ÇOCUK PSİKOLOJİSİ
ÇOCUK PSİKOLOJİSİ
Çocukluk, doğumdan
ergenliğe kadar süren hayat dönemidir. Bu dönemde İnsan yavrusu olgunluğa
ulaşmak için sürekli gelişme halindedir. Çocuğun gelişim amaçlarına ulaşması
bir yanıyla insan türüne özgü özelliklerin onaya çıkış zamanına, bir yanıyla
da çevreden edineceği eğitim ve öğretime, alacağı bakıma bağlıdır. Örneğin,
çocuğun yürümesinin, konuşmasının hangi zaman diliminde olacağı İnsan türüne
özgü özellikler tarafından belirlenmiştir ve hiç bir şekilde daha önceye alınamaz.
Yİ-ne henüz zihinsel yetilerinin gelişimi hazır olmadığından iki yaşındaki bir
çocuktan mantıklı düşünmesi beklenemez. Ama eğer çevrenin çocuğa sağlayacağı
bakım ve eğitim işlevleri eksik ve yetersiz kalırsa ya da çocuğun bulunduğu
gelişim seviyesine uygun düşmezlerse beklenilen gelişme meydana gelmez.
Yetersiz beslenme, yürüme zamanını, uygun yapılamayan çocuk eğilimi ise
konuşma zamanını geciktirir.
Çocuğun gelişim süreci
birbirleriyle çok yakın, koparılamaz bağlantıları olan bedensel, zihinsel ve
psikolojik alanlarda sürer. Gelişme, bir bütün içinde, ama bir anda değil, aşamalar
halinde ilerler.
İlk gelişim aşaması,
çocukluğun birinci yaşını kapsar ve “sül çocukluğu dönemi” adını
alır. Yeni doğan bebek, kendi dışındaki nesneleri ve bu arada annesini
kendisinin bir parçası olarak algılar. Bütün evren “beıVdir, ama kendi
bedeninin farkında değildir. Her türlü ihtiyaçlarının karşılanması annesine
bağlıdır. Dönemin belirleyici organı ağızdır. Henüz bütünüyle organize olmamış
sinir sistemi nedeniyle çocuk, bedeninin diğer kısımlarını algılayamaz. Eline
verilen her şeyi, tanıyabilmek için ağzına götürür. Bu dönemin üçüncü ayından
sonra beden ve zihin organizasyonu bebeğin kendisini, dış dünyadaki kişi ve
nesneler-
den, annesinden
ayırdcdcbilccek düzeyde olgunlaşır. Özellikle altıncı aydan sonra anne ayrılığının
sıkıntısına katlanabilmek bebek için imkansızlaşır. Bebek bu dönemde pasif olduğu
kadar sabırsızdır da. Haz prensibine göre hareket eder. İhtiyaçlarım ertelemeyi
beceremez. İstediği olana kadar ağlar. Ağlama, onun bir tür konuşmasıdır. Süt
çocukluğu, insanoğlunun en çaresiz olduğu, güvene en çok ihtiyaç duyduğu
dönemdir ve hayvanlardan ayrıldığı önemli bir noktadır. Ama başka bir açıdan
bakılırsa bu çaresizlik hiçde olumsuz bir özellik değildir. Çünkü güvenli,
sevgi dolu bîr anne-çocuk etkileşimi bu temelde gelişir. Bu sayede çocuğun
“birlikte olma, birlikte hissetme, birlikte yapma” gibi dış dünya
İle benlik bütünlüğünü yaşayabilmesinin ve erişkinlikteki kendine güvenin
kökleri atılır.
İki ile üç yaş arası,
“özerklik dönemi” adıyla anılır. Artık yürüyebiliyor ve konuşabiliyor
okışu çocuğa yepyeni bir canlılık kazandırır. Kıpır kıpırdir, her şeyi tanımak,
onlara dokunmak ister. Eline ne geçerse, önüne ne gelirse onunla ilgilenir.
