Sosyologlar

BEHİCE BORAN HAYATI ESERLERİ VE SOSYOLOJİ

 

Türk Sosyoloji Tarihi’nde, Toplumsal Yapı ve Değişme çalışmaları Mehmet Ali fievki Bey’in Kurna Köyü incelemeleri ile başlar. Bu çalışma biçimi ve toplumun pratikteki haline odaklanılarak sosyoloji yapılması gereğini bize, bilindiği üzere, Türk Sosyolojisinde ‘ilm-i içtima’ mektebinin kurucusu Prens Sabahattin Fransız sosyolog ve dünyada ilk survey çalışmasını yapmış olan Frederic Le Play’den esinlenerek, bildirmiştir (bkz. Sezer, 1989). Bu çalışma çerçevesinde, siyasi faaliyet ve görüşleri müstesna tutularak bir sosyolog olarak ele alınan Behice Boran, Türk sosyolojisinde ‘ilm-i içtima’ ekolünün bir üyesidir. Türkiye’ye sosyolojiyi tanıtan Ziya Gökalp, Durkheimcı sosyoloji ile temellenen ‘içtimaiyat’ ekolünün banisidir. Bu ekol ile hem metodolojik hem de siyasi çözüm itibariyle farklılaşan ikinci önemli ve sürekliliği devam eden ekol olan, ‘ilm-i içtima’ ekolünün kurucusu ise Prens Sabahattin’dir. II. Meşrutiyet döneminde, Osmanlının nasıl Batılılaşması gereğini bildirmek üzere devlete bir ideoloji hazı rlama programı olarak Türkiye’ye giren sosyoloji, kendi içinde ekol farklılaşması nı gene siyasi çözüm noktasında yaşamıştır. Ziya Gökalp, Durkheimcı sosyolojiyi yorumlayarak, sentezci ve milliyetçi bir formül önerirken Prens Sabahattin, toplumsal yapının pratikte dönüştürülmesi ile Türk toplumunun Batılılaşacağını savunur. ilki tamamen devletin ve vatandaşının siyasi kimliğinin yeniden tanımlanması ile çözümü bulurken, ikincisi Türk toplumunun yapısal dönüşümünden yana tavı r koyar. Yani sadece siyasi kimlik düzleminde bir dönüşümün yeterli olmadığı savlanır. Bu farklılık daha sonra söz konusu ekollerin sosyoloji anlayışlarını ve metodolojilerini belirleyecektir. Durkheimcı ekol, Durkheim’ın işaret ettiği üzere, toplumu kendisi kılan kolektif bilinci, bu bilincin yansıdığı teorik metinlerden çıkarmaya yönelik teorik çalışmalara eğilecek, diğerleri ise toplumu pratikte yaşanan ilişkileri gözlem ve survey ile deşifre etmeye çalışacaktır. işte bu çalışmanın konusunu teşkil eden Behice Boran, toplumsal kurumların işleyiş biçimini, bireylerin günlük pratiklerinden çıkarmaya yönelen ‘ilm-i içtima’ ekolünün 1940’lı yıllardaki temsilcisidir. Behice Boran ve ibrahim Yasa Türk Sosyoloji Tarihi’nde, Toplumsal Yapı ve Değişme çalışmaları Mehmet Ali fievki Bey’in Kurna Köyü incelemeleri ile başlar.

