıp Dânişmendli tahtına çıktı (567/ 1172) Fakat kısa bir müddet sonra Sul­tan Kılıcarslan onun üzerine yürüyünce Niksar’a kaçtı ve Nûreddin Mahmud’dan yardım istedi. Nûreddin’in topraklarını istilâ ettiğini öğrenen II. Kılıcarslan onun üzerine yürüdüyse de ağır kış şartları ve Haçlı saldırıları sebebiyle barış yapa­rak Nûreddin Mahmud’un işgal ettiği yerleri geri vermesine karşılık Zünnûn’un Sivas’ta hüküm sürmesine razı oldu. Ay­rıca Nûreddin’in emîrlerinden Fahred­din Abdülmesih, emrindeki 3000 kişilik kuvvetle Sivas’ta kalıp Zünnûn’u hima­ye edecekti. Muhtemelen Ankara da Şa­hin Şah’a verilecekti.

Nûreddin Mahmud Zengî’nin 569 (1174) yılında ölümü üzerine Sivas’ta bırakılan garnizon Suriye’ye dönünce Sultan II. Kı­lıcarslan antlaşma şartlarını hiçe saya­rak Sivas, Niksar, Komana, Tokat ve di­ğer Dânişmendli topraklarını 1175 ya­zında zaptetti. Zünnûn ile Şahin Şah Bi­zans’a sığındılar; Dânişmendliler’in Sivas kolu da böylece ortadan kalkmış oldu.

Bizans İmparatoru Manuel, Selçuklular’a karşı önemli bir denge unsuru ol­dukları  için   Dânişmendliler’in  kaybettikleri topraklara tekrar hâkim olmala­rını istiyordu. Bu maksatla Gavras adlı kumandanını 30.000 kişilik bir ordu ile Amasya ve Niksar’a sevkeltiyse de bir sonuç alamadı.

Rivayete göre Zünnûn 70 (1175) yı­lında Kılıcarslan’ın emriyle Bizans ha­pishanelerinde zehirlenerek öldürülmüş­tür. Aksarâyî’ye göre ise Kılıcarslan’ın Sivas’ı istilâ etmesi üzerine öfkeyle Nik-sar’a gitmiş ve orada ölmüştür.

Sivas kolunun ortadan kalkmasından sonra Dânişmendliler’in Malatya kolu bir süre daha hâkimiyetini sürdürebildi. 1152’den beri Malatya kolunun başında bulunan ve önce Sultan I. Mesud’un, ar­dından amcası Yağıbasan’ın vassâli ola­rak hüküm süren Zülkarneyn’in 1162’de ölümü üzerine yerine oğlu Nâsırüddin Muhammed geçti. Fakat içki ve eğ­lenceye düşkün olması halkın nefretine yol açtığı için baskılara dayanamayıp şeh­ri terketti (565/1170). Yerine kardeşi Fahreddin Kasım geçti. 1171 “de Harput Artuklu Beyi Fahreddin Kara Arslan’ın kızıyla ev­lenen Kasım, düğün günü bir gösteri es­nasında attan düşerek öldü. Bunun üzerine halk küçük kardeşi Efri-dün’u tahta çıkardı ve gelin onunla evlendirildi. Bu sırada II. Kılıcarslan Malat­ya üzerine yürüyüp şehri muhasara et­ti, fakat ele geçiremedi ve civardaki hal­kı esir alıp Kayseri’ye götürdü. Bu olay­lar sebebiyle Atabeg Nûreddin Zengî, Mardin ve Harput Artuklu beyleri, Erme­niler ve Dânişmendliler’in Sivas meliki Kılıcarslan’a karşı bir ittifak teşkil ettiler. Ancak Kılıcarslan esir aldığı Malat-yalılar’ı iade edeceğini bildirince taraf­lar arasında savaş olmadan anlaşma sağ­landı.

Nâsırüddin Muhammed dört beş yıl Suriye ve Anadolu’da dolaştıktan sonra II. Kılıcarslan’a sığındı ve onun tarafın­dan Ereğli valiliğine getirildi. 1175 Şu­batında Malatya’ya döndü; Barsuma Ma-nastın’ndaki papazlar ve şehirdeki dost­larının yardımıyla geceleyin kaleye çıkıp Efridûn’u öldürdü ve 15 Şubat 1175 ta­rihinde şehre hâkim oldu. Nâsırüddin Kı­lıcarslan’a tâbi olarak üç yıl hüküm sür­dü. Nihayet 25 Ekim 1178’de Malatya’­yı zapteden II. Kılıcarslan Dânişmendli­ler’in bu şubesini de ortadan kaldırdı. Nâsırüddin Muhammed Hısnıziyâd’a çe­kildi.

