Tarih

Beytülahim Nerede, Tarihi, Özellikleri, Hakkında Bilgi

Beytülahm, Kudüs’ün güneyinde Hz. İsâ’nın doğum yeri kabul edilen ve hıristiyanlarca ziyaret merkezi olarak tanınan şehir.

İbrânîce’deki asıl adı, “ekmek evi” an­lamına gelen Beytlehem’dir. Arapça’da ise bu terkip, Beytülahm şeklinde ifade edilmiştir. Kelime Batı dillerinde ve hiristiyan kutsal kitabında Bethleem şek­linde yer almaktadır.

Beytülahm Kudüs’ün 8-10 km. kadar güneyinde Yuda bölgesinde, denizden yüksekliği 800 m. olan bir şehirdir. Tel Amama tabletlerinde (m. ö. XIV. yüzyıl) Bit ilu Lahama (Lahmu) şeklinde geçmek­tedir ki “tanrı Lahama’nın evi” demek­tir. Lahama Ken’ânîler’in bereket tanrısıydı. Şehrin bereketli ve verimli toprak­lar üzerinde bulunması sebebiyle bere­ket tanrısı Lahama’ya nisbet edilmesi muhtemeldir. Buraya “bereket evi” anla­mında Beyt-Efrat da denilmektedir. Ay­rıca Filistin’in Galile bölgesinde Nazareth’e (Nasıra) yaklaşık 11 km. mesafe­de aynı adı taşıyan bir şehir daha vardı.

Yahudi kutsal kitabında Hz. Ya’kûb’a oğlu Bünyâmin’in annesi Rahel’i (Rachel-Râhile) gömmesi söylenen yer Beytülahm’-dir. Beytülahm bazı komşu şehirlerle birlikte Yahuda kabilesinin merkezi oldu. Orada Yahuda ve karısı Tamar’dan doğma, Perets’in soyundan olduklarını ileri süren bir kabile yerieşmiş, Hz. Dâvûd’un babası Yesse de onların neslin­den gelmişti. Rut kitabında anlatıldığına gö­re Hâkimler devrinde Beytülahm, ekilip biçilmeye elverişli tarlaları bulunan bir yerleşim yeri idi. Mika’nın hikâyesinde Levi soyundan olduğu bildirilen genç ile Hâkimler kitabında sözü edilen câriye bu şehirden gelme idi. Dâvüd ve onun asker akrabala­rı bu şehirde doğmuş, Samuel Davud’a burada kutsal yağ sürerek onu krallı­ğa hazırlamıştı, Sa­muel döneminde Beytülahm önemli iba­det merkezlerinden biriydi, Saul’ün idaresinin sonunda şehir bir müddet bir Filistî garnizonu oldu. Hz. Davud’un Filistîler’le savaşırken, “Keşke biri Beytülahm’de kapının yanındaki ku­yudan bana su içirse” dediğinde üç yiğit askerinin suyu alıp gelmesiyle ilgili kut­sal kitap anlatımı o zaman şehrin müs­tahkem olduğunu göstermektedir. Ayrıca Hz. Süleyman’ın oğlu Rehoboam da Kudüs’ü korumak gayesiyle diğerleri yanında Beytülahm’i de tahkim etmişti. Sür­günde Bâbil’e götürülen Beytülahmliler sürgünden sonra yine aynı şehre dön­düler ve Bar Kohba isyanına kadar burada otur­dular. Ancak 135’te Bar Kohba’nın ordu­sundan geriye kalanların kökünü kazı­mak için orada bir Roma garnizonu ku­ruldu. Daha sonra Beytülahm’e putpe­rest bir topluluk yerleşti. Bunlar Adonis adına şehrin kenarındaki koruda bir de tapınak kurdular.

