Tarihi Şahsiyetler

Behzad/Bihzad Kimdir, Hayatı, Eserleri, Hakkında Bilgi

Kemâleddin, Üstâd (ö. 942/1535-361?]) Tanınmış minyatür sanatçısı.        

Doğum tarihi bilinmemekte, 854’ten (1450) sonra dünyaya geldiği sanılmak­tadır. Yaşadığı dönemdeki yazarlardan Haydar Mirza ve Dost Muhammed onun Mîrek Nakkaş adıyla tanınan Emîr Rûhullah’ın öğrencisi olduğunu belirtir­ler. Bâbürlü Hükümdarı Cihangir ise Bihzâd’ın (Behzâd) Halil Mirza adlı bir nak­kaşın üslûbunu geliştirmiş olduğunu ile­ri sürer. XVI. yüzyıl Osmanlı yazan Gelibolulu Mus­tafa Âlî de Bihzâd’ın Tebrizli Pîr Seyyid Ahmed’in öğrencisi olduğunu ve onun ta­rafından yetiştirildiğini zikreder. Tarih­çi Hândmîr, Bâbürlüler’in kurucusu Bâ-bür ve tarihçi Mirza Muhammed Hay­dar, Bihzâd’ın ününün artışını, kendisini himaye ve teşvik eden yakın dostu Ali Şîr Nevârye borçlu olduğunu belirtirler. Ayrıca, Timurlu Hükümdarı Hüseyin Baykara’nın himayesi de bu olağan üstü ye­tenekti sanatçının her türlü imkânı elde ederek ün sahibi olmasına ve eser ver­mesine yol açmıştır.

Herat’in 1507’de Şeybânî Muhammed Han tarafından alınıp Timurlular’ın ege­menliğine son verilmesinden sonra da Bihzâd burada kalmıştır. Bâbür, Şeybâ­nî Muhammed Han’ın Bihzâd’m resim­lerini tashihe cüret ettiğini belirtir ki bu durum ünlü sanatçının söz konusu dönemde kötü günler geçirdiğini gös­terir. Kısa süren bu dönemden sonra Herat’ı zapteden Şah İsmail Bihzâd’ı hi­mayesine alarak Tebriz’e götürmüştür. Mustafa Âlî’nin naklettiği bir rivayete göre Yavuz Sultan Selim’in 1514 Tebriz Seferi sırasında Şah İsmail, meşhur hat­tat Şah Mahmud Nîsâbûrî ile Bihzâd’I bir mağaraya saklamış, savaştan boz­guna uğramış olarak döndükten sonra ilk önce mağaraya gidip onları aramış ve bulunca Tann’ya şükretmiştir. Bu ri­vayet, şöhretinin doruğunda olan sanat­çıya Şah İsmail’in ne kadar değer ver­diğini belirtmesi bakımından Önemli­dir. Şah İsmail bir hayli yaşlanmış olan bu değerli sanatçıyı 27 Cemâziyelevvel 928’de saray kütüpha­nesinin başına getirmiş, hâfız-ı kütüb-ler, hattatlar, nakkaşlar, müzehhip ve musavvirler ile altın varak yapımcıları, kuyumcular ve lapis lazuliden (lâcivert taş) boya elde eden sanatçıların kâhyası olarak görevlendirmiştir. Fahrî Sultan Muhammed, yaşlı Bihzâd’ın bu dönem­deki çalışma tarzı hakkında kısmen bil­gi verir.1520 yılı civa­rında yazılmış olan bu esere göre Bih­zâd, yardımcısı Horasanlı Derviş Muham­med Nakkaş’a önceleri sadece boyaları­nı hazırlatırken yaşlılığı sebebiyle gide­rek bütün işlerini bırakmıştır. Bihzâd, Şah İsmail’in ölümünden sonra tahta geçen Şah Tahmasb’ın da büyük ilgi ve iltifatına mazhar olmuştur. Dost Mu­hammed, onun Şah Tahmasb’ın saray kütüphanesinde çalışmak şerefine eriş­tiğini ve Şah Tahmasb zamanında ha­yata veda ederek ünlü şair Kemâl-i Hucendi’nin Tebriz’deki mezarının yanına defnedildiğini bildirir ve ölümü için Emîr Dost Hâşimrnin düşürdüğü 942 (1535-36) tarihini verir. Bir başka rivayete göre ise Bihzâd 940’ta (1533-34) ölmüştür.

