felsefe/ckar ÇIKAR
Bir çıkar, dikkate değer bir talep; bir şeyi paylaşma hususunda hak; bir faaliyette yer alma hakkı; bir kişi veya grubun isteklerini tatmin edip kârlı gelen şey; bir önceki şıktaki anlamıyla ortak bir çıkara sahip olan bir grup; yerine getirmeye çalışanlar için oluşturdukları değer yargı lan ve uymakzorunda oldukları yönetim biçimlerini belirlemede yardımcı olacak önemli bir hedef, anlamlarına gelmektedir.
Bir kişinin çıkarı, onun için kârlı olan, istediği veya kendisini tatmin edeceğini düşündüğü şeydir. Bu anlamda kişi kendi çıkarını bilemeyebilir veya başkaları o kişinin çıkarını kendisinden daha iyi bilebilir. Bir çok kişiye birden kârlı gelen şey, aynı şeyden yararlanan kişilerin ortak çıkandır. İstediğimizi elde etmememiz bizim çıkarımıza olabilir. Eğer bir şeyi elde etmek öteki şeyleri elde edemememize yol açıyorsa veya elde edilen şey elde edemeyeceklerimizi de istememize yol açıyorsa durum böyledir. Bu yüzden, istekler ile çıkarlar ve kısa dönemli çıkarlarla uzun dönemli çıkarlar arasında bir ayrım vardır. Çıkarlar bu anlamıyla fiilî ve potansiyel isteklerle ilişkilidir. Bir adama kendisi için iyi olduğunu düşündüğümüz şeyi, onun ne istediğini dikkate almadan verdiğimizde onun çıkarını artırmış olmayız.
Bir çıkarı olmak, bir hususla ilişkili olarak öteki insanlardan bir şey talep etmek demektir. Ahlakî veya hukukî olan bu talep gerçek olmayabilir, incelendikten sonra yanlış temellendirilmiş bulunarak reddedilebilir. Ama bu talep aklın kabul edebileceği ve bahse değer bir şey olmalıdır. Bu yüzden, bir çıkarı olmak, en azından karar verme durumundu olanlara karşı sözünün duyurulması anlamına gelmektedir. Bir şeyde çıkan olmak aynı zamanda o şeyde bir paya, bir parçaya sahip olmak anlamına da gelir. Tıpkı bir işe ortak olarak para yatıran insanın kârdan bir pay sahibi olması ve yönetime katılması gibi. Bu İki kullanım, en eski kullanım biçimlerindendir.
İki önemli düşünce ekolü çıkarları ahlakî değerlerden öne almıştır. Her insanın mutluluk isteyip, acıdan (hem kendi acısı, hem de öteki insanların acısı) kaçındığına inanan faydacılar (utilitarians), mutluluğu artıran ve acıyı azaltan davranış biçimlerinin teşvik edilip, tersine yol açan davranışların engellenmesinin kamu yararına olduğunu ve ahlakî kuralların işlevinin ortak çıkarları artırmak olduğunu söylüyorlardı.
Marksistler ise ahlakı, sınıf çıkarlarının bir işlevi olarak görüyor, sınıflı toplumlardaki hakim ahlâk sisteminin sömürücü sınıfların çıkarına hizmet ettiğini, sömürülen sınıfın, hedeflenen sınıf çıkarlarını farketmeleri sonucunda bir ahlâk sistemi oluşturabileceklerini söylüyorlardı. Bu yüzden Marksistler, bir sınıfın istekleri İle nesnel ve gerçek çıkarları arasında ayrım yapıyor, sınıfların nesnel çjkarlarını, toplumsal evrim içindeki yerini tesbit ettikten sonra görmeye başladıklarını söylüyorlardı. Bu, sınıfların doğru bir kavrayış elde edemeden gerçek çıkarlarına yönelik davranışlarda bulunamayacakları anlamına gelmiyordu. Marksistler, sadece kendi teorilerinin toplumsal evrimi doğru olarak tanımladığına inansalar da, teori ortaya çıkmadan da sınıfların gerçek çıkarlarına yönelebildiklerini kabul ediyorlar. Yine de bir sınıfın gerçek çıkarlarının ne olduğunu tesbit edebilmek için bu anlayışın kazanılması gerekmektedir.
XVIII.yüzyıldan bu yana sosyal kurumların işlevi haklardan çok çıkarları korumak ve genişletmek olarak açıklanmaktadır, örneğin demokrasi, ortak çıkarları olduğunu kabul eden sınıfların bu çıkarlarının elde edilmesine ortam hazırlayan bir sistem olarak tanımlanmaktadır. Özellikle hükümet etme işi, mümkün olan en fazla çıkar grubunu bir araya getirmek olarak anlaşılmaktadır.
(SBA)