Hıristiyan geleneği İnciller’deki “Dâvûdoğlu” ifadesine dayanarak Hz. İsa’nın da Hz. Dâvûd gibi Beytülahm’de doğdu­ğunu kabul eder. Müslüman coğrafyacılara göre de Hz. îsâ burada doğmuştur. An­cak bu konuda İnciller’de verilen bilgiler dolayısıyla hıristiyan araştırmacılar ara­sında görüş ayrılıkları ortaya çıkmıştır. Matta ve Luka İncilleri’ne göre îsâ bu­rada doğmuştur. Markos ve Yuhanna İncilleri’nde ise bu hususta bir açık­lık bulunmamakta, sadece îsâ’nın Galile’den geldiği belirtilmektedir. Bu bilgiye dayana­rak bazı hıristiyan yazarlar îsâ’nın do­ğum yerinin Galile’nin Nasıra kasabası olduğunu ileri sürmüş­lerdir. Guignebert, Nâsıra’nın 11 km. kuzeyinde Beytülahm adını taşıyan baş­ka bir yer daha olduğunu hatırlatarak Hz. îsâ’nın milâttan önce 4’te orada doğ­duğunu söylemektedir. Bu yerleşim yerinden bugüne bir şey kalma­dığı da belirtilmektedir. Matta İncilİ’nde, Beytülahm’de îsâ doğduğunda münec­cimlerin doğudan Kudüs’e gelip Kral Hirodes’e onun doğduğunu haber verme­leri üzerine kralın Beytülahm ve civarın­da iki yaşının altındaki bütün erkek ço­cukları öldürttüğü, ancak İsâ’nın Mer­yem ve Yûsuf tarafından Mısır’a kaçırı­larak kurtarıldığı anlatılır (Bab 2). Luka İncilİ’nde Nâsıra’dan Beytülahm’e Yûsuf ile gelen Hz. Meryem’in bir hanın yemli­ğinde îsâ’yı doğurduğu, bu kutlu doğu­mu ve îsâ’nın kurtarıcılığını melekler­den Öğrenen çobanların hana gelerek kundaktaki îsâ’yı gördükleri ve melek­lerin müjdesini oradakilere bildirdikleri ifade edilir (2/4-19].

İik hıristiyanların Beytülahm’i Hz. İsâ’nın doğum yeri olarak görmeleri, Mikadaki (5/2) Mesih’le ilgili şu anlatıma da­yanmaktaydı: “Ve sen, Yahuda binleri arasında bulunmak için küçük olan Beyt-Lehem Efratal İsrail üzerine hükümdar olacak adam bana senden çıkacak; ve onun çıkışı eski vakitten, ezelî günler­dendir.” Doğumun ilk defa “şehrin do­ğusundaki bir mağarada” gerçekleştiği şeklinde açıklanması, Justin Le Martyr’e (ö. 165) kadar geri gider. III. yüzyılda Origene’den itibaren mağaranın yeri şimdi­ye kadar aynı kalmıştır. II. yüzyılda Betülahm Roma İmparatoru Hadrian ta­rafından tahrip edilmişse de Konstantin’in imparatorluğunun başlangıcında imparatorun annesi Helene mağaranın üzerine “İsâ’nın Do­ğum Günü Kilisesi” veya “Meryem Kili­sesi” diye adlandırılan bir kilise yapımı­nı başlatmış 1326], bu kilise oğlu tarafın­dan 333’te tamamlanmıştır. Kilise Bi­zans idaresine baş kaldıran Sâmiriler ta­rafından tahrip edilmiş (529), ancak da­ha sonra Justinien onu bugünkü şekliy­le yeniden yaptırmıştır. Binanın cephe­sinde girişin üst kısmında İsa’nın do­ğumu ve Doğu’nun krallarının ona tazi­mi tasvir edilmiştir. Beytülahm 614’te İranlılar’ca zaptedildiğinde, bu tasvirin insanları Doğu kıyafetiyle göstermesi dolayısıyla, yapıya dokunmamaları isten­miştir. V. yüzyılda meşhur hıristiyan ilâ­hiyatçısı Jeröme (ö. 420) bu şehirde yer­leşmiş ve orada bir de manastır yaptır­mıştır. Jeröme kutsal kitabın Latince tercümesi Vulgat’ı hazırlarken şehre ya­kın köylerde yaşayan yahudi bilginlerin­den faydalanmıştır. Beytülahm’deki ki­lisenin altında, Jeröme’un içinde yaşa­dığı söylenen küçük bir mağara hâlâ zi­yaret edilmektedir. Beytüiahm’de Je-röme’dan başka birçok hıristiyan azizi yaşamış ve orada manastırlar kurmuş­lardır. Daha sonraki dönemlerde misyo­nerler buraya akın etmiş, çeşitli hıristi­yan mezhepleri çok sayıda kilise ve ma­nastır, okul ve yurt yapma yarışına gir­mişlerdir.