Bihzâd’ın olağan üstü sanat yeteneği konusunda bütün kaynaklar birleşmek­tedir. Hândmîr onun sanat yeteneğinin her zaman rastlanan cinsten olmadığı­nı, mucizevî sanatının bütün tasvir sa­natını etkilediğini, fırçasının cansız şe­killere can verdiğini belirtir. Bâbür ise Bihzâd’ın çok ince ve zarif bir fırçaya sa­hip olduğuna temas ettikten sonra sa­kallı yüzlerin resmedilişinde son dere­ce usta, buna karşılık sakalsız yüzlerin tasvirinde başarısız olduğunu, çünkü in­sanların çenelerini iki misli büyük çiz­diğini yazmaktadır. Dost Muhammed, Behram Mirza Albümü’nün mukaddi­mesinde Bihzâd’ın tasvir ve tezhip sanatının guru­ru, devrinin en kıymetli ve ender sanat­çısı olduğunu belirterek onun her türlü övgünün üstünde bulunduğunu söyler. Şah Tahmasb’ın adıyla tanınan Emîr Hü­seyin Beg Albümü’nün mukaddimesi­ni yazan Mîr Seyyid Ahmed ise Bihzâd’la tanışma şansını elde ettiğini ve onun fır­çasının kudretinin, zamanın diğer sanat­çılarının çok üstünde olduğunu belirte­rek yaptığı resimlerin “100.000 değerin­de” olduğunu kaydeder.[6] Mirza Muhammed Haydar da Târîh-i Reşîdî’öe Bihzâd’ın sanatını çağ­daşı Şah Muzaffer’in sanatı ile mukaye­se etmiş ve Şah Muzaffer’in çizgisinin çok daha ince olmasına karşılık Bihzâd’ın fırçasının daha güçlü olduğu üzerinde durmuştur.

Bütün bu kaynaklar Bihzâd’ı devrinin en büyük nakkaşı olarak zikretmişler, onun gerçekçiliğini, fırça kullanmadaki ustalığını, zarafet ve inceliğini övmüş­lerdir. Yaşadığı dönemde ve Ölümünü takip eden yüzyıllarda onun eserlerine pek çok kişinin sahip olmak istediği ve bu eserlere yüksek ücretler ödediği bi­linmektedir. İslâm dünyasında uyandır­dığı ilgi ve üstün yeteneği, adının efsa­neleşmesine ve yüzyıllar boyunca Mani ile birlikte anılmasına yol açmıştır. Pek çok beğenilen eser ona atfedilmiş, eser­lerinin kopyalan yapılmıştır. Yaşadığı dönemde de büyük bir üne sahip olan Bih­zâd’ın hamilerinden daima takdir gör­mesi, yaptığı minyatürlerin dikkati çek­meyecek bir köşesine imza atmasına da yol açmıştır; bazan da yazmanın hati­mesinde adı zikredilmiştir.

Sanatçının en faal döneminin Herat’ta Hüseyin Baykara (1468-1506) zamanında olduğu anlaşılmaktadır. Tebriz sarayına geldikten sonra yaşlılığı sebebiyle sa­nat faaliyetinde bulunduğunu söylemek zordur. Nitekim Şah İsmail ve Şah Tah­masb dönemine ait Bihzâd’a atfedilebi­lecek bir minyatür bulmak güçtür. İs­tanbul Üniversitesi Kütüphanesi’ ndeki bir albümde Bihzâd’ı yaşlılık yıllarında gösteren bir minyatür portresi yer almaktadır. 1520-1530 yıl­ları arasında yapıldığı sanılan bu resim­de Bihzâd oldukça zayıf, esmer tenli ve bir hayli yaşlı olarak gösterilmiştir. Sa­natçının bu dönemdeki faaliyeti yöneti­cilik ve Safevî sarayındaki nakkaşların eğitimi üzerine olmalıdır. Haydar Mir­za, Bihzâd’ın öğrencileri arasında portre sanatçısı olduğunu belirttiği Kasım Ali Maksûd ile Molla Yûsuf’u zikreder. Mus­tafa Âlî ise Horasanlı Şeyhzâde ile Âgâ Mîrek’i, İskender Münşîde Muzaffer Ali’­yi yetiştirdiğinden söz ederler. Topkapı Sarayı Müzesi’ndeki bir albümde yer alan genç bir Safevî soy­lusunun tasvirinin altındaki yazı, Bih­zâd’ın yetiştirdiği öğrencilerden birinin de Abdülaziz adını taşıdığını ortaya koy­muştur.

