Makro Sosyoloji

Çeşitli Toplum Tipolojileri

 

Sosyologlar ve antropologlar insan, toplum ve kültürleri tanımlama ve onları belli ideal tiplere göre tasnif etme gayretleri çerçevesinde değişik kriterler geliştirmişler ve çok sayıda toplum ve kültür tasnifleri yapmışlardır. Bu çerçevede bilhassa zihniyet ve dünya görüşlerinin farklılaşması veya kendi tarihi var oluşları sürecinde onların kırılmaya uğramasına bağlı olarak algılayış kriterinin yanı sıra onları bunun bir açılımı olan; dini, kültürel, toplumsal, psikolojik, biyolojik, ekonomik, tarihi, coğrafi vb. kriterlere göre de tasnife tabi tutmuşlardır.  
Sosyologlar toplumları çeşitli tiplere ayırmaktadırlar. Esasen toplumları belli kriterlere göre tasnif etme işi oldukça eskidir. İslâm bilginlerinden meselâ Farabî onları “Fazıl Toplum” ve “Fazıl Olmayan Toplum” şeklinde ikiye ayırmakta¬dır. İbn Haldun’un da “Bedevî” ve “Hazarî” top¬lum şeklinde ikili bir tasnifinin bulunduğu bilinmektedir. A. Comte toplumları, meşhur Kanun’undaki Üç Hal’e göre “Askerî”, “Hukuk” ve “Sanayi” toplumu şeklinde üçe ayırmıştı. Fransız filozofu H. Bergson da onları “Açık ve Kapalı” toplum şeklinde ikiye ayırıyor. F. Tönnies’in “Cemaat” ve “Cemiyet”, E. Durkheim’in “Organik” ve “Mekanik”, Redfield’in “Arkaik” ve “Kent”, Becker’in “Kutsal” ve “Seküler”, Spencer’in “Basit” ve “Karmaşık”, T. Parsons’un “İlkel” “Ara” ve “Modern” Marks’ın; İlkel Komün, Klasik Köleci, Feodal, Kapitalist ve Sosyalist ve nihayet G. Rocher’in “Geleneksel” ve “Teknolojik” toplum tasnifleri sosyologların ayırt ettikleri dikkate değer toplum tiplemelerinden başlıcalarını oluşturmaktadır.
Ayrıca R. N. Bellah, “ilkel “, “arkaik “, “tarihî “, “ilk modern ” ve “modern ” şeklinde birbirini izleyen beş gelişim dönemi ayırt ediyor. Gustave Mensching ise bireyselci ve kolektivist toplumlar ayrımını yapmaktadır.
Bu tasniflerden biri de toplumların bütün bir değişimlerini içerecek şekilde onları tipleştirmeye yönelen ve görünüşte sırf zaman kriterine vurgu yapılarak belirlenen bir tasnifmiş gibi gözüken, fakat bugün çok sık ve yaygın bir şekilde ifade edildiği biçimiyle; Geleneksel, Modern, Postmodern ve Geçiş Sürecindeki Toplumlar ayrımıdır. Burada biz söz konusu ayrımların birer tanımlarını ve karakteristik özelliklerini sunmak istiyoruz.
Kavramsal Yaklaşımlar

Gelenek (Tradition)

Bir topluluğun kendinden önceki nesillerden devralıp kısmen dönüştürerek sonraki nesillere aktardığı; inanç, kurum ve seremonileri de içeren her türlü toplumsal pratiğe gelenek denir.
Bu geniş sosyolojik anlamıyla gelenek, toplumun bir sosyal miras olarak önceki kuşaklardan devralıp yaşadığı tüm dinî, sosyal ve kültürel değer, norm, inanç, ilke ve kuralları ifade eder. Bu çerçevede aralarında kısmi farklar bulunsa da bu kavram; örf, adet, teamül, anane, görenek ve töre kavramlarını da içeren genel bir kavramdır.
Sosyolojik dar anlamıyla gelenek ise bir kimsenin bir şeyi algılaması, algıladığı şekli ile benimsemesi, tekrar tekrar yapması, alışkanlık haline getirmesi ve onu başkalarına aktarmasıdır.