IV. yüzyıldan itibaren hıristiyanlarca kutsal bir ziyaret yeri sayılan, aynı za­manda Hz. Dâvûd ve Hz. Süleyman’ın mezarlarının da burada Hz. İsâ’nın doğ­duğu mağarada bulunduğuna inanılan (yahudiler Hz. Davud’un mezarının Kudüs yakınındaki Siyon dağında olduğunu ka­bul ederler) Beytülahm’de ayrıca hem yahudiler hem hıristiyanlar hem de müs-lümanlarca mübarek bilinen Râhile’nin türbesi gibi kutsal yerler de vardır. Müslümanlar, Hz. Ömer’in 636’da Kudüs’ün fethi için yaptığı yolculuk sırasında Bey­tülahm’de namaz kıldığı yerdeki mihra­bı ziyaret ederler. Kur’ân-ı Kerîm’de ge­çen Meryem kıssasında sözü edilen olay­ların Beytülahm’de geçtiğine inandıkla­rı için şehir onlarca da mübarek kabul edilir. Aslında Kur’an’da Beytülahm adı hiçbir yerde geçmez. Nesâfnin kaydet­tiği bir hadiste ise Beytülahm Hz. İsâ’nın doğduğu yer olarak belirtilir (“Şalât”, 1). Meryem sûresinde Meryem’in Hz.İsâ’ya hamile kaldığında uzak bir yere çekildi­ği, doğum sancıları sırasında bir hurma ağacına dayanmak zorunda kaldığı, bu ağaçtan hurma alıp yemesi için dalını silkelemesi emredildiği açıklanmaktadır (Meryem 19/22-26). Çevresinde hurma ağacı bulunmadığından Beytülahm’de geçen bu olay, Meryem’in temizliği ve if­feti dolayısıyla dayandığı ağaç kütüğü­nün bir mucize eseri olarak meyvelendirildiği ve ona lutfedildiği şeklinde yo­rumlanmıştır.

Beytülahm müslümanların Kudüs ve çevresini almalarından itibaren bir za­rar ve hasarla karşılaşmadı. Haçlı sefer­leri sırasında şehir savaşsız Haçlılar’ın eline geçti (1099]. Kudüs’ün ilk Haçlı kral­larından
1. Baldvvin ve II. Baldvvin Bey­tülahm Kilisesi’nde taç giydiler. Haçlılar şehirde bir de hisar yaptılar (bu hisar, Beytülahm’deki hıristiyanlar ve Hebron’-daki müslümanlar arasındaki savaşlar sı­rasında 1489’da yıkılmıştır). 1110’da burada bir piskoposluk oluşturuldu. 1187’de Selâhaddîn-i Eyyûbî Filistin’i fet­hettiğinde Beytülahm de müslümanla­rın eline geçmiş oldu. Ondan sonra ge­çici bir süre şehir Yafa Antlaşması “yla hıristiyan la ra bırakıldıysa da daha son­ra yeniden müslümanların eline geçti. Memlükler’den sonra 1516’dan itibaren 1917 yılına kadar kesintisiz olarak 401 yıl Osmanlı Türkleri’nin hâkimiyetinde kaldı. Bu süre içerisinde Beytülahm Kili­sesi varlığını korudu. Zaman zaman Av-rupa’daki hıristiyan krallar bu kilisenin bakım ve onarım işlerine yardımda bu­lundular. Ancak Beytülahm’deki farklı hıristiyan cemaatlerin arasındaki müca­deleler kilisenin zarar görmesine yol aç­tı ve milletlerarası sürtüşmelere sebep oldu. Kiliseden 1847’de çalınan gümüş yıldız Kırım Savaşı’nın çıkmasında rol oy­nayan etkenlerden biridir. Bütün bu du­rumları göz önünde bulunduran Türk idareciler, kiliseyi çeşitli hıristiyan cema­atleri ve onların âyin düzenlerine göre bölümlere ayırmaya mecbur kaldılar ve bu uygulama günümüze kadar devam etti.

1948’e kadar Beytülahm’de nüfusun çoğunluğunu hıristiyanlar oluşturmak­taydı. Bu tarihte İsrail’den kaçan Arap göçmenlerin buraya sığınmasıyla durum değişti. 1967’de Beytülahm’i İsrail sa­vaşsız olarak işgal etti. 1973’te şehirde aynı adı taşıyan bir üniversite kuruldu. Şehrin nüfusu 1978’de 9000’i Filistinli mülteciler olmak üzere 34.000 idi. Bu sayı 1980’de 25.000e düşmüştür. Bey­tülahm ve üç ilçesinde müslümanlardan başka Roma Katolik. Grek Ortodoks. Süryâni Ortodoks, Süryânî Katolik ve Mel-kitler dışında çeşitli Protestan mezhep­leri. Maruniler ve hıristiyan Ermeniler vardır. Öte yandan şehir, özellikle Hz. îsâ’nın doğumu (Christmas) kutlamala­rında (Latin Katolikieri’nde 24-25 Aralık’ta, Ortodokslar’da 6-7 Ocak’ta, Ermeniier’de 19-20 Ocak’ta) birçok hıristiyan tarafın­dan ziyaret edilmektedir.

Diyanet İslam Ansiklopedisi