Dânişmendliler’in yıkılmasından son­ra Yağıbasan’ın üç oğlu Muzafferüddin Mahmud, Zahîrüddin İli ve Bedreddin Yûsuf Selçuklulardın hizmetine girerek sınır boylarında Rumlar’la savaşmışlar ve I. Gıyâseddin Keyhusrev’in ikinci defa tahta geçmesi için uğraşmışlardır. Kay­seri Ulucamii’nin 602 (1205-1206) tarih­li kitabesi Muzafferüddin Mahmud adı­na tanzim edilmiştir. Ancak caminin Emîr Gazi’nin oğlu Melik Muhammed Gazi ta­rafından yaptırıldığı dikkate alınırsa Mu­zafferüddin Mahmud’un camiyi tamir ettirmiş olduğu söylenebilir. Gülek Camii (Kayseri) üzerindeki kitabede de kızı At­sız Elti Hatun’un adı yer almaktadır. Nik­sar’da da Yağıbasan’a ait bir kitabenin mevcut olduğu bilinmektedir.

Anadolu’da kurulan beyliklerin en bü­yüklerinden biri olan Dânişmendliler. Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslâmlaş­ması açısından Önemli hizmetler ifa et­mişler ve zaman zaman Anadolu’nun en kuvvetli devleti olan Selçuklular’ı tahak­küm altına almışlardır. Bizans ve Haçlı-lar’la savaşan Dânişmend Gazi, Gümüş­tegin Gazi, Emir Gazi ve Melik Muham­med “nin adları asırlarca halk arasında saygıyla anılmış ve destanlara konu ol­muştur. Ancak Yağıbasan’dan sonra iş başına gelen ve birbirleriyle mücadele eden Dânişmendli beyleri Bizans’a ve Atabeg Nûreddin Mahmud Zengî’ye alet ol­muş ve Anadolu Selçuklularına karşı bir koz olarak kullanılmışlardır.

Dânişmendliler’in yıkılışından sonra bu hanedana bağlı çeşitli boylar Anado­lu’ya dağılmışlar, bazıları da Rumeli’de yerleştirilmişlerdir. 1296-1360 yılları ara­sında Balıkesir ve Çanakkale yöresinde hüküm sürmüş olan Karesioğulları da muhtemelen Dânişmend Gazi’nin ahfa­dı tarafından kurulmuştur. Tokat müzesinde bu­lunan ve Karesi hanedanından Kutlu Me­lek Hatun’a ait olan bir mezar taşının şâhidesinde yer alan ibarede Kutlu Melek’in nesebi Melik Dânişmend Gazi’ye bağ­lanmaktadır. Ayrıca Ba­lıkesir ve civarında Dânişmend adına ve Dânişmendli ulusuna bağlı oymakların izlerine rastlanmaktadır. Meselâ Balıke­sir’in Balya ilçesine bağlı Dânişmend ad­lı bir bucak bulunmaktadır. Rivayete gö­re Dânişmendli Beyliği’nin dağılması üze­rine Balıkesir civarına gelip yerleşen Ka­ra Dânişmend’in adına izafeten bu köye Dânişmend adı verilmiştir. Yine Gönen ve Lapseki yakınlarında Dânişmend adı­nı taşıyan iki yerleşim merkezi daha vardır. Osmanlı Devleti’nin 18 Nisan 1691 tarihli bir fermanla Halep-Adana ara­sında yaşayan Dânişmendli ulusuna tâ­bi bir kısım halkı Balıkesir sancağında iskân etmesi de ilgi çekicidir. Bugün Anadolu’da Dânişmend, Danışman, Tanışman ve Yağıbasan gibi köy adları vardır. XVII. yüzyılın başların­da Karaman eyaletinde Dânişmendli ad­lı bir kaza bulunuyordu. Bunların bir kıs­mı XVII. yüzyıldaki Celâlî isyanlarına ka­tılmış, bu isyan sebebiyle Balıkesir ve Ayasuluk’a sürülmüştür. Burada da ra­hat durmayan Dânişmendliler Afyonka-rahisar, Sandıklı ve Keçiborlu’da mecburi iskâna tâbi tutulmuşlar, bunu kabul et­meyenler ise Rakka’ya sürülmüşlerdir.

Dânişmendliler’den kendi adına para bastıran ilk hükümdar Gümüştegin Gazi’dir. Gümüştegin’in ve daha sonraki bazı hükümdarların paralarında Grekçe ve Grekçe-Arapça yazılar vardır, basıl­dıkları yerler ise belirtilmemiştir. Dâniş­mendli paralarında dikkati çeken husus, birtakım sikkelerin tamamen hıristiyan simgeleri içermesidir. Bunun yanında hükümdar portreleri ve aslan simgesini taşıyan paralar da vardır. Dânişmendli­ler’in hâkimiyeti altında Sivas, Malatya, Kayseri, Niksar. Tokat gibi şehirler önem­li iktisadî ve sosyal merkezler olmuşlar, Türk-İslâm şehirleri haline gelme özel­liklerini de bu devrede kazanmışlardır.

Diyanet İslam Ansiklopedisi