Tarihi Şahsiyetler

Celaleddin Harzemşah Kimdir, Hayatı, Dönemi, Hakkında Bilgi

Celâleddin Hârîzmşah, (ö. 629/1231) Hârîzmşahlar Devleti’nin son hükümdarı (1220-1231).

Asıl adı Mengübirtî olup doğum tarihi bilinmemektedir. Celâleddin, devrin ge­leneğine uyularak ona verilen lakaptır. Babası Hârizmşah Alâeddin Muhammed, annesi Hintli bir câriye olan Ayçiçek Hatun’dur. Celâleddin devrin değerli hoca­larından ders almıştır.

Hârizmşah Alâeddin Muhammed 1215’te Gür ve Gazne bölgesini hâkimiyeti al­tına aldığı zaman oğlu Celâleddin’i, Gaz­ne merkez olmak üzere Gür, Herat, Gar-cistan ve Sicistan ülkelerine melik ola­rak tayin etmiş, vezirliğine de Şehâbeddin Alp el-Herevî’yi getirmişti. Fakat çok sevdiği ve değer verdiği oğlunu merkez­de kendi yanında bırakmayı ve onun ye­rine adı geçen eyaletlere Kerber Melik’i göndermeyi uygun bulmuştu. Kerber Me­lik başarılı bir idareci olarak Moğol isti­lâsından sonra Celâleddin’in Hindistan’­dan dönüşüne kadar bu bölgeyi elinde tutmuştur.

Celâleddin’in. babası tarafından çok takdir edilmesine ve merkezde alıkonul­masına rağmen babasına halef olma hu­susundaki şansı büyük annesi Terken Hatun tarafından azaltılıyordu. Terken Hatun, imparatorluk ordusunda kendi soyundan olan Kanklı-Kıpçak asıllı sa­vaşçı Türk unsurlarına yer vererek dü­şüncelerini gerçekleştirmeye uygun bir ortam hazırlamıştı. Ordu kumandanlık­larının çoğuna da akrabası olan emirleri tayin etmişti. Bu derece nüfuz ve kudret sahibi olan Terken Hatun’un veliahtlık meselesinde söz sahibi olacağı açıktı. Ni­tekim Terken Hatun, annesi Kanklı bir kadın olan torunu Uzlagşah’ı veliaht ta­yin ettirmiş ve ona Hârizm, Horasan ve Mâzenderan gibi en mühim eyaletler verilmişti.

Ancak Moğollar 1220’de Hârizm’i isti­lâ etmişler ve Hârizmşah Alâeddin’i de Hazar denizinde Âbiskûn adalarından birine sığınmaya mecbur bırakmışlardı. Bu olaylar sırasında Terken Hatun Moğollar’a esir düşmüş ve böylece Celâled­din’in saltanat yolu üzerindeki engel de kendiliğinden ortadan kalkmıştı. Sultan Alâeddin Muhammed ölümünden birkaç gün önce, yanında bulunan oğulları Ce­lâleddin, Akşah ve veliaht Uzlagşah’ı toplayarak Celâleddin’i veliaht tayin ettiği­ni açıkladı ve kısa süre sonra da öldü.

Celâleddin kardeşleriyle beraber Âbiskün’dan başşehre dönünce halka Sultan Alâeddin’in veliahtlığa onu tayin ettiği bildirildi. Ancak Kutluğ Han Tuşi Pehli-van’ın mensup olduğu Bayagut Kabilesi’nden 7000 asker Uzlagşah’a bağlıydı. İki şehzade Celâleddin’e karşı olan emir­lerle anlaşarak onu öldürmek için bir komplo hazırladılar. Bu komployu haber alan sadık emirlerinden İnanç Han du­rumu ona bildirdi ve şehirden uzaklaş­masını tavsiye etti. Bunun üzerine Celâ­leddin, Timur Melik kumandasındaki 300 süvariyle Horasan’ın dağlık taraflarına ve daha sonra da Nesâ’ya çekildi. Şehza­deler ve taraftarları ise üç gün Hârizm’-de kaldıktan sonra onun arkasından Ho­rasan’a gittiler. Moğol baskısı yüzünden Hârizm’i terkeden Akşah ve Uzlagşah Nîşâbur civarında kendilerini takip eden Moğollar’la çarpışmak zorunda kaldılar. Önce mağlûp olan Moğollar daha sonra yetişen yardımcı kuvvetler sayesinde ga­lip gelerek şehzadeleri öldürdüler.

