Cemaleddin Afgani (İnancı ve Görüşleri) Hakkında Bilgi
Osmanlı Devleti’-nin zayıfladığı, İslâm dünyasının birlik ve bütünlüğünü kaybettiği, bilim ve teknolojide gerilediği, iktisaden zayıf düştüğü. Batılılar’ın İslâm ülkelerinin büyük bir kısmını sömürge haline getirdikleri, siyasî ve kültürel hâkimiyetleri altına aldıkları, cehalet, bidat ve hurafelerin müs-lümanları dinin özünden uzaklaştırdığı bir dönemde doğup büyüyen, değişik hocalardan birçok ilim ve irfan merkezinde ders alarak zamanına göre iyi bir öğrenim gören Efgânî’nin inanç ve düşünce dünyası bu maddî ve manevî iklim ve şartlar içinde oluşmuş ve gelişmiştir. Onun inanç ve düşünce sistemini doğruya en yakın şekilde tesbit edebilmek için iki kaynağa, yaptıklarına ve eserlerine başvurmak gerekir. Eserleri içinde kendisine ait olduğu kesinlikle bilinenler, er-Red ^ale’d-dehriyyîn adıyla Arapça’ya çevrilen Hakikat-i Mezheb-i Neyçeri ile Tetimmetü’l – beyân adlı Afganistan tarihidir. el-‘Urvetü’l-vüşkâ’-daki makalelerin büyük bir kısmı Muhammed Abduh’un kaleminden çıkmakla birlikte fikir bakımından Efgânî’ye aittir. Daha sonra ise mevsukıyeti bunlar ölçüsünde olmayan Mahzûmf nin Hâtı-rât’ı gelir. E. Renan’a cevabının metin ve tercümesi üzerinde tartışmalar vardır. Kendisine ait olduğu bilinen diğer makale ve belgelerde de onun inanç ve düşüncesine ışık tutan kısımlar mevcuttur. Efgânî’nin din anlayışını ve mezhebini bu kaynaklara ve hayatı boyunca ortaya koyduğu tutum ve davranışlarına göre tesbit etmek gerekirse Efgânî samimi bir müslümandır ve en azından olgunluk döneminde Şiî değildir. Şiî olduğunu ileri sürenler, onun bu yöndeki herhangi bir fiil veya sözüne değil İran’da doğmuş olmasına, felsefe bilmesine ve cedelciliği gibi ihtimalli karinelere dayanmışlardır. Sünnî ve Hanefî olduğunu söyleyenler ise yakın arkadaşı ve öğrencisi Abduh’un açık ifadesini, Mahzûmî’nin Hâtırât’möa yer alan açıklamaları ve hayatını anlatan kaynaklardan elde edilen bilgileri delil göstermektedirler. Hâtırât’ta nakledilen bazı konuşmalar onun Şiîlik hakkındaki düşüncesine de ışık tutmaktadır. Buna göre Şia’nın çeşitli kolları arasında aşın gidenleri, mutedil olanları vardır. İmam Ca’fer es-Sâdık’ı taklit etmek, Ehl-i beyti sevmede aşırı gitmek ve hilâfet konusunda Hz. Aliye öncelik tanımak İslâm’dan çıkmayı gerektirmez. Esasen bu tür konularda ihtilâfları büyütmek sadece düşmanların ve müstebitlerin işine yarar. “Yaşadıkları dönemde ortaya çıkan anlaşmazlık hususunda Hz. Ali’nin tarafını tutup Muâviye’ye karşı savaşmanın yararlı olduğunu farzetsek bile bugün bize ne fayda sağlar?… Bugün Sünnîler Ali b. Ebû Tâlib’in hilâfetine öncelik tanısalar bu Acemler’i kalkındırır ve Şîa’-nın durumunu iyileştirir mi? Yahut aksine Şîa Sünnîler’in kanaatini benimsemiş olsa bu yolla Sünnîler kalkınır ve güçlenir mi?”.