Tarih

Berid Nedir, Ne Demek, Teşkilatı, İslam Devletlerinde Berid Hakkında Bilgi

Berid, İslâm devletlerinde istihbarat ve posta teşkilâtına verilen ad.

Kelimenin aslı hakkında değişik gö­rüşler vardır. Latince “posta hayvanı” mânasındaki veredustan geldiğini iddia edenler bulunduğu gibi Arapça olduğu­nu veya Farsça “kesik kuyruklu” anla­mına gelen bürîde-dümden alındığını söyleyenler de vardır. Zira İranlılar di­ğer hayvanlardan kolayca ayırt edebil­mek için posta hizmetindeki hayvanla­rın kuyruklarını keserlerdi. Berîd kelime­si “süvari, postacı, elçi, ulak, iki posta menzili arasındaki mesafe, postaya veri­len yazılar ve dosyalar, resmî işlerle ilgili posta” gibi çeşitli mânalarda kullanılmış­tır. Berîd teşkilâtı Sâsânîler ve Bizans’ta olduğu gibi Câhiliye devrinde Araplar’da da mevcuttu.

İslâm tarihinde resmî postanın düzen­lenmesi çalışmaları daha Hz. Peygamber zamanında başlamıştır. Nitekim bu de­virde yazışma, talimat ve anlaşma me­tinleri özel elçiler vasıtasıyla gönderil­mekteydi. Haberciye verilen önem Hz. Peygamber’in, “Antlaşmayı bozmam ve elçileri (bürüd) hapsetmem” mealindeki hadisiyle de te­yit edilmektedir. Buna bağlı olarak Hz. Peygamber’in vahiy kâtipleri yanında res­mî yazışmalarını kaleme alan kâtipleri, yabancı devletlerden gelen veya onlara gönderilen mektupları çeviren müterci­mi vardı. Müslümanlar Yermük’te sava­şırken Hz. Ebû Bekir’in Öldüğünü ve Hz. Ömer’in halife olduğunu, Hâlid b. Velîd’in azledilerek yerine Ebû Ubeyde b. Cerrâh’ın tayin edildiğini berîd vasıta­sıyla öğrenmişlerdi. Hulefâ-yi Râşidîn döneminde posta sadece resmî işlere münhasır kalmayarak halkın da fayda­landığı bir teşkilât haline getirilmiştir. Ayrıca Hz. Ömer devrinde görevlilerin ko­naklamaları için Küfe dolaylarında pos­ta evleri inşa edilmiştir.

Emevîler devrinde İran ve Bizans’ı ör­nek alarak sistemli bir posta teşkilâtı kuran ilk halife Muâviye’dir. Devlet ha­zinesinden bu iş için 4 milyon dirhem ayrılmıştı. Râşid halifeler devrinde be­rîd teşkilâtının görevi halifelerin emirle­rini vali ve âmillere, onlardan gelen ha­berleri de halifelere ulaştırmaktan iba­retken Muâviye zamanında bu teşkilâta istihbarat görevi de verildi. Abdülmelik b. Mennân bu gelişmeyi devam ettirerek en mükemmel şekle ulaştırdı. Buna gö­re posta âmiri olan sâhib-i berîd edin­diği bilgileri anında halifeye arzetmekle mükellef tutuldu. Son Emevî Halifesi II. Mervân döneminde posta hizmetleri çı­kan karışıklıklar sebebiyle kesintiye uğ­radı.

