Edebi Şahsiyetler

Cornelius Gurlitt Kimdir, Hayatı, Eserleri, Hakkında Bilgi

Cornelius Gurlitt (1850-1938) İstanbul’un Osmanlı yapılarını rülöve ve fotoğraflarıyla birlikte ilk defa bir Batı dilinde yayımlayan sanat tarihçisi.

Viyana’da dünyaya geldi: manzara res­samı Louis Gurlitt’in oğlu ve sanat tari­hinin başka dallarında yayımları olan Wilhelm Gurlitt’in ağabeyidir. Küçük yaşta İken ailesi Almanya’nın Gotha şehrine göç etti. İlk ve orta öğrenimini burada yap­tıktan sonra, Berlin’de Reichstag binası­nın proje yarışmasında birincilik alan ve Gotha’da yaşayan Ludwig Bohnsted’in tavsiyesi üzerine Berlin Mimarlık Akademisi’ne girdi; fakat daha önce pratik kazanmak için bir süre sanat okulunda ma­rangozluk ve dülgerlik öğrendi. Akade­mideki talebeliği sırasında, mimarlık ta­rihi dersleri veren ve İstanbul camileri hak­kında ilk inceleme yazısını yayımlamış ki­şi olan Friedrich Adler’in etkisi altında kal­dı. Bu arada öğreniminin yanı sıra Ludwig Bohnsted’in, 1868’de Vıyana’ya git­tikten sonra da Emil von Försters’in mi­marlık bürosunda çalıştı.

1870-1871 Fransız-Alman Savaşı’na gö­nüllü katılan Gurlitt, savaştan sonra mi­marlık öğretimi hususunda büyük ünü olan Stuttgart’a gitti ve burada, sonra­ları Alman sanat tarihçiliğinin en önemli kişilerinden biri haline gelen W. Lübke ile yakın dostluk kurdu. Hâtıralarında biz­zat açıkladığı gibi hiçbir dalda öğrenimini sonuna kadar götürmeyen ve dolayısıyla herhangi bir imtihandan geçmeyen Gur­litt burada bir mimarlık bürosu açtı; bu arada bölgedeki yapılan mimarlık tarihi bakımından inceliyor ve arşivlerde araş­tırmalar yapıyordu. 1879’da Dresden’de yeni kuruian Kunstgevverbe Museum’da çalışmaya başladı. Bir taraftan o yıllara kadar önemsenmeyen halk sanatlarına ait örnekleri topluyor, bir taraftan da Al-manya’daki barok sanat üzerinde yaptığı araştırmalarını sürdürüyordu. Bu konu­da uzun süreli burslarla Almanya ve Avus­turya’da olduğu kadar İtalya. Fransa. İn­giltere ve Hollanda’da da İncelemeler yaptı. Kendisini barok sanatın tarihini ya­zanların öncüsü olarak kabul ettiren ve büyük bir şöhrete eriştiren kitabı 1887-1889 yıllarında yayımlandı: arkasından da çeşitli ülkelerde aynı konuyu işleyen birçok yayını çıktı.

1895’te Dresden Teknik Üniversitesi’nde kadrosuz profesörlüğe getirilen Gur­litt 1899’da kadrolu profesörlüğe tayin edildi ve burada önceleri küçük sanatlara dair dersler verirken daha sonra mimar­lık tarihi, 1902’den itibaren de şehircilik okutmaya başladı. Gurlitt’in hocalığı sı­rasında üzerinde önemle durduğu husus, öğrencilerinin değişik konularda araştır­ma yapmaları ve çalışmalarını doktora tezi olarak sunmaları idi. Bu amaçla Osmanlı Devleti’nin o yıllardaki topraklarından Me­zopotamya gibi tarihî bölgelerde kazılar yapan Deutsche-Orient Gesellschaft’ın araştırma ekiplerine doktora tezi hazır­lamak isteyen birçok öğrencisini kattı.

