33Sosyoloji Sözlüğü

BİREYCİLİK

 

BİREYCİLİK

 

Bireyin haklarını
toplum haklanndan üstün gören ve her türlü değerin bireylerden geldiği­ne
inanan, toplumsal hayatta bireyi herşeyin üstünde tutan siyaset ve toplum
felsefesi. İlk kez A.deTocqueville tarafından kullanılan bi­reycilik terimi,
Amerika’da Demokrasi (1875) kitabının İngilizce’ye tercüme edilmesiyle ya­yılmış
olmakla birlikte, kavram olarak olmasa bile düşünce olarak çok eskilerden beri
var ol­duğu görülür. Batı’da Rönesans döneminden önce toplumsal-siyasal hayata
egemen olan Ki-lise’nİn toplumcu eğilimine bir tepki olarak bi-reydlik, bireyi
toplumun önüne geçiren ve yer­leşik dinî-gclenekscl değer yargılarına mey­dan
okuyan bir hareket sökünde gelişti. Fran­sız düşünürü Montaigne’nin (1533-1592)
bi­reyciliğin gelişmesinde etkisi oldu. J.Locke, bi­reyin her türlü otoriteden
kurtularak özgür ol­masını ve kendi hayatım kendisinin kurması gerektiğini
savundu. Alman düşünürü Kant “Kendi yasanı kendin yap” formülü ile
bireyci­liğe önemli katkıda bulunurken Nietzche ile “üstün insan”
anlayışı ile bireyciliğin başka bir türünü temsil etti.

Bireycilik felsefesi
toplum hayatının bütün alanlarında etkili hâle gelmiş, ekonomik alan­da ise
burjuvazinin ve kapitalizmin gelişmesi­ne katkısı olmuştur. Fizyokratların
“laissez-fa-ire, laissez-passe” (bırakınız yapsınlar, bırakı­nız
geçsinler) düşünceleri, bireyi ekonomik alanda Öne çıkaran bir görüştü.
A.Smith’c gö­re birey “kendi çıkarını geliştirmekle toplum­sal çıkarını
gerçekleştirmiş olur”du. D.Ricar-do da bireyciliği yüceltmiştir, Serbest
rekabet ortamında bireyler arasındaki rekabet, verim­liliğin ve gelişmenin
şartı olarak görülmüş ve bu suretle bireyin serbest pazarda kendini or­taya
koyacağı savunulmuştur. Ekonomide bi­reycilik, iktisadî liberalizmle birleşerek
devlet­çiliğe ve merkezî planlamaya karşı olmuştur. Bireyciliğin ekonomik
alanda meydana getir­diği sosyal tabakalar arasındaki uçurum dola­yısıyla
toplumcu düşüncelerin ona bir tepki olarak doğduğu söylenebilir.

Siyaset alanında
bireycilik demokrasiyi sa­vunmuştur. Toplum hayatına yön veren ka­nunların
yapılmasının, egemenliğin halka ait olduğunun kabulünden sonra, halk temsilcile­rine
bırakılması, oy hakkını gündeme getirmiş ve genel oyun yaygınlaştırılması ile
birey siya­set alanında etkin hale gelmiştir. Fransız ihti­lâlinden sonra yayınlanan
İnsan Haklan Bildi­risi de bireye önem vermiş, bireyin insan olma­sı nedeniyle
doğuştan kazandığı bazı temel hak ve Özgürlüklere sahip olduğunu ilan etmiş­tir.
XIX.yüzyıldan itibaren kralların ve yöneti­cilerin toplum üzerindeki
keyfiliklerini sınır­landırmak amacıyla yapılan anayasalarda da bireyin önemi
ve değeri korunmağa çalışılmıştır. Genel oyunyaygınlaşması, bir yandan bire­yi
Öne çıkarırken, diğer yandan devleti, dar ge­lirli ve ücretli sınıflar lehine
ekonomik hayata müdahale etmeye zorlamıştır. Bu itibarla bi­rey ile toplum
arasında bir dengenin kurulma­sı ve sosyal devlet anlayışının gelişmesi yönün­de
çeşitli yasal ve kurumsal düzenlemeler ya­pılmıştır.

XIX.yüzyılınİkinciyansından
bu yana, birey­ciliğe karşı toplumcu düşüncelerin ortaya çık­ması ve bireylerin
sosyal hayatta etkinliğini sürdürebilmek için çeşitli şekillerde örgütlen­mek
zorunda kalmaları, bireyci eğitimlerin gi­derek zayıflamasına sebep olmuştur.
Bununla birlikte liberal demokrasilerdebireyciliğin bel­li oranda korunduğu,
sosyalist toplumlarda ise bireyciliğe yer verilmediği gözlenmektedir.

İslam düşünce
geleneğinde Tanrı, yönetim, kamu ve kurumlar karşısında bireyin bireyci
tutumlar takınabileceği ne İlişkin felsefî anlam­da her hangi bir düşünce türü
gelişmemiştir. Tanrı, siyasal iktidar ve toplum karşısında, uzun bir mücadele
tarihinden sonra bireysel hak ve özgürlüklerin Batı’ya özgü öyküsü na­sıl
Batt’ya Özgü ise, bunun gibi bireyci felsefe­nin Doğu toplumlarında ve İslam
kültüründe ortaya çıkmamış olması da Doğu’ya ve İslam’a özgüdür.

Kavramsal bakımdan
Batılı anlamında İs­lam’da kazanılmış haklar yoktur. Çünkü, söz­gelimi İmam
Gazali’nin hakların başlıcalan olarak gösterdiği din, can, mal, akıl ve nesil
emniyetinin korunması olgusu, devlete veya kurumlara karşı mücadele veren
sınıfların kendi çabaları sonucu elde ettikleri haklar de­ğil, şeriatın zaten
doğası gereği bireye tanıdığı temel haklardır. Birey kendi özgürlüğünü bu temel
haklara dayanarak gerçekleştirebilir. Yi­ne de İslam tarihi boyunca bireyin
siyasal ikti­dar ve onun türevi durumundaki kurum ve zümrelere karşı bu temel
hak ve özgürlükleri­ni yeterince kullandığı söylenemez.

AliBULAÇ

Bk. Birey;
Kolektivizm; Laissez-Fabv; Sosya­lizm.