Behice Boran’ın Hayatı

Behice Boran 1 Mayıs 1910 yılında Bursa’da dünyaya gelmiştir. Kazanlı bir Tatar aileye mensuptur. Babası bir tüccardır ve milliyetçi bir çizgiye sahiptir. ilköğretimini okula gitmeden özel hocalar ile tamamladıktan sonra, istanbul Amerikan Kız Koleji’nden 1931 yılında mezun olmuştur. Aynı yıl Darülfünun Felsefe bölümüne girer ancak buradan mezun olmadan ayrılarak 1933 yılında öğretmenlik yapmaya başlar. Kolej hocalarının desteği ile Michigan Üniversitesi’nden burs alarak Amerika’ya doktora eğitimi için gider. 1938 yılında ‘A Study of Occupational Mobility: An Analysis of Age Distiributions of Occupational Groupings in the United States, 1910-1930’ (Bir Mesleki Hareketlilik Çalışması: 1910-1930 (arasında) Birleşik Devletlerde, Meslek Gruplarının Yaş Dağılımının Bir Analizi) adlı çalışma ile doktor ünvanını alır. Yurda döndükten sonra 1939 yılında yeni kurulan Dil ve Tarih Coğ- rafya Fakültesi’ne sosyoloji öğretim üyesi olarak atanır. Aynı zamanlarda daha sonra birlikte dergi çıkaracağı ve siyasi arenanın çalkantıları neticesi akademik bir krizi birlikte yaşayacağı Pertev Naili Boratav, Muzaffer fierif Başoğlu ve Niyazi Berkes de DTCF’de göreve başlar. 1942 yılında Manisa’ya bağlı Tepecik köyü üzerine yaptığı bir alan çalışmasını doçentlik tezi olarak sunar. Ders sunumunun ardından Doçentlik ünvanını alır. 36 yaşında iken çevirmen Nevzat Hatko ile evlenir. ikinci Dünya Savaşı yılları boyunca savaşın etkisi ile kaynayan cadı kazanının etkisi ve Türkiye’nin savaşın galibi olarak çıkan ABD’nin yanında yer alması ile ‘komünist’ damgası taşıyan DTCF’nin üç hocası ile birlikte 1948 yılında fakülteden ilişiği kesilir. 1951 yılında oğlu Dursun Hatko’yu dünyaya getirir. Akademiden atılması ile Boran artık siyasi arenada baş göstermeye başlar. 1950’de Barışseverler Cemiyeti’nin kurucuları arasında yer alır. Cemiyetin faaliyetleri nedeniyle tutuklanarak hapse girer. 1962’de TiP’e girer. 1965’te TiP Urfa milletvekili olur. 1980’ne kadar siyasi faaliyetleri nedeniyle dönem dönem tutuklanarak hapis hayatı yaşar. 1980’de yurt dışına çıkar, 1981’de yurda dön çağrısına uymadığı için vatandaşlıktan çıkarılır. 1987 yılında Brüksel’de vefat eder ve cenaze töreni eski milletvekili olduğu için TBMM’nde yapılarak Zincirlikuyu mezarlığı na defnedilir. Türk sosyolojisi içinde iki temel ekolden ilm-i içtima ekolüne dahil olan Behice Boran, toplumsal kurumların işleyiş mekanizmalarının ancak günlük hayattan pozitivist metodoloji ile elde edilecek nicel veriler ile ortaya çıkarılabilineceğini iddia eder.

Toplumsal Tabakalaşma Çalışması

Behice Boran, burslu olarak gittiği Michigan Üniversitesi’nde yaptığı doktora tezi mesleki hareketlilik ile ilgilidir. Boran, Alba Edwards’ın ‘sosyo-ekonomik statü grupları’ nı temel referans alarak, ABD’de 1910-1930 arası ücretli mesleklerde çalı- şan nüfusun, her bir on yılda, meslekler arasındaki akışkanlığını tespit etmeye çalı şmıştır. Boran, meslek gruplarını sosyal tabakalar olarak ele alıp, bu toplumdaki tabakalar arası geçişliliğin nasıl olduğunu istatistiki veri ve grafikler ile ortaya koymuştur. Boran, tezinde meslek gruplarının yaş kompozisyonunu karşılaştırarak, mesleki hareketliliği ölçmeye teşebbüs ettiğini, beyan etmektedir (1938: 1). Boran, tez raporunda önce mesleğin toplumsal anlamını kavramlaştırmıştır. Durkheimcı bir tavır ile meslekleri toplumsal iş bölümü içinde fonksiyonel birlikler olarak tanımlar (1938: 3). Ona göre, mesleki farklılıklar insanlar arasındaki sosyal ilişkileri belirlediği için sosyolojik göstergelerdir. Boran, daha sonraki çalışmaları nda da görüleceği üzere, Durkheim’dan Marksist sosyolojiye bir geçiş yaparak, mesleklerin fonksiyonel birlikler olmasının yanı sıra, mesleki ücretin insanların