Tarihi Eserler

Bayezid Paşa Camii Tarihi, Mimari, Özellikleri, Hakkında Bilgi

Bayezid Paşa Camii, Amasya’da XV. yüzyıl başlarında yapılan cami.

Yeşilırmak kıyısında olan Bayezid Pa­şa Camii, kapısı üstündeki Arapça kita­besine göre Sultan Çelebi I, Mehmed’in vezirlerinden Bayezid Paşa tarafından 817 yılı Muharreminde yap­tırılmıştır. Son cemaat yerinin orta ke­merinin sağındaki payenin dış yüzünde mermer bir levha üzerindeki ikinci bir kitabede, mimarının Bayezid Paşa’nın memlûk*lerinden Ya’küb b. Abdullah ol­duğu 822 (1419) tarihiyle birlikte yazılı­dır. E. Hakkı Ayverdi, bunun bir tamir ki­tabesi olduğunu ve belki de caminin ya­pımından birkaç yıl sonra 818’de (1415) vuku bulan zelzelenin hemen arkasın­dan yapılan bir tamire işaret ettiğini be­lirtir. Bu görüşün sadece tahminlere dayandığı açıkça bellidir. Aynı kemerin sol payesi üzerindeki diğer bir mermer lev­hada caminin “el-muallim” lakaplı Zeyneddin b. Zekeriyyâ’nın eseri olduğu ya­zılıdır. Ayverdi’ye göre bu da bir tamirle ilgilidir. Son cemaat yeri altında, giriş­ten Önceki kemerde sağda “el-muallim Ebû Bekir b. lokunamadıl…”, solda “…İbn Müşeymiş ed-Dımaşkl olarak tanınan Muhammed…” yazıları okunmaktadır. Ay­rıca son cemaat yeri kemerlerindeki ku­şak yazılarda caminin vakfiyesinin özeti taşa işlenmiş olup bu yazının bir köşe­sinde de “mimar… lokunamadıl… Tugan b. Abdullah” diye okunan bir ad daha vardır. Bunlardan başka Kuşköprüsü ya­kınındaki kaya üstüne de sekiz satır ha­linde Bayezid Paşa vakfiyesinin bir öze­ti işlenmiştir. Vakfiyenin tarihi 820 Zil­hiccesi olarak okunmuştur. Yıliar önce İ. Hakkı Uzunçarşılı tarafın­dan okunarak yayımlanan bu kitabeyi daha sonra E. Hakkı Ayverdi de neşretmiştir. Bayezid Paşa’nın 11 Zilhicce 820 tarihli başı noksan Arap­ça bir vakfiyesi Başvekâlet Arşivi’ndedir, bunun Vakıflar defterinde bir sureti vardır. Bu vakfiyenin 821 (1418) ve 823 (1420) tarihli ekleri de bulunmaktadır. Ayrıca bu binanın yapımında çalıştıkları anlaşı­lan “mimar” ve “muallim” unvanlarıyla anılan ustaların gerçek görevlerinin ne olduğu da tam olarak aydınlığa kavuş­mamıştır. Başka hiçbir Osmanlı devri Türk eserinde bu kadar çok usta imza­sına rastlanmamış olması dikkat çekici­dir. Gabriel, mimar unvanlı olanların bu­günkü mimardan farkiı olarak inşaata nezâret ettikleri, muallimlerin ise kalfa veya “şantiye şefi” olabileceğini belirtir. Yine Gabriel’e göre bu şahıslardan biri, aynı unvana sahip diğerinin yardımcısı da olabilir.

Caminin kurucusu Bayezid Paşa II, Murad devrinde Şehzade Mustafa üzerine gönderilmiş ve askerlerinin çoğunun kar­şı tarafa geçmesi üzerine teslim alınmış, ertesi gün de öldürülmüştür (1421).

Evliya Çelebi, 1646 yılına doğru geldi­ği Amasya’daki camiler arasında Bayezid Paşa Camii’ni “bâğ-ı İremmisâl” ola­rak tarif eder. E. Hakkı Ayverdi, cami­nin kıble duvarında sol iç köşede ta’lik hatla yazılmış dört beyitlik manzum bir kitabenin, Mazhar adında bir hayır sa­hibi tarafından 1305’te (1887-88) yapı­lan önemli bir tamire işaret ettiğini de ileri sürmüştür.