Abbasîler’in ilk zamanlarında posta teşkilâtı yeniden düzenlendi. Halife Mehdî-Billâh Bağdat ile bazı Bizans liman şehirleri arasındaki bağlantıyı yeniden sağladı. Dîvânü’l-berîd veya Harâit ola­rak adlandırılan teşkilâtın sorumlusuna da sâhib-i berîd veya harâitî denildi. Bil­hassa Hârûnürreşîd’in halife olmasın­dan sonra teşkilâtın Emevîler devrindeki seviyesine getirilmesi için çalışmalar ya­pıldı ve bu işle Yahya b. Hâlid el-Bermekî görevlendirildi. Dîvânü’l-berîd’de başlıca şu görevliler bulunuyordu: Sâhibü dîvâ-ni’1-berîd, ummâlü’l-berîd, muvakki’ler, mürettipler, fervânikîler, vükelâ ve muh­birler. Bu devirde ana yollar üzerinde yaklaşık her 12 veya 24 kilometrede (2-4 fersah) bir menzil noktası (sikke, ribât, merkezü’l-berîd) kurularak buralara bey-tülmâl adına berîdî katarlar tahsis edil­di ve teşkilât genişletildi. Abbasîler za­manında bu istasyonların sayısı 930 idi. Haber götüren ulak her menzilde hay­vanını değiştirirdi; dönüşte de aynı yo­lu takip ederdi. Ulak geri dönmeyecek olursa hayvan son menzilde beytülmal adına alıkonurdu. Menzillerde vazife gö­renler bu hizmetleri karşılığında ulufe alırlardı. Abbâsîler’in bu teşkilât için har­cadıkları para 8 milyon dirheme ulaşmış­tı. Ulaklar haber yanında halifelere gön­derilen özel eşyayı da taşırlardı. Me’mûn Horasan valiliği sırasında bu teşkilât va­sıtasıyla Kabil’den taze meyve getirt­mişti.

Endülüs Emevî Devleti’nde de başşe­hir Kurtuba ile eyaletler arasında sürat­le haberleşmeyi sağlayan berîd teşkilâ­tının mevcut olduğu anlaşılmaktadır. Sâhibü’l-bürûd denilen görevlinin eyalet­lerde çok sayıda adamı vardı ve olaylar­dan vaktinde haberdar oluyordu. Daha çok Sudanlı zencilerin görevlendirildiği teşkilâtta âcil mesajları daha kısa süre­de ulaştırmak gayesiyle XI. yüzyıldan iti­baren posta güvercinleri de kullanılma­ya başlanmıştır. Abbâsîler’den ayrılan ve müstakil bir devlet hüviyetini alan Mı­sır’daki Tolunoğullan ve Sâmânîler de berîd teşkilâtını devam ettirmişlerdir. Ayrıca aynı teşkilât Gazneliler tarafın­dan da kurulmuştur. Gazneliler valilerin faaliyetlerini kontrol eden kethüdadan başka sâhib-i berîd veya nâib-i berîd de­nilen bir görevli istihdam ederlerdi.

Selçuklu sultanları çeşitli yerlerde gö­revlendirdikleri “sâhib-i haberler vası­tasıyla ülkede olup bitenleri kısa süre­de öğreniyorlardı. Ancak kuruluş yılla­rında berîd teşkilâtına önem verilmedi­ği ve Dîvânü’l-berîd’in kaldırıldığı anla­şılmaktadır. Kay­nakların ifadesine göre casusluktan ve casuslardan nefret eden ve bunların dos­tu düşman, düşmanı dost göstermesin­den dolayı faydadan çok zarar getirece­ğine inanan Sultan Alparslan, veziri Ni-zâmülmülk’ün karşı çıkmasına rağmen berîd teşkilâtını kaldırmıştır. Bâtınîler’in Selçuklu hâkimiyeti al­tındaki topraklarda uzun zaman gizli fa­aliyetlerde bulunduktan sonra büyük bir örgüt olarak ortaya çıkması genellikle bu teşkilâtın yokluğuna bağlanmakta­dır. Ancak Alparslan’dan sonra bu mü­essesenin Nizâmülmülk’ün gayretleriyle yeniden kurulduğu anlaşılıyor. Vezir Nizâmülmülk hükümdarların ordu ve hal­kın durumu ve faaliyetleri hakkında bil­gi edinmesi için çok güvenilir habercile­re ihtiyacı olduğunu, dünyanın dört bir tarafına tüccar, seyyah ve sûfî kılığında casuslar gönderilmesi gerektiğini söy­ler (Siyâsetnâme, (asıl X, XIII). Sultan Melikşah ile veziri Nizâmülmülk’ün casus­lar kullandığı, ayrıca Sultan Sencer’in de Edîb Sâbir’i casusluk vazifesiyle Hârizm’e gönderdiği bilinmektedir. Çok geniş bir sahaya hükmeden Büyük Selçuklu Dev-leti’nin böyle önemli bir teşkilâttan mah­rum olarak varlığını sürdürmesi müm­kün değildir. Kirman Selçuklu Hüküm­darı Muhammed b. Arslanşah’ın da hem kendi ülkesinde hem de komşu memle­ketlerde sâhib-i haber denilen istihba­rat görevlileri İstihdam ettiği kaydedili­yor.