Gurlitt İstanbul’a ilk defa 1905’te git­ti. Prusya elçisi Marschall von Biebers-tein’ın, buradaki camilerde inceleme ya­pabilmesi hususunda II. Abdülhamid’den gerekli iradeyi alması onun için çok bü­yük bir avantaj oldu ve böylece rahatlıkla çalışabildiği İstanbul’a birçok defa daha giderek “bu unutulmaz güzellikteki şeh­rin” mimari ve sanat zenginliklerini ölç­meye, rölövelerini çıkarmaya, fotoğrafla­rını almaya girişti. Hazırladığı eser, 1907-1912 yılları arasında Berlin’deki E. Wasmuth Yayınevi tarafından formalar ha­linde yayımlandı ve Die Baukunst Kons-tantinopels adını taşıyan kitap baskısı tamamlandığında biri metin, biri levha­lar olmak üzere iki bölüm olarak ciltlenip (levhalar bölümünün bir kısmı iki cilt ha-Hnde) piyasaya sürüldü. Fotoğraflar, mer­kezi Berlin’de bulunan Alman Foto Arşivi tarafından o yılların en mükemmel tek­niğiyle çekilmiş, rölöveler ise beraberin­de getirdiği Dresden Teknik Üniversitesi’-nin öğrencileri tarafından çizilmişti. An­cak bunların hepsinin aynı dikkat ve itina ile kâğıda geçirildiği söylenemez: bugün bazı çizimlerde hata ve eksikliklere rast­lanmaktadır. Metin bölümünde de Gurlitt’in, Türk ve İstanbul tarihini yeteri ka­dar tanımadığı için bazı yanlışlar yaptığı görülür. Meselâ Topkapfda surların dı­şında yer alan Dâvud Paşa Kasrı’nın cami olduğunu sanmış. Mahmud Paşa Camiinin barok üslûptaki son cemaat yeri re-vaklannın XVIII. yüzyılın ikinci yarısında gerçekleştirilen.bir tamire ait olduğunu farkedemeyerek bunların Fâtih Sultan Mehmed döneminde İstanbul’a gelen İtal­yan ustalannca meydana getirildiğini İle­ri sürmüş, şimdiki Fâtih Camii’nin 1766 depreminden sonra yeniden inşa edildi­ğini bilmediği için de binanın XV. yüzyılda Rum mimarı Khristodulos tarafından ya­pıldığı kanaatinde olduğunu açıklamıştır. Fakat bütün bunlara rağmen eser. İs­tanbul’un Osmanlı dönemi yapılarını ilk defa rölöve ve fotoğrafları ile birlikte Ba­tılı okuyuculara tanıtmış oluyordu; ayrı­ca İbrahim Edhem Paşa’nın milletlerara­sı Viyana sergisi için hazırladığı, 1871 “de basılan Usûî-i Mi’mâri-i Osmaniye gö­re de daha iyi bir çalışmanın ürünü idi.

Die Baukunst Konstantinopeîs’in ba­sımı sırasında Gurlitt Leipzig’de resimli kitaplardan meydana gelen “Die Kultur” başlıklı bir diziyi yönetmeye başlamış ve Konstantinopel adlı eserini bu dizinin XXXI ve XXXII. ciltleri olarak yayımlamıştır. Müellif bu kitapta İstanbul’un kültür tari­hi bakımından tahlilini yaparken Bizans dönemine ağırlık vermiş, Osmanlı sanatı­nı anlatırken de İtalyan ve İran tesirlerini birinci planda tutmuştur. Her şeye rağmen bu küçük kitap da İstanbul’u başkaları tarafından pek denenmeyen bir biçimde tanıtması sebebiyle değer taşımaktadır.

Gurlitt, genel okuyucu kitlesine hitap eden bazı makaleler dışında Türk sanatıyla il­gili birkaç ilmî yazı daha yayımlamıştır. Edirne’deki Türk eserlerine dair maka­lesi bunların başında gelir. Çok kısıtlı bir süre içinde acele ile yapılan bu çalışma, Osmanlı dönemi Türk mimari­sinin Edirne’deki örneklerini İlk defa ta­nıtan yazıdır. Bunu, eski resim ve gra­vürlerin yardımıyla İstanbul’un XVI. yüz­yıldaki tarihî topografyasını incelediği ve aynı dergide yayımladığı “Zur Topographie Konstantinopels im XVI. Jahrhun-dert” başlıklı maka­lesi ve onu da İznik’teki Osmanlı dönemi Türk mimarisinin ilk örnekleri üzerine ka­leme aldığı, yine aynı dergide yayımla­nan “Die islamitischen Bauten von Iznik-Nicea” adlı araştırması takip etmiştir. Gurlitt’in İstanbul hakkın­daki eserlerinden pek az tanınan bir ta­nesi de şehrin geç antik dönemden kalan Çemberlitaş. Arcadİus sütunu gibi hâtıra anıtlarına dair broşürüdür.

Türkiye ve İstanbul hakkındaki çalış­malarından sonra Balkan ülkeleriyle meş­gul olan Gurlitt. I. Dünya Savaşı yıllarında bir taraftan Dresden’in şehir planı üze­rinde yaptığı çalışmalarla şehirciliğe dö­nerken bir taraftan da savaş içinde tari­hî eserlerin korunması konusunda kon­feranslar vererek yayımlar yapmıştır. Ay­rıca Zagrep ve Düsseldorf’un şehir plan­lamalarına da katkıda bulunmuştur.

İlim adamlarının belli bir yaştan sonra emekliye ayrılması gerektiği görüşünü taşımasına rağmen emekli olduğunda (1920) “sevgili öğrencilerinden kopma­nın kendisine çok dokunduğunu” itiraf eden Gurlitt daha uzun yıllar yaşamış ve Berlin’de ölmüştür. Ölümünden bir süre önce, Türk sanatına yaptığı hizmetler göz önünde tutularak Türk Tarih Kurumu’na şeref üyesi seçilmişti.

TDV İslâm Ansiklopedisi

İlgili Makaleler