Türk Edebiyatı

Cumhuriyet Dönemi Türk Şiiri, Akımları, Şairleri, Temsilcileri, Hakkında Bilgi

Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin ilk yıllarında Milli Edebiyat akımı şairlerinin önemli bir yeri vardı. Bu akımın sade ve açık Türkçeyi, ulusal vezin olan hece ölçüsünü kullanma, yurt gerçeklerine yönelme ilkesini Cumhuriyet’in ilk kuşak şairlerinin toplu olarak uyguladıkları görülür. Halk edebiyatı nazım geleneğini yerel bir duygusallıkla birleştirerek kullanan ve toplu olarak Hececiler diye anılan bir grup şair (Faruk Nafiz Çamlıbel, Enis Behiç Koryürek, Orhan Seyfi Orhon, Yusuf Ziya Ortaç, Halit Fahri Ozansoy), daha I. Dünya Savaşı yıllarından başlayan sanat çalışmalarını Cumhuriyet döneminde de sürdürdüler. Onların kullandığı şiir gereçleri ve uyguladıkları şiir ilkeleri geniş bir çevreyi etkiledi. İstiklâl Marşı şairi Mehmed Akif Ersoy, yeni Türkiye’nin değişimlerine eseriyle ve yaşantısıyle uzak durmayı tercih etmişti. Cumhuriyet öncesinin yeni döneme uzun süre hâkim olan sanatçıları Ahmet Hâşim ile Yahya Kemal Beyatlı oldu. Ahmet Hâşim’in sembolcü anlayıştan yararlanan, sanat için sanat ilkesine dayanan, çoğu örnekleri konuşma dilinden oldukça uzak kalan, öncü nitelikteki şiiri ancak bir azınlığa seslenmiş ve kendisinden sonraki hareketleri besleme şansından yoksun kalmıştı. Yahya Kemal ise bir yandan eski şiirimizi ve tarihimizi geniş bir çerçeve içinde kucaklayan, bir yandan ana dilin uyumlu bir kullanılışına örnek olan, bir yandan da tabiat, sevgi, özlem, ölüm karşısındaki düşünceler, sonsuzluk duygusu gibi yaygın temaları titizlikle işleyerek geniş çevrelerin ve birbirini izlemiş birkaç o-kuyucu kuşağının değerlendirdiği ürünler verdi.

