Tarihi Eserler

Cihanoğlu Külliyesi -Aydın- Tarihçesi, Mimari, Özellikleri, Hakkında Bilgi

Cihanoğlu Külliyesi, Aydın’da XVIII. yüzyılın ortalarına ait bir külliye.

İl merkezinde bulunan ve cami, med­rese, türbe-sebil ile bir çeşmeden olu­şan külliye, 1170 (1756-57) yılında, Ay­dın – Koçarlı – Nazilli yöresinde yaşamış bir derebeyi sülâlesi olan Cihanoğullarından Abdülaziz Efendi (ö. 1197/1782-831 tarafından kurulmuştur. Tasarımın­da klasik Osmanlı üslûbu hâkim bulun­makla birlikte cami ve şadırvandaki süs-lemeleriyle Osmanlı baroğunun en par­lak Örneklerinden biri olan ve bazı ayrıntılannda da gotik üslûp etkileri taşıyan kendine has özelliklere sahip bir külliye­dir. Yunan işgali sırasında büyük ölçüde tahribata uğrayan külliye 1950’lere ka­dar muattal kalmış, bu tarihten sonra Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce onarılmış ve birtakım eklerle donatılan medrese bölümü Vakıflar Talebe Yurdu olarak hiz­mete sunulmuştur (1954).

Şadırvan avlusunun basık kemerli gi­rişi, sivri bir kemerle güneye açılan çap­raz tonozlu ve merdivenli bir eyvanın içi­ne alınmıştır. Külliyenin merkezini oluş­turan ve aynı zamanda medresenin ders­hanesi olarak kullanıldığı anlaşılan cami ile bunun kuzeyindeki şadırvan avlusu­nu üç taraftan kuşatan medrese hücre­leri, zemini yükseltilmiş bir platforma oturtulmak ve cami ise tonozlu bir alt yapının üzerine yerleştirilmek suretiyle çevreye hâkim bir duruma getirilmiştir. Caminin, tuğladan örülmüş sivri kemer­lerle dışa açılan pandantifli ve kasnak-lı kubbelerin örttüğü üç birimli son ce­maat yeri vardır. İçeriden tromplar, dı­şarıdan onikigen kasnakla donatılmış basık bir kubbenin örttüğü kare planlı harime sahip olan mâbed, yatay bir sil­me ile ikiye bölünmüş beden duvarları­nın alt kesiminde yer alan geleneksel Osmanlı tertibine uygun iki sıra halin­deki pencerelerle aydınlanır. Trompların üzerine isabet eden sekizgen prizma bi­çiminde ağırlık kuleleri ve harimle son cemaat yerinin sınırında yükselen mi­naresi İle yapı klasik Osmanlı mimari­sinde tek kubbeli camilere uygulanage-len tasarım şemasını devam ettirmek­tedir. Caminin alt yapısını teşkil eden ve medreseye ait olması gereken birim­lerin önünde, kesme taştan tıknaz pa­yelere oturan sivri tuğla kemerlerin teş­kil ettiği beşik tonozlu bir revak bulu­nur. Basamaklarla ulaşılan son cemaat yerinde kubbe kasnakları testere dişi saçaklarla donatılmış olduğu gibi orta­daki kasnak da diğer ikisinden bir mik­tar yüksek tutulmuştur. Revak kemer­lerinin de akantus yapraklan ve kıvrım­larla süslü barok başlıklara oturtulduğu göze çarpmaktadır.

Baninin adını ve 1170 (1756-57) tari­hini veren inşa kitabesinin taçlandırdığı basık kemerli harim kapısının mermer söveleri, klasik Osmanlı süslemesindeki rûmîlerin barok zevke uygun bir şekilde değiştirilmesiyle oluşturulmuş motifler­le süslüdür. Harim duvarlarında, tuğla ile kaba yontulu taşın birlikte kullanıldı­ğı Güneybatı Anadolu’ya has almaşık ör­gü türü görülür. Aslında sıvalı olan cep­helerde, özellikle son cemaat yerinde barok üslûpta kalem işi süslemelerin bulunduğu bilinmektedir. Alt sırada yer alan bütün pencerelerle fevkani mahfil­lere isabet eden üst pencerelerin dik­dörtgen açıklıkları mermer sövelerle ku­şatılmış ve sivri tahfif kemerleri ile donatılmıştır. Diğer tepe pencereleri ile be­den duvarlarının üst kesimlerinde ve kubbe kasnağında bulunan pencereler yuvarlak kemerli olup buralarda yer alan alçı pencereler Yunan işgalinde tahrip edilmiştir. Kesme kireç taşı ile inşa edil­miş minare, alttaki kare. üstteki sekiz­gen kesitli olan sığ nişlerle hareketlen­dirilmiş iki bölümlü kaide üzerine otu­rur; pabuç kısmı kesik piramit biçimin­de, gövde çokgen ve şerefe sade görü­nümlüdür.

