Nedir ?

Cevşen Nedir, Ne Demek, Ne İşe Yarar, Anlamı, Hakkında Bilgi

Cevşen, Ehl-i beyt tarikiyle Hz. Peygamber’c nisbet edilen iki duanın adı.

Farsça asıllı olduğu kabul edilen cevşen kelimesi sözlükte “bir tür zırh, sa­vaş elbisesi” anlamına gelmektedir. Te­rim olarak Şiî kaynaklarında Ehl-i beyt tarikiyle Hz. Peygamber’e isnat edilip Cevşen-i Kebîr ve Cev­şen-i Sagir diye bili­nen, metinleri birbirinden farklı iki dua­nın ortak adıdır.

Cevşen-i Kebîr. Diğerine nisbetle çok daha meşhur olup “Cevşen” denilince ge­nellikle bu dua akia gelir. Mûsâ el-Kâ­zım — Ca’fer es-Sâdık— Muhammed el-Bâkır — Zeynelâbidîn — Hz. Hüseyin ve Hz. Ali tarikiyle Hz. Peygamber’e İsnat edilir, Ca’fer es-Sâdık’a nisbet edilen Ducâ’ü’l-cevşen onun bu rivayeti olmalıdır. Anlatıldığına göre Asr-ı saa­dette cereyan eden savaşların birinde (bir rivayette Uhud’da) muharebenin kı­zıştığı ve üzerindeki zırhın kendisini faz­lasıyla sıktığı bir sırada Hz. Peygamber ellerini açarak Allah’a dua etmiş, bunun üzerine gök kapıları açılarak Cebrail gel­miş ve, “Ey Muhammed! Rabbin sana se­lâm ediyor ve üzerindeki zırhı çıkarıp bu duayı okumanı istiyor. Bu dua hem sa­na hem de ümmetine zırhtan daha sağ­lam bir emniyet sağlayacaktır” demiştir. Olayla İlgili Şiî kaynakları, Cebrail’in Hz. Peygamber’e söz konusu duanın önemi ve faziletiyle ilgili geniş bilgi verdiğini de kaydeder. Buna göre Allah Cevşen-i Kebîr’i dünyayı yaratmadan 50.000 yıl önce arşın direkleri üzerine yazmıştır. Bu duayı okuyan veya yazılı olarak üze­rinde bulunduran kimse dünyada her türlü belâdan, âfet. hastalık, yangın ve soygundan korunduğu gibi Allah İle ken­disi arasında perde kalmaz ve bütün is­tekleri yerine getirilir. Cevşen-i Kebîr ile Allah’a münâcâtta bulunan kimseye Be­dir şehidleri derecesinde 900.000 şehid sevabı verilir. Bu duayı kefeninin üzerine yazan mümin ise azap görmez. Onu okuyan kimse dört semavî kitabı oku­muş gibi olur; her harfi için kendisine cennette iki ev ile İki zevce verilir; ayrı­ca insandan ve cinlerden olan bütün mü-minlerinki kadar sevap kazanır; asla ce­henneme girmez. Rivayete göre Cebrail Hz. Peygamber’den duayı kâfirlere öğ­retmemesini, sadece mümin ve takva sahibi kişilere tâlim etmesini istemiştir. Cevşen-i Kebîr, her biri Allah’ın isim ve sıfatlarından on tanesini ihtiva eden 100 bölümden ibaret uzunca bir duadır. Her bölüm besmele ile başlamakta ve sonunda, “Sübhâneke yâ lâ ilahe illâ en-te el-gavse el-gavs salli alâ Muhamme-din ve âlihî ve hallisnâ mine’n-nâr yâ ze’l-celâli ve’1-ikrâm yâ erhame’r-râhi-ibaresi tekrarlanmaktadır. Bu 100 bölümden yirmi beşinin başın­da “Allâhümme innî es’elüke bi-esmâik” ibaresi bulunmak­ta ve “yâ Allah, yâ rahman, yâ rahîm” şeklinde Allah’a ait isimleri İhtiva etmek­tedir. Bu ifade ile başlayan her bölüm arasında ise genellikle üç paragraf ha­linde “yâ hayre’l-gâfirîn” ibaresiyle baş­layıp devam eden değişik münâcâtlar şeklinde dualar yer alır. Böylece duanın tamamı Allah’a ait 250 isim ile 750 sı­fat ve münâcâtı kapsamış olur. Bütün bu münâcâtlann ana gayesi, duanın muhtevasından ve her faslın sonunda tekrarlanan “el-gavse el-gavs hallisnâ mine’n-nâr” ifadesinden de anlaşılacağı gibi, dünya âfetlerinden ve âhiret aza­bından kurtuluş niyaz etmektir.