Gelenekçilik (Traditionalism)

Toplumdaki inanç, kurum ve kuralların meşruluklarını geçmiş dö-nemlerde de uygulanmış olmalarına dayandıran davranış veya düşünüş biçimidir. Geleneksel olanı modern olana tercih etme tavrıdır. Başka bir deyişle geleneklerin ve geleneksel değerlerin korunup yaşatılması gerektiğini savunan yaklaşıma gelenekçilik denilmektedir.
Bu tanım, kavramın hem sözlük hem de sosyolojik tanımından çıkarılan anlamıdır. Daha teknik anlamıyla ise gelenekçilik bugün kendilerini bu isimle adlandıran ekolün yaptığı tanımlamadır.
Gelenekçi Ekole Göre
Gelenek ve Gelenekçilik

Sözlükteki anlamıyla gelenek, bir toplumda kuşaktan kuşağa aktarılan  bütünü (sosyal mirası)   ifade etmektedir. Seyyid Hüseyin Nasr’a göre “Gerçekleri insanlığa açıklanmış ya da açıklanmamış ilahi bir kaynağın hareket ve ilkelerine ve gerçekte farklı diyarlardaki sonuçları ve (hukuk, toplumsal yapı, sanat, sembolizm, bilimler ve kazanılması gerekli araçlarla birlikte Yüce Bilgi’yi ihtiva eden) uygulamaları ile birlikte Nebiler, Resuller, Avatarlar, Logos (Kelam) ve diğer nakilci vasıtalar olarak tasavvur edilen birçok figür vasıtasıyla tüm kozmik sektörü ifade eder.

     Daha evrensel anlamıyla insanı öteye bağlayan ilkeleri ve dolayısıyla dini kapsadığı düşünülebilir.
     Gelenek, Allah tarafından vahy edilen ve insanı aslına bağlayan ilkeler olarak dindir.

Gelenek, Din gibi hem hakikat hem de bulunuştur. Bilen özne ve bilinen nesneyle ilgilidir. Her şeyin aslı olan ve sonuçta her şeyin kendisine döneceği kaynaktan gelir. Gelenek, var oluşun asıl kaynağı olan Rahman’ın Nefesi gibi her şeyi ihtiva eder: Gelenek ezeli hikmettir.
Gelenek; vahiy, din, kutsal, sahih akide, süreklilik, hakikatin nakledilişindeki düzenlilik, zahiri ve batini olan kadar ananevi olan hayat, bilim ve sanatla da ilişkili olan kurallardır.”

Çağcıllık
(Modernlik, Modernity)
Modernlik, genel olarak bir uygarlığın kendi gelişim çizgisi içinde görece en son dönemde geliştirdiği, özel olarak da Batı uygarlığının Rönesans ve Aydınlanma dönüşümünden sonra kazandığı kültürel değer ve sosyal ilişkilerin özümsenmesi ile ortaya çıkan yaşam tarzına denilmektedir.  Bu yaşam tarzına göre oluşan sürece modernleşme denilmekte olup kısaca şu şekilde tanımlamak mümkündür.
Çağcıllaşma
(Modernleşme, Modernization)
Sosyal, siyasi, ekonomik, kültürel vb. alanlarda başta ABD olmak üzere sanayileşmiş Batı toplumlarının sahip olduğu yapı, kurum, değer ve sistemlere sahip olmak amacıyla yapılan tüm düzenlemelere modernleşme denir.
Bu çerçevede, eşit ve genel oy, siyasi partiler ve parlamento, karar mekanizmalarına katılım gibi demokrasinin temel kurum ve ilkelerinin siyasi alanda egemen kılınmasına siyasal çağdaşlaşma; okuryazarlık oranının yükselmesi, ulusal ve laik ideolojilerin egemen hale getirilmesine dini ve kültürel çağdaşlaşma; kapitalist üretim tarzının yerleştirilmesine ekonomik çağdaşlaşma ve kentleşme, alt yapı hizmetlerinin yaygınlaştırılması, haberleşme teknolojilerinin geliştirilmesi ve geleneksel otorite ilişkilerinin çözülmesiyle ortaya çıkan sürece de sosyal çağdaşlaşma adı verilmektedir.

