Tarihi Eserler

Cisri Mustafa Paşa Köprüsü Tarihçesi, Mimari, Özellikleri, Hakkında Bilgi

Cisr-i Mustafa Paşa Köprüsü, Bulgaristan’ın Türkiye sınırı yakınında XVI. yüzyıla ait eski bir Türk köprüsü.              

Meriç nehri üzerinde bulunan köprü, yakınındaki yerleşim yerine de adını ver­diğinden bu kasaba Cisr-i Mustafa Paşa olarak tanınmıştı. Ancak Bulgaristan top­raklan içinde kalınca adı Svilengrad ola­rak değiştirilmiştir.

Köprü, Kanunî Sultan Süleyman zama­nında ikinci vezirliğe kadar yükselen ve Çoban lakabı ile tanınan I. Selim’in dama­dı Mustafa Paşa tarafından yaptırılmış­tır. Üzerindeki kitabe Arapça olup girift bir istifle yazılmıştır. Evliya Çelebi, köp­rü başındaki Haseki Sultan Camii’nin ki­tabesinin Karahisarîzâde Hasan Çelebi hattı ile olduğunu yazar. Köprü kitabesi de ya hocası Ahmed Şemseddin Karahisârî’nin veya onun manevî oğlu Hasan Çelebinin olmalıdır. Kitabe metninin so­nundaki “hasaneten ebediyye” ibaresi, ebced hesabına göre köprünün yapılış yılı olan 935 (1528-29) tarihini verir.

Çoban Mustafa Paşa’nın Eskişehir’de Kurşunlu Cami’yi, Gebze’de bir menzil külliyesi ve Edirne’de bir han yaptırdığı bilinmektedir. İstanbul’da Rumelihisarı’nda bir de sıbyan mektebi vardı. Ayrı­ca Seyitgazi ve Eskişehir’de sıbyan mek­tepleri. Silistre, Pravadi ve Edirne’de {Tah­mis Hamamı) hamamlar yaptırmıştı. Rumeli’nin çeşitli yerlerinde akarları ve ev­kafı da bulunuyordu. Mustafa Paşa 935 Şabanında öldüğüne göre köprünün tamamlandığını görememiş­tir. Evliya Çelebi defalarca bu köprü üs­tünden geçmiş ve Seyahatname’sinde 1063 (1653) yılındaki Sofya – İstanbul yol­culuğunu anlatırken, “On iki gözlü cisr-i azîm Koca Lala Mustafa Paşa’nın hayratıdır, diyâr-ı Rûm’da memdûh-ı âlem olan köprülerin biri de budur” cümle­siyle bu eserden bahseder ve üzerinde Türkçe bir kitabenin varlığına işaret edip bunun iki beytini verir. Halbuki gerçek­te böyle bir şey yoktur. Evliya Çelebi’nin naklettiği manzum tarih. Gazâlî mah-laslı olup daha çok Deli Birader lakabı ile tanınan Bursalı Mehmed Efendi (ö. 942/ 1535) tarafından düzenlenmiştir ve dört beyti Kınalızâde Hasan Çelebi’nin Tezkiretü’ş-şuam’sında bulunmaktadır (11, 726) Hüseyin Ayvansarâyî herhalde buradan alarak manzumeyi Hadîkatül-cevâmi’öe tekrarlamıştır: “Bildi merhum Mustafa Paşa / Köprüdür fi’l-hakika bu dünyâ / Yaptı bir köprü harç edip vann / Ede tâ kim bu ma”nâya îmâ / Dahi köp­rü tamâm olmadan / Etti ana hücum seyl-i fena / Göçtü merhum dediler tâ­rih / Köprüden geçti Mustafâ Paşa”, An­cak burada tarih mısraı, ne paşanın ve­fatını ne de köprünün yapılışını vermek­tedir. Hüseyin Ayvansarâyî Hadîkada “Gazâlî Mescidi” maddesinde bu husus­ta şu açıklamayı da yapar: “Mustafa Pa-şa’nın vefatı üzerine Gazâlî’nin takdim ettiği tarih için paşanın dul zevcesi Sultanzâde Hanım Hatundan 100 altın ih­san almıştır. Evliya Çelebi’nin bu köprü­ye dair anlattığı hikâye gerçek değildir.

Bazı kayıtlarda köprünün kurucusu olarak değişik adlar verilmişse de ese­rin Çoban Mustafa Paşa tarafından yap­tırıldığı kabul edilmektedir. Üzerinden geçen yabancıların hayranlığını çeken köprü bu kişilerin seyahatnamelerinde yer almıştır. İnşasından yirmi beş yıl son­ra, 18 Ağustos 1553’te buradan geçen Hans Dernschvvam köprünün Mustafa Paşa’nın hayratı olduğunu belirtir. Ayrı­ca paşanın Gebze’deki külliyenin de ba­nisi olduğunu vurgular. Elçi O. Giselijin van Busbeke, 1553’te gördüğü bu köp­rüyü “muhteşem” olarak niteler. Bir Al­man elçilik heyetinin papazı olan Salo-mon Schweigger, 21 Aralık 1577’de üze­rinden geçtiği yapıyı “çok güzel bir taş köprü” şeklinde tarif eder. Elçi Corne-Hus von den Driesch ise 1723’te basılan seyahatnamesinde bu eseri, “bütün Avrupa’da bir benzerine nâdir olarak rastlanabilecek harikulade güzel bir köp­rü” olarak belirtir. Ayrıca Osmanlı tari­hi boyunca Türk ordusunun batı yönün­de yaptığı seferleri anlatan kaynaklar­da köprünün tasvirine rastlanır. Bu köp­rü ile ilgili olarak halk arasında çeşitli hikâye ve efsanelerin anlatıldığı da dik­kati çeker.

