Tarih

Battal Gazi Kimdir, Hayatı, Hakkında Bilgi

Battal Gazi, (ö. 122/740 [?]) Emevîler devrinde Anadolu’da Bizans’a karşı yapılan savaşlarda ün kazanmış, müslümanlar ve bilhassa Türkler arasında büyük bir gazi-velî hüviyetiyle yüceltilip destan kahramanı yapılmış müslüman emîr.

Tarihî şahsiyetiyle menkıbevî şahsiye­ti kaynaklarda ve hafızalarda birbirine karışmış, Endülüs’ten Orta Asya’ya ka­dar bütün müslüman milletlerin ortak malı haline gelmiş olan Battal Gazi’nİn gerçek hüviyetiyle efsanevî hüviyetini birbirinden ayrı olarak ele almak gere­kir. Battal Gazi’den bahseden Ya’kübî ve Taberfden başlayarak Evliya Çelebi’ye gelinceye kadar Mes’ûdî, İbn Asâkir, İbnü’1-Esîr, Sıbt İbnü’l-Cevzî, İbn Şâkir el-Kütübî, İbn Fazlullah el-Ömerî, Zehebî, İbn Kesîr, Gelibolulu Mustafa Âlî gibi pek çok kaynakta tarih ve menkıbe iç içedir. Bu malzemeye dayanarak Battal Gazi’nin tarihî şahsiyetini ortaya koymak oldukça zordur. Mevcut rivayetler tarihî tenkide tâbi tutulup menkıbeler bir kenara bırakılınca Battal Gazi hak­kında elde çok az ve yetersiz bilgi kal­maktadır.

Hemen hemen bütün kaynaklar, “Bat­tal” kelimesinin onun asıl adı değil kah­ramanlığını belirten lakabı olduğunu ve asıl adının Abdullah olduğunu bildirir­ler. Buna karşılık aynı kaynaklar künye­si için Ebû Yahya, Ebû Hüseyin veya Ebû Muhammed, babası için Hüseyin, Ömer yahut Amr gibi farklı isimler kaydeder. Ayrıca ailesi hakkındaki bilgiler de bir­birini tutmaz. Hatta İbnü’l-Esîr’e göre Battal Gazi aslen Arap bile olmayıp Emevîler’e intisap etmiş azatlı bir köle aile­sinden gelmektedir.

Bazı rivayetlerde IX. yüzyılda, yani Ab­basî Halifesi Hârûnürreşîd zamanında (786-809) Malatya civarında yaşamış gös­terilirse de bu doğru değildir. Onun bu şekilde Abbasî­ler devrine yerleştirilmesi Battalnâme-deki menkıbelerin tesiriyledir. Bundan dolayı Taberî ve zikredilen kaynakların çoğunluğunun da gösterdiği gibi Battal Gazi’yi VIII. yüzyılda Emevîler devrinde yaşamış kabul etmek gerçeğe daha ya­kındır. Nitekim Battal Gazi’den bahse­den Bizanslı Theophanes ve Süryânî mü­ellif Teli Mahreli Denys gibi klasik hıristiyan yazarlarının eserleri de bunu teyit etmektedir.

Bu durumda Battal Gazi’nin bilhassa 717-740 yılları dolaylarında, Emevîler’in Bizans’a karşı yürüttükleri mücadeleler­de rol aldığını ve hem müslüman hem de hıristiyan kaynaklara yansıyan efsa­nevî şöhretini bu sırada kazandığını ka­bul etmek gerekiyor. Belirtilen kaynaklar Battal Gazi’nin Bizanslılarla Anado­lu’da yaptığı mücadeleleri ayrıntılı ola­rak zikrederler. Tânhu’t-Taberî’nin Ebû Ali Bel’amî tarafından yapılan Farsça ter­cümesine göre o ilk defa 717 yılında Mesleme b. Abdülmelik’in yönettiği İs­tanbul kuşatmasında kendini göstermiş­tir. Öteki kay­naklar da Battal Gazi’nin katıldığı yahut bizzat idare ettiği muharebeleri menkı­bevî bir üslûpla ve bütün teferruatıyla anlatırlar. Bu hikâyelerde onun yanında Abdülvehhâb b. Buht adında bir başka kahraman daha dikkati çeker ki biz bu şahsiyete Abdülvehhâb Gazi adıyla Türk­çe Battal nâme’de de rastlıyoruz.

Battal Gazi’nin muharebelerini anla­tan söz konusu kaynakların zikrettikleri bölge, şehir ve kasaba isimlerine bakıl­dığında onun başta Kayseri, Afyon ve Eskişehir yöresi olmak üzere, el-Cezîre (Güneydoğu Anadolu dahil] ve Suriye böl­gelerinde faaliyet gösterdiği görülür. Hiç şüphesiz bu coğrafya gerçek muharebe­lerin vuku bulduğu coğrafyanın aynı ol­malıdır. Battalnâme başta olmak üzere Evliya Çelebi, Gelibolulu Mustafa Alî ve Müneccimbaşı gibi Türk kaynaklan ise onu daha ziyade Malatya yöresinde sa­vaşmış gösterirler ki bu tamamiyle Abbasîler dönemi Bizans mücadelelerinin menkıbeleşmiş şekillerinin Battal Gazi’nin şah­siyeti etrafında toplanmasından ileri gel­miştir. Osmanlı kaynakları bunları tarihî vakalar olarak kabul etmişlerdir.