Çağcılcılık
(Modernlikçilik, Modernizm)

Aydınlanma çağı ile gelen zihinsel dönüşümün ortaya çıkardığı ideoloji ve yaşam biçimini savunmaya çağcılcılık denir.
Ayrıca hümanizm, sekülarizm ve demokrasi sacayağı üzerine kurulan egemenliği insana özgüleştiren, kurtuluşu dinde değil de bilimde arayan, insan biçimci ve insan merkezci dünya görüşü taraftarlığına da çağcılcılık / modernlikçilik denilmektedir.

Postmodernlik
(Postmodernity)

Postmodernite; ticarî prosedürlerin günlük hayatımıza girmesi ve kitle tüketim kültürlerinin kültürel sistemler üzerindeki etkisinin artma-sıyla, örneğin üst ve alt kültürler arasındaki ayırımı bulanık hale getirmesidir. Postmodernite bir açıdan gelişmiş tüketici kültürünün bir özelliği, yirminci yüzyılın sonlarında şehirlerin yeniden organizasyonu, yeni teknoloji ve enformasyon şekillerinin sosyal hayata etkileri, global turizmin sonuçları ve sosyal çevrenin gittikçe daha riskli hale gelen yapısı olarak görülebilir.
Daha çok kitle iletişim ve ulaşım teknolojilerinde meydana gelen değişmelere paralel olarak başta küreselleşme denilen sürecin doğurduğu düşünce ve hayat tarzına postmodernlik denilmektedir. Dolayısıyla bu kavramın daha iyi anlaşılabilmesi için küreselleşme kavramının tanımlanması gerekmektedir.

Postmodernlikçilik
(Postmodernizm)

Modernizm sonrası ya da ötesi taraftarlığı anlamına gelmekte olan bu kelime, kavram olarak aynı paradigmal çevreyi ya da uygarlık düzlemini paylaşmakla beraber modernliğe ve onun düşünce tarzı olan modernizme olan içsel eleştiri ve alternatif geliştirmeye yönelik çabaların tümü olarak tanımlanmaktadır.
Felsefe, bilim, sanat, mimari, şiir ve sosyal hayatın değişik alanlarında modernizmi eleştiren, sorgulayan ve reddeden anlayış, düşünce ve oluşumlara da Postmodernizm denilmektedir.
Postmodernizmi yalnızca “büyük anlatılara karşı şüphecilik” olarak tanımlayabiliriz. O, heterojenliğe, farklılığa, paradoksa ve çelişkiye ve yerel bilgiye öncelik veren yeni bir adalet vizyonu önermektedir. Postmodernizm ile postmodernite arasında bir ayrım yapmak mümkündür. Postmodernizm ile büyük anlatıların felsefi eleştirisini ve postmodernite ile enformasyon teknolojileri, globalleşme, yaşam tarzlarının parçalanması, yüksek düzeyde tüketici kültürü, mali piyasalar ve kamu mallarının serbest bırakılması, ideolojik devletin demode oluşu ve geleneksel hayat biçimlerinin sosyal denemelere tabi tutulmasını ifade eden postmodern sosyal ortam anlamında kullanmalıyız.

Postmodernist Epistomoloji
Postmodernist epistemoloji modernizmin bilgi sorunsalına yaklaşım biçimini eleştiren ve özcü, indirgemeci ve temelci nazariyelerin temel öncüllerini reddeden epistemolojik görüştür. Buna göre akıl yoktur, akıllar vardır, her şey her şeyden etkilenir, teoriler arası ortak geçerliliği olan doğrular yoktur, doğrular teoriler arası değil teori içidir. Hiçbir nazari sistem tümüyle tutarlı, totolojiden uzak, bütünsel açıklamalar sunamaz; bu iddiayı taşıyan tüm bütünsel açıklamalar birer güzel masaldan ibarettir.
Kısacası bu epistomolojiyi rölativistik ve nihilistik olarak tanımlamak mümkündür.

