Kimdir

Birûnî kimdir? Hayatı ve eserleri

Birûnî kimdir? Hayatı ve eserleri hakkında bilgi: (973-1051/1052) İslam bilgini. Astronomi, matematik, doğabilimleri, coğrafya ve tarih ko­nularında çağına damgasını vurmuş en büyük bilginlerden biridir. Ebu Reyhan Muhammed b.Ahmed el-Birûnî, 4 Eylül 973’te Batı Harezm’in başkenti olan Kas (Ket) yakınlarında doğdu. Kimi tarihçilere göre 13 Aralık 1048’de, kimilerine göre 1051/1052 yılında Gazne’de öldü. Yaşamı üzerine bilinenler çok az olduğu gibi, hangi kökenden geldiği ve ana dilinin ne olduğu konusu da henüz açıklığa kavuşmuş değildir. Ancak yakın yıllarda yapıtları üzerinde derinleştirilen incelemeler, Birûnî’nin yaşamına ilişkin bazı bilgilerin yeniden değerlendirilmesine yarayacak önemli veriler sağlamıştır. Bu bağlamda, Zeki Velidî Togan tarafın­dan bilim dünyasına tanıtılan ve özgün elyazması olduğu ileri sürülen Tahdidu Nihâyâti’l-Emâkin’i inceleyen araştırmacılar, Birûnî’nin adının bugüne değin yanlış okunageldiğini, gerçek adının Beyrûnî olması gerektiğini açıklamışlardır. Gene bu inceleme­ler, Birûnî’nin ana dili, kökeni ve ölüm tarihi konu­sundaki tartışmalara da ışık tutmuştur. Yapıtlarını genellikle Arapça, zaman zaman da Farsça yazan Birûnî, Kitâbu’s-Saydane’nin önsözünde ana dilinin bilimsel konularda yetersiz kaldığım, bu nedenle çağının bilim dili olan Arapça’yı ve edebiyat dili olan Farsça’yı yeğlediğini belirtir. Bu bilgiden yola çıkan araştırmacılar, Birûnî’nin yaşadığı yörede konuşulan Harezmce’nin Farsça’nın bir dalı ve ileri bir uygarlık dili olduğunu gözönünde tutarak bu olasılığı bir yana bırakmışlar ve yapıtlarındaki kimi sözcüklerin Türk­çe’ye yakınlığını değerlendirerek Birûnî’nin ana dili­nin Türkçe olduğunu savunmuşlardır. Böylece, Birûnî’nin İran ya da Arap asıllı olduğunu ileri süren bilim tarihçilerinin karşısına, bu büyük İslam bilgininin Türk soyundan geldiği savıyla çıkanların sayısı da oldukça artmıştır. Gene bazı araştırmacılar, bir yapı­tında yaşının 80’i (ay yılı) aştığını belirten Birûnî’nin, bugüne değin kabul edilegeldiği gibi 1048’de değil, bazı verilere dayanarak 1051/1052 yılında öldüğünü öne sürmüşlerdir.

Harezm hükümdarları sülalesinden, matematikçi ve astronom Ebu Nasr Mansur b.Ali b. Irak’ın koruyuculuğu altında küçük yaşta Harezm sarayına giren Birûnî, önce Ebu Nasr’dan, sonra Abdü’s- Samed b.Samed el-Hakim gibi bilginlerden astronomi ve matematik öğrendi. 995’te Doğu Harezm sultanı Ebu Abbas Memun b.Muhammed, Kas kentini ele geçirerek Batı Harezm sülalesinin egemenliğine son verince, bir süre Tahran dolaylarında Rey kentine sığındı; daha sonra Cürcan’a yerleşerek Sultan Kabûs b.Vaşmgir’in sarayına kabul edildi. Tarih ve kronoloji alanında en önemli çalışması sayılan el-Âsâru’l-Bâkiye adlı yapıtını bitirerek Sultan Kabûs’a sunduğunda henüz 28 yaşındaydı. 1003 ya da 1009 yılında yeniden Harezm’e dönen Birûnî, Ebu Abbas Memun b. Muhammed’den sonra tahta çıkan ve bilginlere büyük değer veren Memun b. el- Memun’un sarayında çalışmalarını sürdürdü. El-Memun, Birûnî’den başka ibn Sina, İbn Miskeveyh, Ebu Nasr gibi çağın en ünlü bilginlerini sarayında toplamıştı. 30 yaşlarındaki Bi­rûnî ile 20 yaşlarındaki İbn Sina arasında kurulan dostluk uzun yıllar sürmüş, özellikle ısı ve ışığın nitelikleri, iletimi ve cisimlerin hareketi konusunda iki bilginin görüş ayrılıklarını ortaya koyan yazışmala­rından bir bölüm günümüze değin ulaşmıştır. 1017’de Gazneli Mahmud’un Harezm ülkesini ele geçirmesi üzerine, ömrünün sonuna değin yaşayacağı Gazne kentine yerleşen Birûnî, Gazneli Mahmud’dan sonra tahta çıkan oğlu Mesud ve torunu Mevdud dönemin­de Gazneli sultanlarından büyük saygı ve destek görmüştür.

