33Sosyoloji Sözlüğü

ÇOCUK PSİKOLOJİSİ

 

ÇOCUK PSİKOLOJİSİ

 

Çocukluk, doğumdan
ergenliğe kadar süren hayat dönemidir. Bu dönemde İnsan yavrusu olgunluğa
ulaşmak için sürekli gelişme halin­dedir. Çocuğun gelişim amaçlarına ulaşması
bir yanıyla insan türüne özgü özelliklerin ona­ya çıkış zamanına, bir yanıyla
da çevreden edi­neceği eğitim ve öğretime, alacağı bakıma bağ­lıdır. Örneğin,
çocuğun yürümesinin, konuş­masının hangi zaman diliminde olacağı İnsan türüne
özgü özellikler tarafından belirlenmiş­tir ve hiç bir şekilde daha önceye alınamaz.
Yİ-ne henüz zihinsel yetilerinin gelişimi hazır ol­madığından iki yaşındaki bir
çocuktan mantık­lı düşünmesi beklenemez. Ama eğer çevrenin çocuğa sağlayacağı
bakım ve eğitim işlevleri eksik ve yetersiz kalırsa ya da çocuğun bulun­duğu
gelişim seviyesine uygun düşmezlerse beklenilen gelişme meydana gelmez.
Yetersiz beslenme, yürüme zamanını, uygun yapılama­yan çocuk eğilimi ise
konuşma zamanını gecik­tirir.

Çocuğun gelişim süreci
birbirleriyle çok ya­kın, koparılamaz bağlantıları olan bedensel, zihinsel ve
psikolojik alanlarda sürer. Geliş­me, bir bütün içinde, ama bir anda değil, aşa­malar
halinde ilerler.

İlk gelişim aşaması,
çocukluğun birinci yaşı­nı kapsar ve “sül çocukluğu dönemi” adını
alır. Yeni doğan bebek, kendi dışındaki nesne­leri ve bu arada annesini
kendisinin bir parça­sı olarak algılar. Bütün evren “beıVdir, ama kendi
bedeninin farkında değildir. Her türlü ihtiyaçlarının karşılanması annesine
bağlıdır. Dönemin belirleyici organı ağızdır. Henüz bü­tünüyle organize olmamış
sinir sistemi nede­niyle çocuk, bedeninin diğer kısımlarını algıla­yamaz. Eline
verilen her şeyi, tanıyabilmek için ağzına götürür. Bu dönemin üçüncü ayın­dan
sonra beden ve zihin organizasyonu bebe­ğin kendisini, dış dünyadaki kişi ve
nesneler-

den, annesinden
ayırdcdcbilccek düzeyde ol­gunlaşır. Özellikle altıncı aydan sonra anne ay­rılığının
sıkıntısına katlanabilmek bebek için imkansızlaşır. Bebek bu dönemde pasif oldu­ğu
kadar sabırsızdır da. Haz prensibine göre hareket eder. İhtiyaçlarım ertelemeyi
becere­mez. İstediği olana kadar ağlar. Ağlama, onun bir tür konuşmasıdır. Süt
çocukluğu, in­sanoğlunun en çaresiz olduğu, güvene en çok ihtiyaç duyduğu
dönemdir ve hayvanlardan ay­rıldığı önemli bir noktadır. Ama başka bir açı­dan
bakılırsa bu çaresizlik hiçde olumsuz bir özellik değildir. Çünkü güvenli,
sevgi dolu bîr anne-çocuk etkileşimi bu temelde gelişir. Bu sayede çocuğun
“birlikte olma, birlikte hisset­me, birlikte yapma” gibi dış dünya
İle benlik bütünlüğünü yaşayabilmesinin ve erişkinlikte­ki kendine güvenin
kökleri atılır.

