Edebi Şahsiyetler

Celal Esad Arseven Kimdir, Hayatı, Eserleri

Celâl Esad Arseven, (1875-1971) Türk sanat tarihinin öncü araştırmacılarından, ansiklopedi yazarı ve ressam.

Ekim 1875’te İstanbul Beşiktaş’ta dünyaya geldi. Babası Sadrazam Ahmed Esad Paşa, annesi Fatma Suzidil Hanım’dır. Doğumundan kısa bir süre sonra babası vefat ettiğinden amcası Kâzım Paşa tarafından yetiştirildi. İlk öğrenimine Beşiktaş’ta Taşmektep’te başladı, ardından Hamidiye Mektebi’ne geçti. Galata Sarayı Mekteb-i Sultânîsi’nde bir yıl okuduktan sonra Beşiktaş Askerî Rüşdiyesi’ne, 1889’da Mekteb-i Mülkiyye’ye girdi. Resim yapmaya me­raklı olduğu için bu yıllarda Sanâyi-i Nefîse Mektebi’ne de devam etti. Fakat amcasının ısrarı ve padişahın iradesiy­le 1891’de Mekteb-i Harbiyye’nin “Zâdegân” sınıfına yazıldı. Subay çıktıktan sonra hünkâr yaveri olarak görevlendi­rildiğinden rahatça resimle uğraşmak imkânını elde etti; bu arada resim tek­niğiyle ilgili bir dizi küçük kitap yayım­ladı. II. Meşrutiyetin ilânından sonra is­tifa ederek askerlikten ayrıldı ve Paris’e gitti Bu yıllarda arkadaşı Salâh Cimcoz ile birlikte Kalem adında bir dergi çı­kardı ; çeşitli yazılarla birlikte İstanbul tarihi ve eski eserlerine dair büyük bir de kitap kaleme aldı. 1912’de Galata Tahrîr-i Müsakkafât Reisliği’nde görev aldı. Bir yıl sonra Şehremaneti Umûr-ı Fenniyye ve İsta­tistik müdür muavini oldu. Fakat Şeh­remini Operatör Cemil Paşa ve Fen Heyeti başkanı M. Auric ile arasın­da anlaşmazlık çıkınca bu görevden ay­rılarak Kadıköy Belediyesi müdürlüğü­ne tayin edildi.

I. Dünya Savaşı yıllarında belediyecilik­le ilgili bazı kitaplar yayımladı. 1917’de İstanbul Âsâr-ı Atîka Müzesi’nde kuru­lan Muhâfaza-i Âbidât Encümeni’nin se­kiz üyesinden biri olarak seçildi ve bu­rada uzun yıllar çalıştı. 1920’de Sanâyi-i Nefîse Mektebi’ne hoca oldu. ara­lıklarla 1941’e kadar süren bu görevin­de önce belediyecilik ve şehircilik, son­raları da mimarlık tarihi ve şehircilik derslerini okuttu. 1923’ten sonra kısa sürelerle Dârülbedâyi müdürlüğü ile İs­tanbul Ticaret Odası Neşriyat müdürlü­ğü gibi görevlerde de bulundu. Ayrıca Ankara’nın imar planını hazırlamak üze­re davet edilen Alman şehircilik uzma­nı Prof. H. Jansen’in yanında Ankara şehri sınaî müşaviri olarak çalıştı. İki yıl kadar süren bu görevden sonra yeni­den akademiye döndü. 1933’ten 1937’ye kadar Kadıköy Halkevi’nin başkanlı­ğını yaptı, 1942’de VII. dönem İstanbul. 1946’da VIII. dönem Giresun milletveki­li olarak Büyük Millet Meclisi’nde bu­lundu. 1951’de Gayri Menkul Eski Eser­ler ve Anıtlar Yüksek Kurulu üyesi oldu. 5 Kasım 1951’den 15 Kasım 1953’e ka­dar başkanlık yaptığı bu kuruldan 1958 yılı başlarında istifa ederek aynldı. 13 Kasım 1971’de vefat etti ve Sahra-yi Cedîd Mezarlığı’na defnedildi.

