Filozoflar

Bişri Hafi Hz. Kimdir, Hayatı, Görüşleri, Hakkında Bilgi

Ebû Nasr Bişr b. Haris b. Abdirrahmân b. Atâ b. Hilâl el-Hâfî el-Mervezî (ö. 227/841) İlk devir sûfîlerinden.

150 (767) veya 152 (769) yılında Merv’de doğdu. Merv’in ileri gelen ailelerin­den birine mensuptur. İlk dinî bilgilerini aldıktan sonra hadis ümine yöneldi ve bu alanda devrin sayılı muhaddislerinden biri oldu. Mâlik b. Enes, Şerik b. Ab­dullah. Hammâd b. Zeyd, ibrahim b. Sa’d, Fudayl b. İyâz ve Abdullah b. Mübarek gibi muhaddislerden hadis öğrendi, Ah-med b. Hanbel, Ebû Hayseme Züheyr b. Harb, Ahmed ed-Devrakî ve İbrahim el-Harbî gibi âlimler de kendisinden hadis rivayet etmişlerdir. Dârekutnî onun sika* bir râvi olduğunu, sahih olmayan hiçbir hadis rivayet etmediğini belirtmiştir. Kaynakların ortaklaşa ver­dikleri bilgilere göre Hâfî daha sonra bü­tün kitaplarını toprağa gömerek tasav­vufa yöneldi ve dayısı Ali b. Harşam’ın sohbetlerine katıldı. Bu arada devrin sûfilerinden Fudayl b. İyâz, Seri es-Sakatî, Ahmed b. Âsim el-Antâkî, Ebû Ali el-Cüzcânîve Ebû Saîd el-Harrâz’Ia görüştü.

Tasavvufî kaynaklardaki bir menkıbe­ye göre, Bişr el-Hâfi’nin yolda bulduğu “besmele” yazılı bir kâğıdı itina ile te­mizledikten sonra levha haline getire­rek muhafaza etmesi üzerine rüyasın­da duyduğu ilâhî bir ses, Allah’ın ismine göstermiş olduğu bu saygıya karşılık Al­lah’ın da onun adını dünya ve âhirette saygın kılacağını bildirmiş, bu şekilde zühd ve tasavvuf yolu kendisine açılmış­tır, Gerçekten tasavvufî kaynaklarda Bişr el-Hâfî adının “insanlar arasında bir peygamber adı gibi” hürmet gördüğü­ne, âhiretteki mertebesinin İmam Şafiî ve İmam Ahmed b. Hanbei gibi âlimle-rinkinden daha üstün olduğuna işaret eden menkıbeler nakledilmiştir. Kaynaklar Bişr’in hadis ilmiyle meşguli­yetten vazgeçerek tasavvufa yönelme­sinde, o dönemde büyük itibar gören bu alandaki çalışmalarından dolayı kendisin­de gurur ve kibir duygusu, şan ve şöh­ret arzusu hissederek bunlardan kurtul­ma düşüncesinin de etkili olduğunu be­lirtmişlerdir. Nitekim rivayete göre, ha­dis ilmiyle ilgisini kesmemesini isteyen eski hocası ve arkadaşlarının, “Allah ya­rın senden, ‘niçin Peygamberin hadisle­rini nakletmedin?’ diye sorduğunda ne cevap vereceksin?” şeklindeki soruları­na şu karşılığı vermiştir: “Şunu diyece­ğim: Sen bana nefse muhalefet etmeyi emrettin. Nefsim ise hadis rivayet etme­yi ve itibar görmeyi arzu etmekteydi. İş­te bu yüzden ona muhalefet ettim”.

Bişr’in “el-Hâfî” (yalınayak) lakabını alı­şı konusunda üç değişik rivayet vardır. Hücvîrî’ye göre müşahede* halinin ken­disine hâkim olması sebebiyle ayağına hiçbir şey giymemiştir. Attâr’ın belirtti­ğine göre, “O yeryüzünü size bir döşek kıldı”(Bakara 2/22) âyetine işaret­le, “Allah tarafından döşenmiş bir yer­de ayakkabı ile gezilmez” diyerek yalı­nayak gezmeyi tercih etmiştir. İbnü’l-Mülakkin’ın verdiği bilgiye göre ise bir ayakkabı tamircisinin kendisine söyledi­ği, “Ayakkabını tamir ettirmek için in­sanlara ne çok sıkıntı veriyorsun!” ifa­desi üzerine ayakkabısını fırlatıp atmış­tır.

