Behcetü’l Hadaik Kitabı, Konuları, Özellikleri, Hakkında Bilgi
Eski Anadolu Türkçesi’nîn ilk dönemine ait bir vaaz kitabı.
Tam adı Behcetü’l-hadâik lî mev’ize-ü’l-halâik olan eserin müellifi kesin olarak bilinmemektedir. Süleymaniye nüshasına göre Nâsırüddin b. Ahmed b. Muhammed tarafından kaleme alınmıştır. Keşfü’z-zunûn’a dayanan bazı kaynaklarda ise müellif olarak Sa”-dü’l-Yemenî gösterilmektedir. Halbuki bu zat Behcetü’l-hadâik’tan sonra telif edilen Behceîü’l-hüsnö iî nazmi’1-es-mâi’l-hüsnâ adlı eserin müellifidir. Yazılış yeri ve tarihi de kesin olarak bilinmemekle birlikte üzerinde inceleme yapan araştırmacılar, eserin XII. yüzyıl sonu ile XIII. yüzyıl başlarında Anadolu’da yazılmış olabileceği konusunda birleşmişlerdir.
Dinî ve ahlakî konuları içine alan eser, Arapça ve Farsça bilmeyen vaizlerin isteği üzerine (s. 3), Arapça ve Farsça yazılmış çeşitli vaaz kitaplarından faydalanılarak teüf edilmiştir. Bu dillerden kitaba alınan manzum parçaların tercümeleri de yine manzum oiarak verilmiştir.
Behcetü’l-hadâik, “meclis” adı verilen ve başlıkları Arapça olarak yazılan kırk bir bölüme ayrılmıştır. Eser yazılış sebebinin, mahiyetinin ve adının açıklandığı bir mukaddime ile başlar. Daha sonra tevhid, Kur’an, âlimler, Allah’ın fazlı, ölüm, sabır, îstiâze, ibadet, fitre, zikir gibi konular; receb, şaban, ramazan, zilhicce gibi ayların faziletleri; ramazan ve kurban bayramları; arefe, cuma, aşure, kadir, mi’rac gibi önemli gün ve geceler; Hz. Âdem’in cennetten çıkarılması, Hz. Musa’nın Firavun’u imana daveti, Hz. Yûsuf kıssası, Hz. Hüseyin’in Kerbelâ’da şehid edilmesi; Hz. Muhammed, Ya’kub, Yûsuf, İbrahim, Mûsâ peygamberlerin vefatları, ayrıca çeşitli konulardaki âyet ve hadislerin anlamları üzerinde durulur.
Mensur olan eserde bir hitabet üslûbu hâkimdir. Yer yer sorulu cevaplı bilgiler arasında “azîz-i men, yâ bende, okı-gıl yâ mukri” gibi hitap cpmlelerine rastlanır. Konular işlenirken pek çok âyet ve hadis zikredilmiş, yer yer nükteli sözlerle latifeler ve hikâyeler anlatılmıştır. Eserde zaman zaman konuyla ilgili birtakım manzumelere de yer verilmiştir. Bunlar kaside, mesnevi, kıta, rubâî ve beyit türünde aruz ve hece ölçüsüyle yazılmış parçalardır. Bir kısmı Arapça (otuz dört beyit], bir kısmı Farsça (kırk iki beyit) olan bu manzumelerin tamamı 492 beyit kadardır. Dinî bir karakter taşımakla beraber fazla bir sanat değeri bulunmayan bu sade şiirler Ahmed Yesevî’nin sûfiyâne manzumelerini andırır.
Behcetü’l-hadâik dil bakımından karışık bir yapıya sahiptir. Bir yandan “razı bolmak (razı olmak), bodak (boya), yal-gan (yafan), acığ (acı), işge (işe), yatga sen (yatacaksın), ölgesi (ölecek), birmek (vermek), barlık (varlık)” gibi Kâşgarlı Mahmud’un XI. yüzyıl Oğuzca’sı için verdiği dil özelliklerini taşımakta, öte yandan da “dağı, dahi, âşıkum, sever-sih, yigre-güz, datlurak” gibi Eski Anadolu Türk-çesi’nin XIII-XIV. yüzyıl metinlerinde yer alan özellikler göstermektedir. Buna benzer dil farklılıkları başka eserlerde de görülmekle birlikte Behcetü’l-hadâik’ta pek çoktur. Bu ise müellifin, sahip olduğu eski dil geleneğiyle Anadolu’da yeni teşekkül eden henüz yerleşmemiş bir imlâ arasında bocaladığını göstermektedir. Bu bakımdan benzerleri çok az olan bu kitap, Moğol istilâsının yok ettiği eserler boşluğunu bir ölçüde doldurmakta, XI. yüzyıl eski Türkçe’si ile XIII. yüzyıl Anadolu Türkçesi arasında köprü vazifesi görmektedir.
Eserin, dil yapısını en iyi yansıtan, 703 (1303) yılında Ebû Bekir b. Şeyh Ali b. Muhammed tarafından istinsah edilen 353 sayfalık eksik bir nüshası Bursa’dadır (Orhan Ktp., Kurşunluoğ)u Kitapları, Tasavvuf, (nr. 5). 880’de (1475) Ahmed b. Hüseyin b. Hacı Mûsâ tarafından yazılan 325 yapraklık, dil bakımından yenileştirilmiş diğer bir nüshası ise İstanbul’dadır. Bunlardan başka Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Kütüphanesi’nde yine dili yeni 140 yapraklık, 20-41. meclisleri eksik bir nüsha ile Almanya’da bulunan ve Türkçe yayınlarda Marburg nüshası olarak geçen 291 yapraklık Berlin nüshası vardır.
Behcetü’l-hadâik’ı ilim âlemine ilk olarak İsmail Hikmet Ertaylan tanıtmış, daha sonra bir önsöz ilâvesiyle Bursa nüshasının tıpkıbasımını yayımlamıştır. Muharrem Ergin de Süleymaniye nüshasını bulmuş ve yazarını Nâsırüddin Ahmed b. Muhammed olarak belirlemiştir. Eser üzerinde bir dizi çalışma yapan Sadettin Buluç ise önce imlâ, ses ve şekil özelliklerini inceleyerek tevhid bahsi, Hz. Hüseyin’in şahadeti faslı ve bir kısım manzum parçaları yayımlamış, daha sonra da o zamana kadar yayımlanmamış manzum parçaları neşrederek bazı dil özellikleri üzerinde durmuştur. Ayrıca eserin Bursa ve Süleymaniye nüshalarını dil bakımından karşılaştırarak daha ayrıntılı bir şekilde incelemiştir. Behcetü’l-hadâik üzerinde mezuniyet teziyle çalışmalara başlayan Mustafa Canpolat, seçilmiş manzum parçalardaki imlâ, ses ve şekil özellikleri üzerinde durmuş, doktora çalışmasında ise eser hakkında geniş bilgi vererek yazı, ses, şekil ve kelime özelliklerini inceleyip indeksini hazırlamıştır. Ayrıca yayımladığı bir makalede de eserin yazan, yazılış yeri, tarihi ve dil özelliklerini konu edinmiştir. Esat Coşan da Ankara nüshasını, emekli hâkim İbrahim Tollu’nun Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne bağışladığı kitaplar arasında bularak tanıtmıştır. Berlin nüshasını ise Hanna Sohrweide tanıtmış, eser hakkında bilgi vermiştir.
Diyanet İslam Ansiklopedisi