Küreselleşme
(Globalisation)
Modernleşme sürecinin bir evresi olarak yirminci yüzyılın ikinci yarısından sonra özellikle,1960’lardan sonra hızlanan ve Sovyet Bloku‘nun dağılmasıyla tek kutuplu bir dünyanın ortaya çıkmasına paralel bir şekilde iletişim ve ulaşım teknolojilerinin hızla yaygınlaşması, milli devlet sınırlarının eski dönemlere göre daha az önemli bir hale gelmesi sonucu; bilim, sanat, hukuk, siyaset, kültür, iktisat ve din alanlarında dünyadaki bütün ülkelerin birbirlerine daha çok bağımlı hale gelmeleri ve ortak değer, yaklaşım ve tavırlar benimsemeye zorlanmaları sürecine küreselleşme denmektedir.
Ayrıca kültür emperyalizminin daha da yaygınlaşması, kültürde bir tek tipleşme, özellikle bu sürece hakim olan kültürler doğrultusunda bir homojenleşme, kitle tüketim kültürünün egemen olması, sermaye ve malların ulusal sınırları tanımaksızın olabildiğince serbestçe dolaşımı, hemen her alanda bir belirsizlik, yönsüzlük ve derlemeciliğin kendisini göstermesi, her mutlak ve keskin bilgiyi inkar, yapı- bozumu ile hem küreselleşme hem de yerelleşmenin eş zamanlığı (glokalleşme, küyerelleşme) süreçlerini ihtiva eden postmodernleşme sürecine küreselleşme diyenler de bulunmaktadır.
Karşılaştırmalı Yaklaşımlar

Gelenek, modernlik ve postmodernlik kavramlarının, süreçlerinin ya da olgularının karşılaştırmalı bir şekilde ayırt edici özelliklerini belirlemede yarar vardır. Geleneksel düzenin özellikleri şöyle sıralanabilir:
     Siyasi meşruiyetin dine dayanması,
     Dinin veya kilisenin eğitim, adalet, bilim ve sanat alanlarında hakim olması,
     Laik-Ruhban ayrımı,
     Dini bakımdan homojen toplum,
     Krallık,
     Aristokrat sınıfın etkinliği,
     Feodal ekonomik yapı.

Modern dönemin belli başlı özellikleri kabaca şöylece sıralanabilir:
     Ulus devlet,
     Milliyetçi ideoloji,
     Gelenek düşmanlığı,
     Din ve bilim çatışması,
     Bilimin hâkimiyeti,
     Kilisenin gücünün azalması,
     Milli kapitalizmin yükselişi,
     Batı sömürgeciliğinin dünyaya hâkim olması,
     Batılılaşmanın dünyaya hâkim olması,
     İletişim ve ulaşımda ilerlemeler.

Postmodern dönemin ayırt edici özellikleri olarak aşağıdakiler dikkati çekmektedir:
     Devletlerin birleşmesi (Milli devletten federe devletlere): BM, AB, NAFTA gibi,
     Evrensel ideoloji (Evrensel insan hakları vb.),
     Geleneğe yeniden yöneliş,
     Din ve bilim arasında barışçı yaklaşım,
     Bilimselcilik ideolojisinin hakimiyetinin sarsılması,
     Dinin yeniden bütün dünyada güç kazanmaya başlaması ve ma-neviyat arayışı
     Küresel pazarın doğuşu,
     Sömürgelerin bağımsızlık kazanması,
     Mahalli kültürlerin ihyasına çağrı,
     Ulaşım ve iletişimde hızın artması ve maliyet düşüşü,
     Sanal dünyada (internette) hayat.

Dine bakışı yönlendiren Geleneksel, Modern ve Postmodern ilkelere bir göz atacak olursak onları şu şekilde sıralamamız mümkündür:
Gelenekselciliğin dine bakışının temel öğeleri:

     Bilginin çeşitli kaynakları vardır (akıl, sezgi ve vahiy gibi),
     Gözlemlenemeyen ancak sonuçları itibariyle varlığı bilinen var-lıklar vardır,
     Semavi dinlerin kaynağı vahiy, beşeri dinlerin kaynağı toplum-dur,
     Dinin sosyal, zihni ve ruhi işlevleri vardır,
     Toplum Peygamber döneminden bu yana manevi alanda bir ge-rileme içerisindedir,
     Bilim dinin hizmetindedir (Bilim-din çatışması),
     Bilimsel teorilerle çelişen dini bilgi hurafe olmayabilir (Akıl-din çatışması),
     Bilimin ilerlemesi ile din ortadan kalkmayacaktır,
     Evrensel bir dünyevileşme süreci yoktur. İniş ve çıkışlar vardır.