gelir kaynağı olduğunu ve bu ücret ile yaşam tarzları arasındaki farklılığın da belirlendiğ ini ifade eder (1938: 6). Mesleki farklılıklar dolayısı ile sosyal farklılıkları da beraberinde getirmektedir. Mesleki farklılaşma insanlar arasında ast-üst ilişkilerinin de belirleyicisidir. Mesleki farklılıklar, zenginliğin üretimi, dağıtımı üzerindeki kontrol pozisyonlarını da farklılaştırmaktadır (1938: 6). Bu ifadelerden anlaşılacağı üzere, Boran, meslekleri Marksgil anlamda bir sınıf şeklinde tanımlamaktadır. Boran, meslekleri hem toplum organizmasını oluşturan fonksiyonel birlikler olarak hem de toplumsal tabakalaşmada bir sınıf olarak ele almaktadır. Bilindiği üzere Marks, sınıfı üretim araçlarının mülkiyeti itibariyle tanımlar. Boran, bu mülkiyet ilişkilerinin yerine zenginliğin ve üretimin kontrolü temelinde meslek gruplarını ele alır. Marks, üretim araçlarına sahip olanların daha üst bir sınıf oluşturduğundan bahsederken, Boran ise üretim ve dağıtım sürecinde kontrol sahibi olanları toplumsal hiyerarşinin başına koyar. Modern sanayileşmiş toplumlarda artık, üretim araçları üzerindeki mülkiyetten ziyade üretim üzerindeki kontrol toplumsal tabakalar ya da sınışar olarak ele alınan meslek grupları için sosyal hiyerarşinin kriteridir (Boran, 1938: 19). Tez çalışmasının sonunda Boran, hipotezinin doğrulandığını beyan eder (1938: 97). Meslek gruplarının yaş dağılımı mesleki hareketliliği ölçmüştür. Buna göre, tarı msal nüfus endüstriyel nüfusa oranla daha yaşlı çıkmıştır. Böylece Boran, tarımsal sektörde mesleki hareketliliğin daha az ve bu gruptaki mesleklerin daha kapalı olduğu sonucuna varır (1938: 97). Endüstriyel sektördeki yaş yapısı ise daha gençtir. Bu da bu sektördeki mesleklerde hareketliliğin olduğunun bir göstergesi olarak ele alınır. Tarımsal sektörden endüstriyel sektöre doğru bir akış tespit edilir (1938: 99). Endüstriyel sektör içinde mal sahibi olan grubun yaş kompozisyonu ‘orta yaşlı’, mal sahibi olmayan grubun yaş kompozisyonu ise ‘genç’ tir. Bu da mal sahibi olan grubun daha kapalı olmayanın ise daha açık olduğunun bir göstergesi olarak ele alınır (1938: 100). Endüstriyel grupta, profesyonellerin yaş dağılımının daha yaşlı olması, bu meslek grubuna daha düşük meslek gruplarından bireysel sıçramaların işareti olarak ele alınır. Endüstriyel meslek gruplarının her ikisi de temel olarak açıktır (1938: 102). Toplam ücretli meslek nüfus içinde; en genç grup olan 10-25 yaş arası satıcı ve çiftçi işçi grup, 15-35 arası yaş grubu yarı-nitelikli ve vasıfsız işçi grup, 20-35 yaş arası ise profesyonel meslek grubuna yoğunlukla dahildir (1938: 103). Profesyoneller mesleklerin uzmanlaşma, eğitim gibi özellikler taşıması bu gruba aşağıdan gelenlerin sayısını azaltmaktadır (1938: 106). Meslek Behice Boran, burslu olarak gittiği Michigan Üniversitesi’nde yaptığı doktora tezi mesleki hareketlilik ile ilgilidir. grupları içinde en yaşlı ve dolayısı ile en kapalı meslek grupları, endüstriyel ve tarı msal sektörlerdeki mülk sahibi (hukuki), profesyoneller (yöneticiler), nitelikli işçiler, çiftlik sahibi ve kiracı gruptur (1938: 106). Bundan çıkan sonuç, ABD’de 1910-1930 periyodunda, üretim üzerinde kontrol sahibi olan üst sınışarda sosyal hareketlilik daha az görülmektedir. Bu gruplar, sosyal hiyerarşinin altından gelecek olan dikey sosyal hareketliliğe karşı kapalıdır. Yani üst sınışar hiyerarşik üstünlüklerini koruma eğilimindedirler. Söz konusu mesleklerde nüfus yoğunluğu 30-50 arasında olarak saptanmıştır (1938: 106). Hiyerarşinin altında olan meslek gruplarının daha genç olmasının nedeni, bu gruplara girenlerin, meslek hayatına yeni başlayanlar olmasıdır (1938: 107). Boran’a göre, sosyal hareketlilik, hiyerarşinin üst gruplarına doğru daha zordur (1938: 108).