Zengîler ve Eyyûbîler de bu teşkilâtı ıslaha çalışmışlar ve posta işlerinde da­ha çok deve kullanmışlardı. SelâhaddTn-i Eyyûbî haberleşmede güvercin ve gemi­lerden de faydalandı. Mısır ve Suriye’de hüküm süren Türk Memlükleri, Dîvânü’l-berîd ve bölgeye ait diğer hizmetleri da­ha Önceki dönemdeki haline döndürebil-mek için büyük çaba sarf etmişlerdir. Haçlı seferleri dolayısıyla bozulmuş olan berîd teşkilâtı bilhassa I. Baybars ta­rafından canlandınldığı gibi yollar ve köprüler de inşa ettirilmiştir. Ayrıca em­niyetin sağlanması için belli merhaleler­de ve tehlikeli yerlerde bir nevi küçük kale biçiminde kervansaraylar yaptırıl­mıştır. Böylece hem askerî hem de idarî ve iktisadî bir emniyet zinciri oluşturul­muştur. Bu emniyet zinciri Dımaşk-Ha­lep, Dımaşk-Rahbe, Halep-Ayas, Dımaşk-Trablusşam. Dımaşk – Safed. Dımaşk -Kerek ve Dımaşk- Beyrut güzergâhları üzerinde uzanmaktaydı. Devlet hazine­sine önemli bir yük getirmekle birlikte Baybarş’ın askerî ve siyasî başarılarında bu teşkilâtın büyük rolü olmuştur. Nite­kim Kahire’den Dımaşk’a ortalama dört günde. Halep’e beş günde gidildiği, hatta âcil bir durumda Halep’e üç günde varı-iabildiği kaynaklarda zikredilmektedir.

Başlangıçtan itibaren berîd teşkilâtı belli bir sistem içinde yürütülmüştür. Sâ­hib-i berîdlik görevini yürüten şahıslar arasında Emevîler’de Kubeyse b. Zueyb, Abbâsîler’de Abdülmelik ez-Zeyyât en önemli şahsiyetler olarak görülür. Mem-lükler’de ise posta işleri “sâhibü dîvâ-ni’1-inşâ” veya “kâtibü’s-sır” adı verilen bir kişinin elinde idi ve bütün tayin ve aziller onun bilgisi dahilinde yapılırdı.

Sâhib-i berîdliğe tayin edilecek kişi­nin çevre, yol, mesafe, menzil vb. şeyle­ri iyi bilmesi ve çok güvenilir olması ge­rekiyordu. Bundan dolayı zaman zaman kadıların sâhib-i berîd tayin edildiği gö­rülmektedir. Bu şartlar hem merkeze hem de taşraya tayin edilecek kimseler için geçerliydi. Bunlara ayrıca sâhib-i ha­ber de denirdi. Sâhib-i haber, halkın üst düzey görevlileri ve devlet memurları­nın hal, tavır ve durumlarından halifeyi haberdar etmekle de görevliydi. Savaş sırasında düşmanın durumunu öğren­mek için Hz. Peygamber tarafından da bu şekilde istihbaratçı kullanılmıştır. Da­ha sonra halifeler döneminde İranlılar örnek alınarak posta ve istihbarat vazi­fesi birleştirilmiştir. İlk defa İran Hü­kümdarı Büyük Kyros tarafından yapı­lan bir düzenlemeyle posta askerî teş­kilât içerisinde telakki edilmiş ve posta görevlilerinin en önemli vazifeleri arasına istihbarat işleri de dahil edilmişti. Arap­lar da İran’dan casusluk vb. hususlardan bahseden eserleri ele geçirerek bu teş­kilâtı İslâm dünyasına sokmuşlardır.

Haber İşinde kullanılan posta elçilerine özel bir işaret verilmekteydi. Bu işaret avuç içi büyüklüğünde gümüş bir lev­ha olup bir yüzünde besmele ve halife­nin adı, diğer yüzünde de “Ey Muhammed! Doğrusu biz seni şahit, müjdeci ve uyarıcı olarak gön­derdik.”(Feth 48/81) âyeti yazılı idi. Mısır Memlükleri’nde bakırdan veya gümüşten olan bu levha bazı değişiklikle­re uğramıştır. Postacı ulaklık alâmeti olarak bu levhayı sarı ipek bir kurdele ile boynuna takardı. Sâhib-i berid ile hü­kümdar ve emîrler arasında bir şifre var­dı. Bu şifre-işareti taşımayan mektup­lara sâhib-İ berîdin hattıyla yazılmış ol­sa dahi güvenilmezdi.