Yahya Kemal’in ortaya attığı, fakat kendi şiirinde uygulamadığı için eleştirilere hedef olduğu «mektepten memlekete» formülü Cumhuriyet şiirinin ana niteliklerinden birini işaret ediyordu. Han duvarları şairi Faruk Nafiz ile Anadolu’ya ait görüntüleri, Anadolu insanı karşısında duygulanışları dile getiren Ömer Bedrettin Uşaklı, Kemalettin Kamu, halk şiirini ince bir duyarlıkla birleştiren Ahmet Kutsi Tecer, yurt görüntülerini, yurt insanlarının gerçek yaşantısını içtenlikle dile getiren Cahit Külebi, halk şiirinin epik yönüne ve tasvirci anlatıma yatkın Behçet Kemal Çağlar ve diğerleri bu formülün uygulayıcıları arasında yer aldılar. Fakat yurt gerçeğini daha geniş ölçüde ve daha etkileyici biçimde dile getirenler toplumsal şiirin temsilcileri oldu. Eski mutasavvıf şairlerden gelen etkileri çağının fransız şiirine dayanan izlenimlerle birleştiren Necip Fazıl Kısaıkürek, insanın toplumsal çevrede ve evrenin içindeki yalnızlıklarını, çaresizliklerini, acılarını dile getiriyor, düzensiz bir yaşantıyı, tutkulu bir yaradılışın heyecanlan içinlde konu edinirken 1930’ların en ünlü şairlerinden biri oluyordu. Bu kendi benliğine fazla eğilmiş şairin tam karşısında, materyalist Nâzım Hikmet Ran yer almıştı. Onun başlangıçta marksist öğretinin propagandasına yönelen, büyük kütlelere açılan, söyleve yakın heyecanlı şiirleri gittikçe insan gerçeğine, lirizme daha çok yaklaşacaktı. Şaiirin uzun yıllar cezaevinde, daha sonra da yurt dışında geçen yaşantısı nedeniye yazılışından çok uzun süre sonra kendi ülkesinde yayımlanan büyük eseri, Memleketimden insan manzaraları, Türkiye’yi geniş bir zaman dilimi içinde, kalabalık bir insan kadrosu ve toplumsal geırçeklerinin zengin ayrıntılanyle ele almıştı. İçlerinden ancak anıları, ailesine bağlılığı, küçük mutluluklarla yetinme duygusunu, huzur içinde yaşama özlemini tekrarlayan Ziya Osman Saba’nın şiir çalışmasını sürdürdüğü Yedi Meşaleciler (Kenan Hulusi Koray, Ziya Osman Saba, Yaşar Natoi Nayır, Cevdet Kudret, Vasfi Mahir Kocatürk, Muammer Lütfi) sürekli ve etkili bir şairler topluluğu olmadı. Yedi Meşaıleciler’i 1940 kuşağına bağlayan şairler arasında, ustalıklı biçimler yaratan, semlbolcülüğe ve lirizme olduğu kadar Anadolu insanının iç dünyasına inmeğe de yatkın olan Ahmet Muhip Dranas ile ölümden yaşa/ma sevincine kadar uzanan şiir temalarını derinliğe inmeden, fakat okuyucunun sanat alışkanlıklarına ve sağduyusuna da ters düşmeden işleyen ve geniş topluluklar tarafından benimsenen Cahit Sıtkı Tarancı dikkati çeker. Mısra yapısındaki titizliği kadar tarihe bakışında da Yahya Kemal’den etkiler alan Ahmet Hamdi Tanpınar özellikle geniş bir tema olarak zamanı konu e-dinmesiyle ilgi uyandırır. Şiirimizde en büyük yenilik hareketlerinden birinin yaratıcıları da Garipçiler diye bilinen üç genç şairidir (Orhan Veli Kanık, Melih Cevdet Anday, Oktay Rifat). Çok daha önce Nâzım Hikmet Ran, Ercüment Behzat Lav gibi şairlerin işlek bir biçim haline getirdikleri serbest nazımı geliştiren Garipçiler, şiirden vezin ve kafiyeyle birlikte hemen bütün söz oyunlarını da uzaklaştırmış ve şairaneliğe kesin bir cephe almışlardı. Onların kısa, basit yapılar içindeki ürünleri türk edebiyatına ilk defa küçük insanın serüvenini ve duyarlığım getirmişti. Bazıları toplumsal içerikli yergiler bu şiirde geniş yer tutuyordu. İkinci Dünya Savaşı yıllarına rastlayan Garipçiler ve o dönemin öteki şairleri, savaşın etkilerini ve barışı yaygın şiir temaları olarak kullandılar. Ga-ripçilerin şiir ilkelerini benimseyen şairler (Behçet Necatigil, Necati Cumalı, Sabahattin Kudret Aksal v.d.), hayatta kalan Garipçiler’le birlikte bu ortak çerçevenin yavaş yavaş dışına çıktılar. Garip şiiirinin yanı sıra gelişmekte olan toplumcu şairler (Haşan İzzettin Dinamo, A. Kadir, Rıfat İlgaz, Cahit Irgat, Ahmet Arif v.d.), tek parti yönetiminin ve o-nun tutumunu izleyen yönetimlerin tutuklamalar, kitap toplatmalar gibi baskıları yüzünden eserlerini geliştirme olanağı bulamadılar. Uzun süren şiir hayatı ö-teki bütün okulların dışında kalan Fazıl Hüsnü Dağlarca, hece vezninden serbest nazıma, şairane bir sözlükten öztürkçeye, metafizikten toplum gerçeklerine geçerek kendini sürekli biçimde yeniledi.

Garip şiirine bir tepki olarak beliren ikinci Yeni akımı (Turgut Uyar, Edip Cansever, Cemal Süreya, Ece Ayhan v.d.) imgeye yeniden geniş yer veriyor, halk dilinden uzaklaşıyor, toplum sorunlarından yüz çeviriyor, kapanıklığa ve soyutluğa yöneliyorlardı. Uzun ömürlü olmayan bu akım, kendisinden sonraki hareketlerde mısra işçiliğinin, çarpıcı imgelerin yeniden önemsenmesine olanak verdi. 1960’ tan sonraki toplumsal ve siyasal olaylar bir yandan. Nâzım Hikmet’-in şiirlerinin yeniden yayımlanma olanağı kazanması öte yandan, yeni şiirin gelişmesini etkiledi. Memleket şiiri geleneğine dayanan şairler (Ceyhun Atuf Kansu), İkinci Yeni’nin temsilcileri (Kemal Özer), eski toplumcu şairler (Atillâ İlhan) toplumsal olayları, imgeye geniş yer veren şiir yapılan içinde ele aldılar. Daha genç şairler de (Ataol Behramoğlu, İsmet Özel, Özkan Mert v.d.) aynı doğrultuda, fakat daha hırçın ve atak eserler vermeyi sürdürdüler.

Cumhuriyet döneminde halk şiirini Âşık Veysel uzun süre hemen hemen tek başına temsil etti; onun şiirinde geleneğe dayanan hikmetli söyleyiş, çağdaş yeniliklere açık bir sağduyu ve kişisel bir lirizmle birleşiyordu. Halk şiiri geleneği, siyasal gelişimden etkilenerek toplumsal içerikli yeni bir kuşak (Âşık İhsani, Mahzun! v.d.) yarattı.