Sahip olduğu şöhret sebebiyle çağı­mızda da sanatçıya pek çok eser atfedil-miştir; fakat bunlardan ancak bir kısmı onun elinden çıkmış sanat eserleridir. Bihzâd’m geleneksel İslâm tasvir sanatı­na yeni bir anlayış getirmiş olduğu söy­lenebilir. Tasvirlerinde minyatür sanatı­nın ana prensibine uyarak metni açıkla­yıcı olmayı ön planda tutmuş, daha ön­ce belirlenmiş kompozisyon ve kalıpları genellikle kullanmamayı tercih etmiştir. Daha çok, pek işlenmemiş konuları re­simlemiş ve bunlarda da başarabildi-ğince gerçekçi olmaya çalışmıştır. Özel­likle detaylarda o güne kadar görülme­miş bir realizmle resimlerine ifade gü­cü kazandırmıştır. Günlük yaşam, savaş sahneleri gibi konuları işleyen minya­türleri bunun en güzel örnekleridir. Re­simlerinin bir diğer önemli tarafı figür­lerin duruş biçimleri, konuşma ve tar­tışmayı ifade eden hareketleridir. Öte yandan konuya açıklık getiren yüz ifa­deleri de onun resimlerine oldukça ger­çekçi ve yorumcu bir anlam kazandır­mıştır. Resimlerinin bir diğer Özelliği de kullandığı renkler, fırça inceliği ve üs­tünlüğüdür. Sanatçının en çok sevdiği renkler mavinin tonlarıdır. Gri-mavi renk arasında çeşitli tonlarla belirlenen ka­yalıklar, araziler, çiçek açmış ağaçlar, ki­mi zaman sonbahar renklerine bürünen çınarlar büyük bir ustalık ve duyarlılıkla resmedilmiştir.

Bihzâd’m imzalı ve imzasız eserleri dünyanın çeşitli yerlerindeki müze, kü­tüphane ve Özel koleksiyonlara dağılmış durumdadır. Bu eserleri, imzalı olanlar ile kitabın hatimesinde sanatçının çalış­masını belirten bir kayda sahip olanlar ve sadece üslûp özelliğinden Bihzâd ta­rafından yapıldığı anlaşılanlar olmak üze­re grupiandırmak mümkündür. Sanat­çının en ünlü eseri, Sa’dî’nin Bosfdn’ının Dârü’l-kütübi’l-Mısriyye’de (Edeb, Fâri­sî, nr. 908] bulunan nüshasındaki min­yatürlerdir. Bu yazma Sultan Ali (Meşhe­dî) tarafından istinsah edilmiştir. Eser­deki minyatürlerden dördü Bihzâd’ın imzasını taşır; ayrıca iki minyatürde de 893 (1488) ve 894 (1489) tarihleri var­dır. İmza ve tarihler mimari tezyinat ara­sında ve gözle zor seçilebilecek küçük­lüktedir. Eskiden Maurice de Rothschild koleksiyonunda bulunan ve halen Soudavar koleksiyonunda olan, 891’de (1486) Sultan Ali el-Kâtib (Meşhedî) tarafından istinsah edilmiş Sa’dî’nin Gülistân’mm bir nüshasındaki minyatürler de Bihzâd’ın karakteristiğini yansıtr, bunların bir ta­nesi de imzalıdır.

Bâbürlü Hükümdarı Cihangir tarafın­dan Bihzâd’a atfedilen minyatürler, Şerefeddin Ali Yezdî’nin Zafemâme adlı eserinin 872’de (1467-68) Şîr Ali tarafın­dan Hüseyin Baykara için istinsah edi­len nüshasında yer alır. Eserde bulunan imzasız on iki minyatür Cihangir tarafından Bihzâd’ın erken dö­nem eseri olarak yorumlanmıştır.