Posta taşımacılığında şartlara göre de­ve, at ve katır kullanılmıştır. Posta hay­vanlarını kullanan kimselere IX. yüzyıl başlarında aylık 150 dinar ödenmekteydi. Bu hayvanlarla halifenin özel yükü dışın­da bir yük veya sâhib-i berîdin izni olma­dan herhangi bir şey taşınması yasaktı.

Müslümanlar hızlı posta servisinde posta güvercinleri kullanmışlardır. Abbâsiler’in ilk döneminden itibaren posta güvercinleri özel olarak yetiştiriliyordu. Bilhassa Halife Mehdî-Billâh buna büyük ilgi gösteriyordu. Fiyatları oldukça yük­sek olan bu güvercinlerden İstanbul’dan Basra’ya 1000 dinar karşılığında getiril­diği kaynaklarda yer almaktadır. Rakka ve Musul’dan Bağdat. Vâsıt, Basra ve Kûfe’ye güvercinlerle yirmi dört saat için­de haber ulaştırılıyordu. Abbasî Veziri İbn Mukle 313’te (925-26) Karmatîler’le savaşırken güvercinlerle Bağdat’a de­vamlı haber ulaştırmıştır. Bunun yanı sı­ra güvercinlerin neseplerini bildiren tab­lolar yapılmış ve hatta Fâtımîler’de pos­ta güvercinleri için divan oluşturulmuş­tur. Zengîler zamanında da posta güver­cini kullanılmıştır. Mektuplar gubârî* hatla iki suret yazılır ve iki saat aralıkla iki ayrı güvercin vasıtasıyla gönderilirdi. Ebü’l-Hasan b. Mülâib el-Bağdâdî bu konuda Halife Nasır-Lidînillâh adına bir kitap yazmıştır. Ayrıca Muhyiddin Abdurrahman da aynı konuda Temâ*imü’l-hamâ ‘im adlı bir eser kaleme almıştır.

Güvercinlerle yapılan haberleşmeler­de kâğıtlar güvercinin bir ayağına geçi­rilen halkaya bağlanır ve kuşlar salıveri­lirdi. Bu şekilde güvercinler vasıtasıyla İstanbul-Basra, Misir-Suriye ve Mağrib şehirleriyle haberleşme yapıldığı tesbit edilmiştir. Bu haber güvercinleri için pos­ta merkezleriyle ilgisi olmayan özel iniş yerleri yapılmıştı. Bunlar çeşitli bölge­lerde inşa edilen burçlardan meydana gelmekteydi. Bu burçlar aynı zamanda güvercinlerin uçuş tâlimi ve terbiyesi için de kullanılmıştır.

Özellikle emniyeti ilgilendiren konu­larda, âcil haber ulaştırmada ateş işa­retine de başvurulmuştur. Milâdî IX. yüz­yılda bu tür haberleşme sahil boylarında yaygın şekilde yapılmaktaydı. Bu usulle haber Sebte’den (Ceuta) İskenderiye’ye bir gecede ulaştırılmaktaydı. Özellikle doğudan gelen istilâ hareketlerine karşı müslümanlar bu haber şeklini kullana­rak onların takip ettikleri yol ile ağırlık noktalarını merkeze bildirmişlerdir. Ateş ocakları tepe başlarında veya dağlarda bulunmaktaydı. Buralardan sorumlu ki­şiler belirli yerlerde gizlenir, yöre halkı da bunlara yardım ederdi. Türkler tara­fından Mısır ve Suriye’de uygulanan bu sistem Mağrib’de Ebü’l-Hasan el-Merî-nî döneminde (1331 -1348) sahil boyların­da kullanılmıştır.

Berîd teşkilâtının menzil* adı altında biraz farklı şekilde kurulduğu Osmanlı-lar’da posta görevlilerine ulak veya ta­tar denirdi. XIX. yüzyılda İslâm topluluk­ları posta sistemine geçmişler ve bu sis­temi ilk uygulayan devlet, II. Mahmud zamanında Osmanlı İmparatorluğu ol­muştur. Bu yeni haberleşme teknikleri zamanla diğer İslâm devletlerine de geç­miştir.

Diyanet İslam Ansiklopedisi

İlgili Makaleler