Celâl Esat müzik de dahil olmak üze­re güzel sanatların çeşitli dalları ile uğ­raşmış, değişik müzik aletlerini çaldığı gibi birkaç edebî türde eserler de ver­miştir. Bunların arasında sahne için ya­zılmış çok sayıda oyun da vardır. İdare­ci, şehirci. tiyatro ve senaryo yazarı, rejisör, ressam, arkeolog, sanat tarihçisi, öğretim üyesi, sözlükçü. ansiklopedici olan, ayrıca sanat ve belediyecilik konu­larında da yazıları bulunan Celâl Esat’ın bu değişik dalların hepsinde basılmış eserleri vardır. Ancak bütün bu faaliyet­ler içinde onun adını yaşatacak başlıca üç çalışma sahasından biri İstanbul ta­rihi ve eski eserlerine dairdir. İkincisi sa­nat tarihi sözlükleri ve büyük bir sanat ansiklopedisi, üçüncüsü ise Türk sanat tarihidir.

İstanbul tarihi ve eski eserlerine dair eserini ilk defa 1908’de Fransızca ola­rak ilim âlemine sunmuş, bu kitaptan daha iyi faydalanılmasını sağlamak için yine Fransızca açıklamalı, İstanbul’un Bizans ve Türk devri eserlerinin yerleri­ni gösteren bir de arkeolojik şehir pla­nı neşretmiştir. Bu kitabın bir kısmının Türkçe’sini 1912’de Eski İstanbul adıy­la bastırdığı gibi 1913’te de biri Galata tarihi ve eski eserlerine, diğeri de Kadı­köy’e dair iki küçük eser yayımlamıştır. Sanat terimleriyle ilgili olarak birçok kü­çük kitap çıkardıktan sonra büyük bir sanat ansiklopedisi hazırlamaya girişen Celâl Esat, 1943’te bastırmaya başladı­ğı bu beş ciltlik eserini 1952’de tamamlayabilmiştir. İçinde bütün sanat terim­lerinin karşılık ve açıklamalarının veril­mesine çalışılan, ayrıca çeşitli sanat de­virleri, üslûpları ve teknikleri hakkında geniş bilgiler de bulunan bu ansiklope­dinin tek kişi tarafından hazırlanması gerçekten büyük bir başarıdır.

Daha 1909’da İstanbul hakkındaki ki­tabında Bizans dönemi İstanbul’unun karşısında Türk İstanbul’un varlığını vur­gulayan C. Esat, ardından başlı başına Türk sanat tarihini işlemeye yönelerek 1928’de Türk Sanatı adlı eserini ver­mişti. Bu eseri sonraları büyük ölçüde genişletip Fransızca olarak L’Art turc başlığı ile ve bol resimlerle süslü, güzel baskılı büyük bir cilt halinde yayımla­mış, bunu Türk tezyini sanatlarına dair Türkçe ve Fransızca yine büyük eserleri takip etmiştir. Bu eserinin önsözünde, gayesinin Arap ve İran’dan ayrı bağım­sız Türk sanatını ortaya koymak oldu­ğuna dikkat çekerek çalışmasının da­ha derin araştırmalara yol açabileceği­ne işaret ediyordu. Hayatının son yılla­rında Türk sanatı hakkındaki bu sentez denemesini yeniden ele alarak iki bü­yük cilt halinde Türk Sanatı adıyla ya­yımladı. Burada Türk sanat tarihi hak­kında bilinenleri bir araya getirmeye ça­lışmışsa da artık bu günlerde her gün yeni bilgilerle zenginleşen Türk sanat tarihinin yeni keşifleri de içine alan tam bir sentezini yapacak güçte değildi. Fa­kat her şeye rağmen o Türk sanat tari­hi ilim dalının kurucusu olmak şerefine erişmiştir.

İlgili Makaleler