Çokkültürlülük ve Çokkültürcülük
Endüstri toplumunun yarattığı yoğun göç ve bu karmaşık nüfusun kentlerde toplanması, pek çok farklı kültürün ve kültürel eğilimin yan yana yaşamasına yol açtı. Özellikle ayrımcılık, ırkçılık gibi akımlar yüzünden bu nüfuslar yan yana yaşamalarına karşın, bir içe kapanma eğilimine girdiler ve bu süreçte kültürel kimlikler güçlendi. Her ne kadar tüketim toplumunun kalıpları insanları kültürel ve sınıfsal farkları ne olursa olsun birbirine benzetiyor olsa da, endüstri toplumunun yarattığı sosyal devletin zayıflamasıyla ulusal ve sınıfsal dayanışma ve güvenlik mekanizmalarının gerilemesine bağlı olarak, başka dayanışma biçimleri ortaya çıktı. Bunlar arasında etnik ve dinsel grupların, cemaatlerin ve hemşehrilik ilişkilerinin öne çıktığı görülüyor. Özellikle endüstrileşmiş Batı ülkelerinde etnik azınlık ve göçmen dernekleşmeleri artık, yöresel bağlar, etnik aidiyet ya da iş temelinde meydana gelmektedir. Bu gibi dernekler, üyelerine iş ya da dayanışma sağlama temelinde işlev kazandılar. İşlevleri kimi zaman sendika ya da siyasal parti gibi daha geniş birliklerin işlevleriyle örtüşebilmektedir. Bu yeni toplumsal örüntü çokkültürlülük olarak adlandırılmaktadır.
Bunun üzerine endüstri toplumunu yönetenler, bu gelişmelerin yol açacağı çatışmaları en aza indirebilmek için yeni çözümler aradılar. Bu çözümlerin başında, yeni endüstri toplumunun çok kültürlü yapısının kabul edilmesi gelmekteydi. Böylelikle endüstri toplumunun ilk dönemine özgü türdeş ulus kurgusu, yerini çeşitli kültürlere mensup insanların endüstriyel toplum etrafında örgütlendiği yeni bir toplum kurgusuna bıraktı. Bu süreçte bu kimliklerin yok edilmeye veya özümlen- meye çalışılması yerine korunması ve topluma bu yolla entegre edilmesi benimsendi. Bu yeni siyasete ise çokkültürcülük denmektedir.
Kültürel Çahşmalar Okulu
Çokkültürlü yapıların kabul edilmesi, özellikle endüstrileşmiş Batı ülkelerinde kent sosyolojisini kentleri oluşturan bu almaşık nüfusun kültürel niteliklerini ve bu yeni ortamdaki kültürel değişmesini araştırmaya yöneltti. Bunun yanı sıra endüstri toplumunda egemen hale gelen kitle kültürü ve kültür endüstrisi (sinema, kitle ile
tişim araçları, edebiyat biçimleri vs.) araştırılmayı hak eden bir ağırlık kazandı. Bu çerçevede sosyoloji ile antropolojinin kesişme noktasında kültürel çalışmalar adını alan yeni bir çalışma sahası doğdu. Kültürel çalışmalar okulu, büyük ölçüde kentli toplumun odağında gelişen popüler kültürün, iletişim biçimlerinin, tüketim tarzlarının, modanın, toplumsal cinsiyetin kültürel dışa vurumlarmm, kitle iletişim araçlarının, boş zamanların, yeni edebiyatın, kimliğin ve kimlik ideolojilerinin incelendiği geniş bir alan olarak tanımlanabilir.
Uygulamalı Antropoloji
Artık antropologlar yalnızca çeşitli kültürleri incelemek, mevcut sorunları saptamak ve bunların nedenlerini araştırmakla yetinmemekte; toplumsal ve kültürel sorunların çözümünde yapıcı bir rol oynamaya da çalışmaktadırlar. Bu çabalar sonucunda uygulamalı antropoloji doğmuştur. Bugün insanlar ve toplumlar, dünya ekonomik sisteminden ve küreselleşmeden kaynaklanan yeni durumlara uyum ve uyarlanma sorunları yaşamaktadır. Zira artık sağlıklı ve bütünlüğü koruyarak uyarlanmayı sağlayacak geniş zamanlar yoktur. Gelişmeler çok hızlı ve çok etkilidir. Teknoloji bir yandan doğal afetlerle başa çıkma kapasitesini arttırsa da, öte yandan ekolojiye geri dönüşsüz zararlar verebilmektedir. Bu durum, pek çok küçük ölçekli topluluğun yaşam alanlarını tehdit etmektedir. Bu türden bir gelişme, eski hayatlarını sürdürmeye çalışan pek çok yerli halkın yeni hastalıklar ve yer yer soykırımlar yüzünden ölümünü, pek çoğunun da açlığa ve yetersiz beslenmeye maruz kalmasını, bu toplulukların çevresel zenginliğini oluşturan ve bir anlamda onların yaşam güvencesi olan birçok hayvan ve bitki türünün yok olmasını, çevre kirlenmesini ormansızlaşmayı, nükleer tehditleri, kimi yerlerde mülksüzleşmeyi ve toprak- sızlaşmayı getirmiştir. Bunlar insanlık adına pahalı maliyetlerdir. Bunun gibi, hızla kalkınmaya çalışan ekonomisi azgelişmiş ülkeler de insanlarına benzer sorunları yaşatmaktadır. Dolayısıyla kalkınma ile insan varlığı arasında bir çatışma doğmaktadır. Uygulamalı antropoloji bu uyumsuzluğun giderilmesine yönelik sistemli çabaları kapsar. Kalkınma projelerinin ve endüstri yatırımlarının insana ve çevreye verdiği zararı en aza indirmeye olanak verecek toplum ve kültür araştırmasını yürüten antropologlar, böylelikle kültürel ve ekolojik zenginliğin iktisadî gelişmeye feda edilmemesine çalışırlar. Zira iktisadî gelişme geçici bir zenginlik ve refah yaratsa da, bu gelişme pahasına yok edilen insanî ve çevresel zenginliğin bir daha geri getirilemeyecek olması, bu gelişmenin insanlığa gerçek maliyetini artırır. Baraj projeleri, boru hattı yapımları, endüstri bölgelerinin geliştirilmesi, enerji santrallerinin yapılması, ormanların yoğun üretime ve endüstriyel tarıma açılması, bu gibi sonuçlar doğurur. O yüzden bugün kalkınma projelerinin pek çoğu, oluşturacağı toplumsal ve çevresel etkiyi de ölçme gereği duymaktadır. Artık bu araştırma sürecine yoğun biçimde antropologlar da katılmakta ve bu sayede uygulamalı antropolojiye ilişkin geniş bir birikim oluşmaktadır.
Endüstriyel Antropoloji
Antropometri: insan bedeninin ve iskeletinin boyut, biçim ve bileşim yönünden ölçülmesidir. |
Endüstri toplumunun ihtiyaçları, fiziksel antropolojinin de bu yönde yeni teknik ve yöntemler geliştirmesine yol açmıştır. Ergonomi de denilen endüstriyel antropoloji, fiziksel antropoloji ile antropometrinin en yeni uygulama alanıdır. İnsanların kullanımına sunulan makinelerin, araçların, mobilya ve giysilerin tasarlanmasında antropometriden faydalanılarak belli standartlar oluşturulmuştur. Örneğin okullarda kullanılan mobilyalar, askerler için hazırlanan üniformalar, otomobillerin iç donanımı, uçaklarda kokpitlerin tasarımı gibi konularda endüstri antropolojisinin veri ve tekniklerinden yararlanılmaktadır.