Cihanoğlu Camii’nde görülen alçı süs­lemeler, mimari tasarımdan çok daha fazla dikkate değer niteliktedir. Kalıpla­ma tekniğiyle yapıldıktan sonra kabart­ma oluşturacak şekilde yüzeylere tesbit edilmiş bulunan alçı tezyinat unsurları. Osmanlı baroğu mimari süslemenin en çarpıcı örnekleri olup İstanbul’daki çağ­daşlarını dahi gölgede bırakacak bir üs­lûp olgunluğu, kompozisyon zenginliği ve işçilik kalitesi sergilemektedir. Kub­benin ve sivri kemerli trompların iç yü­zeylerinde, tromplar arasına yerleştiril­miş sivri kemerli sığ nişlerde, bunların arasında kalan hafif içbükey üçgen yü­zeylerde, kasnak pencerelerinin arasın­daki duvar parçalarında, ayrıca mihrap­ta beyzl ve yuvarlak madalyonlarla “S” ve “C” şeklindeki kıvrımlardan oluşan yoğun ve hareketli bir süsleme uygu­lanmıştır. Bu arada trompların köşe dol­guları ile mihrap yaşmağının alt kesi­minde görülen ve geleneksel Osmanlı süslemesinin en belirgin unsurlarından olan mukarnas dizileri, barok ağırlıklı tezyinatla dikkat çekici tezat oluştur­maktadır. Bütün bu kabartma alçı mo­tiflerin boyalı olması süslemenin cazi­besini bir kat daha arttırmaktadır. Alçı süsleme ile aynı üslûba sahip olduğu bi­linen minber ise ortadan kalkmıştır.

Ahşap kubbe ile örtülü ongen prizma biçimindeki bir mermer hazne ile kub­be eteğinden hareket ederek on adet mermer sütunun taşıdığı sivri kemertere oturan bir ahşap saçaktan müteşek­kil şadırvan, klasik ve barok üslûpları kaynaştıran ilginç bir tasarım ve süsle­meye sahiptir. Şadırvanın ayrıntıları ara­sında özellikle yivli ve burmalı sütunlar, akantus yapraklı kaide ve başlıklar, yu­murta ve damlalık frizleri, beyzî madal­yonlarla, “S” ve “C” şeklindeki kıvrımla­rın ve püsküllü perde motiflerinin görül­düğü ayna taşları yer almaktadır.

Medrese hücreleri, basık kemerli bi­rer kapı ve dikdörtgen açıklıklı birer pen­cere ile avluya açılan kagir duvarlı, ah­şap çatılı, ocaklarla donatılmış kare plan­lı birimlerdir. Doğu ve kuzey kanatlan iki katlı olup 1950den sonraki onarım­da bir miktar tâdil edilmiş ve avluya ba­kan yönde camekânlı sofalarla donatı­larak talebe yurduna dönüştürülmüştür. Eski fotoğraflarda, hücrelerin önlerinde kısa sütunlara ve köşeleri kıvrımlı baş­lıklara oturan, sivri kemerli, ahşap çatılı ve çift sıralı testere dişi saçakla son bu­lan bir revakın bulunduğu görülür.

Türbe-sebil, arsanın güney sınırında kübik gövdesi, ongen kasnağı ve on di­limli kubbesiyle caminin mihrap ekseni­ne gelecek şekilde cadde üzerine yerleş­tirilmiştir. Bu çift fonksiyonlu yapı giriş cephesindeki değişik tasarımıyla dikka­ti çeker. İkiz sivri kemer biçiminde ga­rip bir saçakla son bulan güney cephe­sinin ekseninde dikdörtgen açıklıklı gi­riş yer alır. Burası yanlardan birer pence­re ile kuşatılmış ve iki yana açılmış per­delerle ortadaki bir madalyondan oluşan tezyini bir levha ile taçlandırılmıştır. Yan­lardaki açıklıklar. Önlerindeki tezgâhlar ve içecek dağıtılmasına uygun made­nî şebekelerle aynı zamanda birer sebil penceresi olarak tasarlanmışlardır. Tür­be-sebile bitişik olan çeşme de dikdört­gen çerçevesi, sivri kemerli alınlığı, ba­rok üslûpta birleşik kemerli ayna taşı ile karmaşık bir zevki yansıtır. Çeşme­nin sülüs hatlı kitabesinde Cihanzâde el-Hâc Abdülazîz adı ve 1197 (1782-83) ta­rihi okunmaktadır.

Cihanoğlu Külliyesi’nin en ilginç unsur­larından biri, çeşme ile şadırvan avlusu­nun girişi arasında doğu-batı doğrultu­sunda uzanan ve hangi amaçla inşa edil­diği tam olarak anlaşılamayan sivri be­şik tonozlu revaktır. Mimari ayrıntılarıy­la olduğu kadar oranlarıyla da gotik üs­lûbun izlerini taşıyan bu revak, sırtını cami-medrese ikilisinin bulunduğu plat­formun istinat duvarına dayamakta, bi­rer kemerle batı ve doğu yönlerine, üç kemerle de güneye açılmaktadır. Tıknaz payelerle istinat duvarındaki konsollara oturan ve kaval silme gruplarıyla donatılmış olan sivri kemerler. Haçlı seferle­rinden sonra Doğu Akdeniz kıyılarında. Kıbrıs’ta, ayrıca Rodos ile Girit başta ol­mak üzere bazı Ege adalarında gelişme imkânı bulan ve XIV. yüzyılda Güneybatı Anadolu’da Beylikler dönemine ait bazı yapılarda da etkileri hissedilen gotik mi­mariye bağlanmaktadır. Payelerin kalın tutulmuş olması, ayrıca güney cephesin­de kemerler arasına yerleştirilmiş du­var pâyeleriyle beşik tonozun içinde bun­lara karşı gelen omurga kemerleri bu revakın, sonradan inşasından vazgeçi­len veya zamanla ortadan kalkmış olan kagir bir üst yapıyı taşımak amacıyla ta­sarlandığını düşündürmektedir. Taşra­da ayanların XVIII. yüzyılda güçlerinin doruğuna eriştikleri ve imkânlar elver­diği nisbette Osmanlı hükümdarlarını taklit ettikleri hesaba katılacak olursa söz konusu üst yapının cami ile bağlan­tılı hünkâr kasrı türünde bir bölüm ol­duğu düşünülebilir.

Diyanet İslam Ansiklopedisi

İlgili Makaleler