Çeşitli kaynaklar Birûnî’nin astronomi, matema­tik, trigonometri, fizik, tıp, eczacılık, doğabilim, mineraloji, jeoloji, geodezi, tarih, coğrafya, sosyoloji, etnoloji, felsefe, dilbilim ve dinler tarihi konusunda yüzü aşkın (113 yada 180) yapıt verdiğini belirtirse de, bunlardan ancak 27’si günümüze ulaşabilmiştir.

Yaklaşık 1000 yılma doğru bitirdiği el-Asâru’l- Bâkiye, Adem’den Nuh tufanına kadar yaşanmış olayları yalnız tarih açısından değil, toplum yapısı, dinsel inançlar ve uygarlık açısından da inceleyen önemli yapıtlarından biridir. Yunanlılar, Araplar ve İranlılar’ca kullanılan çeşitli takvim sistemleri konu­sunda çok ayrıntılı bilgi veren bu yapıtında Birûnî, İslam öncesi Türk toplumlarında kullanılan 12. yıllık çevrimsel hayvanlı takvimi de tanıtır. Bunu izleyen ikinci büyük yapıtı, 1025’te bitirdiği Tahdidu Nikâyâti’l-Emâkin, coğrafya, jeoloji ve geodezi konusunda geniş kapsamlı bir çalışmadır. Harezm, Hindistan ve Afganistan’daki gözlemleriyle Orta Asya’nın jeolojik yapısına ilişkin bilgileri, pek çok İslam kentinin enlem ve boylam hesabını içeren yapıtında, ayrıca evrenin yaratılış sorununu ele alır ve bu sorunla bağlantılı olarak bilimlerin kaynağını ve sınıflandırmasını verir. Bu çalışmasıyla Birûnî, geodezi alanında ilk bilimsel ürünü veren ve astronomiden bağımsız bir bilim dalı haline getirdiği trigonometriye sekant, kosekant ve kotanjant fonksiyonlarını kazandıran ilk bilgin kabul edilir.

Büyük bir olasılıkla Gazneli Mahmud’un 1021 ve 1022 yıllarındaki Hindistan seferlerine katılan Birûnî’ nin o yöredeki incelemeleri ise, Hindistan kültür ve bilim tarihinin en önemli yapıtlarından biri olarak anılan Tahkîku mâ li’l-Hind’e kaynak olmuştur. Hint felsefesini ve uygarlığını dilediği ölçüde inceleyebil­mek için 45 yaşından sonra Sanskritçe öğrenen Birûnî bu yapıtında Hindistan’daki kast sistemini, özellikle din, felsefe ve bilimleri, kullanılan ağırlık ve ölçü birimlerini, ülke coğrafyasını, gelenek ve göreneklerle astroloji, büyü gibi boşinanları çok ayrıntılı bir biçimde ele alır.

Birûnî astronomi alanında en önemli yapıtı olan el-Kanun el-Mesüdi’yi 1030 yılında tamamlayarak, kendisine büyük değer veren ve parasal destek sağla­yan Gazneli Mahmud’un oğlu Mesud’a sunmuştur. Trigonometriye ayrılmış uzun bir giriş bölümünden sonra, dünya coğrafyasını, enlem ve boylam hesapla­ma yöntemlerini, Yer yarıçapının ölçümünü, Güneş, Ay ve gezegenlerin konumlarıyla hareketlerine ilişkin cetvelleri (zic cetvelleri) içeren bu yapıtıyla Birûnî, birçok bilim tarihçisine göre Ptolemaios’u aşmıştır. Gerçekten de çağının çok ötesinde bir astronomi bilgini olduğunu bu yapıtıyla ortaya koyan Birûnî, daha 11. yy’da Kopernik’in ve çağdaş astronominin doğuşunu müjdeler. Özellikle, bilim dünyasının o güne değin tartışmasız kabul edegeldiği Ptolemaios astronomisine ve Aristoteles fiziğine karşı çıkararak, yerkürenin durağan olmayıp döndüğünü kanıtlamaya çalışması Birûnî’nin düşünce evreninin genişliği ko­nusunda sağlıklı bir göstergedir. Ancak, çağının koşulları, teknolojisi ve bilgi birikimiyle astronomi­nin bu en çetin sorunlarından birini çözümleyememiş olması da çok doğaldır. Birûnî’nin astronomi alanın­daki başarısı, tutulum düzlemiyle ekvator arasındaki açıyı (tutulum eğikliği) veren ölçümlerinden de anla­şılır:

Ptolemaios                          —                    23° 50′

Bettanî                                  880                 23° 35′

Birûnî                                    995                 23° 27′

Bradley                               1750               23° 28 !3

Çağdaş ölçümler               1950               23° 26’7

Üstelik Birûnî yalnız değerli bir gözlemci olmakla kalmamış, kendisinden önceki astronomların kullan­dığı ya da kendisinin tasarladığı pek çok gözlem ve ölçüm aracını da geliştirmiştir.