Moğollar 1220 yılı sonlarında Hârizm bölgesine geldiler ve Hârizmşahlar’ın başşehri Gürgenç’i bir süre kuşattıktan sonra ele geçirdiler. Bu sırada Nîşâbur’a gelen Celâleddin emirlere ve sınır bey­lerine haber yollayarak kendisine katıl­malarını istedi; fakat Moğollar’ınyaklaş­ması üzerine Zevzen civarındaki Kahire Kalesi’ne gitti. Kale hazinesindeki altın­ların bir Kısmını maiyetindekilere dağıt­tıktan sonra Gazne’ye geldi ve halk ta­rafından sevinçle karşılandı[358]. Celâleddin daha sonra Veliyon Kalesi’ni kuşatan Moğol kumandanları Tekecük ve Molghor’a hücum ederek onları boz­guna uğrattı. Cengiz Han mağlûbiyet haberini alınca Siki Kutugu Noyan ku­mandasında bir ordu gönderdi. Parvan mevkiinde yapılan savaşta Moğollar mağ­lûp oldu. Fakat ganimetlerin bölüşülme­si sırasında Celâleddin’in kumandanları arasında anlaşmazlık çıktığını haber alan Cengiz Han kalabalık bir ordu ile onu ta­kibe başladı. Bunun üzerine Celâleddin Sind nehrini geçip Hindistan’a sığınma­ya karar verdi. Ancak Cengiz Han nehrin kıyısında ona yetişti ve ordusunu çem­ber içine aldı. Celâled­din askerlerinin azlığına rağmen Moğol ordusunun merkezine hücum ederek onları dağıttı; savaşı kazanmaK üzerey­ken Cengiz ihtiyattaki 10.000 kişilik kuv­vetini harp nizamına soktu ve durumu lehine çevirdi. Celâleddin, Moğollar’ın eli­ne geçmesinden endişe ederek annesini ve haremini teşkil eden kadınları neh­re attırdıktan sonra bazı Hârizmliler’le karşı tarafa geçti. Cengiz Han onu ele geçirmek maksadıyla Çağatay kuman­dasındaki bir orduyu Hindistan’a gön­derdiyse de Moğollar sonuç alamadan geri döndüler.

Celâieddin Hindistan’da Önce Rana Şat-ra kumandasındaki bir piyade kıtasının âni saldırısına uğradı. Rana mücadele­de öldürülünce Hint askerleri geri çekil­diler. Celâleddin Rana’nın atı ile teçhi­zatını ve silâhlarını ele geçirdi. Bunun ardından Debdaba Usakun hâkimi Kabaca’nın kızı ile siyasî bir evlilik yaptı. Daha sonra Delhi Hükümdarı Şemseddin İltutmış’a bir elçi göndererek kendi­sine uygun bir arazi istedi. Şemseddin, Celâleddin’in şöhret ve nüfuzundan çe­kinerek o civarda iklimi uygun bir yer temin edemeyeceğini söyledi. Bunun üzerine Kokar bölgesine yönelen Celâ­leddin. Kokar havalisi hâkimi Rai Kokar Sangin’e bir elçi gönderip ondan kızını istedi. Rai bu isteği kabul etti; bu ara­da oğlunu da büyük bir ordu ile Celâleddin’e yolladı. Celâleddin Rai’nin oğlu­na Kutluğ Han lakabını verdi. Ancak bir müddet sonra Şemseddin, Kabaca ve on­ların müttefiki olan Hint hâkimleri Hârizmliler’e karşı harekete geçtiler. Duru­mun tehlikeli bir safhaya girdiğini gö­ren Celâleddin süratle Cihan Pehlivan nâib tayin ederek Hindistan’dan ayrıldı (1224 yılı başları) Hâkimiyet sahası ke­sin olarak tesbit edilemeyen Cihan Peh­livan birkaç yıl daha Hindistan’da kaldı. Ancak sonunda Şemseddin İltutmış’ın saldırılarına karşı koyamayarak o da bu ülkeyi terketmek zorunda kaldı 1628/ 1230-31, ve 700 süvari ile Irâk-ı Acem’e geldi.

Celâleddin Kirman’a gelince buranın hâkimi Barak Hâcib itaat arzetti. Bu sı­rada Celâleddin’in kardeşi Gıyâseddin Pîrşah Azerbaycan. Arrân ve İrâk-ı Acem’­de. Salgurlular’dan Sa’d b. Zengî de Fars’­ta hüküm sürüyordu. Celâleddin Sa’d b. Zengî ile siyasî münasebetlere girişti ve onun kızı ile evlendi. Kardeşi Gıyâseddin Pîrşah’ı bertaraf etmek için süratle hare­kete geçti ve Akuta mevkiinde onu mağ­lûp etti. Gıyâseddin huzura gelerek ağa­beyine itaat arzetti. Celâleddin yapılan bir törenle Hârizmşahlar’ın yeni sultanı olarak tahta oturdu.