Toplumsal Yapı Çalışması

Onun temel sosyolojik eseri ‘Toplumsal Yapı Araştırmaları’dır. Bu çalışmayı irdelemek onun sosyolojisini anlamaktır. Boran bu kitabında yer alan çalışmasını, öğrencisi Fatma Taşkıngöl Başaran ile birlikte, 1941-1942 yılları arasında, Manisa’ya bağ- lı sekiz ova köyü (Adiloba, Tepecik, Sarıçam, Kepenekli, Yılmaz, Saruhanlı, Hacı Rahmanlı, Paşa) ve beş dağ köyü (Siyetli, Kuruköy, Dazyurt, Yayla, Kışla) üzerine yapmıştır. Bu köylerden, Adiloba ve Siyetli köylerini temel örneklem seçerek çalı şmasını gerçekleştirmiştir. Boran, bu köylerin üretim biçimi, ürettikleri ve ekolojilerini baz alarak bir toplumsal yapı analizi gerçekleştirir. Kitabın ‘Problem ve Metot’ kısmı, onun sosyolojisini bize veren en önemli kı- sımdır. Boran, Toplumsal Yapı ve Değişme çalışmalarının, toplumda var olan bir sorunu ortaya koyma ve çözüm üretme gibi polity yönelimli olmalarının bilincinde olarak, öncelikle problemini belirler. Buna göre çalışmanın problemi; bir topluluğ un toplumsal yapısının farklılaştığı fonksiyonel kısımlar arasındaki, özellikle iki kısım (alt yapı ve üst yapı) arasındaki ilişkileri aydınlatmaktır (Boran, 1945: 1). fiimdi bu ifadede hem Durkheimcı bir organizmacılık (kurumların karşılıklı fonksiyonel bütünleşmesi) hem de Marksgil bir sosyolojinin izlerini takip etmek mümkündür. Boran, toplumun kurumları arasında fonksiyonel bir ilişki görür ve aynı zamanda bu ilişkinin iki temel yapı arasında olduğunu söyler. Ona göre toplumsal kurumların organik bir bütün olması, her kurumun eşit ağırlıkta belirleyici olduğunu söylemek değildir. insanın biyolojik ihtiyaçlarını tatmin etmek üzere doğa ile girdiği ilişkilerin sonucu olan üretim-ekonomik kurum başattır (1945: 3). Boran’a göre toplum, farklılaşmış birbirine bağlı birimlerin meydana getirdiği bir bütündür. Toplum, bir kurumlar topluluğudur (1945: 1). Boran, burada toplumu kurumların fonksiyonel bütünlüğü olarak tanımlaması itibariyle organizmacıdır. Ancak Durkheim’daki toplumu toplum yapan kolektif bilinç kavramının yer almaması onu Durkheim’dan uzaklaştırır. Ona göre, sosyal yapı, kurumların birbiriyle azçok bütünleşerek oluşturduğu toplumsal düzendir. Sosyal değişme sürecinde kurumlar çözülme ve yeniden birleşme yaşarlar. Bu süreçte toplumsal bütünleşme gevşer ve gerginlikler ortaya çı- kar (1945: 2). Kurumlar, toplumun yapısını oluşturan fonksiyonel birimlerdir. Bu kurumlar insanlar arası yerleşmiş, tekrarlı ve devamlı ilişkiler şekli veya ilişkiler sistemidir (1945: 2). Boran’a göre kurumlar iki kısımdır; toplum-doğa ilişkilerinden kaynaklı insanlar arası ilişkiler sistemi ve doğrudan toplum-doğa ilişkilerinden doğmayan insanlar arası ilişkiler sistemi. Birincisi, insanın doğayı kendi ihtiyaçları- nın tatmini için işletmesinden doğan insanlar arası ilişkilerdir. ikincisi ise bu ilişkilerden doğanlardır (1945: 2). Boran burada aynı zamanda metodolojisinin uçlarını Onun temel sosyolojik eseri ‘Toplumsal Yapı Araştırmaları’dır. Bu çalışmayı irdelemek onun sosyolojisini anlamaktır. Boran bu kitabında yer alan çalışmasını, öğrencisi Fatma Taşkıngöl Başaran ile birlikte, 1941-1942 yılları arasında, Manisa’ya bağlı sekiz ova köyü (Adiloba, Tepecik, Sarıçam, Kepenekli, Yılmaz, Saruhanlı, Hacı Rahmanlı, Paşa) ve beş dağ köyü (Siyetli, Kuruköy, Dazyurt, Yayla, Kışla) üzerine yapmıştır. Ona göre, sosyal yapı, kurumların birbiriyle az-çok bütünleşerek oluşturduğu toplumsal düzendir. da serimler; ona göre, bilime uygunluğun kriteri verilen hükmün olgusal olarak ispat edilmesidir ve bilimsel metot nicel karşılaştırmadır. Bu