Nedir ?

Bilim Yaşam Üretim İlişkileri (Bilim ve Yaşam)

bilimteknoloji/bilimveyaam BİLİM, TOPLUMSAL YAŞAM VE ÜRETİM İLİŞKİLERİ.

Bilim, insanın örgütlü olarak geliştirdiği, bireysel ve toplumsal bir etkinliktir. Bu etkinliğin gelişimi, sürekli olarak, toplam toplumsal etkinliğin de bir parçası olmuştur. Daha açık bir biçimde şöyle diyebiliriz: Bilim sosyo-ekonomik bir alt yapının ürünü olan, bireyleri tek tek ve toplu olarak etkileyen, örgütlü olsun olmasın, bir ideolojik yapıyla bağlara sahiptir.

Bilimin içeriğinde çok önemli paya sahip olan soru yöneltme, anlama çabası ve insan yaşamını kolaylaştırmak amacıyla doğayı sistemleştirme işi, tarihin farklı dönemlerinde değişmek koşuluyla, yukarıda belirtilen ideolojik etkilerinden kopuk bir biçimde gelişmemiştir. Doğayı kavramlaştırmada var olan toplumsal etkinin izlerini birçok bilim adamının gelişiminde gözlemleyebiliriz. Kepler’ in ‘doğayı mükemmelleştirmesi’ daha açıkçası; tanrının mükemmelliğinin doğaya yansımış ifadelerini bulmak isteyişi, onun eliptik gezegen yörüngeleri karşısında şaşkınlığa düşüp aynı deneyleri çembersel yörüngeleri bulmak amacıyla yıllarca tekrar etmesine yol açmıştır.

Bu koşullar altında, bilim üretiminin, bilimin sistemleşmesi, öğretimin örgütlenmesi süreçlerinden yoğun olarak etkilenmesiyle birlikte, toplumun verili ekonomik sistemiyle ilişkisi, bilimin yapısına dair önemli etkilere sahiptir. Bilim her dönemde, anlama ve doğayı sistemleştirme bileşenlerinden; uygulamalı ve kavramsal bilimlerin diyalektik bir birlikteliğinden ibarettir, bu bileşenlerin herhangi birinden değil. Üretim ilişkilerinin, bilimin üretim sürecinin bileşenlerinin öne çıkarılma derecesindeki etkisi yanında, karmaşıklaşan toplumsal yapının farklı ürünlerinin, örneğin salt eğitim sisteminin yapısının, dini veya kültürel yapının, üretim ilişkileriyle organik bir bağ içinde bilimin yapısında meydana getirdiği etki unutulmamalıdır.

Bu bakış açısının bilimin tanımına, gelişim sürecindeki ‘anlama’ olgusuna, bu olgunun ortaya çıkışındaki atılıma dayandığı ve buna paralel olarak sistemin çizdiği çizginin dışına adım atarken, kişisel olarak bilim insanının toplumun belirleyici etkenlerinin olabildiğince dışında hareket etmesi gerektiği anlamına geldiği görülmelidir. Her yönden tabularını yıkan bir kavrayışın yansımasıdır, bilim.

Burada anlatılmak istenen, insanın bakış açısının toplumun yapısının etkisini hiçbir şekilde hissetmediği değil, aksine bilim insanının zihinsel sürecinin çok daha karmaşık ve birbirinden farklı, yani dönemsel olarak etkileri değişen faktörlerin izlerini taşıması, fakat doğrudan onlar tarafından belirlenemez oluşudur. Bilimsel bakış açısı, onu üretenin kendisine ait bir kavrayışın ürünü olmadığı sürece, gelenekselleşmeye mahkûmdur. Bu bakış açısının bilim tarihinde uygulanışı ve buradan yola çıkarak günümüz gençliğinin, bilimle ilişkisine temas etmek, konuyu netleştirecektir.

