Tarihi Eserler

Büyükçekmece Köprüsü Tarihi, Hakkında Bilgi, Mimar Sinan

Büyükçekmece Köprüsü, Büyükçekmece gölünün denize kavuştuğu yerde XVI. yüzyılda Mimar Sinan tarafından yapılan köprü.

İstanbul’dan Rumeli’ye uzanan ker­van ve sefer yolu üzerinde inşa edilmiş büyük bir su yapısıdır. Buradaki alçak ve dar kara parçası genellikle batak ol­duğundan daha İlkçağ’da geçişi kolay­laştırmak üzere bir köprü yapılması ge­rekli görülmüştü. İstanbul’u batıya bağ­layan Via Egnatia adlı ana yolun üzerin­den geçtiği bu köprü bütün Ortaçağ boyunca hizmet etmiş, Bizans imparatorluğu’nun son döneminde ise bakımsız­lıktan harap olmuştur. “Athyras Köprü­sü” denilen bu yapının iki başında birer koruma kulesi bulunuyordu. 1433’te bu köprüden geçen Bertrandon de La Broquiâre, o sıralarda bunun harap bir hal­de olduğunu bildirir. İstanbul fethinin hemen arkasından Fâtih Sultan Mehmed tarafından tamir ettirilen köprünün da­ha bir süre öylece kullanıldığı anlaşılmak­tadır. Kanunî Sultan Süleyman’a elçi ola­rak gelen Ghislen de Busbeke (Busbecq) de bu köprüden geçtiklerini yazar. Aynı elçilik heyetinin arasında bulunan Hans Dernschvvam ise yol üzerinde gördükle­rini büyük dikkatle not etmesine rağ­men buradaki köprüden bahsetmediği­ne göre köprü o yıllarda henüz bütün yabancı seyyahların hayranlığını çeken biçimini almamış olmalıdır.

Romalılar’ın taş döşeli yolu bataklık içinden geçiyor ve köprüye ulaşıyordu. Bundan da eski köprünün kuzeyde ve batak arazinin içinde bulunduğu anla­şılmaktadır. Kanunî Sultan Süleyman bu­rada yeni bir köprü inşasını istediğinde Hassa başmimarı Koca Sinan, bataklı­ğın üzerinden geçecek kısa bir köprü yaparak iki ucunu araziden yüksekte kal­dırımlara bağlamak yerine batak arazi­nin bütünü üzerinde uzanan çok daha uzun bir köprü yapmayı tercih etmiştir. Bunun için eski Roma Köprüsü’nü ten­kit etmiş, “Eski köprüyü deryadan ka­çıp kenardan yana batak içinde düşür­müşler, ol cihetten temel bozulup harap olmuştur, deryadan canibi hem sığ ve hem sağ yerdir” diyerek projesini daha güneyde kurulacak biçimde tanzim et­miştir. Eyyûbî Menâkıb-ı Sultan Sü­leyman adlı manzum eserinde (s. 266) eski köprünün sel taşkınlarından zarar gördüğünü, bu sebeple de yenilenmesi­ne ferman çıktığını ifade eder. Sâî Mus­tafa Çelebi de Tezkiretü.’1-ebniye’de Mimar Sinan’ın ağzından köprünün ya­pımını şöyle anlatır: “Buyurdu bendesi­ne hazret-i şah / Yapam deryaya bir köp­rü ola râh // Çeküp kavs-i kuzah gibi kemerler / Ki yeksan ola halka bahr ile ber // Salındı ka’r-ı deryada esâsı / Er­mişti evc-i a’lâya binası // Hakkın avni ile buldu kemâli / Büyükçekmece’deki ol cisr-i âir.

Köprünün üzerindeki kitabelerden Arapça olanı, eserin Sultan Süleyman’ın emriyle inşasına başlandığını ve oğlu Sul­tan II. Selim tarafından 975’te (1567-68) tamamlatıldığını bildirir. Yazı sanatı bakımından çok başarılı olan kitabenin hattatı ketebe imzasına göre Derviş Meh­med’dir. Kitabenin sol kenarında ise “amel-i Yûsuf b. Abdullah” ibaresinin okunduğu bir kitabe daha vardır ki bu da köprüyü yapan mimarın adını ver­mektedir. Mimar Sinan’ın eseri üzerin­de bilinen tek imzası olan bu levhada, tanındığı ad yerine sadece Yûsuf adının yazılışı onun daima alçak gönüllü görün­mek isteğinin bir belirtisi olarak kabul edilebilir. Nitekim Sâî Mustafa Çelebi’ye yazdırdığı manzum otobiyografyasında kendisini, “Bu tilmîz-i habîb pîr-i nec-câr / Kulun Yûsuf bin Abdullah mi’mâr” şeklinde takdim eder. Osmanlı devrinde Yûsuf adının daima Sinâneddin adı ile beraber oluşu ve devşirmelerde baba adı olarak da “abd”lı adların kullanılma­sı bunun Sinan’ın imzası olduğunu gös­terir. Türkçe olan ikinci kitabede yine Derviş Mehmed’in hattı ile köprünün Sultan Süleyman’ın fermanıyla yapımı­na başlandığı, fakat onun vefatı üzerine Sultan Selim tarafından bitirildiği ifa­de edilmiştir. Kitabedeki tarih beyti şöy­ledir: “Dedi târîhin Hüdâyî ol zaman/ Yaptı âb üzre bu cisri Şeh Selîm”. Bey­tin son mısraının ebcedi 975 (1567-68) tarihini verir.

