BİLİNÇ
BİLİNÇ
Kişinin kendi varlığının
tümüyle farkında olması haline bilinç denir. Fakat kavramın biyoloji,
psikoloji, sosyoloji ve felsefedeki kullanılışları birbirlerinden oldukça
farklıdır ve bu konuda henüz bir fikir birliği sağlanabilmiş değildir.
Biyolojide ve tıpta
bilinç kavramı, beynin ve merkez sinir sisteminin diğer bölümlerinin bir İşlevi
olarak kullanılır. Çevredeki uyaranların duyu organları tarafından algılanarak
sinir sistemi aracılığıyla beyin kabuğuna götürülmesi, gelen bilgilerin orada
işlenip ayıklandıktan sonra gerekli tepkilerin verilmesi anlamına gelir.
Bilinci meydana getiren bu bir dizi işlemin olabilmesi için organizmanın bir
uyanıklık halinde olması gerekiyor ve işlemin sonucunda bir farkında olma
durumu ortaya çıkıyor. Organizmanın uyanıklığını sağlayan mekanizmanın da
beyin kabuğundan daha aşağıda bulunan beyin sapındaki ağımsı aktive edici
sistem olduğu sanılıyor. Yani bilince biyolojik olarak bakıldığında iki temci
belirleyeni olduğu söylenebilir. Bunlar uyanıklık ve farkında olmadır.
Uyanıklık mekanizması da son tahlilde en üst zihinsel faaliyetlerin yürütüldüğü
yer olan beyin kabuğuna bağlıdır ve uyanıklık mekaniz-masımyürüten ağımsı
aktive edici sistemin be-ürlİ ölçülerde özerkliği (otonomisi) vardır. Farkında
olma için çevreden gelen bilgilerin bütünleştirilmesi, işlenip ayıklanması ve
gerekli tepkilerin düzenlenmesi, kısacası üst düzeyde zihinsel faaliyetlere
ihtiyaç vardır. Bütün bu faaliyetleri merkezi sinir sisteminin kumanda yeri
olan beyin kabuğu düzenler. Biyolojik bilinci meydana getiren uyanıklık ve farkında
olma yollarındaki engellemelere göre işlevlerde azalma ve bozulmalar ortaya
çıkar. Örneğin sağır bir kişinin işitsel nitelikteki bilgileri almasında
eksikler olacaktır. Biyolojik bilincin bu karmaşık yapısını alkollü içki alan
ve alkol alımını belirli bir süre içinde durmaksızın sürdüren bir kişideki
değişiklikleri izleyerek daha kolay anlayabiliriz. Alkollü içki alınmasının
ilk aşamalarında kişi, belli bir gevşeklik ve rahatlama hisseder, ancak
çevreden gelen uyaranlara tepki verme süresinde bir gecikme olur. Alkol
alınmaya devam edildiğinde kişi daha önce yapmaya çekindiği hareketleri
kolaylıkla yaparken konuşması peltckle-şir, hareketlerinde dengesizlikler
ortaya çıkar. Buraya kadar yapılanları biyolojik bilince göre ifade edersek,
yükselen kan alkol düzeyine bağlı olarak üst düzeydeki zihinsel faaliyetleri,
kişinin farkında olma yeteneğini düzenleyen beyin kabuğu işlevlerinin
yürütüİçmediği sonucuna varırız. Her şeye rağmen alkol alınır ve kandaki alkol
düzeyi daha da artarsa kişi uykuya eğilim duymaya başlar, ancak çevreden gelen
gürültü ve güçlü ışık gibi uyaranlarla uyarılabilir. Ardındanyalmzca ağrılı
uyaranlar verildiğinde gözünü açabildiği koma devresi ve sonra da hiç bir
uyarana cevap veremediği, ancak kalp çarpması ve soluk alıp verme gibi
uyarana İhtiyaç göstermeden kendiliğinden devam eden beyin sapı işlevlerinin
sürdüğü derin koma devresi gelir. Gerekli önlemler alınmazsa artık ölüm
beklenen bir durum olmuştur. Yine bu olanlara biyolojik bilinç açısından
bakarsak, bozulan beyin kabuğu işlevlerinden sonra daha aşağıda beyin sapında
bulunan uyanıklık mekanizmalarının da giderek artan şiddette bozulmaya
başladığını anlarız.
