Türk Edebiyatı

Cumhuriyet Döneminde Türk Müziği

Türk müziğinde çağdaş kuramsal çalışmalar 19.yy’ın sonlarında başlamıştır. Müzikoloji alanındaki büyük boşluğu ilk kez farkedenler, sırasıyla Galata, Yenikapı, Bahariye mevleviha-nelerinin şeyhleri olan Ataullah Dede, Celaleddin Dede, Hüseyin Fahreddin Dede olmuştu. Bu ileri görüşlü üç Mevlevi şeyhi gerek eski kaynaklan okuyarak, gerek uygulamalı çalışmalara girerek çeşitli müzik sorunlanna eğilmişler, ancak araştırmalanmn sonuçlannı yazılı olarak ortaya koyma olanağı bulamamışlardı. Onlann öğrencileri olan Rauf Yekta, Suphi Ezgi, H.Sadettin Arel bu araştırmalan Batı müziği bilgileri ışığında yeniden değerlendirdiler. Bu üç kuramcının birbirini tamamlayan çalışmala-n sonunda da, bugün kullanılan notalama yöntemi ortaya çıktı. Bir sekizli oktavda 24 eşit olmayan aralığa karşılık 25 ses bulunduğu temeline dayanan bu yöntem, nota yazımında bir birliğe vanlmasını sağlamakla birlikte, Türk müziğinin bütün perdeleriyle makamlannı açıklamaya yetmiyordu. Bu yüzden, notayla gösterilemeyen sesler, uygulamada, icracının makam bilgisine başvurmasını gerektiriyordu. Türk müziğinin perdeleri üzerinde bugün de tam bir anlaşmaya vanlabilmiş değildir. Kuramcılar bu konuda oldukça farklı görüşler ileri sürmektedirler. Bunlar arasında, öncelikle Abdülkadir Töre, Ekrem Karadeniz, Kemal ilerici, Gültekin Oransay’ın çalışmalan anılabilir. Kuramsal araştırmalar, yazma halindeki eski kaynaklann gün ışığına çıkanlmasını sağladı. Kimi yazarlar bu kaynaklan Türk müziğinin tarihi ile bestecilerin biyografileri açısından inceleyerek değerli çalışmalar ortaya koydular. Klasik yapıtlann notaya alınarak yayımlanması da cumhuriyet döneminin en yararlı çalışma-lanndan biri oldu.

Kuramsal alanda önemli adımlar atılmış olmasına karşılık, bestecilikte durum tersineydi. Bunun başlıca nedenlerinden biri, bestecilerin form kısırlığından kurtulamamalandır. Hacı Arif Bey’den sonra şarkı, en ağırlıklı form olmuştu. Cumhuriyet döneminde büyük formlan kullanan bestecinin kalmadığı söylenebilir. Kimileri, şarkıyı da bir yana bırakarak, bu formun serbest ve hafif bir türü olan “fantezi” besteciliğine yöneldiler. Bunda, gündelik müzik gereksinmesine karşılık verme kaygısının da payı olmakla birlikte, asıl neden, beş yüzyılı aşkın bir zamandır yaşayan beste geleneklerinin türlü etkenlerle can çekişme noktasına gelmiş olmasıdır. Icracı-lıktaysa ciddi bir arayış çabasını yansıtan sonuçlar alındı. Soloda Münir Nurettin Selçuk*, toplu okuyuşa getirdiği koral anlayışla Mesut Cemil, bu arayışın en güçlü örneklerini verdiler. Saz icracılan arasındaysa Türk müziğinin saz müziğine doğru gelişmesi gerektiği düşüncesine güç katan birçok değerli sanatçı yetişti.