Kimdir

Bruno Bettelheim kimdir? Hayatı ve eserleri

Bruno Bettelheim kimdir? Hayatı ve eserleri hakkında bilgi: (1903) Avusturya asıllı ABD’Ii psikolog. Na­zi toplama kampları konusundaki in­celemeleri ve çocukluk psikolojisi ile ilgili çalışmalarıyla tanınmıştır. 27 Ağustos 1903’te Viyana’da doğdu, 1938’de Viyana Üniversitesi’nden psikoloji doktorası aldı. 1938’de Naziler’in Avusturya’yı ilhak etmeleri üzeri­ne Almanya’daki Dachau ve Buchenwald toplama kamplarına gönderildi. 1938-1939 yılları arasında, hem mesleği gereği, hem de kampların yıkıcı havasın­dan kişiliğini koruyabilmek için tutsakların ruhsal durumlarını inceledi. 1939’da serbest bırakıldı ve ABD’ye giderek Chicago Üniversitesi’nde İlerici Eğitim Derneği’nde araştırmacı olarak çalışmaya baş­ladı. 1942-1944 arasında Illinois’deki Rocford College’de öğretim üyeliği yaptı. 1944 de ABD vatandaşlı­ğına kabul edildi. Aynı yıl Chicago Üniversitesi’nde psikoloji ve psikiyatri dersleri vermeye başladı ve üniversiteye bağlı Sonia Shankınan Orthogenic Okulu’nun başkanlığına getirildi. Burada 6-14 yaşları arasındaki içe kapanık çocukların sorunları üzerinde çalışarak otizm konusundaki kuramlarını geliştirmeye başladı. 1947’de doçent, 1952’de profesör olan Bettelheim, çok sayıda psikoloji ve psikanaliz kurumunun üyesidir.

Bettelheim, Dachau ve Buchenwald toplama kamplarında geçirdiği iki yıl içinde bireylerin ve kitlelerin aşırı gerginlik durumlarında gösterdikleri belirtileri ve tepkileri incelemiş ve görüşlerini 1943’te yayımladığı “Individual and Mass Behavior in Extreme Situations” (“Aşırı Durumlarda Birey ve Kitle Davranışları”) başlıklı makalesinde ortaya koymuş­tur. Kısa zamanda büyük ilgi toplayan bu makalesin­de, toplama kamplarının amacının sadece düşmandan öç almak olmadığını, bu kamplarda Almanya’yı ve başka ülkeleri yönetecek genç Gestapo adaylarının eğitildiğini, aynı zamanda insanların nasıl yönetilece­ğini araştırmak için laboratuvarlar kurulduğunu ileri sürmüştür. Bettelheim’a göre, kişiliğini koruduğu sürece bireyin her türlü baskı ve acıya dayanabildiğini gören Gestapo yöneticileri, bu kamplarda tutsakları uysal kitleler haline sokarak onları yönetenlere ba­ğımlı çocuksu yaratıklar haline getirirler. Uygulanan yöntemler sonucunda kamptaki tutsak kısa sürede kişisel özelliklerini ve bağımsızlığını yitirerek kendi­sini büyük bir kitlenin önemsiz bir parçası gibi görmeye başlar. Gestapo’dan nefret etse de, işkence edenin sonsuz gücüne karşı koyamadığından, o gücü kabullenir ve öfkesini kendi gibi tutsak olanlara çevirir. Acıya karşı korunabilmek için çocuklaşır. Kendisi gibi çocuklaşmayanı ve Gestapo’ya bağımlı olmayanı kendisine benzetmeye yönelir. Zamanla Gestapo’nun yöntemlerine inanmak ve onunla özdeş­leşmek yaygın bir tutum olmaya başlar.

Bettelheim, çocukluktaki içe kapanma (Otizm hakkında bilgi almak için: http://konyaklinikpsikolog.com/otizm-nedir-erken-tanisi-ailelere-oneriler.html) üzerindeki görüşlerini oluştururken Nazi toplama kamplarındaki gözlemlerinden yararlanmıştır. İlk kez 1943’te Leo Kanner tarafından tanımlanan çocukluk­taki içe kapanış konusundaki incelemeleri Bettel­heim’a büyük ün kazandırmıştır. Kanner, Rimland, Rutter gibi bilim adamlarının getirdikleri tanımlar sayesinde diğer çocuk psikozlarından ve geri zekâlı­lıktan ayırt edilebilen otizmin nedenleri fizyolojik, nörolojik ve gensel etkenlerle açıklandığı gibi, psiko­lojik etkenlere de bağlamaktadır. Çocukluk otizmini psikolojik (Çocuk Psikolojisi hakkında bilgi için: https://www.alibicak.com/cocuk-ve-ergen-danismanligi)yaklaşımla açıklayanların başında Bettelhe­im gelir.