nicellik ölçümü ise termometre örneği ile metaforik olarak ifade edilmektedir (1945: 3). Boran açıkça pozitivist bir metodoloji ve buna bağlı nicel tekniklerden yana tavır koymaktadır. Boran’a göre saha araştırması, araştırmacının incelediği sosyal olayın taşıyıcısı olan fertlerle, zümrelerle, (Boran, sınıf kavramından alt yapı-üst yapı kavramlaştırması- nı kullanmaktan kaçındığı gibi özellikle kaçınır, aynı zamanda bu tavır, Türk sosyoloji literatüründe Marksçı sosyoloji kavramlarının henüz yer etmemesi olarak da görülebilinir), toplulukla doğrudan temasa geçerek yapılan incelemedir. Veriler doğrudan gözlem ve çeşitli tekniklerle elde edilir. Araştırmacı yazılı kaynaklara da başvurabilir. Araştırılmak istenen sosyal olay topluluğun gündelik hayatından elde edilen veriler ile tespit edilir (1945: 16-17). Boran, sosyolojide kontrollü gözlemin yani doğa bilimlerindeki deneyin nasıl yapılması gerektiğini açıklarken, pozitif bilime anlamacı sosyolojiden türeyen, konvensiyonalist bilim tarafından yöneltilen eleştirileri de hatırlatır (bkz. Keat ve Urry, 1994). Boran’a göre, sosyal olayları laboratuara sokamayacağımız için inceleyeceğimiz olayı, ona etki eden şartların sabit kaldığı birimlerde incelersek, kontrollü gözleme yakın bir durum elde etmiş oluruz. Sosyolojik araştırmalarda dikkat edilmesi gereken nokta, problemimizi doğrudan etkileyen diğer olayları belirleyerek gözlem birimlerini buna göre seçmektir. incelenen köyler bu şekilde belirlenmiştir. fiehre uzak ve yakın iki köy grubu alınmış ve bu köy gruplarının toplumsal yapısının, iktisadi yapı ve ekolojik mevki itibariyle nasıl farklılaştığı ele alındığı için köylerin aynı kültürel yapıda olması na yani göçmen olmamasına dikkat edilmiştir (1945: 19-20). Boran araştırma konusunu, araştırma stratejisini belirledikten sonra uygulamanı n sonuçlarını rapor eder. Boran, bu süreçte, araştırma konusunu tanımlama biçimine binaen belirlediği araştırma stratejisini takip eder; ekoloji, demografik özellikler, ekonomik durum, sosyal tabakalaşma, dışla ilişkiler, aile ve kültürel değişme yani şehirli âdetlerin yayılımı. Bu kısımda da onun sosyolojisini tespit edecek veriler analiz edilecektir. Boran öncelikle ele aldığı iki köy tipinin ekolojisini verir. Buna göre ova köyleri (açık köy tipi) şehir ile yakındır. Ulaşım ve haberleşme vası talarına sahiptir. Oysa dağ köyleri (kapalı köy tipi) şehre uzak ve ulaşım ve haberleşme vasıtalarından görece mahrumdur. Ova köyleri piyasaya dönük üretim yapan açık köylerdir. Dağ köyleri ise, geçimlik üretim yapan kapalı köylerdir. Bir de kapalı halden açık hale doğru evrilen orta tip köyler vardır (1945: 22-24). Köyler tarihsel süreçte feodalitenin baskısından, dağ köyleri daha az olmak üzere, kurtulmuşlardı r (1945: 27). Boran, köylerin feodalitenin baskısında kurtulma sürecini I.Dünya savaşı ile, ve yeni düzenin kurulmasını yine bir siyasi olay olan Cumhuriyet ile başlatır (1945: 40). Boran köylerin şehirleşerek değişme sürecini dışla ilişkilere indirger. Onun toplumsal değişme kriteri öncelikle şehirleşmedir. fiehirleşerek toplumlar kendi üretim biçimlerini de değiştirerek evrimleşeceklerdir. Boran’a göre köy kasabalaşarak şehirleşmektedir. Fakat kasabaların eski, tutucu, ‘müslüman kasaba’, yerli yanına doğru değişmektedir (1945: 179). Kasabalar ve şehirler eski ve yeni arasında bir ikilik yaşamaktadır. Boran, bir öngörüde bulunarak bu ikiliğin zaman içinde daha da keskinleşeceğini ifade etmektedir (1945: 161). Boran bölgedeki asıl farklılığın memur ve yerli halk arasında olduğunu belirtir. Boran