Kanunî Sultan Süleyman Büyükçekmece’deki eski köprünün harap halde olduğunu ve yolcuların büyük zorluklar­la buradan geçebildiklerini görerek yeni bir köprü inşası için ferman verdiğinde Mimar Sinan yeni köprünün her ayağı için “bir kalyon” büyüklüğünde kalıp san­dıkları yaptırmış, bunların içlerine 2-3 insan boyu kazıklar çakılmış ve araları­na kurşun akıtılarak birbirlerine bağlan­mıştır. Selânikî Mustafa Efendi’nin yaz­dığına göre Defterdar Hasan Çelebi ile muhasebeci Hüsrev Bey bina emini ve bina nâzırı tayin edilmişlerdir.

Kanunî Sultan Süleyman çıktığı Sigetvar seferinde vefat ettiğinden köprü­nün inşası oğlu Sultan II. Selim tarafın­dan tamamlatılmıştır. Yapımından az sonra selin tahrip ettiği bazı gözler yi­ne Mimar Sinan eliyle tamir edilmiştir. 1061 (1651) yılında buradan geçen Evli­ya Çelebi, “ibretnümâ” olarak vasıflan­dırdığı köprünün yirmi altı gözlü ve ki­tabesinin Karahisâri Hasan Çelebi hattı ile olduğunu bildirirken yanılmıştır. Ba­tıdan kara yoluyla gelirken bu köprünün üstünden geçen bütün yabancı seyyah­lar seyahatnamelerinde bu mimari şa­heserden hayranlıkla bahsederler. Ge­nellikle köprü İtalyanca olarak Ponte Grande adıyla anılmıştır. Büyükçekme-ce Köprüsü’nün Lemaitre adında bir res­sam tarafından çizilerek Danvin ismin­de bir hakkak eliyle hakkedilen, çelik gravür tekniğinde basılmış güzel bir res­mi XIX. yüzyıl başlarındaki romantik gö­rünümünü aksettirir. Osmanlı dönemin­de Rumeli’ye yapılan seferlerin çoğun­da bu köprü üzerinden geçilmiştir. 1877 Osmanlı-Rus, 1912 Balkan savaşlarında bozguna uğrayan ordunun bu köprü üze­rinden dönüşü de hazin bir hâtıradır. 196O’lı yıllarda bir Rum’un kışkırttığı iki kişi, içinde güya büyük bir hazinenin saklı olduğuna inanarak köprünün kita­be köşkünde Mimar Sinan’ın adının ya­zılı olduğu kısmı kitabe ile birlikte par­çalamışlardır. Daha sonra bu kısım ve kitabe yeniden yapılmıştır. 1970’te de tarihî ve mimari önemi göz önüne alınarak köprünün harap olan bazı bö­lümleri restore edilmiştir. Bugün esas trafik az ileride yapılmış olan modern köprüden geçirilmiş ve bu tarihî eser nisbeten korunmuştur.

Büyükçekmece Köprüsü, inişli çıkışlı dört bölümden oluşmuş ilgi çekici bir mühendislik eseridir. Toplam uzunluğu 633,57 m. olup 7,17 m. genişliğindedir. Yedi gözlü olan birinci bölümün uzunlu­ğu 157,23 m. olarak ölçülmüştür. Bunu 25,41 m. uzunluğunda bir bağlantı aralı­ğı takip eder. İkinci bölüm yine yedi göz­lü ve 135,10 m. uzunluğundadır. 15,52 m. ölçüsündeki bir aralıktan sonra ge­len üçüncü bölüm ise 101,25 m. uzun­luğa sahiptir ve beş gözlüdür. 17,34 met­relik bir aralıktan sonra geçilen dördün­cü bölüm dokuz gözü ve 183,72 m. uzun­luğu ile en büyük bölümü teşkil eder. Köprünün göz sayısı yirmi sekizdir. Sivri kemerli bu gözlerin en küçüğünün açıklığı 4,50 m. olmasına karşılık dördüncü bölümde olan en büyüğü 11,86 m. ölçü­sünde bir açıklığa sahiptir. Köprünün iki yanında korkuluk levhaları vardır. Ay­rıca her bölümün başında ve sonunda bütün Türk köprülerinde görülen baba­lar bulunmaktadır. Her bölüm arasında­ki bağlantı aralıklarının korkuluksuz ol­ması, büyük taşkınlardan suiarın fazla­sının köprüye zarar vermeden buradan aşarak akıp gitmesi için yapıldıklarını düşündürmektedir.

Köprünün bir bölümünün ortasında, en geniş kemerin üstünde dinlenme se­dirleri vardır. Diğer bir bölümün başın­da ise karşılıklı olarak birer kitabe köş­kü bulunur. Oturma şekilleri çok ufak olan bu köşklerin satıhlarını Arapça ve Türkçe kitabeler kaplar. Kitabenin iki yanındaki payelerin başlık yerlerinde, Arapça kitabenin iki yanına “lâ ilahe il­lallah” ve “Muhammedün Resûlullah” ibareleri işlenmiştir. Türkçe kitabenin payelerinde ise “amel-i Yûsuf b. Abdul­lah” ve “gafferallâhu lehû ve li’l-mübâ-şirîn” yazılan yer almaktadır. Kitabeleri taşıyan köşkler (veya duvarlar) şahnişin şeklinde dışarı taştığından bunların alt­larındaki çıkmalar mukarnaslar halinde yapılmıştır.

Büyükçekmece Köprüsü, köprü vakfı­nın günümüze ulaşan muhteşem bir ör­neğidir. Mimar Sinan’ın ustalığını ve hat­ta dehasını gösteren bu yapı, mimarisi ve çok geniş bir arazi üzerinde kurulmuş olması bakımından da Osmanlı dönemi Türk mühendisliğinin başta gelen bir anıtıdır.

Diyanet İslam Ansiklopedisi