Tarihi Eserler

Çukur Çeşme Hamamı Nerede, Tarihçesi, Mimari, Özellikleri, Hakkında Bilgi

Çukur Çeşme Hamamı, İstanbul’da Lâleli semtinde Fâtih devrine ait ortadan kaldırılmış tarihi hamam.

Lâleli Hamamı olarak da adlandırılan Çukur Çeşme Hamamı Camcı Ali mahal­lesinde, Zeynep Kâmil ve Ahmed Suayb sokaklarının Fethi Bey caddesine açıldık­ları yerde bulunuyordu. İstanbul’un en başta gelen büyük çifte hamamlarından biri olan Çukur Çeşme Hamamı’nın ki­min tarafından ve hangi tarihte yaptı­rıldığı önceleri bilinmemekle beraber bir vakıf eseri olduğu kabul ediliyordu. Hemen yakınında Sultan III. Mustafa’nın 1760-1764 yılları arasında yaptırdığı Lâ­leli Camii manzumesinin bulunması, bu eserin de külliyenin bir unsuru olarak inşa edilmiş olabileceğini hatıra getiri­yordu. Ancak III. Mustafa 1182 Rebîülevvelinde, İstanbul’da su ve odun sıkıntısı çekilmemesi için yeni hamam yapımını yasaklayan bir ferman çıkardığına göre bu külliyenin bir de ha­mamı olduğuna ihtimal vermek zordu.

Şinasi Akbatu tarafından yapılan ve şimdiye kadar yayımlanmamış teşhise göre Çukur Çeşme Hamamı, Fâtih Sul­tan Mehmed vakfiyelerinde adı geçen Kazasker Hamamfdır. Fâtih İmareti’nin gelirlerini gösteren 894-895 (1489-1490) ve 895-896 (1490-1491) yıllarına ait Mu­hasebe De/teri’nde, “Muhâsebe-i câmi-i cedîd-i Sultân Mehmed tâbe serâhu der Konstantiniyye maa medâris ve imaret ve dârüşşifâ” başlığı altında geliri bir yıl 39.583. diğer yıl 37.417 akçe olarak gös­terilen. “Hammâm-ı Mevlânâ Ali Çelebi, Veled-i Fenârî, Kadıasker-i Köhne” kay­dı ile zikredilen ve sadece Kazasker (Ka-dıasker) Hamamı olarak anılan yapının gerçek ve tam adı ortaya konulmakta­dır. İstanbul Belediyesi Atatürk Kitaplı-ğfnda Muallim Cevdet yazmaları ara­sında bulunan bu defter­deki kayıt. Kazasker Hamamfnın Tahtakale Hamamı’ndan sonra geliri en yük­sek ikinci tesis olduğunu gösterdikten başka bu yapının eski Kazasker Fenârîzâde Ali Çelebinin adıyla anıldığını belli eder. Fenârîzâde Ali Çelebi Cağaloğlu’nda bir mescid kurmuş, ayrıca Vatan cadde­si kenarında halen cami olarak hizmet veren eski Lips Manastın Kilisesi’ni de zaviye-mescide çevirmişti. Bursa’da da hayratı olan Fenârîler’e temlik edilen bir köy İstanbul – İzmit yolu üzerinde olup bugün Molla Fenârî adıyla bilinmekte­dir. Fakat gerek Kazasker Hamamı ge­rekse Hacı Üveys mahallesinde Sinan Paşa Hamamı’nın, Fâtih evkafından ol­dukları halde başkalarının adlarıyla anıl­maları çözümlenememiş bir meseledir. Bu semtteki hamamın gerçekte Kazas­ker Hamamı adıyla tanındığı eski su yolları şebekesi tahsis listesinden de bel­lidir.