Bütün İran’ı itaat altına alan Celâled­din, Azerbaycan’ı devletine katmak gayesiyle harekete geçti ve Merâga’yı tes­lim aldı. Sonra Tebriz üzerine yürüdü ve 1225 Temmuzunda şehri zaptetti. Böy­lece Azerbaycan’ı ilhak eden sultan Gür­cistan seferine çıktı. Celâleddin Gürcis­tan’da iken Tebriz reisi Nizâmeddin ve kardeşi Şemseddin Tuğrâî isyan ettiler. Bunu haber alan sultan derhal Tebriz’e döndü ve Nizâmeddin’i öldürttü. Bun­dan sonra Horasan veziri Orhan’ı ordu ile Gence’ye yolladı. Orhan Gence ile be­raber Beylekân, Berdea, Semkûr ve Şîz’i zaptetti. Arrân naibi Cemâleddin Kum-mî’nin itaat arzetmesiyle Arrân da ele geçirilmiş oldu.

Celâleddin Azerbaycan ve Arrân’ı top­raklarına katıp Tebriz’i başşehir yaptık­tan sonra Gürcistan Krallığı’na karşı ha­rekete geçti. Önce diplomatik yollara baş­vurdu; Gürcüler’e elçi göndererek mü­zakerelere girişti. Fakat Gürcüler Celâ­leddin’in tekliflerini reddettiler ve Kerbî’de yapılan savaşta büyük yenilgiye uğradılar Celâleddin 1226 yılı başında tekrar Gürcistan’a yöneldi; Tiflis’i kuşattı ve aldı. Daha sonra Kirman’a gitti ve dönüşte Ani’yi kuşattı. Ordunun bir kıs­mı da Kars’ı kuşattı, fakat sonuç alama­dı. Celâleddin 626 yılı sonunda (1229) Lori şehrini zaptetti. Cok geçmeden de Gürcüler’in Ermeni, Alan, Sabir, Laz ve Kıpçaklar dan oluşan 40.000 kişilik bir ordu meydana getirdiklerini haber aldı. İki ordu Betak gölü civarında karşılaştı­ğında Kıpçaklar ordudan ayrıldı ve yapı­lan muharebede Celâleddin Gürcüler’le müttefiklerini ağır hezimete uğrattı.

Celâleddin 1224’te Abbasî Halifesi Nâsır-Lidînillâh’ın hâkimiyetinde bulunan Hûzistan’a gitti ve kışı orada geçirdi. Ha­lifelik arazisine karşı genel bir saldırıya geçmeye kararlı görünen Celâleddin bir öncü birliği yolladı. Bu birlik halifeye bağlı kuvvetleri bozguna uğrattı ve Ziyâ-ülmülk’ü halifeye elçi olarak gönderdi. Elçi halifeden Hârizmşahlar’a yardımcı olmasını istediyse de Celâleddin’in niyet­lerini bilen halife bunu reddetti. Bundan sonra harekete geçen Celâleddin önce Tuster şehrini kuşattı. Sonra Basra’ya indi, şehir kuşatıldı fakat alınamadı. Celâleddin Bağdat yakınlarındaki Dakökâ-yı ele geçirdikten sonra BevâzTc şehrine geldi ve burayı da teslim aldı. Bu sırada Halife Nasır- Lidînillâh Celâleddini Irak’­tan atmak için Kuş Timur kumandasın­da 20.000 kişiden oluşan bir ordu hazır­ladı. Yapılan savaşta Celâleddin Kuş Ti­mur’un ordusunu hezimete uğratıp Bağ­dat civarına kadar takip etti.

Bu şırada Artukoğulları Selçuklu tâ­biiyetinden çıkarak Mısır Eyyûbî hüküm­darına bağlanmışlardı. Meyyâfârikln (Sil­van) hâkimi el-Melikü’l-Eşref Musa’nın da Selçuklularla münasebeti bozulmuş­tu. Bununla beraber 1. Alâeddin Keyku-bad, Celâleddin Hârizmşah’ın Anadolu Selçuklu Devleti İçin bir tehlike olduğu­nu görüyor ve Eyyûbîler’le dostça ilişki­ler kurmaya çalışıyordu.