köylerde ailenin durumunu incelerken, aile tipolojisini serimler. Ailenin çekirdeğini evli çift meydana getirir. Birkaç çiftin bir araya geldiği aile çok çekirdekli ailedir. Modern aile tek çekirdeklidir. Tek çiftli ve diğer akrabaların karıştığı aileye ‘karışık aile’ demektedir. Aile tiplerini ayrıca ‘dikine mürekkep’ ve ‘yanlama mürekkep’ aile olarak ayrımlar. Dikine mürekkep aile; anne-baba ve evli kardeşlerden, yanlama mürekkep aile ise evli kardeşlerden oluşur (1945: 182). Boran, köylerin şehirleşmesini bir kültürel yayılım süreci olarak değerlendirir. Ancak kültür yayılımı tek yönlü determinist bir süreç değildir. Kültürün yayıldığı topluluğun tepkileri de bu süreçte önemlidir (1945: 207). Boran çalışmasının bu kısmında daha çok sosyal psikolojiden yararlanır. Ona göre, eğer bir toplum kendisinden daha üstün bir toplum ile karşılaşırsa çekingen ve korkak davranır. incelediği köylerde halkın şehirliye karşı tutumu bu mihverdedir (1945: 215). Boran, nihayetinde, köy incelemelerinin toplumun ekonomik ve sosyal yapısı arasındaki sıkı ilişkiyi ortaya koyduğu için önemli olduğunu ve zaten sosyolojinin, toplumun farklı kısımları arasındaki bağlılığı ortaya koyması gerektiğini, bildirir (1945: 248). Boran’ın en önemli sosyolojik çalışmasını irdelediğimiz bu kısımda görülmüştür ki, Boran’ın ontolojik yaklaşımı genel olarak holistiktir. Ancak bu holistik yaklaşı mın içinde tek boyutlu değildir. Sosyal olgu ve kurumları analiz ederken marksist ve işlevselci sosyoloji kuramlarını birlikte kullanmaktadır. Toplumsal kurumları işlevselci olarak ele alırken aynı zamanda bu kurumların eşit önemde olmadığını ve toplum-doğa ilişkilerinden doğan kurumları n daha belirleyici olduğunu söyleyebilmektedir. Topluluğun mekandaki dağı- lımından yola çıkarak sosyal yapı analizi yaparken ise yapısalcıdır. Topluluk içinde iktidar için rekabet eden grupların varlığı- nı ifade etmesi, onun toplum anlayışının uyumcu değil çatışmacı olduğunu göstermektedir. Sosyolojiyi bilim olarak pozitivist bir tutumla ele almaktadır. Pozitif sosyolojinin bilim anlayışı olan doğa bilim benzeri bir sosyolojiyi ön görür. Boran köylerde ailenin durumunu incelerken, aile tipolojisini serimler. Ailenin çekirdeğini evli çift meydana getirir. Birkaç çiftin bir araya geldiği aile çok çekirdekli ailedir. Modern aile tek çekirdeklidir. Tek çiftli ve diğer akrabaların karıştığı aileye ‘karışık aile’ demektedir. Aile tiplerini ayrıca ‘dikine mürekkep’ ve ‘yanlama mürekkep’ aile olarak ayrımlar.

Şehir Çalışmaları

Boran’ın Adımlar, Yurt ve Dünya dergi yazılarının ağırlıklı konusu toplumsal de- ğişme bağlamında şehirleşme ve sorunları ile birlikte köy kalkınmasıdır. Boran, toplumsal değişmeyi, Marksist bir şekilde, üretim araçlarının ve kullanılan enerji türünün değişmesi ile birlikte yaşanan evrensel bir toplum hadisesi olarak kavramlaştı rır. Toplumlar, sanayileştikçe kapalılıklarını yitirmekte ve daha geniş bir bütüne ait iş bölümünün bir parçası olmaktadırlar (1943: 124-125). Boran, toplumsal değişmeyi gene, üretim biçimi ve ekolojiyi merkeze alarak, tanımlamaktadır. Boran, toplumsal değişmeyi üretim araçlarının birikerek değişmesi bağlamında, bir evrimsel süreç olarak kavramlaştırmaktadır. Boran, sosyal evrimi özel bir konu olarak ele aldığı yazısında, 19.yy. evrim düşüncesinin özelliklerinden bahseder. 