Sinasi Akbatu’nun notlarına göre. 22 Rebîülevvel 1076 tarihli bir ilâmda bulunan “Mahmiyye-i İstanbul’da merhum ve mağfu­run leh Ebü’l-feth Sultan Mehmed Han Câmi-i şerifi ve medâris-i münîfesi ve imâret-i âmiresi vakfından Kazasker Ha­mamı denmekle mâruf çifte hamam”ın tamiri gerektiği ve “…iki kebîr kubbenin tûlen ve arzen be-hisâb-ı terbî’ 200 zi­ra sıvası…” kaydından. Kazasker-Çukur Çeşme Hamamfnın iki büyük soyunma yeri (camekân) kubbesine sahip bir çifte hamam olduğu anlaşılmaktadır. Bir baş­ka arşiv belgesinde ise 1129 yılı Safer ayında, “Çııkurçeşme civa­rında Ebü’l-feth Sultan Mehmed Han evkafından Kazasker Hamamı” kaydı bu­lunduğuna göre Çukur Çeşme Hamamı’­nın adı, kurucusu ve yapıldığı tarih husu­sunda hiçbir şüphe kalmamaktadır. Ni­hayet 3 Zilkade 1267 tarihli. “Çukurçeşme’de kâin Kazasker Hamamı denmekle mâruf camekânları dahi kagir ve çifte olarak bir kebîr hamam” şeklindeki bir gazete ilânından da Çukur Çeşme Hamamfnın Fâtih döne­minin Kazasker Hamamı ile aynı olduğu açıkça belli olmaktadır.

İçinde 1894 yılında bir cinayet işlen­diğine göre bu ta­rihte işler durumda olan Çukur Çeşme Hamamı, aynı yıl meydana gelen zelze­lede büyük ölçüde zarar görmüş ve bir gazete haberinde hamamın bazı duvar­ları ile kubbelerinden bir kısmının yıkıl­dığı bildirilmiştir. Bu zelzelede yıkıl­dığı tahmin edilen kadınlar kısmı soyunma yeri kubbesi daha sonra ahşap ola­rak kapatılmış olmalıdır. 10 Temmuz 1327[258] günü şehrin bü­yük bir kısmını mahveden Uzunçarşı-Mercan-Aksaray yangınında tekrar ha­rap olan hamam bir daha tamir edilme­miş, uzun süre harabe halinde bırakılıp sağlam kısımları depo olarak kullanıl­mıştır.

Şehremaneti tarafından Şehremini Ce­mil (Topuzlu) Paşa’nın isteğiyle, yanan yerler için çizilen şehir planında eski eser­leri hiç dikkate almayan düzenlemede bu eski eser de feda edilmiştir. Esasen Türk devri eserlerini şehrin “Avrupaî” bir görünüm almasında en büyük engel olarak gören Cemil Paşa’nın bu hama­mı kurtarması düşünülemezdi. Halbuki 1916-1917 yılları arasında İstanbul ha­mamlarını İnceleyen H. Glück burayı gör­düğünde binanın kagir kitlesi fazla za­rar görmemişti. Glück. sadece kadınlar kısmının soyunma yerinin kubbesi çöktüğünden üstünün açık olduğunu belirtir. Şehremânetinin 1918’de bastırdığı şe­hir planında ise yangın sahası tamamen boş gösterilerek Çukur Çeşme Hamamı’na işaret bile edilmemiştir. Glück’ün bu­rayı incelediği tarihte erkekler kısmının soyunma yeri gaz deposu olarak kulla­nılıyor ve kubbesinin kurşun örtüsü bile kısmen duruyordu. Çukur Çeşme Hama-mı’nın yıkılmasından endişe duyan bazı tarih ve sanat severler bu husustaki görüşlerini açıkça bildirmişlerdi[259] Fakat yıkım önlenememiş ve Fâtih döneminin İstanbul’daki en bü­yük çifte hamamlardan biri 1923-1936 yılları arasında parça parça yıktırılarak ortadan kaldırılmıştır. 1935’te yapının neresine ait olduğu anlaşılamayan bazı duvar kalıntıları görülebiliyorsa da bu­gün artık bunlardan da bir iz yoktur.