Dine bakışı yönlendiren modernist ilkeler:
     Bilim tek bilgi kaynağıdır,
     Bilim evrenseldir,
     Bilim objektiftir,
     Deney ve gözlem metodu en gelişmiş bilimsel metotdur,
     Gözlemlenemeyen varlıklar yoktur,
     Toplum dinin kaynağı ve uygulayıcısıdır,
     Din sosyal fonksiyonları olan bir kurumdur,
     Toplum bir ilerleme içerisindedir,
     Din ve bilim çatışır,
     Din ve gelenek ilerlemeye engeldir,
     Bilimle çelişen dini bilgi hurafedir,
     Bilimin ilerlemesi ile din ortadan kalkacaktır,
     Evrensel bir dünyevileşme(secularization) süreci vardır,
     Evrensel tek bir medeniyet (Batı medeniyeti) vardır.
Postmodernizmin temel ilkeleri:
     Bilim tek bilgi kaynağı değildir,
     Evrensel bilim yoktur,
     Objektiflik imkânsız bir idealdir,
     Deney ve gözlemden başka bilimsel metotlar da olabilir,
     Gözlemlenemeyen ancak sonuçları itibariyle var kabul edilen varlıklar vardır,
     Dinin kaynağı insanın hayatına anlam kazandırma ihtiyacıdır,
     Dinin sosyal ve zihni fonksiyonları vardır,
     İlerleme paradigması kabul edilemez,
     Din ve bilim çatışma mecburiyetinde değildir. Din ve bilim kendi alanlarında (hayata anlam kazandırma ve açıklama getirme) ba-rış içinde birlikte var olur. Çatışma yerine “moral krizi” aşmak için yardımlaşmalıdırlar,
     Bilimle çelişen dini bilgi zorunlu olarak geçersiz değildir,
     Din hiçbir zaman ortadan kalkmayacaktır,
     Evrensel ve ebedi bir “dünyevileşme” süreci yoktur. Din yeniden yükselmektedir,
     Çoğulculuk esastır, Batı medeniyeti evrensel değildir.  

Değişik biçimlerde tezahür eden postmodern düşünceyi modern düşünceden ayıran en önemli özellikleri birebir karşılaştırarak ortaya koymak her zaman doğru olmasa da; postmodernizmin zorunluluk yerine olumsallığı, mutlaklık yerine göreliği, tekilcilik yerine çoğulculuğu, aşkınlık yerine içkinliği, semantik yerine retoriği, metafizik yerine ironiyi, belirlilik yerine belirsizliği koyduğu söylenebilir.  
Söz konusu üç dünya görüşü ile ilgili felsefi farklara temas edecek olursak Pakistanlı araştırmacı Rıza Şah Kâzımî’ye göre Gelenek ve Modernlik birbirlerine tamamen zıt kutuplar olup birincisinin özünde Kutsal’ın Bilgisi olan Marifet bulunmakta olup bu bilginin gerekleriyle modernizmin çıkmazları ve tuzaklarını karşılaştırmak önemli ipuçları içermektedir.
Kâzımîye göre Gelenek ve Modernlik arasındaki kutuplaşma şu şe-kilde sıralanabilir:
     Organik Bütünleşme (Vahdet/Tevhit). Sun’î Parçalanmaya (Kesret) karşı
     Yakîn, Şüpheye karşı
     Metafizik Derinlik yahut Gaybî Kemal, Pozivitist Yüzeyselliğe karşı
     Kutsal Fikir ve Duygusu, Profan Materyalizme karşı
     Eskatolojik (Uhrevî) Gerçekçilik, Dünyevî Naifliğe (Safdilliğe)karşı
     Ruhî /Manevî Erdem, Ahlakî Rölativizme karşı
     Hürleştirici Nesnellik, Kaçınılmaz Öznelliğe karşı
     Tanrımerkezcilik, İnsanmerkezciliğe karşı
     Hikmetli Otorite, Pedagojik Anarşiye karşı
     Manevî Tahakkuk (Ruhî İdrak),Epistomolojik Akılcılığa karşı
     Uluhiyette Özümsenici Yokoluş (Fena), Bilişsel/ Algısal Ferdiyetçi-liğe karşı
     Kadim/Ezelî Değişmezlik, Evrimci İlermeciliği karşı bulunmakta-dır.