Bişr’in tasavvufî düşüncesinde takva, verâ’ ve nefse muhalefet konuları ayrı bir yer tutar. “Kırk yıldır canım kebap istiyor, henüz onu elde edebilecek helâl para bulamadım” diyen Bişr, zühdün an­cak hırs ve tamahtan arındırılmış bir gö­nülde barınabileceğini belirtmiş, sultan­ların şüpheli paralarla yaptırdığı çeşme­lerden bile su içmemeye dikkat etmiş­tir. Geçimini örgücülük yaparak sağlar­dı. Abdullah b. Cellâ Bişr için, “Verâ’ ko­nusunda üstadımız odur” der. Bişr el-Hâfî, rızâ, tevekkül ve tes­limiyet gibi dinî terimlere tasavvuf! yo­rum ve açıklamalar getiren ilk sûfîler­den biridir. A. Schimmel onu Haris el-Muhâsibî’yi hazırlayan sûfiierin başında saymaktadır.

Bişr el-Hâfî’nin tasavvufî hayatında iyilikleri gizleme, riya ve şöhretten ka­çınma ilkesi, bir başka ifade ile Melâmî neşve önemli bir yer tutar. Bişr’e göre methedilmekten hoşlanmak, ruhî olgun­luğa engel olması bakımından günah iş­lemekten daha zararlıdır. Şöhret arayan kimse âhiretin hazzına ulaşamaz. Yaşar­ken gösterişi seven insanlar öldükten sonra bile cenazelerine çok kişinin ka­tılmasını isterler. Kişi tanınmamasını ve bilinmemesini ganimet bilmelidir.

Bişr’e göre üç grup sûfî vardır. Birinci grup hiç kimseden bir şey istemeyen­lerdir, bunlara ruhanî denir. İkinci grup bir şey istemeyen, fakat verildiğinde ka­bul edenlerdir: bunlara orta halli (muta­vassıt) denir-, bu gibiler tevekkülle sükûn bulurlar. Son grup ise ibadetle meşgul olur, rızıklarını Allah’tan bekler ve arzu­larını yenmeye çalışırlar[269]. Cömertlik de kişinin gönül hayatı açısın­dan önemli ahlâkî bir esastır. Dinî konu­larda laubali bir cömerti (şatır) cimri 5ü-fıye tercih eden ve cimriye bakmanın kal­be kasvet ve ağırlık verdiğini söyleyen Bişr, kişinin eli darda iken ikramda bu­lunmasını dünyanın en zor işlerinden biri olarak görmektedir. Bir gün onu soğuktan titrerken gören dostları bunun sebebini sorduklarında şu karşılığı al­mışlardı: “Fakir ve düşkünleri hatırladım, onlara yardım edecek kadar zen­gin olmadığımdan onların acılarını hiç olmazsa bu şekilde paylaşmak istedim”.

Devrinin âlimlerini, dinî konularda ge­rekli hassasiyeti göstermeyip sadece el­de ettikleri bilgileri başkalarına aktar­makla yetindikleri için tenkit eden Bişr’in Ahmed b. Hanbel ile dostluğu sürekli ol­muştur. Halkın ihlâs, tevekkül ve rızâ İle ilgili sorularına cevap veren İbn Han­bel muhabbet ile ilgili soru soran bir ki­şiye, “Bunun cevabını Bişr’den isteyiniz.

O hayatta iken benim bu soruya cevap vermem uygun olmaz” demiştir. Döne­min en canlı dinî tartışmalarından biri olan “Kur’an mahlûk mudur, değil mi­dir” meselesinde İbn Hanbel tarafını tutan Bişr el-Hâfî’nin imanı ikrar, tasdik ve amel olarak tarif etmesi de onun, ameli imandan bir cüz sayan Hanbelî düşüncesine olan yakınlı­ğını göstermektedir. Ayrıca Hanbelîler’den İbnü’l-Cevzfnin Menâkıbü Bişril-Hâfî adıyla bir eser kaleme almasının sebebini de bu fikrî yakınlığa bağlamak mümkündür.

Fıkhî konularda Süfyân es-Sevrî mez­hebine tâbi olan Bişr devrindeki süftteri de tenkit etmiş, özel­likle dinî esaslara riayette titizlik gös­termeyen, takva yerine marifet konula­rına ağırlık veren, istikamet yerine ke­rameti esas alan süfîlere karşı çıkmış­tır. Tasavvufî terbiye gören dervişlerin seyahat etmelerini tavsiye eden sûfilerden biri olan Bişr’e kaynaklarda Kitâbü’z-Zühd {Kilâbü’t-Taşaoouf) adlı bir eser ile bazı manzu­meler isnat edilmiştir.

Diyanet İslam Ansiklopedisi