Sosyoloji Tarihi

BİREY VE TOPLUM EMILE DURKHEIM

Durkheim’ın sosyolojik yaklaşımının çerçevesini anlamak için onun birey anlayışı- nı, bireyin toplum içindeki yeriyle ilgili temel fikirlerini özetlemek yararlı olacak- tır. Durkheim’e göre, insanlar temel ihtiyaçlarını karşılasalar bile tatmin olmazlar. Çünkü insanların, hayvanlardan farklı olarak; arzuları sınırsızdır. insanlar sadece kendileriyle ilgilendikleri için toplumsal çıkarların da farkında değildirler. Durkhe- im’ın insanın doğasıyla ilgili en önemli kabullerinden birisi şudur: insanlar bencil dürtülere ve bir dizi tutkuya sahiptir. Bu dürtülere ve tutkulara gem vurulmaması hem insanların kendileri için hem de toplum için önemli bir tehdittir. Diğer bir de- yişle insanın dürtüleri ve tutkuları bireyi kendine köle yapacak noktaya kadar ge- tirebilir (Coser, 2008, s.130; Ritzer, 1992, s.16). “Tutku bireyselleştirir, ancak ayrı- ca köleleştirir. Duyumlarımız özünde bireyseldir; ancak, biz daha kişisel özellikler kazandıkça duyumlarımızdan kendimizi daha fazla kurtarabilir, kavramlarla dü- şünebilir ve onlara göre davranabiliriz” (Durkheim 1912, aktaran Coser, 2008, s.130).
Durkheim’e göre, insanın doğal doyumsuzluğunun sonucu oluşan arzular ise, sadece toplumsal denetim tarafından kontrol altına alınabilir. Toplum insanın ar- zuları üzerinde sınırlamalar getirir. Nasıl biyolojinin fiziki ihtiyaçlar için insan üze- rinde etkisi varsa, toplumsal denetimin ve kontrolün de insanın sınırsız ihtiyaçları üzerinde önemli bir gücü vardır. Yani, toplumsal denetim bireylerin eğilimleri üze- rine sınırlamalar getirir (Coser, 2008, s.130). Durkheim’e göre insanlar, tutkuları dışsal güçler tarafından kontrol altına alındığı zaman özgür olacaktır. Onun yakla- şımı içinde en önemli dışsal güç ortak ahlâktır. Onun yaklaşımında özgürlük içerden değil daha çok dışarıdan gelmektedir. Özgürlük, gerçek tutkuların kon- trol altında tutulduğu kolektif bir bilincin varlığına işaret eder. Durkheim’in yakla- şımında özgürlük daha çok (bireylerin aksine) toplumun temel bir özelliğidir (Rit- zer, 1992, s.16). Birey, toplumun özgürlüğü adına tutkularına ve arzularına set çe- ker. Onun ifadesiyle “her bir birey kendi alanında, hırslarına set çeken uç sınırla- rın somut bir şekilde farkına varır ve onların ötesinde hiçbir şeye heves etmez.. Böylece bir son veya bir amaç, tutkulara set çekmektir” (Durkheim aktaran, Coser, 2008, s.130). Ona göre, insan ancak toplumun içinde ve toplum yoluyla tam anla- mıyla insan olur. Bir toplumdaki doğru ahlâki eylem sadece bireysel arzuların toplumun veya grupların hizmetine feda etmesiyle oluşur (2008, s.133).

