Nedir ?

Çatal Çeşmeler Tarihçesi, Mimari, Özellikleri, Hakkında Bilgi

Çatal Çeşmeler. Türk şehirlerinde, her birinde lüleleri bulunan iki veya üç cepheli çeşmelere verilen ad.

Genellikle hazneli veya haznesiz ke­merli küçük birer yapı halindeki çeşme­lerin ekseriyetle köşelere inşa edilmiş çatal çeşme denilen tiplerinde iki veya üç cephesi vardır. Her cephede de birer lüle veya çeşme ile önlerinde yalakları bulunur.

İstanbul’da çatal çeşme olarak tanı­nan birkaç çeşme vardır. Bunlardan en eskisi, Bayrampaşa deresi vadisinin sur­ların iç tarafındaki ucunda, Arpaemini Köprüsü yakınında bulunuyordu. Edirnekapı ile Topkapı arasında surlara para­lel olarak uzanan cadde ile sonra Vatan caddesi olan ve dere yatağını takip eden yolun kavuştuğu yerde köşe başında in­şa edilen bu çeşmenin esası Fâtih Sul­tan Mehmed devrine ait olup Tahtakale’de bulunmaktaydı. Ancak çeşmenin yerine kendi camiini yaptıran Rüstem Paşa tarafından Yenibahçe’ye taşınarak burada yeniden inşa edilmişti. Hoca Attar Halil (Yenibahçe) Mescidi olarak bili­nen bu mescid mütevazi küçük ahşap bir bina olup avlusunun köşesinde kes­me taştan iki cepheli çatal çeşme yapıl­mıştı. Çeşmenin üzerinde kitabe yoktu. Ayvansarâyî bu mescidin Rüstem Paşa tarafından yaptırılışı hakkında şunları yazar: “Mescid-i mezbûru hedmedip en­kazını bu mahalle naklederek yeniden bi­na eylemiştir… İttisâtindeki çeşme Edir-nekapısı Camii’nin temel suyu olup bi­nasında başhalife olan zımmî ruhsat ni­yaz edip, olunan müsaade üzerine bu mahalde icra eylemiştir…”

Böylece Attar Halil Mescidi’nin önün­deki çatal çeşmenin, Edirnekapı yani Mih-rimah Sultan Camii’nin Mimar Sinan ta­rafından yapımı sırasında temel kazı­sında çıkan su kaynağı ile beslendiği ve bu çeşmenin Mimar Sinan’ın yanında çalışan bir hıristiyan kalfa tarafından yapıldığı anlaşılmaktadır. Avlu duvarı bo­yunca iç tarafta çeşmenin üstüne yük­selen on üç basamaklı taş merdiven, bu­rada poligon biçiminde küçük bir şere­feye ulaşıyordu. Böylece minberi andı­ran bir minare ile çatal çeşmenin birleş­tiği görülüyordu. Bu güzel ve değişik biçimli eser ressam Ali Rızâ Bey’e de il­ham kaynağı olmuştu. 1957’de cad­de genişletilirken, başka bir yerde yeni­den yapılması mümkün olduğu halde İs­tanbul’un tarihine ve eski eserlerine düş­man olan zihniyetin kurbanı olarak yıkı­lıp ortadan kaldırılmıştır.

İstanbul’da mimari özelliği bakımın­dan üstünde durulması gerekli başka bir çatal çeşme, Fatih ile Yenibahçe (Va­tan caddesi) arasında eski Halıcılar sem­tinde olan Gürcü Mehmed Paşa Çeşmesi’dir. 1622-1623 yıllarında dört ay ka­dar sadrazamlık makamında bulunan ve 1035 Zilkadesinde idam edilen Gürcü Mehmed Paşa’nın hayratı olan çeşme, kitabesine göre 1035 (1625-26) yılında yaptırılmıştır.

Temiz bir işçilikle kesme taştan ya­pılmış olan çeşme, iki sokağın birleştiği köşe başında yer aldığı için iki cepheli idi. Her iki cephesinde sivri Türk kemer­li niş içinde birer lülesi bulunuyordu. Bu çeşmenin iki masura suyu olup Kırkçeş-me su yolundan besleniyordu. Çeşmeyi ilgi çekici yapan husus, hemen bitişiğin­de olan Öksüzce Mescidi’nin sadece şe­refeden ibaret olan minaresinin aynen Attar Halil Mescidinde olduğu gibi çeşmenin üstünde oluşudur. Öksüzce Mes­cidi Dâye Hatun tarafından vakfedilmiş olup giderleri Sultan II. Bayezid vakfın­dan karşılandığına göre XV. yüzyıl son­ları veya XVI. yüzyıl başlarına ait bir ya­pı idi. Bu duruma göre minaresi çeşme­nin yapımından çok sonra ilâve edilmiş olmalıdır. Öksüzce Mescidi 1918 yılı Ha­ziran ayında İstanbul’un hemen hemen yansını yok eden büyük Cibali-Fatih yan­gınında yanmış, fakat minareli çatal çeş­me kalmıştı. Minarenin külahını taşıyan mermer dikmeler bir süre daha durmuş. 1950’li yıllarda bunlar da ortadan kalk­mıştır.