British Museum’da (Add. 25.900) bu­lunan Genceli Nizâmî’nin Hamse’sinin 846’da (1442) yazılmış bir nüshasında­ki daha sonra yapılmış minyatürler Bih­zâd’ın tanınmış eserleri arasında yer alır. Bunlardan üçü sanatçının imzasını taşı­makta ve bir tarihten de 1493’te yapıl­dıkları anlaşılmaktadır. Ayrıca Bihzâd’a atfedilebilecek minyatürler arasında Bri­tish Museum’da bulunan diğer bir Ni­zamî rtamse’sinin nüshasını da zikret­mek gerekir (Or. 6810). 900 (1495) ta­rihli bu nüshadaki minyatürleri Bihzâd’ın dönemin diğer ünlü sanatçıları ile bir­likte yapmış olması söz konusudur.

Bihzâd’ın üslûp özelliklerini yansıtan ve bu sebeple araştırmacılar tarafından ona atfedilen diğer önemli minyatürler, Topkapı Sarayı Müzesi’ndeki Emîr Hüsrev-i Dihlevî’nin Heşt Bi-hişt mesnevisinin Sultan Muhammed Muhsin Bahadır Han’ın kütüphanesi için 902’de (1497) Sultan Ali Meşhedî tara­fından istinsah edilen nüshasında yer alır. Eserin içindeki çift yapraklık bir sü­rek avını tasvir eden takdim sayfaları ile bu eserden çıktığı anlaşılan Washington Freer Gallery of Art’taki bir minyatür ta­mamen Bihzâd’ın üslûbunu yansıtır. Sa­natçının üslûbundaki bazı minyatürle­ri içeren bir diğer el yazması da New York Metropolitan Müzesi’nde bulunan Attâr’ın Manhku’t-tayr nüshasıdır. 888 (1483) tarihli yazmadaki minyatürlerden dördü belirtilen tarihte ve muhtemelen Bihzâd veya onun ekolüne mensup sa­natçılar tarafından yapılmıştır. Sanat­çıya atfedilebilecek bir grup minyatür de Ali Şîr Nevâfnin Hayretü’I-ebrâr ad­lı eserinin 890 (1485) tarihli nüshasında yer alır. Bu eserdeki on bir minyatürden bir kısmının Bihzâd’ın elinden çıkmış olması mümkündür.

Bihzâd’a atfedilen veya orijinal imzalı olan bazı minyatürlere albümlerde de rastlanmaktadır. Bunlardan biri, ünlü hattatların yazılarını ihtiva eden ve es­kiden Kevorkian koleksiyonunda bulu­nan albümde yer alan yuvarlak bir ma­dalyon içindeki minyatürdür. 930 (1524) tarihli albümdeki bu minyatür imzalıdır ve burada bir kır manzarası içinde yaşlı bir adamla bir delikanlı tasvir edilmiş­tir. Bir diğer örnek. Tahran Gülistan Mü­zesi’ndeki çift sayfalık bir minyatürdür. Sultan Hüseyin Baykara’yı maiyetiyle bir bahçede tasvir eden eser 148S’e tarih-lenmekte ve orijinal olması mümkün Bih­zâd imzasını taşımaktadır. Bu tanınmış minyatürün bir sayfasının tamamlan­mamış bir kopyası New York’ta özel bir koleksiyonda, desen halindeki bir diğer kopyası da Topkapı Sarayı Müzesi Kü­tüphanesi ‘ndeki bir albümde (Hazine, nr. 2165, vr. 273) bulunmaktadır. Bihzâd’a atfedilen tanınmış resimlerden biri de yine Tahran Gülistan Müzesi’nde bulu­nan ve pek çok kopyası yapılmış olan bir deve güreşi minyatürüdür. Eserde Bihzâd tarafından 1520-1525 yıllarında yetmiş yaşındayken yapıldığını göste­ren bir kayıt mevcuttur.

Minyatürleri çok çeşitli koleksiyonlara dağılmış olan sanatçının etkisi XVI. yüz­yılın ilk yarısında gerek Safevîler’in Teb­riz sarayında, gerekse daha sonra Kazvin sarayında görülmüş ve geleneği da­ha çok Buhara’da Şeybânîler’in sarayın­da Heratlı sanatçılar tarafından sürdü­rülmüştür. Bihzâd’ın etkisinde kalarak yetişen sanatçılar bu üslûbu Hindistan’a da taşımışlardır.

Diyanet İslam Ansiklopedisi

İlgili Makaleler