Tarihi Eserler

Berkuk Külliyesi Tarihi, Mimari, Özellikleri, Hakkında Bilgi

Berkuk Külliyesi, Memlûk Sultanı Berkuk’un (ö. 801/1399) Kahire’de yaptırdığı külliye.

Kahire’nin surlarla çevrili eski yerleşim merkezinin Nehhasîn bölgesinde Muiz-Lidînillâh caddesinde, Sultan Nasır Muhammed tarafından yaptırılmış Nâsıriyye Medresesi’nin yanında bulunmakta­dır. Nesih hattıyla yazılmış bir şerit ha­linde cepheyi boydan boya kaplayan ki­tabesinden anlaşıldığına göre banisi, Mı­sır’da Çerkez asıllı Memlükler’in hâkimi­yetini başlatan Sultan Ebü Saîd Berkuk’tur. Kü’liye bu devrede Kahire’de yapı­lan ilk ve en büyük külliyedir. Berkükıyye adıyla anılan ve bir cuma camii, tür­be, dört mezhebe göre ayrı ayrı eğitim yapılan dört eyvanlı bir medrese ile bir hankahtan meydana gelen bu büyük kül­liyede müştemilât olarak ayrıca medre­se hocaları için devamlı ikamete mah­sus odalar, 125 talebe ile altmış sûfîyi barındıracak hücreler, mutfak ve ahırlar yer almaktadır. Binanın çeşitli yerlerin­de bulunan kitabelerden külliyenin 786-788 (1384-1386) yıllan arasında yapıldı­ğı anlaşılmaktadır.

Genişliği 50 m., derinliği 80 m. kadar olan yapının cepheden itibaren birinci bölümü yüksek, göz alıcı bir giriş, arka­sındaki koridor üzerinde yer alan ba­zı odalar ve dört eyvanlı açık bir sahn ile girişin sağ tarafında cepheye paralel olarak yerleştirilmiş cami ve türbeden meydana gelmektedir. Yapının ikinci bö­lümü ise hankah kısmından ibarettir. Burada salonlar, derviş hücreleri, mut­fak ve ahırlar gibi diğer müştemilât yer alır.

Cephe duvarı altlı üstlü bir sıra pen­cere ile zenginleştirilmiştir. Alttaki pen­cereler dikdörtgen, üsttekiler ise sivri kemerli ve tahta kafeslidir. Kıble duva­rının sol köşesinde, cepheden 2,30 m. kadar dışarı çıkıntı yapan 10 m. genişli­ğinde ve cephe yüksekliğindeki ana gi­riş istalaktitlerle nihayetlenen girintili bir aynalığa sahiptir. Hendesf geçmeler­le süslenen bu girişin tezyinatında renkli mermer ve alçı kullanılmıştır.

Çok daha küçük Ölçüde olmasına ve İstalaktitlerle çevrili taş bir kubbeye sa­hip bulunmasına rağmen giriş kısmı Sul­tan Hasan Camii’nin bir taklididir. Por-tal girintisi geometrik mermer dolgulu geniş bir dikdörtgen döşemeyle süslen­miştir. Külliyenin hendesî yıldız süslemeli orijinal bronz kapısı halen yerinde­dir. Kavisli giriş bir koridor aracılığıyla çapraz planlı iç kısma uzanmaktadır. Ke­merli koridorun sol tarafında artık yerin­de bulunmayan kafesli ahşap bir kapı ar­kasında su testilerini soğuk tutmak için yapıldığı anlaşılan bir girinti mevcuttur. Avluya bakan dört eyvan dört büyük ve sivri kemere sahiptir. 17,60 x 14,70 m. ölçüsündeki dikdörtgen hacimli ibadet mekânı, üç bölümden meydana gelen ah­şap bir tavanla örtülmüş üç kısımdan ibaret olup yan geçitlerden daha geniş olan ortadaki kısım, her iki tarafta bu­lunan birer çift granit sütunun taşıdığı kemerlerle ayrılmaktadır. Mihrabın önün­deki mekânı örten rengârenk hendesî motifler, göz kamaştırıcı boya ve yaldız­larla süslü bu tavan yakın zamanda res­tore edilmiştir. Tavanın altında Fetih sü­resinin 1 -7. âyetlerinden meydana ge­len nesih hattıyla yazılmış bir yazı şeridi vardır. Kemerlerin üstünde ise Bakara sûresinin 144-149. âyetleri taşa oyula­rak yazılmış nesih hattıyla bir şerit ha­linde dolanır. Kıble duvarı, renkli mer­mer dolgulu bir mihrap ile yine aynı tek­nikle renkli mermerlerle yapılmış hen­desî motiflerle süslenmiştir.