Başka bir çatal çeşme de Cağaloğlu semtinde Molla Fenârî Mescidi karşısın­da köşe başındadır. Aslında pek çok ha­yır eseri bırakmış olan Dârüssaâde ağa­sı Abbas Ağa (ö. 1671’den sonra) tarafın­dan inşa ettirilmişken herhalde 27 Rebî-ülâhir 1282’de vuku bu­lan büyük Hocapaşa yangınından sonra semtin yeniden iman sırasında II. Abdülhamid döneminde Şehremini Mazhar Pa­şa eliyle yeni bir biçimde tekrar yaptırıl­mıştır. Üzerindeki manzum kitabe şair Tevfik tarafından yazılmış olup 1297 (1879-80) tarihlidir. Arkasındaki okul bi­nasının set duvarının köşesinde iki so­kağa cepheli olan çeşmenin belirli bir mimari özelliği yoktur. Kare biçimli az derin girintilerin ortalarında birer ayna taşı ile bunların İçlerine birer lüle yerleş­tirilmiştir. Önlerinde ise birer yalakla yanlarında testi koyma sekileri vardır.

İstanbul’un değerli bir çatal çeşmesi, şehrin Anadolu yakasındaki Bostancı’da eski İstanbul – Bağdat kervan yolunun (şimdi Bağdat caddesi) kenarında bulun­maktadır. Uzak yolculuklara çıkanların su ihtiyaçlarının karşılanması için yapıl­mış olan bu menzil çeşmesinin karşısın­da eskiden bir namazgah ve bunu göl­geleyen bir ulu çınar bulunuyordu. Na­mazgah yıllar Önce ortadan kaldırılmış, yeri satılmış, çınar ise dört beş yıl önce kesilerek yok edilmiştir.

Çatal çeşme üzerinde iki kitabe var­dır. Bunlardan çok girift bir sülüsle mer­mere işlenen esas inşa kitabesi tatmin edici şekilde okunamamışt. İbrahim Hil­mi Tanışık, burada görülen ve iki defa tekrarlanan “ihsan” kelimesinin bani­sinin adı olduğunu ileri sürerek bura­ya “İhsan Bey Çeşmesi” adını vermiş, fakat Muammer Kemal Özergin kitabe metnini şu şekilde yayımlamıştır: Xe-zâ-yı hayr u ihsan bulsun (ol kim?) / Bu aynı kıldı câri behr-i atşân / Dedüm ey dil nedür bu ayne târih / Gönül dedi ce­za-yi hayr u ihsan. 957″. Özergin, “Ki­tabede banisinin kim olduğu hakkında bir kayıt mevcut olmadığından bu hu­susta maalesef malumatımız yoktur” demek suretiyle “İhsan Bey Çeşmesi” şeklindeki adlandırmaya karşı çıkar. Ay-vansarâyî’nin Mecmûa-ı Tevâritı adlı eserinde şu kayıtla karşılaşılmaktadır: “Bostancıbaşı Köprüsü kurb-i Kartal, İh­san Ağa hayratıdır. Târîh-i köprü: Hayr-ı İhsan 930″dur[341]. Böylece 930 (1523-24) yılında in­şa edildiği kesin olarak anlaşılan ve ay­nı yol üstünde, çatal çeşmenin 600-700 m. kadar ilerisinde bulunan bu köprü­nün banisi olarak İhsan Ağa adında ta­rihî şahsiyeti şimdilik bilinmeyen bir ki­şi ortaya çıkmaktadır. Her iki kitabede de “ihsan” kelimesi veya adının bulunu­şu da dikkat çekicidir. Çeşme kitâbesin-deki “hayr u ihsan” (hayr-ı İhsan) ibare­si, bu bakımdan onun da kurucusunun aynı kişi olabileceğini akla getirir. Çeş­me ile köprü arasında -eğer tarihler doğ­ru ise- yirmi beş yıllık bir fark bulun­maktadır. Bu çeşme 957 (1550) yılında inşa edilmiş olduğuna göre İstanbul’un en eski tarihli çeşmelerinden biridir. İkin­ci kitabe ise doğrudan doğruya mermer yüzeye ta’lik hatla işlenmiş olup çeşmenin Hâce Mahtûme Hanımın cariyesi Hâce Narkerâb Kalfa tarafından 1282 (1865-66) yılında tamir ettirildiğini ifa­de eder.

Çatal çeşme cadde üzerinde bir çıkın­tı teşkil ettiğinden 1946 sonbaharında taşları numaralanarak sökülmüş ve az geride 1947 yazında yeniden inşa edil­miştir. Bu işin çok iyi yapıldığı söylene-mezse de birçok emsali gibi yıkılıp orta­dan kaldırılmamış olması sevindiricidir. Çeşme, küfeki taşından yapılmış tama­men Türk klasik dönem üslûbunda kü­çük bir eserdir. Arkasındaki araziden fış­kıran bir pınar suyunun devamlı aktığı haznesiz bir çeşme idi. Önce bostanlar­da kullanılarak kesilen suyu daha yakın tarihlerde de arkaya yapılan büyük ve yoğun inşaatlar tarafından yok edilmiştir. Sivri kemeri, niş yüzü ve yalakları mermerdir. 1947 yılında söküldüğü sırada kemeri teşkil eden mermerlerin aslında eski sütun gövdesi parçalan olduğu gö­rülmüştür. Bunların yalnız dışarıdan görülen veya birbirine yapışan kısımları düzletilmiştir. Yalaklardan ikisi de Bizans işi eski lahitlerdir. Çeşmenin, İki yan cep­helerinde suyun aktığı birer ağzı olup bunların da önlerinde birer yalak vardır. Esas yüzde ise mermer lülenin az yuka­rısında ve kitabelerin altında bir çift tas yuvası oyulmuştur. Bu çeşme. İstanbul’­dan Anadolu içlerine uzanan ana yolun işaretlerinin en eskilerinden biri olduğu gibi kitâbeli çeşmelerin başında gelen tarihî eserlerdendir. Çok sade olmakla birlikte güzel ve orantılı asil çizgilere sa­hip mimarisi, çatal çeşmeye Türk klasik dönem Osmanlı mimarisinde özel bir yer sağlar.

Diyanet İslam Ansiklopedisi