Psikolojide (ve
psikiyatride) ise, organizma ile çevre arasındaki etkileşim çok daha çetrefilli,
dolayısıyla bilinç kavramının kapsamı ve muhtevası çok daha değişiktir. Çünkü
psikoloji çevre ile etkileşimde bulunan organizmayı aynı zamanda birey olarak
görür ve bireyin etkileşim sırasındaki halet-i ruhiyesinî de hesaba katar.
Herşeyden önce organizmanın çevreden gelen bütün uyaranları algılama İmkanı
yoktur. Her birey kendi seçici dikkatiyle algılamak istediği uyaranlara
yönelir. Ya da ruhsal sıkıntı veya ruhsal çöküntü içinde bulunan bir bireyin
dikkatini belirli bir alana çevirmesinde güçlükler olabilecektir. Kişi
gelebileceğini düşündüğü bir bilinmez tehlike ihtimaline karşı sürekli tetikte
olma gereği duyacak, bu yüzden uykularını kaçırabilecektir. Ki§İlik yapıları,
bilinçlilik düzeyini belirleyen bir diğer etkendir. Mahcup, sıkılgan birisiyle
girişimci atılgan birisi; telkine müsait, her denileni yapan birisiyle kendine
güvenli, kararlı birisi arasında bilinç düzeyi yönünden farklar olması
muhtemeldir. Psikolojinin bilince bakışı konusunda hemen her ekolün değişik
görüşleri vardır. Fakat bilinç kavramına genel psikoloji teorisi içinde çok
özel ve önemli yer veren yan-lızca psikoanalitik ekoldür.
Sigmund Frcud’un
psikoanalitik teorisinde zihinsel süreçler de derinlikli bir yapılanma
gösterirler. Fakat bilincin biyolojik ele alınışından farklı olarak zihnin
yapı katmanları, merkezi sinir sistemindeki belirli anatomik bölgelere tekabül
etmezler. En derinde zihinsel süreçlerin en büyük bölümünü, aysbergin su
altındaki asıl gövdesini teşkil eden ancak hiçbir zaman farkcdilcmcyen
bilinçdışı bulunur. Bilinçdışinda yerleşmiş olan istek, dürtü, anı ve
yaşantılar sözle ifade edilemezler, kısmen sanat ürünlerinde kendilerini açığa
vurabilirler. Zihnin bilinçdışı katmanında tam bir kaos hakimdir, hiçbir
mantık ve kural geçerli değildir. Rüyalarda ve kavramla onun temsil ettiği
gerçek nesne veya durumun aynı sanıldığı küçük çocukların zihin işleyişlerinde
bu bilinçdışı süreçler etkilidir. Bİlinçdışının bilince en yakın olan bölümünde
yerleşmiş anı ve yaşantılar sözle İfade edilemezler, kısmen sanat ürünlerinde
kendilerini açığa vurabilirler. Zihnin bilinçdışı katmanında tam bir kaos
hakimdir, hiçbir mantık ve kural geçerli değildir. Rüyalarda ve kavramla onun
temsil ettiği gerçek nesne veya durumun aynı sanıldığı küçük çocukların zihin
işleyişlerinde bu bilinçdışı süreçler etkilidir. Bilinçdışımn bilince en yakın
olan bölümünde yerleşmiş anı ve yaşantılar ise bilinçli çabayla veya bazı
zamanlar kendiliklerinden farkedilebilir hale gelirler. Bu zihin katmanına
bilinçaltı adı verilir ve bilinçdı-şindan kısmen farkedilebilir olmasıyla
ayrılır. Bilinçaltı kavramı, gündelik dilde yanlış olarak çok sıklıkla
bilinçdışı yerine kullanılmaktadır. Bilinç ise bütünüyle farkına vanlan süreçlerin
yer aldığı zihnin en üst, fakat en küçük katmanıdır, aysbergin görünen
kısmıdır. Psi-koanalizc göre psikolojik bîlinçlilik için uyanıklık ve farkında
olma yeterli değildir. Zihinsel süreçlerin gerçeğe uygun, neden-sonuç ve yer,
zaman bağlantılarını da gözeten mantıklı işlemler olmaları gereklidir.