Günümüzde gelenekçi ekolün modern bilime özel ilgi duyan önde gelen temsilcilerinden Huston Smith’e göre gelenek ile modernlik karşılaştırıldığında gelenekçi görüşe modern- öncesi anlamına gelen pre-modern görüş demek gerekir ve bu görüşün karakteristik özellikleri maddeler halinde şu şekilde sıralanabilir:
     Gelenek hem modernlik hem de postmodernlikten önceki du-rumdur.
     Modernist Görüşe damgasını vuran nedensellik kabul edilmekle beraber bu, dikey yani yukarıdan aşağıya doğru bir nedensellik olabilir.
     Varlık gnostik bir dualizme tabidir.
     Tarihi zaman önemsizdir.
     Buna bağlı olarak sosyal ilerlemeden bahsedilemez.
     Bütün dinlerin aşkın birliği ve kökteki özdeşliğini kabul eder.

Huston Smith, Unutulan Hakikat adlı kitabında söz konusu üç dünya görüşünün temel felsefi ve zihnî farklılıklarını da şu şekilde belirler:
Ona göre modern dünya görüşünü ya aşkınlığa olan inancın kaybolması ya da cansız bir evrenin kabulü özetleyebilir. Bu görüş, her üst şeyin bir alt şeyle açıklanabileceği şeklindeki inanç olan indirgemecilikten (reductionizm) başka bir şey değildir. Nedensellik bu görüşte yukarı doğru yani alttan üste doğrudur. Bu görüş biz insanların aşkın ilâhi bir gerçeklikten değil, cansız madde yığınlarından neşet ettiğimizi ima eder. Bu dünya görüşü en iyi ifadesini Darvinci evrim teorisinde bulur. Bu teoriye göre ise bizler ilahi etkinin ilkesel olarak dışlandığı kör maddi bir sürecin ürünleriyiz. Bu modern dünya görüşü geleneksel bakış açısının tam anlamıyla tersine döndürülmesi demektir.
Smith’e göre postmodern dünya görüşü ise rölativistik ve nihilistik bir görüştür. Onunla seviyeli bir tartışma yürüten çağdaş din felsefecilerinden D. R. Griffin’e göre ise Smith’in bu tanımlaması yıkıcı postmodernliği anlatan bir tanımlama olup yapıcı postmodernlik, ona göre gelenekçiliğin savunduğu ezelî hakikatler ile modernliğin yaratıcı bir sentezini içerir.  Griffin modernliğin dayandığı temel ve olumlu sağduyu kategorilerini şu şekilde tespit eder:
     Nedensel etki kabul edilmelidir. Çünkü yeryüzünde her olay başka nedenlerden etkilenir ve onları etkiler.
     İnsana açılan büyük bir özgürlük alanı vardır
     Zamanın varlığını kabul etmek gerekir.
     Müteal gerçekleri de kabul eden ontolojik bir realizm vardır.
     Kimi şeylerin diğerlerinden daha iyi olduğunu kavradığımız aksiyo-lojik (değere ilişkin) bir realizm vardır.
     Kötülük dünyada hem mevcuttur hem de olmuş olanlardan daha başka kötü şeyler de bulunabilir.
     Nihai anlam modernlik tarafından da kabul edilmektedir.

İlahiyat anlayışı bakımından gelenekçi ilahiyatla postmodern ilahiyat arasında yukardan beri sıralanan bu özelliklere ayrıca şu özellikler de eklenmelidir: gelenekçiliğin gnostik düalizmine karşı postmodern ilahiyatta evrimin görece kabulü, hem yukarıdan hem aşağıdan çift nedensellik, bireyciliğe karşı toplumsal kurtuluş ve kişilik sahibi bir tanrının mutlaklığını süreç teolojisine yakın bir yorumlama söz konusudur.
Sosyal değişme ekseninde konuya yaklaşıldığında söz konusu ettiğimiz toplum tiplerinden geleneksel toplumun kutsal merkezli ve dini değer ve normların çevresinde oluştuğu görülürken, modern toplumun bireyci, akılcı ve seküler yapısıyla görünmeyen dine sahip olduğu ve postmodern toplumda ise rölativist bir felsefeyle birlikte bilgi merkezli ve hoşgörülü bir yapının bulunduğunu müşahede ediyoruz.

İlgili Makaleler