Tarihi Eserler

Baybars Camii Nerede, Tarihi, Mimari, Özellikleri, Hakkında Bilgi

I. Baybars Camii, Bahriyye Memlûkleri’nden Sultan I. Baybars el-Bundukdârî tarafından Kahire’de yaptırılan cami.

Memlûk sultanlarının Kahire’de yap­tırdığı camiler arasında günümüze ula­şanların en eskisi olan Baybars Camii, aynı zamanda banisinin pek çok hayır eseri arasında en büyük ve sanat tarihi bakımından en değerli olanlarından bi­ridir. Surlarla çevrili eski şehrin dışın­da Hüseyniye adıyla anılan semtte, Baybars’ın gezinti yapmak ve çevgân oyna­mak için kullandığı Karakuş Meydam’ndaki bu cami kitabesinden anlaşıldığına göre 665’te (1267) yapılmaya başlan­mış, kaynakların belirttiğine göre 667 (1269) yılında tamamlanmıştır. İnşaat devam ederken 1268 yılında Şam sefe­rine çıkan Baybars, Yafa şehrini Haçlılar’dan alınca kalesini yıkmış ve bura­dan elde edilen kereste ve mermerleri Kahire’ye göndererek zaferine bir işaret olmak üzere caminin maksure, mih­rap ve kubbesinin inşaatında bu malze­menin kullanılmasını emretmiştir.

Kenarı 100 m. uzunluğunda kare şek­linde bir yapı olan caminin etrafı 10,96 m. yüksekliğinde kesme taştan surla çevrilidir. Üzerinde yüksekliği 1,30 m. kadar olan ve bugün sadece kıble cep­hesinde Örnekleri bulunan süslü mazgal­ları vardır. Cami bağımsız bir yapı olup dört köşesinde dört kule bulunmakta­dır. Bunlardan kıble duvarının iki köşesindekiler kare, diğer ikisi ise dikdörgen şeklindedir. Caminin kuzeydoğu ve gü­neybatı duvarları dıştan sekizer payan­da ile desteklenmiştir. Dış duvarlarında alçı şebekeler ve basamaklı mazgalları bulunan sivri kemerli pencereler mev­cuttur. Mihrabın karşısında kuzeybatı duvarının ortasında yer alan cümle ka­pısı dışa doğru taşan 11,83 m. genişli­ğinde bir küp biçiminde olup omurga kemerli nişler ve baklava dilimli şekil­lerle süslenmiştir. Kapı açıklığının iki yanında bugün kaybolmuş olan iki mer­mer sütun bulunmaktaydı. Bu sütunla­rın sağ ve solunda mukarnaslarla süsiü dikdörtgen nişler, bunların üst kısmın­da kapı kemerinin iki tarafında ise mu­karnaslarla süslenmiş üçgen biçiminde kemerli iki niş yer almakta, en üstte bulunan yıldız şeklindeki geçme rozet­ler içinde “Allah” lafzı ile cephe tezyina­tı tamamlanmaktadır. Kapının açıldığı giriş koridoru ise Bâbülfütûh’ta olduğu gibi pandantifler üzerine oturan basık bir kubbeyle örtülmüştür. Bu kapının üzerinde vaktiyle dikdörtgen gövdeli bir minarenin bulunduğu bilinmektedir. Ca­minin kuzeydoğu ve güneybatı duvarla­rı üzerinde yine dışarı taşma yaparak inşa edilen ve caminin iç avlusuna açı­lan iki Küçük kapısı daha vardır. Bunla­rın koridorları çapraz kemerlidir. Yan giriş kemerleri biri zikzak, diğeri deniz kabukları biçiminde yapılmıştır. Cami, etrafında revaklann bulunduğu takri­ben kare şeklinde üzeri açık bir sahn ile, kıble tarafında altı sıra sütuna otu­ran kemerlerin taşıdığı ortası kubbeli, iki yanları ise düz ahşap tavanlarla ör­tülü ibadet mekanından meydana gel­mektedir. Mihrabın önündeki ana iba­det mekânı dokuz bölmeli, üçe üç ke­mer genişliğinde bir açıklık oluşturan bir maksure ile ayırt edilmiş ve üzeri Baybars’ın emriyie İmam Sâfiî Türbesi’nde olduğu gibi büyük ahşap bir kub­be ile kapatılmışsa da bunun uzun za­man önce yıkılmış olduğu bilinmekte­dir. Kökü İran’daki Selçuklu mimarisine kadar uzanan mihrap üzerinde dokuz bölmeli kubbe inşası daha sonra Ana­dolu camilerinde tekrarlanmış ve muh­temelen oradan da Mısır’a geçmiştir. Ana giriş kapısı tarafındaki revaklar iki Sira sütuna, yan taraflarda ise üçer sıra sütuna oturmuştur. Ancak günümüzde bu sütunlardan birçoğu kaybolduğu gi­bi revakların üstündeki tavanlar da çök­müştür. Caminin dikkat çekici bir baş­ka özelliği de girişlerden birinde bugün de görülen ve İslâm mimarisinde “ab­lak” olarak anılan açık-koyu taş sıralarıyla yapılmış taş işçiliğidir. Creswell’e göre bu, daha sonra Kahire’deki mima­ri eserlerde tipik bir özellik halini ala­cak olan bir tekniğin bilinen en eski ör­neğidir. Caminin alçı pencere şebekeleri sivri kemerlerle şekillendirilmiş ve oy­malarla kaplı geçmeli arabesk motifle­riyle süslenmiştir.

XVI. yüzyılın başlarına kadar ibadet maksadıyla kullanıldıktan sonra harap oimaya yüz tutan ve tamir ettirileme-yen caminin bazı bölümleri bir ara mü­himmat deposu olarak kullanılmıştır. Fransız işgalinden sonra ise enkazı satı­lıp içinde bazı tadilât yapılarak kale ha­linde kullanılmış ve bu devrede Sulkowski Kalesi adıyia anılmıştır. Cami Mehmed Ali Paşa zamanında askerî kamp ve sabun imalâthanesi olmuştur. 1816’da mermer direklerinden bazıları ve taşlan Ezher Camii’nin Şerâköt revakının ve Kasru’n-Nll’in yapımında kullanılmıştır. 1882’den sonra İngiliz hâkimiyeti devrinde askerî fırın ve mezbaha olarak kullanıldığından halk arasında “İngiliz mezbahası” adıyla anılmaya başlamıştır. Nihayet 191S’te mezbaha buradan çıkarılmış, 1918’de mülkiyeti Mısır Eski Eserler Kurulu’na intikal ederek mihrap ve civarı ile yıkılmaya yüz tutmuş bölümleri tamir ettirilip tekrar cami haline getirilmiştir. Daha sonraki yıllarda caminin bulundu­ğu Meydânü’z-Zâhir belediye tarafın­dan tanzim edilmiş, bu şekilde meydan banisinin vakfına uygun hale getirildik­ten başka bu düzenleme ile Baybars Ca­mii de bütün güzellik ve ihtişamıyla or­taya çıkmıştır.

Diyanet İslam Ansiklopedisi

İlgili Makaleler