Psikolojik bilinç İle biyolojik bilinç arasındaki farkı §u Örnekle ifade
edebiliriz: Psikolojik rahatsızlığı nedeniyle büyüklük hezeyanları bulunan,
kendini cumhurbaşkanı sanan bir kimse dış uyaranları algılayabilecek
uyanıklığa, onları bütünleştirecek veya ayırdedcbilecck bir farkedişe ve bunları
yapmasını sağlayacak anatomik-biyolojik donanıma sahip olduğu için biyolojik
(tıbbi) anlamda bilinci kabul edilir. Fakat aynı kişi psikolojik anlamda daha
ziyade bilinçdışı zihinsel süreçlerin etkisi altında olarak değerlendirilir.
Bilinç faaliyetlerini
yapan İnsanın aynı zamanda topluluk İçinde yaşıyor olması, bilinç kavramına
sosyal bir boyut katmaktadır. Aynı bireyin değişik insan grupları içinde
yaşarken farklı özellikler gösterdiği gözlemlenmektedir, örneğin ergenlik
dönemi, delikanlılık diye ifade edilen neredeyse bütün gençlerin belirli
yaşantı ve davranış kalıplarıyla bilinmektedir. Gençliği taşkınlık ve kural
tanımazlık içinde geçen bir kimse erişkinlik yaşına ulaşmasıyla birlikte birdenbire
uyumlu, kurallara bağlı birisi olabilmektedir. Yine bazı siyasi veya kül-tik
kümelerde benzer düşünce ve tulumlara rastlanmaktadır. İnsanların bıyık
yapılarının bile düşüncelerini ele verdiği ülkemizde bu sosyolojik gözlemin
örneklerini bulmak çok kolaydır. 1978’de kültist lider Jim Jones’un ve
İzleyicilerinin toplu intiharları grup yaşantısının bireyin bilincine
etkisinin hangi noktalara ulaşabileceğini göstermesi açısından ilginçtir.
Belirli bir sosyolojik tabakanın benzer bilinç özellikleri gösterdiğini ileri
süren Kari Marks’ın “sınıf bilinci” kavramı bu anlayıştan
türetilmiştir.
Felsefede ise bilinç,
savunulan felsefi sisteme göre çok değişik anlamlara gelmektedir. Deneyciliğin
n.yüzyılın başında modern bilimin doğuşu ile sağlam bir zemine oturmasından
beri felsefede olgulara ve deney verilerine dayalı pozitivistik bir yaklaşım
hakimdir. Daha önceki felsefi sistemlerde bilinç, fiziksel dünyayı meydana
getiren maddî cevherden ayrı bir cevher olarak görülürken, deneyci ve
po-zitivist felsefeler tarafından beynin bir İşlevi olarak görülmektedir. Daha
doğrusu biyolojik bilimlerin ulaştığı sonuçlar onaylanmaktadır. Zaten
pozitivist felsefeler bugün bilimsel bulguları pekiştirmeye çalışmaktan başka
bir misyon kabul etmemektedirler. Ancak bilincin bu tarzda ele alınmasını ve
felsefenin görevinin modern bilimsel bulguları pekiştirmek olmadığım İddia
eden Varoluşçuluk, Ontoloji ve Yaşama Felsefesi gibi çağdaş felsefe akımları
da vardır.
Erol GÖKA Bk.: Benlik;
Bilinç Bozukluktan,