Çukur Çeşme Hamamı bir çifte hamam­dır. Bunlar yan yana bitişik olup kadın­lar kısmının girişi 5 m. daha geride bu­lunuyordu. Erkekler kısmı, çapı 13 met­reyi bulan büyük bir kubbe ile örtülü bir soyunma yerine sahipti. Ilıklık kısmı, or­tada kubbeli bir bölümü olan bir dehliz halindeydi. Solda helalar ve ne olduğu anlaşılamayan çok dar ve küçük bir hüc­re vardı. Halvet kısmı çok değişik bir dü­zenleme gösteren yapıda göbek taşı et­rafında dört eyvanlı tipte bir mekân dü­şünülmüş, fakat giriş tarafına eyvan ya­pılmadığından üç eyvanlı olarak kalmış, dolayısıyla yalnız iki halvet hücresi kub­beli inşa edilmiştir. Dört hücre bulun­duğu hissini vermek için de mevcut hüc­relerin köşelerdeki girişlerinin simetriği olarak hücresiz taraftaki iki duvar çı­kıntısına birer niş yapılmıştır. Eyvanla­rın üzerleri küçük birer kubbe İie örtül­müştür. Böylece burada eski Türk yapı geleneğini devam ettiren dört eyvanlı şe­ma, iki unsuru eksilmiş olarak uygulan­mak suretiyle değişik bir çeşitleme or­taya konulmuştur.

Erkekler kısmının sağına bitişik olan kadınlar kısmı daha küçüktü. Soyunma yeri, her bir kenarı 11,60 m. ölçüsünde bir kare biçimindedir. Glück, burada baş­ka hamamlarda rastlanmayan bir özel­lik tesbit etmiştir ki bu da duvara oyul­muş bir niş içindeki bir kuyu ağzıdır.

Genellikle her Türk hamamında bulun­ması gerekli ılıklık kısmı burada yoktur. Bunun yerini küçük bir kubbe ile örtülü çok küçük bir bölüm almıştır. Halvet ise bitişikte kinden tamamen değişiktir. Bu­rada “T” biçiminde bir mekân yapılmış, bunun kollarının teşkil ettiği girintilerin üzerleri mimari ve teknik bakımdan çok değişik görünen küçük çifte kubbelerle Örtülmüştür. Bu çifte kubbecikJer kemer­ler ve birer konsolla yan duvarlara bağlanmıştır. Bunun benzeri bir örtü siste­mi. Zeyrekte Mimar Sinan yapısı Çinili Hamam’da (Barbaros Hayreddin Paşa Ha­mamı) görülür. Ortadaki bir nişin iki ya­nındaki kapılar, yan yana olan bir çift halvet hücresine geçişi sağlar. Bu oda­lar da stalaktitli pandantifti kubbelerle örtülmüştür. Her iki bölümün arkala­rında ise üzerleri tonozlu su haznesiyle külhan bulunuyordu.

Yıkılmadan önce çekilen fotoğrafları, Çukur Çeşme Hamamı’nın itinalı bir iş­çilik ve muntazam bir kesme taş tekni­ğiyle kaplandığını gösteriyordu. Taş iş­çiliği bilhassa her iki soyunma yerinin dış mimarisinde üstün bir kalitedeydi. Erkekler kısmının yan cephesindeki pen­cereler, sivri boşaltma (tahfif) kemerli mermer çerçevelere sahipti.

Hamam mimarisi içinde birtakım özel­liklere sahip iyi bir örnek olan bu değerli eserin yok edilmesi İstanbul bakımından bir kayıptır. Fâtih devri eseri ve Fâtih Sul­tan Mehmed’in kendi evkafı olarak yap­tırdığı bir yapı olduğu meydana çıktığın­da ise artık iş işten geçmişti. Böyle bir eserin yıkılıp yok olmasına yardımcı olan­lar, tarih ve sanat karşısında ağır birer suçlu olarak anılacaklardır.

Diyanet İslam Ansiklopedisi