33Sosyoloji Sözlüğü

CEZBE

 

CEZBE

 

Lügatte
“çekmek” ve “çekiş” anlamlarına ge­len cezbe terimi,
tasavvufta Hakk’ın kulu ken­dine çekmesinden meydana gelen bir haldir. Her ne
kadar, halk arasında cezbe, bazan ak­im baştan gitmesi anlamına gelen cinnetle
ay­nı anlamda kullanılırsa da bu kullanış yanlıştır.

Cezbe, Allah’ın kula
ihsanı olduğundan ku­lun elinde değildir. Allah’ın sevdiği kulun kal­binden
perdeyi kaldırıp kulun çalışma ve gay­reti olmadan onu yakın nuru ile manevi ma­kamlara
yükseltmesidir. Kul, cezbe sayesinde hakikatin kaynağına ulaşır. Allah’ın
dışında herşeyi unutarak kendinden geçer, vecd ve is­tiğrak halini yaşar.
Mutasavvıflar Kur’an’daki: “Allah dilediğini kendine çeker” (Şura,
131) ayeti ile bazı kaynaklarda hadis olarak zikredi­len “Allah’ın kula
olan cezbesi, iki cihan halkı­nın amellerine denktir” sözünü cezbeye delil
sayarlar. Hakk’ın kulu kendine çekmesi cez­be, bu cezbeyle kulun Allah’a
yönelmesi aşk­tır. Böyle bir cezbe peygamberlerin ve velile­rin sıfatıdır.

Tasavvufta cezbe,
seyr’ü suluk (inisiyasyon) ile bir arada düşünülür ve sulüke bağı olma­yan bir
cezbe makbul sayılmaz. Çünkü irşada liyakat kazanabilmek için sülük yolundan
geç­mek gerekir. Nitekim İmam-ı Rabbani cezbe­yi, süluke girmeyenlerin ve
sülükünü tamamla­mış bulunanların cezbesi olmak üzere ikiye ayırır. Salİk
olmayanlarda ruh, nefsin etkisin­den kurtulamadığı için cezbe kalbidir, ruhi de­ğildir.
Böylclerİ ruhlar alemini müşahade et­tikleri halde Hakk’ı müşahede ettiklerini
zan­nederler. Sülüklerini tamamlayıp ruhları nefs-lerİnİnetkİsİndenkurtulmuşkimselerin
cezbe­si İse ruhidir. Bunlar Hakk’ı müşahade eder­ler.

Sohbet, zikir ve sema
meclislerinde kalbine gelen varidata dayanamayarak kendinden ge­çen, bağıran,
gayrı ihtiyari sıçrayıp nara atan kimselerin davranışlarına da cezbe adı veril­mektedir.
İlk tasavvuf kaynaklarında “vecd” olarak ifade edilen zikir ve sema
konularıyla birlikte anlatılan bu tür hareketlere Türk AFOROZ (Türkçe’de cezbe
adı verilmekte­dir.)

H.KamiI YILMAZ

 

İlgili Makaleler