19. yy. evrim düşüncesi; zorunlu, tedrici, tek çizgilidir. Bu evrim düşüncesi aynı zamanda, ilerleme gibi ahlaki bir ideyi işin içine sokmuştur. Boran, böyle bir evrim düşüncesini realite ile bağdaşmadığı için eleştirir (1943a: 59-60). Ancak bu onun evrimi hepten reddettiği anlamına gelmemektedir. Ona göre, evrim eleştirme meselesinde insanlar aşırıya kaçmaktadır. Boran, evrensel bir sosyal evrimin, aile ve din gibi sosyal şekillerde olmasa dahi, insanın biyolojik ihtiyaçlarını tatmin etmek üzere kullandığı, teknoloji alanında var olduğunu, savunan, temelde Marksist de- ğişim düşüncesini savunmaktadır. Evrimi birikerek değişme olarak tanımlayan Boran, insan doğa ilişkilerinin aracı teknolojide birikerek değişmenin görüldüğünü bu itibarla da evrimin bu alanda varlığının söz konusu olduğunu ifade eder (Boran, 1943a: 63). Ancak Marks ile ayrıldığı nokta, evrimsel erekselciliği reddetmesidir. Ona göre, evrimin seyri ve hızı değişebilir. Boran, aynı zamanda, Marks gibi insan ve doğa arasındaki ilişkiyi dialektik bir şekilde ele almaktadır; insan alet yaparak doğayı işler ve hem alet hem de doğayı işleme biçimi insana tesir eder (1943a: 64). Boran, toplumsal değişmenin toplumlar arası boyutunu da vurgular. Ona göre, toplumlar bir bütünün parçalarıdır, iç ve dış değişimler birbirlerini ideolojik olarak etkilemektedirler (1941: 266). Toplumlar arası ilişkinin araçları ise ekonomik süreçler, ulaşım ve iletişimdir. Boran, toplumlar arası ilişkilerde toplumların gördüğü fonksiyona göre farklılaşarak kimilerinin merkezde kimilerinin çevrede yer aldığı- nı söylerken (1941: 267) 1960’lı yıllarda Türk düşüncesinin temel kavramsal çerçevesini oluşturan bağımlılık okulunun terimlerini kullanması ilgi çekicidir. Buna göre, bugünkü dünyada Batı Avrupa egemen durumdadır. II. Dünya Savaşı toplumlar arası ilişkilerde kimin iktidar olacağını belirleyecektir. Ancak kim hakim olursa olsun bu süreç, bizim gibi, bağımlı ülkeler için bir fırsat olarak, değerlendirilmektedir. Bağımlı ülkeler, iktidar savaşı esnasında kendi kalkınmalarını tamamlayabilirler (1941: 271). Görüldüğü üzere Boran, Dünya Sistemi ölçeğinde kapitalizmin yayılmasını toplumsal değişme de bir amil olarak ele almaktadır.

Edebiyat Sosyolojisi

Boran’ın bu konudaki dergi yazıları ölümünden sonra kitap halinde toplanarak yeniden yayınlanmıştır (Boran, 1992). Bu kısımda söz konusu dergi yazılarının kendisi kullanılmıştır. Boran, edebiyat ve sanat sosyolojisine dair ilk yazılarını sahibi ve yayın müdürü olduğu, DTCF’den arkadaşları ile birlikte çıkardığı Yurt ve Dünya dergisinde yayınlamıştır. Boran’ın bu yazılarını incelemeye başlamadan önce söz konusu dergi hakkında bilgi verilmesi uygun görülmüştür. Boran, ayrıca, hem Yurt ve Dünya’da hem de Adımlar’da kitap eleştirisi ve çeviriler de yapmıştır. Boran, toplumsal değişmeyi, üretim araçlarının birikerek değişmesi bağlamında, bir evrimsel süreç olarak kavramlaştırmaktadır. Yurt ve Dünya dergisi, 1941-1944 yıllarında toplam 5 cilt ve 42 sayı olarak yayı mlanmıştır. Ancak Boran, 1943 yılında Adımlar dergisini kurarak bu dergiden ayrı lmıştır. Derginin çıkış yazısında derginin çıkış amacı, dünya görüşü ve ele alınacak konular belirlenir. Öncelikle derginin adının seçiş sebebi izah edilir. Buna göre, yurt ve dünya arasındaki ilişki coğrafi değil bütün parça ilişkisi olduğu belirtilir. Bu ilişki ise tek taraşı değil karşılıklı etki ve bağlılık ilişkisidir. Bundan anlaşılması gereken ise kendi içine kapanma değildir. 