Tarih

Cezayirli Gazi Ha­san Paşa Kimdir, Hayatı, Dönemi

Cezayirli Gazi Ha­san Paşa, (ö. 1204/1790) Osmanlı kaptan-ı deryası ve sadrazamı.

“Palabıyık” lakabı ile de anılır. Aslen Kafkasyalı olduğu tahmin edilmektedir. Küçük yaşta İran sınırında esir alınarak Hacı Osman Ağa adlı Tekirdağlı bir tüc­cara satıldı ve onun çocukları ile birlikte yetişti. Bir müddet sonra azat edildi ve ticaret maksadıyla Tekirdağ’dan uzak­laştı. Osmanlı-Rus ve Avusturya savaşı­nın devam ettiği 1738’de Yeniçeri Ocağı’na kaydoldu ve bazı muharebelere katılarak Belgrad’ın kuşatılması sırasın­da gayret ve cesaretini ispatladı. Daha sonra Tekirdağ’a dönerek eski efendisi­nin kızı ile evlendi.

Hasan Paşa, yiğitlerinin şöhretini duy­duğu Cezayir’e gitmek için yola çıktığın­da, gemisini yabancı bir gemiye rampa ederek ele geçirdi ve bu gemiyle Ceza­yir’e vardı. Cesareti Cezayir dayısı ta­rafından takdir edildiğinden, zaptettiği gemi kendisine bırakıldığı gibi. işletmek üzere bir kahvehane ve bir süre sonra Titimsân sancak beyiliği verildi. Fakat şöhretiyte birlikte muhalifleri de artınca Ce­zayir’de fazla tutunamadı, İspanya ve Napoli üzerinden İstanbul’a geldi. Bu sırada Cezayir beylerbeyinin, Tilimsân ha­zinesinden para alarak kaçtığını istan­bul’a bildirmesinden dolayı bir süre tu­tuklanarak malları müsadere edildiyse de bunun bir iftira olduğunun anlaşıl­ması üzerine serbest bırakıldı.

1761 Nisanında kalyon kaptanı ola­rak Osmanlı donanmasına giren Hasan Paşa 1762’de riyale, 1766’da patrona ve bir yıl sonra da kapudane rütbesine kadar yükseldi. Ertesi yıl başlayan Os­manlı-Rus savası (1768-1774) sebebiyle Rus donanması İngilizler’in yardımı ile Ege denizine kadar gelerek Osmanlı do­nanması ile mücadeleye girmiş, ancak hiçbir taraf kesin bir galibiyet elde ede­memişti. Fakat Koyun Adaları mevkiin­de cereyan eden ikinci muharebe Hasan Paşa ile Rus Amirali Spiridof’u karşı kar­şıya getirdi. Burada meydana gelen şid­detli çarpışmalar sonunda her ikisinin kalyonları battı. Bu sırada yaralanıp de­nize atlayan Hasan Paşa gönderilen bir kayık ile kurtarıldı. Daha sonra her iki taraf muharebeye ara verdi, fakat ma­nevraya müsait olmayan Çeşme Limanı’na giren Osmanlı donanması Ruslar’ın gönderdiği ateş gemileriyle 6 Temmuz 1770’te imha edildi. Bunun üzerine Ça­nakkale Boğazı’na kadar gelerek duru­mu hükümete bildiren Hasan Paşa bey­lerbeyi rütbesiyle mükâfatlandırıldı.

Ruslar Çeşme faciasından sonra 10 Temmuz 1770’te Limni adasını işgale ve kaleyi tazyike başlayınca Hasan Paşa derhal teşebbüse geçilmesini istedi. Bu­nun üzerine 3000 kişiyle yardıma gidilmesi kararlaştırıldıysa da gereken kuv­vet sağlanamadı. Buna rağmen kendisi bir fedai kafilesiyle harekete geçerek gizlice adaya çıktı ve düşmek üzere olan kaleyi kurtardığı gibi zayiat verdirmek suretiyle Ruslar’ı adadan uzaklaştırmayı başardı. Bu teşebbüsünden dolayı 1770 Kasımında gazi unvanı verildiği gibi ve­zirlik rütbesiyle de kaptan-ı derya tayin edildi; bu arada Boğaz seraskerliği de kendisine verildi. Fakat III. Mustafa’nın ölümü üzerine kaptan-ı deryalıktan uzak­laştırıldı ve 1773 Aralığında Anadolu va­liliği pâyesiyle Rusçuk seraskerliğine ta­yin edildi.

Küçük Kaynarca Antlaşması’nın imza­lanmasından sonra ikinci defa kaptan-ı deryalığa getirilen Hasan Paşa, on beş yıl gibi uzun bir süre bu mevkide kal­masının yanı sıra Sultan I. Abdülhamid üzerindeki tesiri sebebiyle devlet idare­sinde de nüfuz sahibi oldu. Bu memuri­yeti sırasında, uzun yıllar devam eden muharebeler yüzünden zayıflayan dev­let otoritesini iade için 1776’da Suriye’­de Şeyh Tâhir Ömer’i te’dib ederek asa­yişi sağlarken 1779’da Mora’daki Arnavutlar’ı da itaat altına aldı. Bu hizmetin­den dolayı 1779 Kasımında Mora ken­disine muhassıllık olarak verildi. Daha sonra Fransızlar’ın da teşvikiyle Mısır’ın istiklâli için faaliyetlerde bulunan Murad ve İbrahim beylere karşı Haziran 1786’da harekete geçti ve bir buçuk yıl zarfında onları birçok defa mağlûp etti. Fakat Rusya ve Avusturya savaşının çık­ması üzerine âsi beyleri ortadan kaldı­ramadan İstanbul’a çağırıldı.