Durkheim toplum için bir “ahlâki kod” oluşturulmasını önermektedir. Bu “ah- lâki kod” veya “ahlâki disiplin” toplumun kolektif çıkarlarına ve düzenine zarar vermemek için oluşturulan kuralları içermektedir. Bu kurallar/disiplin bireyi kon- trol altında tutmakta, bireyin sınırlarını çizmekte, diğer insanlarla ilişkilerinin nasıl olması gerektiğini göstermekte ve toplumunun devamı için bireye ait gerekli so- rumlulukları hatırlatmaktadır. Ona göre, bireyi ilgilendiren tek şey kendisidir ve bi- rey toplumsal çıkarların farkında olmayabilir. Bu yüzden de öyle bir sistem olma- lıdır ki, bu sistem ile bireye sürekli toplumsal çıkarlara saygı göstermesi gerekliliği hatırlatılsın. Durkheim’e göre bu ancak ahlâki disiplin ile sağlanabilir. Bu ahlâki disiplin de çocukluğun erken dönemindeki sosyalleşme süreciyle sağlanacaktır. Diğer bir deyişle erken yaşlarda verilecek eğitimle (sosyalleşme) çocuklar arzula- rını dizginlemeyi, isteklerine sınır koymayı ve koyduğu sınırlar çerçevesinde he- deşerini belirlemeyi öğrenebilecektir. Eğitim yoluyla verilecek ahlâki disiplin, bi- reyin toplumla bütünleşmesi, topluma uyum sağlaması ve birey ile toplum arasın- daki dengenin sağlanması açısından önemli bir kontrol mekanizması olarak düşü- nülmektedir (Berberoğlu, 2009, s.26-27).
Bireyin doğasından gelen egoizm, arzuların kontrol ve denetim altına alınma- ması bireyin toplumla bağlarının zayışamasına neden olacak ve bunun sonucun- da da normsuzluk durumu olarak ifade edilen anomi oluşacaktır. “Anomi zihin- sel bir duruma değil toplumsal yapının özelliklerinden birine tekabül eder. Bu, bi- reysel arzuların artık ortak normlar tarafından düzenlenmediği ve sonuç olarak bi- reylerin amaçlarının peşinden koşarken ahlâki bir rehberliğin olmadığı bir durumu karakterize eder” (Coser, 2008, s.130). Anomi özellikle toplumsal değişim sürecin- de ortaya çıkabilir. Örneğin, ekonomik krizler ve refah dönemleri anomik durum-
 
ların oluşmasına neden olabilir. iş krizleri en üstte yer alan kişilerin aşağı sınışara düşmesine neden olabilmektedir. Aşağıya doğru yaşanan toplumsal hareketlilik bu insanların hayatlarında önemli bazı düzensizliklerin oluşmasına neden olur. Aynı şekilde yukarı doğru bir hareketlilik de anominin ortaya çıkma olasılığını artırabi- lir (2008, s.132). Sonuçta bireyin topluma karşı ahlâki bağının güçlü olmaması onun bireysel olarak topumdan kopmasına, yabancılaşmasına ve aşırı bireyselleş- mesine neden olacaktır. Ünitenin bir sonraki bölümünü oluşturan intihar olgusun- da da görüleceği gibi, özellikle de bencil intihar bireyin toplumla ahlâki bağlarının kopması ve toplumsal normlarla olan ilişkisinin zayışamasıyla ilişkilendirilir. Durk- heim’ın birey anlayışı ve bireyin toplum içindeki yeri, genel olarak bireyin toplu- ma uyum sağlaması ve toplumla bütünleşmesi üzerine kuruludur. Ona göre iyi bir vatandaş olmanın en önemli yolu toplumsal kolektiviteye katkıda bulunmaktır (Berberoğlu, 2009, s.28-29).
Durkheim’ın yaklaşımı içinde toplum, “toplumsal kolektiviteyi oluşturan birey- lerden bağımsız, her şeyi saran bir varlık” (Berberoğlu, 2009, s.30) olarak görülür. Toplum kendi başına bir kuvvet iken, birey ise toplumsal gerçekliğin egemenliği altındadır. Ona göre toplum, birey karşısında üstün bir durumdadır ve birey ise toplumsal bütünlüğün sağlanması için toplumun emirlerine uyması gereken bir varlık olarak görülür. “Tutkularımızı, içgüdülerimizi kontrol etmeyi, bunlar için ya- salar koymayı, kendimizi yoksun bırakmayı, kendimizi feda etmeyi, kendi şahsi amaçlarımızı daha yüksek amaçlara tabi kılmayı bize öğreten toplumdur” (Durk- heim, 1956, aktaran Berberoğlu, 2009, s.31-32).
Durkheim, hem bireyler, hem de birey ve toplum arasında dengenin oluşturul- ması ve süründürülebilmesi için güçlü bir toplumsal dayanışmanın gerekli ol- duğunu düşünür. izleyen bölümde yer alan toplumsal işbölümü konusunda işbö- lümü ve buna bağlı oluşan toplumsal dayanışma olgusu daha ayrıntılı incelenmek- tedir. fiimdi bu konuyu inceleyelim:

İlgili Makaleler