TARİH BOYUNCA KAVRAMSAL VE UYGULAMALI BİLİMLER

Bilim ve tarih arasındaki ilişkiye baktığımızda, ilk önümüze çıkacak olan, anlamlı ve sistemli olarak ele alınmaya başlandığı ilk uygarlıklarda bilimin, doğayı anlama çabası olarak dönemin filozoflarının epistemolojisinin kaynaklarından biri olduğudur. Üretim ilişkilerinin karmaşık yapılara sahip olmadığı bu dönemde, bilim insanının zihinsel altyapısını, doğayı kavramlaştırmasındaki sistematiği belirleyenin daha çok kendi birikim ve inisiyatifi olduğu görülür.*

İşbölümünün basitliği ve doğaya hakim olma yetisinin eksikliğinden dolayı, bilimin, toplumun üretim ilişkileriyle dolaysız bir temasa sahip olmayışının; ileri dönemlerde önem kazanacak olan uygulamalı bilimlerin, bu dönemde henüz bir varlık gösterememesine sebep olduğu söylenebilir. Bu dönem boyunca bilimde, kültürel ve sosyal yapının etkisi önemli yer tutmaktadır. Üretim ilişkilerinden apayrı düşünülemeyecek olan bu etkenlerin, bilim öğretimi sistemli bir hale gelene kadar etkisi daha yoğun olmuştur. Buradan çıkarılacak sonuç; üretim ilişkilerinin ve insanın sosyoekonomik varlığının, tarih boyunca belli başlı kişilerin zihinsel süreçleriyle bağlantılı olarak geliştiği, bu ikisinin birbirlerinden kopuk olmadığı ve birbirlerinin basit birer altkümesi olamayacağıdır.

Bilimin giderek hayatın daha fazla alanına daha güçlü bir etkide bulunmaya başladığı, bilimlerde bir atılımın gerçekleştiği 17. ve 18. yüzyıllarda, ekonomik ilişkilerin karmaşıklaştığı, eğitimin kurumsallaştığı, dinin etkisinin kırıldığı gözlenir. Bu dönem, aynı zamanda, sermayenin kârını artırma güdüsü üzerinde şekillenen bir toplumsal sistem olan kapitalizmin, insanı makinenin bir uzantısı haline getirmeye başladığı dönemdir. Bunun bilim alanına yansıması olarak da, özellikle 19. yüzyıl, daha önce görece bir varlık gösteremediği söylenebilecek uygulamalı bilimlerin “şahlanışına” tanık oldu.

20. yüzyılda üretimin artışı ve bu artışa paralel olarak, sermayenin kalifiye eleman ihtiyacı sonucu, üniversitenin eğitim sisteminin kontrol altına alınması önem kazandı. Üniversitenin eğitim programının doğrudan sistemin kendini üretebilmesi ekseninde odaklanması, kimi zaman, üniversitenin toplumsal düzenle ilişkileri içinde biraz “kendiliğinden”, kimi zaman da planlanarak ve tam olarak sonuçlarının farkına varılarak gerçekleştirildi. Bunu ‘en kötü olanı’ izlemeye başladı; tek alternatifin zaten mevcut sistemin eğitimde, bilimde, üretim ilişkilerinde sürerliliği olduğu yanılsaması. İnsanın yapısına ait bir özelliği, bu ortamda zararlı bir görev üstlendi; olan bitenin birikerek hayatı zorlar seviyede sorun olmaya başlamasından önce, bu birikimlerin sorgulamasını yapmayışı, yani alışkanlık kazanması.

Tüm toplum, küçük yaşta başlayan bu sistemli aptallaştırma sürecinin, eğitim sisteminin, yaratması muhtemel sorunlar meyvelerini vermeden, ona dur demeyecek gibiydi. Tabii ki bu soyut bakış açısı pek gerçeği yansıtmamaktadır. Çünkü, eğitim sistemi hayattan kopuk bir olgu olarak tasvir edilemez. Bilimde, insanın insan olmasının tüm farklı unsurlarının içinde gerçekleşen bunalımla ve kendi bunalımının katkısıyla, kendi alternatifini tüm bileşenleriyle yaratmanın savaşımı başladı. Bilimin en çok kavrandığı ve eğitimin sonuçlanacağı kurumda başlamalıydı bu başkaldırı, öyle de oldu, üniversitede alternatif bilim kavrayışının mücadelesi baş gösterdi.