Psikolojiye Giriş

Bazı motor gelişim evreleri

 

Bazı motor gelişim evreleri
Bu gelişim nasıl mümkün olmaktadır? Bir hareket becerisi her zaman kas ve sinirlerin kullanımıyla ilgilidir ve her belirli işlev için belirli bir fiziksel olgunlaşma düzeyi gereklidir. İnsanların yapabildikleri sabit bazı hareketler varmış gibi görünse de aslında duruma uygun hareket çoğu zaman duruma özgü çözümler gerektirmektedir. Dinamik Sistemler Teorisine göre, bebekler bir hareket yapmak için bir şeyleri algılamalı ve çevreleri tarafından eyleme güdülenmiş olmalıdır. Bebekler bir şeyi yapmaya güdülendikleri zaman yeni bir hareket becerisi edinebilirler.
Hem büyük hem küçük kaslar için temel hareket becerilerinin kazanımı orta çocukluğun sonunda tamamlanmış olmakla birlikte, ilgi alanları ve uzmanlaşmaya bağlı olarak hareketlerin icrasındaki incelme ve yeni hareketler edinme yaşam boyu devam edebilir. Orta yaştan itibaren bedensel ve duyusal özelliklere bağlı olarak yavaşlama ve koordinasyonda zayıflama görülebilmektedir.
4.3.2.    Duyular ve Algının Gelişimi
İnsanlarda duyusal sistemler doğumdan itibaren oldukça iyi çalışıyor durumdadır ve bebeklikte hızla yetişkinlere yakın bir düzeye ulaşır.
Görme: Uzun yıllar bebeklerin doğduklarında göremedikleri kabul edilirdi. Bugün görebildiklerini biliyoruz ancak görüşteki keskinlik bir yetişkinden düşüktür. Görüş keskinliği kısa bir süre içinde artar. Bebekler insan yüzüne duyarlıdırlar ve diğer nesnelerden daha fazla bakarlar. 12 saatlik bir bebek, annesinin yüzünü diğer yüzlere tercih eder. Üç aylık olmadan bebekler görme ile sesi birleştirirler. Algısal değişmezlik, insanların dünyayı değişmeyen nesnelerden oluştuğunu anlamasını sağlayan önemli bir işlevdir. Bu konuya duyumlar ve algı bölümünde yeniden değineceğiz. Üç aylık bebeklerde, algısal değişmezliğin iki önemli yönü olan boyut ve şekil sürekliliği olduğu ortaya konulmuştur. Yine bu aylarda bebekler derinliği de algılamaya başlarlar.
İşitme: Doğum öncesinden itibaren vardır. Fetüs, hamileliğin son iki ayında, annesinin sesi, müzik ve gibi sesleri işitebilir ve tepki verir. Bazı çalışmalarda gebeliğin son aylarında düzenli olarak maruz kalınan ses örüntülerinin doğumdan sonra hatırlanabildiğine ilişkin bulgular elde edilmiştir. Bebeklik döneminde sesin perdelerini birbirinden ayırma gelişir.
Dokunma: Bebekler doğduklarından itibaren dokunmaya tepki verirler, başlangıçta istemsiz de olsa, kendileri de dokunurlar. Yeni doğanlar bile görme ile dokunma duyusundan gelen malumatları birleştirebilirler ve iki aylık bebekler bu iki duyuyu eş güdümlü olarak kullanabilirler. Uzun yıllar yeni doğanların ağrı hissedemedikleri sanılmaktaydı. Ancak yeni çalışmalarda yeni doğanların ağrı ve acı hissettikleri ortaya konulmuştur.
Koklama: Yeni doğanlar kokuları ayırabilirler. Vanilya ve çiçek kokularını, balık ve çürük yumurta kokusuna tercih ettikleri ortaya konulmuştur. Birinci haftadan sonra annelerinin kokularını tanıyabilirler.