Cevşen-i Kebîr özellikle Şiî dünyasın­da oldukça rağbet görmüş, gerek müs­takil olarak gerekse çeşitli dua mecmu­aları içinde birçok defa basılmış ve Mu-hammed Bakır el-Meclisî, Hâdî-i Sebzevârî, Muhammed Necef el-Kirmânî el-Meşhedî ve Habîbullah b. Ali Meded es-Sâvecî el-Kâşânî gibi müelliflerce şerhedilmiştir. Bunlardan Sebzevâri’nin Şer-hu’I-esmâ adıyla bilinen eseri defalar­ca basılmıştır. Cevşenin Şiî dünyasında bu derece rağbet görmesinde, Ehl-İ beyt tarikiyle rivayet edilmiş olmasının yanın­da faziletleriyle ilgili haberlerin de bü­yük etkisi olmuştur. Dua bazı Sîa bölge­lerinde özel matbaalarca kefen üzerine yazılmakta ve cenazenin kefenlenmesinde kullanılmaktadır. Türkiye’deki Ca’fe-rî gruplarından Kerbelâ veya Meşhed’e gidebilenler böyle bir kefen alıp gelmek­te ve bunun cenazelerine sarılmasını vasiyet etmektedirler. Cevşen-i Kebîr aynı gruplar tarafından Kadir gecesi ümidiy­le kutlanan ve “ihya geceleri” adı verilen ramazanın 19, 21 ve 23. gecelerinde de kendi camilerinde topluca okunmaktadır.

Muhtevasının güzelliği, ifadelerinin akı­cılığı ve okunduğunda elde edilebilecek dünyevî ve uhrevî iyi sonuçlara dair riva­yetlerin çokluğu sebebiyle olacaktır ki Cevşen-i Kebîr Türkiye’deki bazı Sünnî müslümanlar arasında da ilgiyle karşı­lanmıştır. Duayı Ahmed Ziyâeddin Gü-müşhânevî, tarikata dair birçok evrâd ve ezkân derlediği Mecmûcatü’I-ahzâb adlı eserinde nakletmiş, daha sonra özel­likle Risâle-i Nûr cemaati tarafından müs­takil olarak birçok defa basılmış ve Türk­çe’ye de tercümeleri yapılmıştır. Ümit Şimşek tarafından Risâle-i Nûr Külliyafr’ndaki mânalar ve tarifler ışığında yapılan çeviride Said Nursi’nin bizzat tercüme ettiği 57. fasıl örnek alın­mıştır. Türkçe tercümelerde sadece du­anın metni dikkate alınmış, kaynağına ve faziletlerine dair rivayetlere temas edilmemiştir. Ayrıca Şiî kaynaklarında zikredilen metinle bu eserlerdeki metin arasında bazı bölümler ile isim ve sıfat­ların sıralanışında takdim ve tehirler, bazı kelime ve harflerde değişiklikler, özellikle bölümlerin başlangıç ve bitim­lerinde tekrarlanan cümlelerde eksiklik veya fazlalıklar göze çarpmaktadır. Yi­ne bu kitaplarda 100. bölümden sonra zikredilen ve “Allâhümme rabbenâ” di­ye başlayan kısım da rivayetin aslında mevcut değildir. Bu farklılıklar, Türkiye’­de basılan kitapların duayı Şiî kaynakla­rından değil. Mecmu’atül-ahzâb’da rivayetin aslına ve kaynağına işaret edilme­den nakledilen metinden almalarından kaynaklanmaktadır. Cevşen-i Kebîr’in Süleymaniye Kütüphanesi’nde müstensihi ve istinsah tarihi bilinmeyen bir nüshası mevcuttur.