Bayezid Paşa Camii, erken devir Os­manlı mimarisinde çok yaygın olan “tab-hâneli” veya “zâviyeli cami”lerin en gü­zel örneklerindendir. Plan bakımından burada değişik ve güzel bir şekil ortaya konduğu gibi caminin yapımında ve süs­lenmesinde de zengin ve itinalı bir işçi­lik görünmektedir. Evvelce yabancı sa­nat tarihçilerinin “ters T tipi” veya “Bur­sa tipi” gibi fonksiyonu belirtmeyen ad­larla ayırt ettikleri bu biçimdeki camile­ri “tabhâneli” veya “zâviyeli cami” ola­rak belirtmemizden sonra bunlara “yan kanatlı camiler”, “çok fonksiyonlu cami­ler”, “çapraz eksenli camiler” gibi yan odalarının ne işe yaradıklarını ifade et­meyen, yalnız şekle bağlı birtakım adlar da yakıştı almıştır. Halbuki Bayezid Pa­şa Camii’nde de açıkça görüldüğü gibi iki yanlardaki bu kubbeli odalar, içlerin­de ocakları ve o devir evlerinde olduğu gibi ocağın iki yanında alçı süslemeli kü­çük gözler halinde yapılmış raflarıyla tab-hâne mekânlarıdır.

Bayezid Paşa Camii’nin evvelce etrafı­nı çeviren avlu duvarı bugün yoktur. Bu­nun bir kenarında bulunan aşhâne-ima-ret de ortadan kalkmıştır. Cami çok te­miz bir taş işçiliğiyle renkli malzeme kul­lanılarak yapılmıştır. Son cemaat yeri revakı ağır, kalın payelere oturan beş siv­ri kemerlidir. Bu cephede kemerler be­yaz mermer ve kırmızı taşlardan örül­dükten başka kırmızı kuşaklar yapılmış, kemer aralarına kabartma çivi başı şek­linde rozetler işlenmiştir. Bunlardan or­tadaki iki tanesinin içlerinde geçmeli kûfî hatla dört adet Muhammed ismi yer almıştır. Ayrıca revakın dış yüzü, mukarnaslı saçaklar ve geometrik süslemeler işlenmiş kuşaklarla bezenmiştir. Son ce­maat yerinin orta kubbesinin içi de mu-karnas ve baklavalarla zengin biçimde süslüdür. Diğer kubbelerin içleri düz, çarkıfelek ve helezon biçimindedir. Baş­ka hiçbir camide görülmeyen bir özellik de son cemaat yeri sekisi tabanında sağ­da ve solda birer fıskiyeli havuzun bu­lunmasıdır.

Kubbeli ve derin bir giriş eyvanının so­nunda mukarnaslı bir yaşmağın taçlan­dırdığı cümle kapısı bulunur. Yaşmak alt kenarı ile kapı kemeri arasında kitabe ve kabartma süslemeler, kapının iki ya­nında da mihrabiyeler vardır. Caminin iki büyük mekânından ilki, tepesinde bir aydınlık feneri oian 8,70 m. kadar çapın­da bir kubbe ile örtülüdür. Buranın ka­palı bir avlu gibi düşünüldüğü anlaşıl­maktadır. Ancak sonraları bu bölüm de ibadet mekânına katılmıştır. Herhalde evvelce tam ortada bir şadırvan bulunu­yordu. Bu kapalı avlu mekânına açılan dördü kubbeli, ikisi küçük altı mekân tabhâne odalarıdır. İçlerinde ocakları ve raf gözleri vardır. En eski Orta Asya Türk mimarisindeki, bir avluya açılan dört ey­van şemasının hâtırası olmak üzere kapalı avlu mekânının iki yan duvarına bi­rer kör kemer yapılmıştır. Tabanı bir ka­deme daha yüksek olan esas namaz me­kânı daha ufak ve basık bir kubbe ile Örtülüdür. Kubbenin geçişi üçgenlerle sağlanmıştır. Kubbe duvarındaki mih­rap ise taştan olup çok zengin oyma ve kabartmalarla kaplanmıştır. Mihrabın tezyinatı ustalıklı olmakla beraber fazla kalabalıktır. Sağ taraftaki tabhâne oda­ları arasında yer alan taştan dar bir mer­diven yukarıdaki maksurelere çıkışı sağ­ladığı gibi buradan minareye de geçmek mümkündü. Aynı yerde yine dar bir mer­diven, tabhâne misafirleri için yapılmış bir hela ile bağlantıyı sağlar.

Bayezid Paşa Camii’nde cümle kapısı­nın ahşap kapı kanatlan, geometrik geç­meleri ve üst kısımlarında oyma olarak işlenmiş yazıları ile Türk ahşap işçiliği­nin şaheserlerinden sayılabilir. Caminin pencere kanatlarından bugüne kadar kalabilen birkaç tanesi ise daha sade ve daha basit ahşap işçilik örnekleridir.

Bayezid Paşa Camii, Osmanlı devri Türk mimarisinin ilk devrinde eski Orta Asya yapı geleneklerini çağının yeni sanat zevkiyle bağdaştıran, iddialı ve çok de­ğerli özelliklere sahip bir eserdir.

Diyanet İslam Ansiklopedisi