Cahiz Hayatı, Biyografisi, Kimdir, Eserleri, Hakkında Bilgi
Ebû Osman Amr b. Bahr b. Mahbûb el-Câhiz el-Kınânî (ö. 255/869)Arap edebiyatının en büyük nesir yazarlarından ve Mu’tezile kelâmcılarmdan biri.
150-160 (767-777) yılları arasında Basra’da doğduğu tahmin edilmektedir. İlk kaynaklara dayanarak biyografisini yazan Sendûbrye göre dedesi Mahbûb deve çobanı bir zenci idi. Buna göre Câhiz bir Arap-zenci melezi olmalıdır. “Câhiz” lakabı kendisine patlak gözlü olmasından dolayı verilmiştir.
Küçük yaştan itibaren ilim öğrenmeye karşı şiddetli bir arzusu olan Câhiz’in gençliğinde, en parlak devrini yaşayan Basra’da çok canlı bir ilim ve kültür hayatı vardı. Hain b. Ahmed, Sîbeveyhi, Ahfeş, Ebû Ubeyde Ma’mer b. Müsennâ, Ebû Zeyd el-Ensârî, Asmaî gibi birçok büyük âlim Basra’da bulunuyordu. Câhiz bu âlimlerin derslerine devam ederek gramer, şiir, tarih ve edebiyat Öğrendi. Bir yandan da geçimini sağlamak için ticaretle uğraştı. Bu arada Basra Camii’ndeki ilmî ve edebî meclislere, Basra panayırının kurulduğu, çöl AraplarT-nın geldiği, şairlerin ve hatiplerin şiirlerini ve hutbelerini okudukları Mirbed’e devam etti. Fasih Arapça’yı onlardan öğrendi. Ayrıca kelâmcılann, çeşitli mezhep mensuplarının, müslümanlarla diğer dinlere mensup olanların ve Şuûbiyye’nin aralarında tartıştıkları meseleleri dinledi. Âlimlerin ve ediplerin meclislerine katılmak için bazan Küfeye ve Bağdat’a kadar gitti.
Câhiz eserlerini 200 (815) yılından daha önce yazmaya başlamış olmalıdır. Zira hilâfet ve diğer konularla ilgili eserlerinin Halife Me’mün tarafından beğenilmesi ve kendisinin Bağdat’a çağrılması 200 yılına rastlar. Câhiz bundan sonra zaman zaman Bağdat ve Sâmerrâ’da halifenin ve devlet büyüklerinin vmuhi-tinde kalmış ve çeşitli eserler yazıp onlara takdim ederek oldukça büyük bir yekûn tutan caizeler almıştır. Bu durum, 247 (861) yılında Halife Mütevekkil-Alellah ile Feth b. Hâkân el-Fârisrnin Sâmerrâ yakınında öldürülmelerine kadar devam etmiştir.
Câhiz Bağdat’ta bulunduğu sırada bilhassa Aristo’dan yapılan tercümelerden faydalanmıştır. Vedîa Tâhâ Necm bu konuyu Menkülötü’l-Câhiz ‘an Aristo iî Kitâbi’l-Hayevân adlı eserinde ele almıştır. Edindiği bu kültür Nazzâm, Sümâme b. Eşres gibi Mu’tezile büyüklerinin tesiri altında teşekkül eden kelâma dair fikirlerinin olgunlaşmasına yardım etti. Me’mûn devrinde bir ara Dîvânü’r-resâil başkanlığına getirildiyse de birkaç gün sonra bu görevden istifa etti. Daha sonra bu makamda İbrahim b. Abbas es-Sûirye vekâlet ettiği bilinmektedir. Geçimini, eserlerini ithaf ettiği kimselerden aldığı caizelerle sağlayan Câhiz’in Kitâbü’l-Hayevân, Kitâ-bü’1-Beyân, Kitâbü’z-Zerc ve’n-nahl adlı eserlerinin her biri için 5000 dinar mükâfat aldığı rivayet edilir.
Câhiz’in asıl parlak devri. 220-233 (835-847) yıllan arasında vezirlik makamında bulunan Îbnü’z-Zeyyât Muhammed b. Abdülmelik zamanına rastlar. Bu sırada kaleme aldığı birçok risalesini İbnü’z-Zeyyât’a ithaf etti. Onun bu devirde yaşadığı müreffeh hayat ve sahip olduğu itibarı Hatîb el-Bağdâdrnin naklettiği bir hadise göstermektedir. Câhiz bu arada Şam, Humus ve Antakya’yı ziyaret etti. 233 (847) yılında İbnü’z-Zeyyât öldürülünce kendisi de yakalanıp hapsedildi. Daha sonra Ahmed b. Ebû Duâd onu affetti. Bunun üzerine eserlerinin bir kısmını İbn Ebû Duâd ve oğlu Muhammed’e ithaf etti. Bir ara Halife Mütevekkil-Alellah Câhiz’i çocuklarına hoca tayin etmek İstediyse de çirkin yüzlü olduğu için bundan vazgeçti. İbn Ebû Duâd ve oğlunun ölmesinden sonra ise Halife Mütevekkil-Alellah ile Feth b. Hakan’ın himayelerini gördü ve bazı eserlerini onlara İthaf etti. Bu sırada Feth ile birlikte Şam’a gitti.
Hayatının sonuna doğru felç olan Câhiz, ayrıca damla hastalığından mustarip ve çok yaşlanmış olarak Basra’ya çekildi. Bir ara Halife Mütevekkil-Alellah kendisini Sâmerrâya davet ettiyse de bu davete icabet edemedi. 255 yılı Muharreminde doksan beş yaşlarında iken Basra’da vefat etti.
Patlak gözlü, ince boyunlu, kalın dudaklı, esmer tenli, kısa boylu olan Câhiz neşeli, şakacı, zeki, nüktedan, biraz cimri ve tartışmadan hoşlanan bir kimse idi. Çirkinliğine rağmen meziyetleriyle kendisini sevdirmiş, en yüksek makamlarda bulunan devlet adamları ile münasebet kurabilmiştir. Kaynaklarda onun evlendiğine ve çocuk sahibi olduğuna dair bilgi yoktur. Meymün b. Harun’un rivayetine göre bir cariyesi, bir de hizmetçisi vardı. Diğer bir rivayete göre ise satın aldığı bir Türk cariyeden bir oğlu olmuştur.