BİLGİ
BİLGİ
Bilgi en genel anlamda
bilincin bir nesneye yönelik kavrama faaliyeti demektir. Bunun dışında genel
kullanımda bir inancı belirtmek, bir dilekle bulunmak ya da bir görüşü belirlemek
için de kullanılır. Bir anlamda bazı düşü-nürve araştırmacılar bilgi kavramının
tanımlanamaz bir kavram olduğunu, dolayısıyla bilgi olmayan bir şeyden
bilginin üret ilemeyeceğini bile İleri sürmüşlerdir. Bununla birlikte bilgi
kelimesi, bir yandan bilmek eylemini ve bilinen nesneyi gösterir, öte yandan
bir şeyin zihinde biçiminin oluşumunu anlatır. Çünkü bir Şeyin zihinde biçimi
oluşmadan o şey bilgi haline gelmez.
Felsefe ve psikoloji
anlamında bilgi, genel olarak önermeler şeklinde ifade edebilme ya da bir
önermenin doğru olduğunu veya olabileceğini bilme durumudur. Bu bakımdan bilginin
dilin varlığını gerektirmesi, onun sadece
söze dayak önermelerle
ifade edilebileceğini düşündürmez. Kaldı ki, bir kimsenin herhangi bir şeyi
bildiğini ileri sürmesi, o şeyi her zaman bildiği anlamına da gelmez, çünkü o
şeyi doğru bilmediği veya yanlış bildiği önermeyi ifade etmesi de mümkündür. Bu
bakımdan doğruluğu, daha açık söyleyişle nesnesine uygunluğu İsbat edilen ve
yeterli derecede temel-lendirilen önermeler bilgi olarak tanımlanabilirler.
Nitekim mantıkçı pozitivistlerden Alf-red Ayer bilginin varlığından
sözedebilmck için, bilindiği ileri sürülen şeyin doğruluğunu, ileri süren
öznenin Önermesinin doğruluğundan şüphe etmemesini ve bunda haklı olmasını
gerekli ve yeterli görür. Kısacası mantık açısından bilgi, yargılarımızın
gerçeklik ile uygunluk halinde bulunduğunu belirtir. Fakat psikoloji
açısından bilgi nesnelerin duyular ve anlayış gücü tarafından kavranmasını ve
tanınmasını sağlayan ruhsal faaliyet demektir ki, böylece mantıktakinden
farklılık gösterir.
Bilgi zihnin temel
eylemi olduğuna göre kavramlara, tasavvurlara göre tasnifi yapılabilir. Buna
göre duyulur bilgi (mahsus bilgi) duyuların bilgisidir. Akli bilgi ise, akıl
aracılığıyla elde olunan bilgidir. Başka söyleyişle bir sezgisel bilgiden bir
de düşünce bilgisinden söz edilebilir. Birincisinde nesnenin doğrudan doğruya
görülüşü ve özne tarafından sezilişi sözko-nusudur, yani bir şeyi doğrudan
doğruya, aracısız bilmelidir ki, o şeyi görmek sureliyle bilmek böyledir.
Bunu bugün duyulur bilgi şeklinde nitelendiriyoruz. Bunun doğrudan verileri
akıl ve bilinçtir. Buna karşılık aklî bilgide üzerinde işlenilmiş, deliller ile
İsbatlanmış, düşüncenin işlemleri sürecinde, özellikle akıl yürütmeden elde
edilmiş bilgi meydana gelir. Ayrıca soyutlanmış bilgiden de sözcdilebİlİr ki,
bunda bir şeyi onun biçimi olan diğer birşey aracılığıyla bilme vardır. Bir de
upuygun bilgi (adequate knowlodge, marifet-i tamme) vardır kî, burada zihin
açısından bakıldığında bilinen şeyde müphem ve karışık hiçbir şey bırakmayan
ve o şey açısından bakıldığında da uygulandığı gcrçcklcvarolan şeylerden
hiçbirşe-yî kendi dışında bırakmayan bilgi sözkonusu-dur. Descartes’a göre
ancak Taıın’nın bildsi
lam ve mükemmeldir.
Çünkü bir bilginin “lam ve mükemmel olması için, bilinen şeydeki
özelliklerin tümünü ve her birini kapsaması gerekir… Bütün şeylerin tam ve
mükemmel bilgisine sahip olduğunu bilen ancak ve yalnız Tanrı”dır.
Platon değişmez ve
külli (evrensel) hakikatin kavranmasını sağlayan teorik veya soyut bilgi İle
insan faaliyetinin belirlenmesini amaçlayan somut görevlerin çözümünü
üstlenmiş pratik bilgi olarak nitelenen lek/tne (zanaat veya beceri)yi
birbirinden ayırmıştır. Aynı bağlamda Aristoteles ise, Platon’da olduğu şekilde,
ahlaki davranış kurallarının bilgisini ihtiva eden tekfıne’yi, bir nesnenin
üretilmesi esnasında izlenen kuralların bilgisiyle, yanibeceriy-le
sınırlandırmış, insan faaliyetini yönlendiren ahlaki esasların bilgisini
basiret kavramıyla karşılamaya çalışmıştır. Nitekim basiret, bugün için,
insanın ahlaki yargılarının değerini ve yapısını konu edinen etik (ahlak
felsefesi) alanında görülmektedir.”Oysa tekhne kavramı güzel sanatlardan
teknik bilgilere kadar geniş bir alan içinde insanın üretme faaliyetinin de
dayandığı yapıları araştıran dallar içinde ele alınmaktadır. Böylece
Aristoteles bilgi tekime ve basiret kavramları altında bilgi türlerini sınıflandırmış
ve bu duru eğitim faaliyetinin konusunu meydana getirmiştir.
Bilginin bu üçlü
ayrımı Kant’ta üçyctcnckle, duyarlık, anlık ve akılla ilişkili kılınmıştır ki,
ona göre, “Bütün bilgimiz duyularla başlar, duyulardan anlığa geçer ve
akılda tamamlanır. Duyusal sezginin maddesini (konusunu) işlemeyi ve onu,
düşünmenin en yüksek birliğine ulaştırmayı sağlayan akıldan” (Saf Aklın
Eleştirisi) daha üstünhiçbiryeteneğimizyoktur.
Bir başka açıdan
bilginin üç türlü derecelenmesinden sözedilebilir: a) Düzensiz bilgi: Mahiyeti
itibariyle dağınık ve değişken nitelikli bilgi; b) Bilimsel bilgi: Bir
düzenleme ve tasnifi yapılarak sayısını azaltmak suretiyle olayları açıklamaya
çalışan ve kesinlik ifade eden bilgi. Küllidir ve Özel bir elde etme yöntemi
vardır; c) Felsefi bilgi: Özellikle sentetik olup öncelikle bilimler
felsefesi, sonra da salt felsefe ya da metafizik bilgisidir. İnsan ruhunun
tümtüm sorularına veya ihtiyaçlarına karşılık bulmaya çaba gösterir.
Stoacılar düzensiz
bilgiyi, kendisinde her şeyin dağılıp saçılmasına, uçup gitmesine uygun açık
bir ele, bilimsel bilgiyi yarı açık yarı kapalı ele, felsefi bilgiyi de kapalı
ve iki avucu da iyice yumulmuş ete benzetirler.
İsmail KILLIOĞLU
Bk.: Bilgi
Sosyolojisi, Bilgi Teorisi