Nedir ?

Beka Nedir, Ne Demek, Beka’nın Anlamı, Allah’ın Sıfatlarından

Beka, Allah’ın varlığının sonsuzluğunu İfade eden kelâm terimi.

Sözlüklerde geçen anlamı : “sebat ve devam etmek, ke­sintiye uğramadan geleceğe doğru sü­rüp gitmek” anlamına gelen beka, te­rim olarak Allah Teâlâ’nın varlığına her­hangi bir yokluğun gelemeyeceği (fena­nın selbi) mânasını taşır; zıddı fenâ’dır. Kur’an’da beka sıfatı ism-i tafdfl ve fiil şeklinde Allah’a nisbet edildiği gibi aynı mâna­da olmak üzere âhir* ve samed* isim­leri de 0’na izafe edilmiştir. Ayrıca Kur’an’da Al­lah’ın beka sıfatını ölümsüzlük, fena bul­mamak gibi kavramlarla ifade eden baş­ka âyetler de mevcuttur. Hadislerde ise Cenâb-ı Hakk’ın beka ile vasıflandı­ğını gösteren, bu lafızdan türemiş veya yakın anlamlı kelimelerden teşekkül et­miş birçok esmâ-i ilâhiyye vardır. Bekanın en sade ve ve­ciz tarifini Hz. Peygamberin, “Aİlahım! Sen evvelsin, senden önce hiçbir şey yok­tur; sen âhirsin, senden sonra hiçbir şey olamaz” şeklindeki duasında görmek mümkündür.

Beka, âlemin yaratıcısı olan Allah’ın ezelden beri mevcudiyeti yani kıdem sı­fatı ile yakından ilgilidir. “Kıdemi sabit olanın ademi muhaidir” kaziyyesi gere­ğince ezelden beri mevcut olan Allah’ın geleceğe doğru da sonsuz olarak var ola­cağını kabul etmek mantık bakımından zorunludur. Konu ile ilgili eserlerde sık­ça kullanılan sermediyyet kelimesi, ke-lâmcılar tarafından kıdem ile beka ara­sında kurulmuş olan bu bağlantıyı gös­teren ve bu iki sıfatın taşıdığı anlamları ifade eden bir terimdir. “Zeval bulmaz, ölmez” mânalarına gelen lâ yezâl ve lâ yemût lafızları da Cenâb-ı Hakk’in beka sıfatını ifade için kullanılmaktadır.

Allah’a nisbet edilen bekanın hangi sı­fat grubu içinde kabul edileceği hususu kelâm âlimlerince tartışılagelmiş ve Eş’ariyye ile Mâtürîdiyye arasındaki görüş ayrılıklarından birini teşkil etmiştir. Hatta Eş’ariyye içinde bile beka sıfatının yorumlanması konu­sunda görüş ayrılığı vardır. Bizzat İmam Eş’arfnin beka ile ilgili görüşleri Bâkıllânî. Cüveynr ve Fahreddin er-Râzî gibi Eş’ariyye’ye mensup âlimler tarafından benimsenmemiştir. Bu husustaki görüş ayrılıkları şu şekilde özetlenebilir:

a- Beka ilim, hayat, kudret sıfatları gi­bi “sıfât-ı meânî”dendir. Allah Teâlâ ken­di zâtına yaraşır bir beka ile bakîdir. Bu anlayış İmam Eş’arî ve onu takip eden­lerin görüşüdür,

b- Beka vücûd gibi bir “sıfat-ı nefsiyye” olup zât üzerine zait ve ondan ayrı değildir; zât iie özdeştir; bu sebeple hiçbir şekilde zâttan ayrıla­bilecek bir sıfat olarak düşünülemez. Bâkıllânf. Cüveynî ve Fahreddin er-Râzi bu görüşü savunmuşlardır,

c- Vücûdu sıfât-ı nefsiyye olarak değerlendirme­yen Ehl-i sünnetin çoğunluğu ise beka­nın Allah’ın selbî sıfatlarından biri oldu­ğu görüşünü benimsemektedir.

Kur’ân-ı Kerîm’de her canlının öleceği ve her şeyin helak ola­cağı ifade edilmekte­dir. Ölümsüzlük ve değişmezlik anlamı­na gelen beka ise sadece Allah’a mah­sustur. Yine Kur’an’da cennet ile cehen­nem ehlinin bulundukları yerlerde ebe­diyen kalacakları, dolayısıyla ölmeyecek­leri haber verilmektedir. Aynı mahiyet­teki ifadeler hadislerde de yer alır[65]. İlk bakışta naslarda göze çar­pan bu ifade farklılıkları kelâmcılar ara­sında cennet ve cehennem ile içindeki­lerin devamlılığı konusunda görüş ayrı­lığına yol açmıştır. Nitekim Cehm b. Saf-vân, Allah’tan başka her şeyin fâni ol­duğunu ifade eden naslara dayanarak geçmişte olduğu gibi gelecekte de Al­lah’tan başka hiçbir şeyin bulunmaya­cağını, dolayısıyla cennet, cehennem ve içindekilerin yok olacağını savunmuştur. Ebü’l-Hüzey! el-Allâf ise aynı delillere da­yanarak Allah’ın kudretiyle varlık kaza­nan her şeyin (makdûrat) fâni olduğunu ileri sürmüştür; ancak o bu fenayı ha­reketsizlik mânasında anlamıştır. Buna karşılık kelâm âlimlerinin büyük çoğunluğu, aşağıdaki gerekçelere dayanarak bu görüşleri red­detmişlerdir:

1- Her şeyden önce. “her canlının öle­ceği ve her şeyin helak olacağı” tarzında­ki ifadelerle dünya hayatının ve kâinat­taki bu düzenin kastedildiğini kabul et­mek lâzımdır. Bu husus, bu tür ifadeleri ihtiva eden âyet ve hadislerin üslûp ve muhtevalarından açıkça anlaşılmaktadır.

2- Allah’a nisbet edilen beka ile cen­netle cehennemin bekası mahiyet itiba­riyle birbirinden farklıdır. Allah’a nisbet edilen beka değişmez (lâ yetegayyer) ve kendisiyle Özdeş (bi-zâtihî) anlamına ge­lir. Cennetle cehennemin, bunların için­deki halkın, nimet ve azabın bekası ise kendiliğinden olmayıp Allah’ın yaratma-sıyla mümkündür ve daima değişerek varlığını sürdürmek durumundadır. Ya­ni Allah’tan başka hiçbir şey kendi ken­dine yeterli olarak ve değişmeyerek ay­nıyla varlığını sürdüremez. Tıpkı dünya­daki canlıların, hücrelerinin yenilenerek devam etmesi gibi Allah her an bir cen­net ile bir cehennemi yok eder ve aynı an içinde yerine başka bir cennet ile bir cehennem getirir. Burada bir şeyin ay­nıyla devam etmesi (beka) değil benze­rinin, türünün (emsal) devamı bahis ko­nusudur. Bu İse gerçek değil zahirî bir bekadır.

3- İbn Hazm gibi bazı âlimlere göre Al­lah’tan başka bütün varlığı zaman bakı­mından ezelî saymak dinin ve aklın ka­bul edeceği bir şey değildir. Şu halde bir şeyin hadis (yaratılmış) olduğu kabul edil­dikten sonra onun gelecek açısından son­suz (bakî, ebedî) olduğunu söylemek din ve mantık açısından imkânsız değildir. Bu görüş de Allah’ın dışındaki varlıklara nisbet edilen bekanın gerçek mânada bir beka olmadığı düşüncesine dayanır.

İlgili Makaleler