Yaramaz, geçimsiz ve İnatçıdır. Bencil ve dediğim dediktir. İstediği yere
kakasını yapabilme imkânına sahip olduğunu bilmesi onu hayli mutlu eder ve
gerekliğinde bu silahını kullanmaktan çekinmez. Hem anneye hâlâ önemli ölçüde
bağlı, hem ondan kopma isteğinde oluşu çocuğun bütün tutumlarına yansır. İki
kutuplu tutumlar, bu dönemin karakteristiğidir. Onun ikikutuplu tutumları ve
anne babasının onu engelleme, ona yon verme çabaları evi bir çekişme alanı haline
getirir. Yemek, zahmetli bir tören olur çıkar. Tuvalet terbiyesi, anneyi çok
güç durumlara sokar. Oyuncaklar kırılır; kural adına ne varsa hepsinin tersi
yapılmaya çalışılır. Fakat diğer taraftan artık özerk olan çocukla önceki
dönemle karşılaştırılamayacak ölçüde karmaşık duygusal, davranışsal bir
organizasyon gelişmektedir. Çocuk kendi bedenini daha çok tanımakta, iki
kutuplu duygu ve tutumlarını kavram olarak sembolize etme imkânı
ka-ziinmnıakıadır.
Özerklik dönemini, üç
ile altı yaşları arasını kapsayan “okul öncesi oyun dönemi” izler.
Özerklik döneminin
tanıma, bilme isteği artarak sürmektedir. Üstelik bu kez yaramaz, inat-çı
çocuk gitmiş, yerine uysal, söz dinler ve bildiği bir çok kavram aracılığıyla
diğer insanlarla daha yakın ve sıcak İlişkiler kurmak İsteyen bir çocuk
gelmiştir. Yemeğini kendisi yiyebilmekte, tuvalete kendisi gitmekte, giyinmek
gibi bir takım ihtiyaçlarını kendisi karşılamaya çalışmaktadır. Bu dönemin
önemli özelliklerinden birisi, sembolik iletişim düzeyindeki hızlı gelişmedir,
öğrenilen yeni kavramlar hayal gücünü oldukça genişletmektedir. Fakat çocuk
fantazi ve hayal dünyası ile gerçek dünya arasında henüz tam bir ayrım
yapamamaktadır. Zamanı ve mekânı tam olarak algılayamaz. Sayı sayabilse bile
rakamlar onun için bir anlam ifade etmez. Diğer bir özellik cinsel kimliğin
fark edilmesi, benlik duygusunun gelişmesidir. Bu durum bircyselleşmenin dönüm
noktalarından birisidir. Dönemin karakteristik faaliyeti oyundur. Çocuk, oyun
sırasında hayallerini, bildiklerini kendi diliyle somut-la§iırarak sınar,
yeteneklerini, becerilerini, kendini sergiler. Benliğini çeşitli rollerde dener.
Ardında psikoanalitik literatür “latans” denen “ilkokul
dönemi” gelir. Arlık çocuğun asıl çevresi evi değil, dışarısıdır, okuldur,
sokaktır. Hayalle gerçeği ayırdedebilir. Zamanı, mekânı, sayıları gerçekte
oldukları gibi algılayabilir. Kavramları, erişkinler gibi bir düşünce aracı
olarak görmektedir. Gerçekçidir ve yine canlıdır. Evde, sınıfta, oyunda hep
yeteneklerini göstermek ister, gururludur. Hobiler edinir. Bu dönemde çocuklar,
kızlar ve oğlanlar şeklinde kümelenmeye özen gösterirler. Oyunlarına
birbirlerini karıştırmazlar. En önemli özellikleri cinsel ilgi ve meraklarla
hiç uğraşmamalarıdır. Zaten “latans dönemi” denmesinin nedeni de
budur. Bu dönemde çocukların oynadıkları lakını oyunlarına da yansıyan
kurallara bağlılık, önde gelen bir özelliktir. Katı, buyrukçu bir ahlak
anlayışları vardır. Çevrenin, Özellikle öğretmenin değer yargılarına oldukça
duyarlıdırlar. Son tahlilde birey-selleşmek, kendisi olmak için atılan önemli
bir adımdır, çocukluk.
Erol ÜÖKA Bk.
Psikoloji.