Tat Duyusu: Doğum öncesinden itibaren tat duyusunun olduğu doğrultusunda araştırma bulguları bulunmaktadır. Dokuz aylık fetüs, amniyon sıvısına sakarin eklendiğinde, daha sık ağız hareketleri yapmaktadır. İki saatlik bebekler, şekerli, acı ve ekşi tatlarda farklı yüz ifadeleri takınmaktadır.
4.3.3.    Duyular Arası Algılama ve Algı-Hareket Bütünleştirmesi
Yeni doğan bir bebek bile bir ses duyduğunda o yöne doğru bakar. Bu, insanların yeni doğdukları zamanlardan itibaren en az iki duyuyu eşgüdümlü bir şekilde kullanabildiklerini göstermektedir. Ancak, karmaşık ve çoklu durumlarda duyulardan gelen malumatları bütünleştirme ikinci altı ay içinde yapılabilmektedir. Bu durum aynı zamanda, algı ile eylem/hareket arasındaki bağlantılarla da ilgilidir. Kardeşi renkli bir oyuncağı sallayan bir küçük çocuğu düşünün, çocuk bunu algıladığında ona ulaşmak için harekete geçecek ve bir dizi eylemde bulunacaktır. Bu çaba, küçük çocuğun pek çok algısal verinin hareketlerle bütünleştirilmesini gerektiren bir yeni beceriler edinme fırsatıdır. Çocuk, örneğin dengesini nasıl koruyacağı, etraftaki nesnelere nasıl erişeceği ve çeşitli yüzey ya da alanlarda nasıl yürüyeceğini öğrenmek için algısal verilerle kendi hareketlerini sürekli koordine eder. Algı eylemi sağlar, eylem ise yeni algılama olanakları sağlar. Bütün bunlar algısal gelişimin çevre ile etkileşime dayalı olarak, duyuların bütünleştirilmesi ve hareket becerilerinin işbirliği ile gelişen işlevler olduğunu göstermektedir.
İnsanlarda duyusal gelişim çok erken yaşlarda tamamlanır. Orta yetişkinliğe kadar duyusal ve algısal kapasitede bir değişim yaşanmaz. Ancak orta yaşlardan itibaren, yavaş yavaş, duyularda kayıplar görülmeye başlanılır. Yaşlı bireylerde (65 yaş üstü) tipik bir şekilde yakın görme, işitme sorunları, tat hissinde azalma görülür. Gündelik hayatta 50 yaş ve sonrası yetişkinlerde görülen yüksek sesle TV dinleme, yemeklerin/ meyvelerin tatsız tuzsuz olduğundan yakınılması gibi davranışlar çoğunlukla bu kayıplarla ilgilidir.
İnsan gelişimi, belirli bir tarihi ve kültürel bağlam içerisinde bedensel, duyusal, algısal, bilişsel, duygusal ve sosyal alanlardaki değişimlerin etkileşimsel bir sonucudur. Bu bölümde gelişimsel süreçleri anlayabilmek için gerekli temel bilgileri gözden geçirdik ve yaşam boyunca olan bedensel, duyusal ve algısal değişimleri inceledik. Bir sonraki bölümde ise insan yaşamındaki bilişsel, duygusal ve sosyal değişimlerden söz edeceğiz. Ancak her alandaki değişimlerin aslında birbirini etkilemekte ve değiştirmekte olduğunu da unutmamamız gerekir.
Özet
Gelişim, döllenmeden ölüme kadar tüm yaşam boyunca devam eden bir süreç olarak tanımlanmaktadır. Gelişimsel süreçler, çevre-kalıtım ve kayıp-kazanç etkileşimine bağlı olarak veya onlara göre biçim değiştirebilen ya da plastik bir yapıya sahiptir. Memeli sınıfına giren bir tür olarak insanlar için yaşam, dişilerdeki yumurta hücresi ile erkeklerdeki sperm hücresinin birleşmesi demek olan döllenme ile başlar. Gebelik 38 hafta sürer. İnsanlarda yeni doğan, ortalama 50-52 cm boyunda, 3.100-3.400 gr ağırlığında, diğer canlılarda olduğu gibi, temel bir davranış repertuarına ya da hayatta kalma becerilerine sahip bir canlıdır. Refleksler, doğuştan getirilen, belli bir uyarana karşı yapılandırılmış basit tepkilerdir. Bebekler doğduklarında pek çok temel içgüdüye ve bunları gidermek için temel reflekslere sahiptirler. “Fiziksel gelişim” altında, bedensel büyüme, hareketler, duyum ve algı alanlarında olan değişimler incelenmektedir. Bu alanlar, yaşamın ilk yıllarında en hızlı ilerlemelerin görüldüğü alanlardır. Bedensel büyüme, doğum öncesinden başlayarak ergenliğin sonuna kadar devam eden ve vücut parçaları ve organlardaki ebat artışı ile tanımlanan bir süreçtir. Hareket (motor) gelişimi, insanların dengeli ve koordineli hareketleri yapabilir hale gelmeleri ve zaman boyunca hareket becerilerindeki değişimleri kapsar. Bir hareket becerisi her zaman kas ve sinirlerin kullanımıyla ilgilidir ve her belirli işlev için belirli bir fiziksel olgunlaşma düzeyi gereklidir. İnsanlarda duyusal sistemler doğumdan itibaren oldukça iyi çalışıyor durumdadır ve bebeklikte hızla yetişkinlere yakın bir düzeye ulaşır. İnsanlar, yeni doğdukları zamanlardan itibaren en az iki duyuyu eşgüdümlü bir şekilde kullanabilirler. Ancak, karmaşık ve çoklu durumlarda duyulardan gelen malumatları bütünleştirme ikinci altı ay içinde yapılabilmektedir. Bu durum aynı zamanda, algı ile eylem/hareket arasındaki bağlantılarla da ilgilidir.

İlgili Makaleler