19. yy. dan itibaren batı tekniği ve kültürü bir yayılma süreci göstermektedir. Buna mukavemet etmek istenmemektedir (imzasız, 1941a: 1). Boran’ın sanatı ve edebiyatı ele alışı, Marksist sosyoloji itibariyledir. Fakat öncelikle sanat eserini ve sanatçıyı toplumsal bir ürün ve birey olarak ele almaktadır. Onun edebiyat sosyolojisinde en çok bilinen yazısı, Halide Edib’in romanlarını tahlil ettiği makalesidir (1941b). Boran, Halide Edib’in romanlarında çizdiği güçlü kadın karakterlerine hayran olduğunu ve ilk okuduğu sıralarda oldukça etkilendi- ğini belirtir. fiimdilerde ise onun Sinekli Bakkal ve Tatarcık romanlarını okuduğunda, kadın karakterlerinin aynı ancak farklı sosyal çevrelere ait olduğunu, söyler. Rabia ve Lale karakterleri genel güzellik ölçülerine uymayan ancak güçlü kadın karakterleridir (1941b: 22). Boran’a göre, romancılar karakterlerini iki şekilde kahramanlaştı rmaktadırlar; ilk biçim, romanda karakterin kendi sosyal muhitinin bir tiplemesi, ikinci şekilde ise tam tersi kendi sosyal çevresinden kopararak kahramanlaştı rma gerçekleştirilmektedir. Halide Edib, ikinci şekli benimsemektedir. Örneğ in Sinekli Bakkal’ın Rabiası, dDğulu/islami ve Batılı kültür ile temas halinde olan, bir Hristiyan ile evlenerek onu Müslüman yapan, kendi çevresinin istisnai tipidir. Tatarcık’taki Lale’de bu tipe benzemektedir. Boran’a göre, Halide Edib’in Lale’nin şahsiyetinde eski ve yeni değerlerin çarpışmasını anlatması ve Rabia tiplemesi, onun bu iki romanının ‘sosyal roman’ olma iddiasıdır (1941b: 24). Burada tezli roman ya da sanatta toplumsal gerçekçilik tartışmalarına bir gönderme yapılmaktadı r. Boran’a göre, Halide Edib’in yeni ve eski romanlarının ilk ortak özelliği güçlü kadın karakterleri ise ikinci özelliği aşk temasının işlenmesi; üçüncü özelliği ise, yazarın dünya görüşünün değişmemesidir. Onun dünya görüşünü ele veren romanı, Yeni Turan’dır. Bu romanda batılılaşmış Müslüman bir Türk toplumu tasvir edilmektedir (1941b: 25). Boran, Yurt ve Dünya dergisinde yayımladığı bir diğer Türk romanı ile ilgili yazı sında, 1940’lı yılların popüler kadın romancıları olan Kerime Nadir, Muazzez Tahsin Berkand ve Mebrure Sami’yi ‘şekerli şurup gibi bayıltıcı’ bir duygusallık içeren romanlarından ötürü eleştirmektedir (1941c, 75). Boran, bu eserlerde, toplumsal çevre tahlilini aramanın beyhude olduğunu söyleyerek, bu romanların toplumsal gerçeklikten uzak olduklarını vurgulamaktadır. Ona göre, bu romanlar masalları n modernleştirilmiş şeklidir. Ancak Boran bu yazısında sanat eserinin sosyolojisinden ziyade sanat sosyolojisinin bir diğer alanı olan, alılmayıcı ile sanat eseri arasındaki ilişkiyi) tahlil etmektedir. Boran, bu romanları okuyan genç kızların; ruhsal gelişimi tamamlanmamış ve edebi terbiyelerinin eksik olduklarını, söyler (1941c: 76). Boran, aslında bu romanların toplumun kendini vermiyorsa da toplumun yükselen değerlerini verdiğini belirtir. Bu değer ise servetin önemidir. Ancak romanlarda kadın kahramanlar zenginliğe de burun kıvırıp aşkı tercih etmektedirler çünkü bir yeni değer daha toplumda belirmiştir bu da aşktır. Son tahlilde ise, sosyal mevki ve servet aşka feda edilmediği, romanlarda görülmektedir (1941c: 77). Boran, bu romanların toplumsal gerçekliğin sorunlarını yansıtmadığını ve köy 96 Türk Sosyologları Boran’ın sanatı ve edebiyatı ele alışı, Marksist sosyoloji itibariyledir. Boran, Yurt ve Dünya dergisinde yayımladığı bir diğer Türk romanı ile ilgili yazısında, 1940’lı yılların popüler kadın romancıları olan Kerime Nadir, Muazzez Tahsin Berkand ve Mebrure Sami’yi ‘şekerli şurup gibi bayıltıcı’ bir duygusallık içeren romanlarından ötürü eleştirmektedir. ve şehirdeki kitlelere inemediğini belirtmektedir (1941c: 78). Boran’ın bu eleştirilerinden anlaşılan, onun, Türk Edebiyatının ve sinemasının önemli bir yaklaşımı olan toplumsal gerçekçilik akımından yana tavır koyduğudur.