Mescidin kıbleye göre sol tarafında yer alan bir kapı, taş platformlu bir antre aracılığıyla kubbeli türbeye açılmakta­dır. Kenarı 10,50 m. kare şeklinde bir mekân olan türbenin ortasına mermer sanduka yerleştirilmiş, kubbe duvarına ise mihrap nişi açılmıştır. Türbe boyalı ve yaldızlı ahşap pandantiflere, çok renkli mermer gömme süslemelere ve renkli camlarla süslenmiş alçı pencerelere sa­hiptir. Türbenin orijinalliği ve eşyalarının bir kısmı korunmuştur. Türbe kubbesi orijinal değilse de eski özelliklerini kıs­men de olsa aksettirmektedir. Ahşap ve alçıyla yapılmış İlk kubbe XIX. yüzyılda çökünce yerine şimdiki tuğla kubbe in­şa edilmiştir. Türbenin zemini sade, fa­kat Kahire’deki Sarkıtmış Türbesi (1356) ile Yûnus ed-Devâdar Türbesi’nde (1382) görülen bir özellik olarak tabandaki istalaktitli kornişe sahiptir. Buradaki kor­niş, bu türün ayakta kalmış en son ör­neği olması bakımından önemlidir.

Türbenin arkasında yer alan yaklaşık 4,50 m. X 4,50 m. ebadındaki ve üstü taş kubbeyle örtülü kare mekân külli­yenin kütüphanesi olarak kabul edilmek­tedir.

Türbenin yanında bulunan ve türbe kubbesiyle bir bütünlük gösteren sekiz­gen minare üç bölümden meydana ge­lir. Minarenin birinci bölümünde, sekiz­genin her cephesinde yarısı duvara gö­mülü sütuncuklar, bunların taşıdığı kı­rık kemerler ve dört tezyinf şerefe (şür-fe) vardır. İkinci bölümü taşa ak mermer kakma olarak gerçekleştirilmiş kesişen daireler biçimindeki gövde üstü süslemeleriyle dikkati çeker. Bu tarz muhte­melen Kalavun Minaresi’nin üstündeki kesişen kemerlerden ilham alınarak ya­pılmış olmalıdır. En üst bölüm ise şere­feden itibaren sekiz sütunçeye oturtul­muş armut şeklindeki tepelik ile son bul­maktadır.

Avlunun ortasındaki şadırvan, Sultan Hasan Camii’ndekine benzer bir tarzda sekiz mermer sütun üstüne oturan so­ğan biçimi ahşap bir kubbeye sahiptir. Kaynaklarda Sultan Berkuk’un, caminin açılışında şadırvanı şerbetle doldurtmuş olduğu ve cemaate de şekerlemeler da­ğıtıldığı kaydedilmiştir.

Dört medreseye dört ayrı giriş yapıl­mış ve bunların üst kısımları zikzak oy­malı kemer taşlarıyla yuvarlak bir kemer oluşturacak biçimde ortaya konmuştur. Talebelerin bugün yıkılmış olan barınma mekânları iç geçitler üstüne açılmıştır.

Berkuk Külliyesi gerek mimari gerek­se tezyinî unsurları itibariyle devrinin en önde gelen âbideleri arasında ayrı bir yere sahiptir. Ekseri bölümleri sağ­lam olmakla beraber bakıma olan ihti­yacı devam etmektedir. Mutfak, talebe hücreleri gibi müştemilâta ait yıkılmış kısımlarının da aslına uygun olarak ih­yası suretiyle Memlûk devri eserleri ara­sındaki mümtaz yerini tekrar kazanma­sı mümkündür.

Diyanet İslam Ansiklopedisi