Bettelheim’a göre toplama kamplarındaki tutsak­ların gösterdikleri umutsuzluk ve isteksizlik, içe kapanışın belirtilerinin aynıdır. Tutsaklar çevreleri üzerinde hiçbir etki gösteremediklerinden benlikleri­ni Gestapo’ya nasıl teslim ediyorlarsa, ana babası tarafından itilen ve itildiğini tekrar tekrar hisseden çocuk da derin bir umutsuzluğa ve kayıtsızlığa düşer. Ana babayı uyarmak için gösterdiği çabalar sonuç vermemiştir, kendi dışındakileri etkileme gücüne sahip değildir. Çocuk kendini aciz hisseder; acizlik de hayal kırıcı, acı vericidir. Yaşadığı acıyı çevresine belirtmekte de bir yarar görmez olur, çünkü eski çabaları zaten sonuç vermemiştir. Bu nedenle artık dışındakilere yönelmez, dünyayla ilişki kurmak iste­mez. Tersine, acılardan korunabilmek için “boş bir kale” kurar ve o boş kalenin içinde var olmayı yeğler. Bu tür çocukların belirli davranışları alışkanlık halin­de yineleyen hareketleri ve işitilen sözcüklerin tam olarak tekrarı, çevredeki insanlarla ilişki kurma çaba­larını yansıtmaz. Ailesi çocuğu nasıl ittiyse, o da bu hareketlerle dış çevreyi iter. Kendine özgü zengin bir düş dünyası kurar ve onunla yaşar.

Kanner, Rutter ve Rimland’ın içe yönelik çocuk­larda izledikleri “her şeyin aynı kalmasındaki” ısrarlı tutumu Bettelheim da saptamış ve bunun nedenini çocuğun kurduğu boş kaleyi koruma çabalarına bağlamıştır. Ani değişme ve harekete şiddetle karşı koyan bu çocuklar, durağan çevreleri yeğlerler. Ana babaları ve diğer insanlar onları ittiği, onlara acı verdiği için ilgilerini cansız nesnelere çevirirler.

Bettelheim’a göre çocukluktaki içe yönelişte ana baba en önemli rolü oynar. Bettelheim’ın bu görüşü başka araştırmacılar tarafından da doğrulanmıştır. Örneğin Kanner daha 1940’larda içine kapanık ço­cukların ana babalarının soğuk, duyarsız, ayrıntı meraklısı, içedönük aydınlar olduklarını gözlemlemiş ve onlar için “duyguların buzlanması” deyimini kullanmıştır. Başka araştırmacılar da bu tür çocukla­rın ana babalarının genellikle insanlarla ilişki kurama­dıklarını saptamışlardır. Ne var ki, Bettelheim’ın kuramı da dahil, bu savların hiçbiri bugün kesinlik kazanmış değildir. Öte yandan otizmi gensel, fizyolo­jik, nörolojik nedenlere bağlayanlar, bu konuda etkin iyileştirme yöntemleri geliştirememişlerdir.

Bettelheim Chicago Üniversitesi’nde içe yönelik çocukların tedavisi için kurulan bir okulu uzun yıllar yönetmiştir. Bettelheim’a göre “boş kale”sinin içine saklanmış olan çocuğu tekrar dünyaya çekebilmek için ona sınırsız sevgi ve saygı gösterilmesi gerekir. Ancak bu yolla çocuk yavaş yavaş kendisine bakan insanlara güvenmeye başlayabilecek, onlarla yeniden ilişki kurma çabalan gösterebilecek ve boş kalesini terk edebilecektir.

1964’te İsrail’deki birçok Kibbutz’da inceleme­ler yapan Bettelheim, Amerikan orta sınıfının uyguladığı çocuk yetiştirme yöntemlerinin uluslararası ge­çerliliğini sorgulamıştır. Erickson’un kalıtımın yanı sıra çevrenin de önemini vurgulayan epigenetik kuramı­nın etkisiyle, her ortamın çocukta o ortama uygun davranış biçimleri geliştirdiğini ve eğitimin değişen toplumsal koşullara uyması gerektiğini savunmuştur. Amerikan toplumunda görülen ve sayısı her gün artan ruhsal bozuklukların, alkolizmin, uyuşturucu madde alışkanlıklarının Kibbutz’larda yetişen gençlerde iz­lenmediğini saptayan Bettelheim, İsrailliler’in eğitim sisteminin o ortam için en uygun yöntem olduğunu ileri sürmüştür. Bettelheim’a göre İsrailli gençlerin kendilerini yetiştiren büyüklerden farklı bir dünya görüşüne sahip olmaları, kendi aralarında çok sıkı bağlar kurulmasına yol açmıştır. Ana babalarının dinsel inançlara gösterdikleri aşırı bağlılığı, gençler Kibbutz inançlarına göstermektedirler. Bu gençlerin çoğu nesnel, mantıklı, duygusallıktan uzak ve gerçek­çidir. Ana babaları tarafından büyütülmedikleri için kendi çocuklarının da Kibbutz’larda büyümelerini doğal karşılamakta, komünal eğitimin çocuk ile ana baba arasında doğuracağı duygusal uzaklığı önemsememektedirler.

Bettelheim aşırı hareketli çocukları da incelemiş ve “diathesis-stress” diye bilinen bir kuram ortaya atmıştır. Bettelheim’a göre bazı çocuklarda doğuştan var olan aşırı hareketlilik ana babanın yanlış tutumuy­la desteklenince daha da pekişmektedir. Örneğin, yapısı gereği kimi zaman canlı kimi zaman durgun olan bir çocuğun annesi çocuğun değişkenliği karşısın- da huzursuzluk duyup sinirlenebilir. Çocuğun uslu olmasını istedikçe ve bunu sağlayamadıkça, anne ile çocuk arasındaki ilişki bir savaşa dönüşebilir. Anne­nin hatalı tutumundan kaynaklanan kısır döngü, okulda da belirince ve tekrarlanınca, çocuk aşırı hareketli bir kişilik kazanır.

Kaynak: Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi, 16. cilt, Anadolu yayıncılık, 1983