Birûnî’nin 1048’de kaleme aldığı ve Gazneli Mahmud’un torunu Sultan Mevdud’a sunduğu Kitâbu’l-Camâhir fî Marifetı’l-Cevâhır, mineraloji, kim­ya ve özellikle deneysel fizik alanında değerli bir yapıttır. Minerallerin ve değerli taşların özelliklerini tanıtan bu yapıtın gerçek değeri, özgül ağırlıkların belirlenmesine ilişkin bilgi ve yöntemlerden kaynak­lanır. Bu ölçümlerde kullandığı, çağdaş laboratuvar- lardaki piknometrenin ilk örneği sayılabilecek aygıtı Birûnî kendisi tasarlayıp yapmıştı. Kitabında belirt­tiğine göre bu aygıt, boyun kısmında musluğa benzer bir taşma borusu bulunan erlenmeyer biçiminde konik bir kaptı. Su doldurulmuş bu kaba atılan cismin taşırdığı su, borunun altındaki daha küçük bir kaba doluyor ve hassas bir teraziyle ölçüldüğünde cismin özgül ağırlığı kolayca hesaplanabiliyordu, ilke olarak Arkhimedes’in yöntemine dayanmakla birlikte, Birûnî’nin konuya yaklaşımı kuramsal ve deneysel yönden önem taşır. Gerçekten de, Hıeron’un tacı sorununu çözerken bu ölçme yönteminin ve hidrostatiğin te­mellerini atan Arkhimedes, buradan nicel bir özgül ağırlık kavramına varıp, yöntemini başka cisimlere uygulamamıştı. Oysa Birûnî, gerekli deneysel koşul­ları yaratarak altın, demir, zümrüt, kuvars, safir, civa gibi değerli taş ve madenleri kapsayan toplam 23 katı cismin ve 6 sıvının özgül ağırlığını bugünkü değerleri­ne çok yakın olarak belirlemiştir. Sıcak ve soğuk suyun birim hacimleri arasındaki ağırlık farkını da 0.041677 olarak saptayan Birûnî’nin bu çalışmaları, onu deneysel bilimlerin öncüleri arasına katar.

Şifalı otlar ve bazı ilaç karışımları üstüne bilgi veren Kitâbu’s-Saydane, Birûnî’nin bilinen son yapı­tıdır. 1050 yılında yazdığı bu kitapta yaklaşık üç bin bitkinin hangi hastalıklara iyi geldiğini açıklarken, her bitkinin Arapça adının yanına çeşitli dil ve lehçelerde­ki karşılıklarını da ekleyerek zengin bir etimoloji çalışması oluşturmuştur. İncelediği bitkilerin yapısal özelliklerine, en çok da taçyapraklarının sayısına dayanarak yaptığı sınıflandırma, bugünkü bitki sınıf­landırmasına adım veren Linnaeus’un yönteminin de öncüsü sayılır.

Yapıtlarıyla bu denli geniş bir alanı kapsayan Birûnî aynı zamanda şair ve düşünürdü. Ancak onun felsefesini, tarih, coğrafya ve astronomi yapıtlarının dışında değerlendirmemek gerekir. Çünkü hemen hiçbir yapıtında tek bir konunun sınırlarına bağlı kalmayan Birûnî, bilimleri ayrılmaz bir bütünün parçaları gibi görmüş ve öyle değerlendirmiştir. Gö­rüşlerinde İslam felsefesinin önemli bir yer tutmasına karşın, çağında İslam düşüncesine egemen olan akım­lardan hiçbirine bağlanmamış, Zekeriya el-Razi gibi o da Aristoteles düşüncesine karşı çıkan İslam bilginleri arasında yer almıştır. Aristoteles’te Birûnî’nin benim­semediği temel nokta, evrenin önsüz-sonsuz oluşu ve maddenin sonsuza dek bölünebileceği savıdır. Aristo­teles felsefesine bağlı olan İbn Sina’yı da karşısına alarak, evrenin “önsüz” olduğunu kabul etmenin tanrının varlığını nedensiz ve gereksiz kılacağı gerek­çesiyle bu görüşe karşı çıkmış ve evrenin yaratıldığını, yeryüzüyle birlikte tüm varlıkların gelişme evrelerin­den geçtiğini savunmuştur.

Yapıtları Batı dillerinden çoğuna çevrilerek bir­kaç kez basılan, adına uluslararası sempozyumlar düzenlenen Birûnî, nesnel ve akılcı yaklaşımıyla yalnız İslam dünyasının değil, çağının en büyük bilginleri arasında anılmış ve ünlü bilim tarihçisi George Sarton 11. yy’ı “Birûnî çağı” diye adlandır­mıştır.

Kaynak: Türk ve Dünya Ünlüleri Ansklopedisi, 17. cilt, Anadolu yayıncılık, 1983

İlgili Makaleler