Cisr-i Mustafa Paşa, 935’te (1528-29) Sultanzâde Hanım Hatun mülkü ile bir­likte kayda geçmiş ve Çirmen’deki Karaağaç köyü ile Alade-resi mezraasının gelirleri köprünün bakı­mına tahsis edilmiştir, Ahmed Refik Altınay tarafından yayım­lanan 9 Rebîülâhir 981 tarihli bir hükümde, köprünün başında kurulan bir değir­menin köprüye zarar verdiği yolundaki bir ihbar üzerine Edirne kadısı ile mimarbaşının değirmeni derhal yıktırdıkları ve köprüde meydana gelen zararın tesbit edilerek tamirinin yapıldığına dair bilgi­ler vardır. Bu sırada mimarbaşı Koca Si­nan’dır.

İstanbul – Sofya karayolunun üstünden geçtiği köprüyü doğu-batı bağlantısın-daki hizmetini sürdürürken 1960 yılın­da Bulgar hükümeti yıktırmak istemiş­tir. Ancak o sırada Bulgaristan’da hü­küm süren rejimin bütün acımasızlığına rağmen R. Radzeff adında eski eserlere saygılı bir mimar, bir Bulgar dergisinde bu karara karşı çıkmak cesaretini göste­rebilmiştir. Sadece tercümesi elimize ge­çen bu yazıda yüzyıllar boyunca köprünün hiz­met verdiği, yapının tam ve sağlam ola­rak durduğu belirtilmektedir. R. Radzeff, köprünün A. S. Razboynikoff tarafından teknik incelemesinin yapıldığını, S. Dimitrof ile B. Nedkofun da kitabesi üzerin­de araştırma yaptıklarını bildirirse de bu çalışmaların yayımlandığına dair bir bilgi edinmek mümkün olmamıştır.

Mimar Sinan’ın eserlerinin listesini ve­ren Tezkiretü’I-ebniye’nln sekizinci bö­lümünde köprüler anlatılırken üçüncü sırada “Mustafa Paşa Köprüsü, Meriç suyu üstünde” denilmektedir. Sinan ay­rıca köprü başında günümüzde izi bile kalmayan Haseki Sultan Camii’ni de in­şa etmiştir. Evliya Çelebi bunun “selâtin camii gibi bir câmi-i rûşen” olduğunu belirttikten sonra etrafındaki imaret, sıbyan mektebi, han. hamam, çarşı ve pazarın da Mimar Sinan yapısı olduğuna işaret etmektedir. Sinan 1539’da hassa mimarı olmuş, fakat bu tarihten önce de herhalde mimarlık kabiliyetini belli eden yapılar meydana getirmiştir. Eser­leri listesinde adı açık şekilde belirtildiğine göre Mustafa Paşa Köprüsü bü­yük ihtimalle onun tarafından inşa edil­miştir.

1964 yılı Eylül ayı içinde üzerinden geç­tiğimiz köprünün kitabesinin bir fotoğ­rafını gizlice çektik; eseri imkân nisbetinde incelememiz mümkün oldu. O ta­rihlerde köprü gayet sağlam durumday­dı. Tarih içinde Cisr-i Mustafa Paşa’dan geçen seyyahlar değişik ölçüler vermiş­lerdir. Bunlara göre göz sayısı on yedi İle yirmi bir arasında değişmekte, uzun­luk ise 325-442 adım olarak verilmek­tedir. Jireçek köprüyü 325 adım uzun­luk ve 9 adım genişliğinde, on dokuz gözlü olarak kaydeder. Yeni tesbitlere göre 300 m. kadar uzunlukta olan Cisr-i Mustafa Paşa, ortada dört büyük göze ve bunlardan itibaren iki uca doğru al­çalan sivri kemerli sekizer göze sahip­tir. Böylece göz sayısı yirmiyi bulur. Göz­lerin aralarındaki payelerde mahmuzlar bulunmaktadır. Köprünün iki yanı düz korkuluk levhaları İle sınırlanmıştır. Tam ortada, köprünün genel nisbetleri için­de biraz yüksek ve gösterişli bir kitabe köşkü yükselir. Mihrap biçimindeki bir kemerin üstüne mermer kitabe yerleş­tirilmiştir. Köprü muntazam işlenmiş kesme taşlardan yapılmıştır. Bu malze­menin 10 km. kadar uzakta Karabağ kö­yündeki ocaktan çıkarıldığı tesbit edil­miştir. O yıllarda Bulgar makamlarınca köprünün etraflı incelenmesi ve resmi­nin çekilmesi istenmediğinden, hatta bu yolda girişimleri olanlar çok şiddetli ta­kibata uğradığından daha açık ölçüler elde edilememiştir.

Cisr-i Mustafa Paşa sade, ahenkli ve temiz çizgilere sahip bir yapıdır. Osman­lı döneminin ana sefer ve kervan yolu­nun üstündeki hayrat eserlerinin en de­ğerlileri arasında yer alır. Ayrıca Sinan’ın ilk eserlerinden biri olarak da özel öne­me sahiptir.

Diyanet İslam Ansiklopedisi

İlgili Makaleler