Cevşen-i Kebîr, bir kısmı naslarda yer alan, mâna ve muhteva bakımından Al­lah’a nisbetinde hiçbir sakınca bulunma­yan kelime ve cümlelerle münâcât ve ni­yazlardan ibaret bir metin olup bu tür metinlerle duada bulunmak, dinî hayat bakımından tavsiyeye şayan bir davranış olarak görülür. Ancak Cevşen-i Kebîr di­ye bilinen ve Mûsâ el-Kâzım’dan itibaren imamlar yoluyla Hz. Peygamber’e nisbet edilmiş bir hadis olarak rivayet edilen yaklaşık on beş sayfalık metnin sahih ol­ması mümkün görünmemektedir. Zira bu metin, bilinen bir olayı, bir kıssayı ve­ya tarihî bir vakayı anlatan, hafızada tu­tulması kolay metinlerden farklı olarak her kelime ve cümlesinin büyük bir ti­tizlikle zaptedilip tekrarlanması, Hz. Pey­gamber’den alınıp rivayet edilmesi im­kânsız denecek kadar güçtür. Duanın Sünnî hadis mecmualarında yer almama­sı, aynı şekilde Şiî hadis külliyatının ana kaynağı durumundaki kütüb-i erbaada da bulunmaması, sadece dua mecmua­ları gibi ikinci derecede bazı kitaplarda mevcut olması da bu görüşü destekle­mektedir. Said Nursi’nin, Cevşen-i Ke­bîr’in faziletleri ve Hz. Peygamber’e nis-beti konusunda şüpheye düşen bir kişi­ye vermiş olduğu cevap da genelde du­anın muhtevasının güzelliğiyle ilgili olup metnin kaynağı ve Hz. Peygamber’e nisbeti hakkında yeterli bilgi ihtiva etme­mektedir.

Cevşen-i Kebîr’in faziletleriyle ilgili ola­rak nakledilenlere gelince. Allah’ın insa­na verdiği imkân ve yetenekler, ona ta­nıdığı haklar ve yüklediği görevler karşı­sında kişinin bir duayı okumakla dünya ve âhiretin bütün kötülüklerinden koru­nup mutluluğa erişmesi İslâmiyet açısın­dan, hatta bütün semavî dinler bakımın­dan mümkün değildir. Ayrıca her bölü­münde tevhidi vurgulayan ve yoğun kudsî duygularla örülmüş bulunan bir duanın iman etmeyenler tarafından okunması­nın ne anlamı var ki Cebrail bu konuda Hz. Peygamber’i uyarmış olsun. Kaldı ki bu dua herkesin vâkıf olabileceği bir açıklıkla literatüre geçtiğine göre gizli tutulması da fiilen imkânsızdır.

Cevşen-i Sagir. Her biri “Allâhümme kem min” ibaresiyle başla­yan, “ve’c’alnî li-en’umike mine’ş-şâkirîn ve liâlâike mine’z-zâkirîn” şeklin­de biten, on dokuz bölümden ibaret bir duadır. Bölümler de sayıları on ile yirmi beş arasında değişen beyitlerden oluş­maktadır. Duanın bütününe hâkim olan ana tema özetle şudur: Nice insanlar zorluk, sıkıntı, vatan hasreti, fakirlik, acz. açlık, hastalık, hapis, sürgün, düşman korkusu, Ölüm endişesi vb. tehlikeler için­de iken beni bu tür şeylerden koruyan Allah’a hamdolsun! O’ndan doğruluğu, müslüman olarak ölmeyi, dünya ve âhi­ret saadetine erişmeyi niyaz ederim!

Bu duayı Radıyyüddin Ali b. Mûsâ b. Tâvûs (ö. 664/1266) Mühecü’d-da’a-vât adlı eserinde “Cevşen” adıyla bilinen dua başlığı altında vermiş, fakat eserin kenarında bunu Cevşen-i Kebîr’e nisbetle Cevşen-i Sagîr diye nitelendirmiştir. Hz. Peygamber’e isnat edilen rivayette cevşen duası zırhla bağlantılı gösteril­mekle birlikte küçük veya büyük diye vasıflandırılmamaktadır. Öyle anlaşılıyor ki “kebîr” ve “sagîr” ayırımı İbn Tâvûs’la başlamıştır.

Cevşen-i Sagir’in de Süleymaniye Kü-tüphanesi’nde yazma bir nüshası mev­cuttur. Duanın gerek isnadı gerekse faziletlerine dair rivayetler Cevşen-i Kebîr ile aynıdır.

Diyanet İslam Ansiklopedisi