CİNN
Cinn, gizlenmek,
saklanmak anlamlarına gelir. Terim olarak gözle görülmeyen varlıklara denir.
Kur’an-ı Kerim’de geçtiği ve kullanıldığı şekliyle anlaşılabilmesi için kelimenin
sözü edilen teknik anlamı dışında ve özellikle yerleşik Arap kültüründe
kazandığı içerikten farklı bir düzlemde ele alınması gerekir. Çoğunlukla eski
Arap kültüründe kelimeye yüklenen ifrit, kötü ruh vb. tanımlar Cinn’in yanlış
anlaşılmasına yol açmaya devam etmektedir. En’am, 76.ayctte “Gece üzerine
örtülünce bir yıldız gördü.” cümlesinde “örtü”,
“cenne” ile ifade edilmiştir kî kelime cinn ile aynı kökte birleşmektedir.
Bundan hareketle cinn’in kesif karanlık olan ve fakat İnsanın duyunılanabilir
gözlem alanı dışında kalan varlık olduğu sonucu çıkarılmaktadır. Her ne kadar
beş duyu organımızın gözlem ve deney alanı dışında ise de, cinn, kendi
gerçekliği olan varlıktır.
Şüphesiz bu konu algı
ve duyularımız dışındaki varlıklar karşısında takındığımız durumla
İlişkilidir. Çünkü soyut ve gerçekliği olan varlık olan cinn ötesinde, ses ve
görüntü için de aynı şey sözkonusudur. Nitekim frekansı 2ü’nni altında olan hiç
bir titreşimi kulağımız ses olarak İşitmediği halde biz, bu düzlemde nice
titreşimlerin olduğunu kesin olarak biliyoruz.
Kur’an-ı Kerim de
cinleri cismani (nicel-so-mut) varlıkları olmadığı İçin, bizim cismani
varlığımız ve dolayısıyla duyularımız tarafından algılanmadıklarını söyler.
Belki onlar maddi olmayan ruhi varlıklar veya kuvvetlerdir. Tabii bu tanım,
cinlerle birlikte melekler ve şeytanlar için de geçerlidir. Peki bu görünmez
varlıkların maddi olmayan tabiatları nedir?
Kur’an-ı Kerim’e göre
melekler nur’dan, cinler de keskin ateşin dumansız alevinden veya ateş
rüzgarlarından yaratılmışlardır. Şu halde tabiatları maddi-cismanİ olmamakla
birlikte yine de bir orijine sahiptir; belki buna madde veya cisim olmayan
madde denebilir. Bu mad-dc-olmayan madde, nur-ışık olan türünden melekler
yaratılmıştır. Ancak nur ile yakın ilişkisi olan ışık üc ateş arasında bir
bağın olduğu gözden kaçmaz. Kimi İslam bilginlerince maddi olmayan görünmez
varlık olan cinn kelimesi, bizce hissedilebilir bir takım organizmalar için de
kullanılabilir. Ancak bir, Özel yapısı ve fizyolojik yapısı bizimkinden hayli
farklı olan bu organizmaların rollerinin ne olduğunu bilmiyoruz (Muhammed
Esed). Ne var ki Kur’an sık sık İki varlık dünyasından, yani mü-şahade alemi ve
gayb aleminden bahseder. Bu gayb denen varlık dünyalarında cin ve meleklerden
başka Özel ve farklı varlıkların olup olmadığını bilemeyiz, olmadığım da öne
sürçmeyi*.
Muhammed Esed’e göre,
“Kur’an-ı Kerim, insan idrakinin ötesindeki alanlardan (el~ gayb) ve
Allah’ın alemlerin Rabbi (Rabb el-a-lemin) olduğundan bahseder. Bu terimlerin
Çoğul olarak kullanılması diğer dünyaların da varolduğunu, dolayısıyla
bizimkinden ve muhtemelen birbirlerinden de farklı, ancak birbirini etkileyip
bizim bilgi alanımız dışında bir şekilde birbirlerine nüfuz eden diğer tür
hayal tarzlarının da mevcut olduğunu açıkça gösterir. Biyolojik çevresi
bizimkinden tamamen farklı canlı organizmaların mevcudiyetini far-zedersek
fiziki hislerimizin sadece olağanüstü şartlar altında onlarla temas
kurabileceği kabul etmemiz gerekir. Bundan dolayı onları görünmez yaratıklar
olarak tanımlayabiliriz. Nadiren görülen onların hayatlarıyla bizimkilerin
çatışması durumu -açıklanamadıklann-dan dolayı – insanın hayalinde ifrit,
hayalet veya diğer tabiatüsıü belirtiler şeklinde yorumlanan tezahürlerin
doğmasına yol açar.”
Cinler mantıklı
organizmalar olarak insanla bir takım ilişkiler içinde olabilirler. ESki
(cahi-liye) arap geleneğinde İlhamlarını metafizik kaynaktan aldığına inanılan
şairlerden her birinin bir cin duşlu olduğu varsayılırdi. Bu cinler dosı
(halil) oldukları şairleri sanatsal yönden besler, onlara ilham verirlerdi.
Kimi zamanlarda ve bazı insanların psişik ve akli hayatları üzerinde cinlerin
olumsuz etki ve faaliyetleri olur. Bu anlamda cinlerin çarptığı, etkilediği
kimselere “mecnun” denir. Gerçekle ilişkileri tümüyle kesilmiş olan
bu hastaların bugünkü psikozlara tekabül ettiği düşünülebilir.
Kur’an, İnsanın
metafizik dünyaya duyduğu derin İlgi ve başkalarını hayrete düşürmek
amacıyla, fal, büyü,
sihir ve şeytani güçlerle İlişki kurduğu iddiasını bu bağlamda ele alıp
inceler.
Ancak Kur’an, bütün
bunların Ötesinde cinlerin de insanlar gibi Allah’ın kulluk (ibadet) etmek
amacıyla yaratıldıklarını kaydeder (Za-riyat: 56). Bu anlamda bütün alemlere
Peygamber ve rahmet olarak gönderilen Hz.Mu-hammed (s.a.) aynı zamanda
cinlerin de Peygamberidir. Nitekim Peygamberimizi Kur’an okurken dinleyen kimi
cinler iman etmiş ve kendi toplulukları arasına döndüklerinde öğrendiklerini
tebliğ etmişlerdir (Ahkaf; 29, Cİnn; 1-2). Buna göre mü’min cinler yanında
kafir cinler de var olup bunlar zaman zaman vahyin bilgi kaynağına ulaşıp bilgi
almak istediklerinde, onların üzerine bir şihab düşer ve onları yok eder.
Ali BULAÇ