1225 Temmuzunda Azerbaycan’ın önemli şehirlerinden Merâga’yı zapteden Celâleddin ile I. Alâeddin Keykubad Moğol tehlikesine karşı dostane müna­sebetler tesis etmek için gayret sarfettiler ve birbirlerine mektup gönderdiler.

Celâleddin, 1226’daki Gürcistan sefe­rinden sonra ganimetleri Ahlat civarın­da Hâcib Ali tarafından elinden alınınca Ahlat’ı kuşattı, fakat başarılı olamayarak Tuğtab’a döndü. Tuğtab’da iken I. Alâeddin Keykubad ile münasebetleri gerginleşti. Alâeddin Keykubad Celâled­din’in Moğollar’a karşı koyamayacağını anlayınca çekingen bir politika takip et­meye başladı. Bunun üzerine Celâleddin Anadolu Selçuklu Devletini ortadan kal­dırıp Anadolu’yu ele geçirmek maksa­dıyla önce Ahlat’ı zaptetti. Alâeddin ise Celâleddin’in Tiflis’in fet­hinden vazgeçmesini ve Moğollarla an­laşmasını tavsiye eden bir mektup gön­derdi, aksi takdirde ona karşı cephe alacağını bildirdi. Celâleddin bu tavsiyeleri dinlemediği gibi Alâeddin’in elçisini de alıkoydu.

Diğer taraftan Alâeddin Keykubad Eyyûbîler’le anlaşarak Celâleddin’i Doğu Anadolu’dan çıkarmaya karar verdi. Alâ­eddin ve el-Melikü’l-Eşref in hazırlık yap­tığını öğrenen Celâleddin Erzurum’dan Sivas’a doğru yola çıktı. İki ordu Yassı Çi­men mevkiinde karşılaştı. Şiddetli mücadele sürerken Celâleddin düşman ordusunun sayıca üstünlüğün­den dolayı savaş alanını terketti. Neti­cede Hârizmliler büyük kayıplar verdi­ler, Celâleddin’in değerli eşyası ile hazi­nesi de Selçukluların eline geçti.

Celâleddin Moğollar’ın kendisini taki­be çıktıklarını duyunca Gence’ye gitti, ancak orada kalmayı uygun bulmayarak el-Cezîre’ye inmeye karar verdi. Araş-Eleşkirt-Malazgirt-Hani yolunu takip ede­rek Âmid önüne geldi (1231). Moğollar ise Bargiri-Ahlat yolundan inerek bir ge­ce sabaha karşı Dicle Köprüsü kenarın­da Celâleddin’e baskın yaptılar. Celâled­din’in bütün maiyeti öldürüldü veya da­ğıldı, kendisi de Meyyâfârikin tarafına kaçtı.

Nesevrye göre Moğol süvarileri tara­fından takip edilen Celâleddin tırman­dığı sarp dağda eşkıya ile karşılaştı ve öldürüldü. Atâ Melik Cüveyni’ye göre ise Celâleddin Amid dağlarına vardığı za­man geceyi geçirmek İçin çadır kurdu. Eşkıyadan bir grup elbiselerini çalmak için, “ne yaptıklarını ve ne çeşit bir av yakalamakta olduklarını bilmeden” onu göğsünden bıçaklayarak öldürdüler. Gür­cü kaynaklan da hadiseyi Cüveynî’nin beyanına uygun olarak kaydederler. An­cak halk Celâleddin’in ölümüne inanma­dı. Onun hakkında birçok efsane yayıldı. Bu ise ölümünden yıllarca sonra bile Mo­ğollar’ın endişe duymalarına sebep ol­du. Celâleddin’in maiyetindeki emîrlerden bazıları Anadolu Selçuklu Devleti’nin hizmetine girmiş, geri kalanlar da Suri­ye ve el-Cezîre’ye dağılmışlardır.

Türk devletlerinin devamlılık ve bütün­lük arzettiğine inanan Celâleddin Hârizmşah kendisini Büyük Selçukluların mirasçısı kabul ediyordu. O Türk-İslâm ta­rihinin en cesur ve bahadır hükümdar­larından biridir. Gürcüler’e ve Moğollar’a karşı mücadelesiyle büyük bir şöhrete kavuşmuş ve İslâmiyet’i savunan bir kah­raman olarak tanınmıştır. Nâmık Kemal de Celâleddin Hârizmşah adlı piyesin­de onu bu özelliğiyle tanıtır.

Diyanet İslam Ansiklopedisi

İlgili Makaleler