İki ile üç yaş arası,
“özerklik dönemi” adıyla anılır. Artık yürüyebiliyor ve konuşabiliyor
okışu çocuğa yepyeni bir canlılık kazandırır. Kıpır kıpırdir, her şeyi tanımak,
onlara dokun­mak ister. Eline ne geçerse, önüne ne gelirse onunla ilgilenir.
Yaramaz, geçimsiz ve İnatçı­dır. Bencil ve dediğim dediktir. İstediği yere
kakasını yapabilme imkânına sahip olduğunu bilmesi onu hayli mutlu eder ve
gerekliğinde bu silahını kullanmaktan çekinmez. Hem an­neye hâlâ önemli ölçüde
bağlı, hem ondan kopma isteğinde oluşu çocuğun bütün tutum­larına yansır. İki
kutuplu tutumlar, bu döne­min karakteristiğidir. Onun ikikutuplu tutum­ları ve
anne babasının onu engelleme, ona yon verme çabaları evi bir çekişme alanı hali­ne
getirir. Yemek, zahmetli bir tören olur çı­kar. Tuvalet terbiyesi, anneyi çok
güç durum­lara sokar. Oyuncaklar kırılır; kural adına ne varsa hepsinin tersi
yapılmaya çalışılır. Fakat diğer taraftan artık özerk olan çocukla önceki
dönemle karşılaştırılamayacak ölçüde karma­şık duygusal, davranışsal bir
organizasyon ge­lişmektedir. Çocuk kendi bedenini daha çok tanımakta, iki
kutuplu duygu ve tutumlarını kavram olarak sembolize etme imkânı
ka-ziinmnıakıadır.

Özerklik dönemini, üç
ile altı yaşları arasını kapsayan “okul öncesi oyun dönemi” izler.

Özerklik döneminin
tanıma, bilme isteği arta­rak sürmektedir. Üstelik bu kez yaramaz, inat-çı
çocuk gitmiş, yerine uysal, söz dinler ve bil­diği bir çok kavram aracılığıyla
diğer insanlar­la daha yakın ve sıcak İlişkiler kurmak İsteyen bir çocuk
gelmiştir. Yemeğini kendisi yiyebil­mekte, tuvalete kendisi gitmekte, giyinmek
gi­bi bir takım ihtiyaçlarını kendisi karşılamaya çalışmaktadır. Bu dönemin
önemli özellikle­rinden birisi, sembolik iletişim düzeyindeki hızlı gelişmedir,
öğrenilen yeni kavramlar ha­yal gücünü oldukça genişletmektedir. Fakat çocuk
fantazi ve hayal dünyası ile gerçek dün­ya arasında henüz tam bir ayrım
yapamamak­tadır. Zamanı ve mekânı tam olarak algılaya­maz. Sayı sayabilse bile
rakamlar onun için bir anlam ifade etmez. Diğer bir özellik cinsel kimliğin
fark edilmesi, benlik duygusunun ge­lişmesidir. Bu durum bircyselleşmenin dö­nüm
noktalarından birisidir. Dönemin karak­teristik faaliyeti oyundur. Çocuk, oyun
sırasın­da hayallerini, bildiklerini kendi diliyle somut-la§iırarak sınar,
yeteneklerini, becerilerini, kendini sergiler. Benliğini çeşitli rollerde de­ner.
Ardında psikoanalitik literatür “latans” denen “ilkokul
dönemi” gelir. Arlık çocuğun asıl çevresi evi değil, dışarısıdır, okuldur,
so­kaktır. Hayalle gerçeği ayırdedebilir. Zamanı, mekânı, sayıları gerçekte
oldukları gibi algıla­yabilir. Kavramları, erişkinler gibi bir düşün­ce aracı
olarak görmektedir. Gerçekçidir ve yi­ne canlıdır. Evde, sınıfta, oyunda hep
yetenek­lerini göstermek ister, gururludur. Hobiler edinir. Bu dönemde çocuklar,
kızlar ve oğlan­lar şeklinde kümelenmeye özen gösterirler. Oyunlarına
birbirlerini karıştırmazlar. En önemli özellikleri cinsel ilgi ve meraklarla
hiç uğraşmamalarıdır. Zaten “latans dönemi” den­mesinin nedeni de
budur. Bu dönemde çocuk­ların oynadıkları lakını oyunlarına da yansı­yan
kurallara bağlılık, önde gelen bir özellik­tir. Katı, buyrukçu bir ahlak
anlayışları vardır. Çevrenin, Özellikle öğretmenin değer yargıla­rına oldukça
duyarlıdırlar. Son tahlilde birey-selleşmek, kendisi olmak için atılan önemli
bir adımdır, çocukluk.

Erol ÜÖKA Bk.
Psikoloji.

 

İlgili Makaleler