1787 Ağustosunda Osmanlı Devleti ile Rusya ve Avusturya arasında başlayan muharebelerde Rus cephesine memur edilen Hasan Paşa muhasara altına alı­nan Özi Kalesi’ne yardım maksadıyla ha­rekete geçtiyse de olumlu bir sonuç el­de edemedi. Ayrıca maiyetindeki donan­ma ciddi bir şekilde zayiat verdi. Buna karşılık Ağustos 1788’de yapılan Yılan Adası Muharebesi’nde Rus donanması­nı mağlûp etmekle birlikte Özi’nin düş­mesine engel olamadı. Ruslar’ın Özi Kalesi’ni ele geçirmesi Hasan Paşa’nın iti­barını sarsarken İstanbul’daki muhalif­lerinin aleyhteki faaliyetlerine de zemin hazırladı. Ancak azline dair yapılan bazı teşebbüslere rağmen Sadrazam Koca Yûsuf Paşa sayesinde mevkiini muhafa­za etti. Fakat Özi’nin düşmesi üzerine I. Abdülhamid üzüntüsünden vefat edin­ce yerine geçen III. Selim, Hasan Paşa’yı Anadolu valiliği ve İsmail Kalesi seraskerliğiyle görevlendirerek 20 Nisan 1789’da kaptan-ı deryalıktan uzaklaştır­dı, Bu azlin, III. Selim şehzade iken onu tahta çıkarmak maksadıyla Sadrazam Halil Hamid Paşa tarafından 1785’te gi­rişilen teşebbüsü Hasan Paşa’nın I. Abdülhamid’e ihbar etmesinden ileri gel­diği iddia edilmekteyse de kendisinin kısa bir süre sonra sadârete tayini bu iddianın doğruluğu konusunda şüphe uyandırmaktadır.

Serasker olarak Ruslar’ı İsmail Kalesi önünde mağlûp eden ve kaleyi muhasa­radan kurtaran Hasan Paşa, Fokşan ve Boza bozgunları üzerine azledilen Kethüda (Cenaze) Hasan Paşa’nın yerine 3 Aralık 1789’da sadrazam ve serdâr-ı ekrem tayin edil­di. Gazi Hasan Paşa İsmail Kalesi’nden ordu merkezi oları Şumnu karargâhına gelir gelmez Önce inzibatı temin için. Ak-kirman Kalesi’ni savaşmadan Ruslar’a veren Tayfur Paşa’yı idam ettirdi ve sa­vaşlarda ihmali görülenleri şiddetle ce­zalandırdı. Çünkü III. Selim gizlice gön­derdiği bir yazı ile harbin cereyanı üze­rinde tam bir serbestliğe sahip olduğu­nu ve kendisine hiçbir şekilde müdaha­le edilmeyeceğini bildirmişti. Üç ay yir­mi sekiz gün süren sadrazamlığı sürek­li cephede geçen Hasan Paşa. denizde ve karada pek çok başarı elde etmekle birlikte tedhiş derecesine varan şidde­tinden dolayı çok tenkit edilmiştir. 14 Receb 1204’te Şumnu’da seksen yaşını geçmiş olarak vefat et­ti ve aynı yerde yaptırmış olduğu Bekta­şî Tekkesi’ne defnedildi.

Devlete sadık, gayretli ve sözünü esir­gemeyen bir kişi olan Cezayirli Gazi Ha­san Paşa, Çeşme faciasından sonra mah-volan Osmanlı donanmasını yeniden teş­kil ederken bütün masraflarını kendisi karşılayarak Tersane meydanında yap­tırdığı kışla ile kalyoncu neferlerini de itaat altına almıştır. I. Abdülhamid’in gü­venini kazanmış, ayrıca Kapı Kethüdası Koca Yûsuf Paşa’yı sadrazam tayin et­tirmek suretiyle nüfuzunu biraz daha arttırmıştır. Tahminlerin aksine vefatın­dan sonra ancak 4000 kese kadar ser­vetinin olduğu anlaşılmıştır. Hanımına ait Öküz Limanı’ndaki yalıdan başka Ka­sımpaşa’da bir konağı olan Hasan Paşa mal varlığını devlet işleri ve hayır eser­leri için harcamıştır. Tersane’deki Kal­yoncu Kışlası ve Camii’nden başka Vize’­de cami, hamam ve çeşmelerle Çanakkale ve Şumnu’da tekke; bugün Truva harabelerinin bulunduğu yerde bir hi­sar; Midilli, İstanköy, Sakız. Limni ve Ro­dos gibi yerlerde de çeşmeler inşa et­tirmiştir.

I. Abdülhamid devri âlimlerinden Çâ-kerî-i Yemeni, Hasan Paşa’nın savaşları ve bazı isyanları bastırmasıyla ilgili ola­rak Gazavât-ı Gazi Hasan Paşa adıyla bir eser kaleme almıştır.

Diyanet İslam Ansiklopedisi

İlgili Makaleler