Battal Gazi’nin ölümü ile ilgili rivayet­ler de muhteliftir. Fakat bunların gerçe­ği yansıtanı Theophanes, Taberî, İbnü’l-Esîr ve İbn Kesîr tarafından kaydedilen rivayet olup buna göre Battal Gazi, bu­gün Eskişehir’in güneybatısında yer alan Seyitgazi kasabasının bulunduğu antik Akroinon mevkiindeki bir muharebe sı­rasında şehid olmuş ve oraya defnedil-miştir. Belirtilen kaynaklar onun ölüm tarihini 113 (731). 122 (740) ve 123(741) olarak zikrederler. Buna göre Battal Ga­zi’nin milâdî 730’lu veya 740’lı yıllarda Akroinon mevkiinde şehid düştüğü ka­bul edilebilir.

Battal Gazi’nin menkıbevî şahsiyetine gelince, Arap vekâyi’nâmelerinde anlatı­lanların çizdiği Battal Gazi portresinin geniş ölçüde Türk kaynaklarının tasvir ettiği portreye benzediği hemen dikka­ti çeker. Arap vekâyi’nâmelerine göre o Hıristiyanların çok korktuğu bir cengâverdir. Anneler yaramazlık yapan çocuklarını onunla korkuturlar, çocuklarına onun kim olduğunu öğretmek için kili­selerinde portresini bulundururlar. Bat­tal Gazi sık sık kilise ve manastırlara sal­dırır, rahiplerle temas halindedir. Ele ge­çirmek istediği kale ve şehirleri bazan kılıç kuvvetiyle bazan zekâsını kullana­rak kendisine bağlar. Bu tablo Türkçe Battalnâme’ye de uygundur.

Batta! Gazi’nin menkıbevî şahsiyeti Anadolu Türkleri arasında da kendisini kuvvetle ortaya koymaktadır. Onlar bu müslüman Arap kumandanını asıl hüvi­yetinden çıkarıp klasik bir Türk alpı şek­linde düşünmüşler ve Battaînâme’yi muhtemelen XI. yüzyılın sonlarıyla XIII. yüzyılın başlan arasındaki dönem için­de bu anlayışa göre teşekkül ettirmiş­lerdir.

Battal Gazi’nin Türkler arasında bu kadar çok sevilip bir gazi-velî (veya alp eren) hüviyetiyle yüceltilmesinde, şehid düştüğü yerde eski bir Bizans manastı­rının yanında bulunan mezarının I. Alâeddin Keykubad’ın (1220-1237) annesi tarafından bir rüya sonucu keşfedildiği­ni nakleden rivayetin herhalde önemli bir katkısı bulunmalıdır. Nitekim I. Gıyâ-seddin Keyhusrev, hanımının arzusu ile buraya derhal bir türbe ve bir de mes-cid yaptırmıştır. Böylece ileride Osman­lılar devrinde büyük bir külliye haline gelecek olan binaların (Seyyid Battal Ga­zi Külliyesi) ilkinin temeli atılmış oluyor­du. Burası Anadolu Selçukluları devrin­den itibaren kısa zamanda bir ziyaret-gâh haline gelerek bir yerleşme merke­zi olmuş ve bugünkü Seyitgazi kasabası kurulmuştur.

Battal Gazi daha Selçuklular devrin­den itibaren Anadolu’da bilhassa hete-rodoks zümreler tarafından çok benimsenip yüceltilmiştir. Bu olay sos­yal psikoloji ve kültür tarihi açısından ayrı bir önem taşır. Burada dikkatlerden kaçmaması gereken husus, gerçekte Hz. Ali ve soyuna hiç de iyi gözle bakmayan bir hanedana, Emevîler’e mensup bir şahsiyetin, bu niteliğinin unutularak en ön safta gelen bir evliya mertebesine çı­karılmış olmasıdır. Böylece, tabir caizse, Emevî kumandanı Battal Gazi, heterodoks Türk zümreleri arasında yerini Hz. Ali soyundan gelen Seyyid Battal Gazi’ye bırakmıştır.

Battal Gazi Anadolu insanını gerek kah­ramanlığı gerekse evliya hüviyetiyle o derece etkiledi ki daha XIII. yüzyılda, o zaman Anadolu’nun hemen her tarafın­da kalabalık kitleler halinde görülmeye başlayan Kalenden dervişleri onu ken­dilerine pîr kabul etmekte tereddüt gös­termediler. Türbesinin yanındaki eski Bi­zans manastırı daha o zamanlar Kalenderîler’in merkez tekkesi durumuna yük­seldi ve bu mevkiini XVI. yüzyılın son çey­reğine kadar korudu. Kalenderîler’in kur­ban bayramına rastlayan ve Osmanlı İm­paratorluğu’ndaki bütün Kalenderîler’i bir araya toplayan “Mahya” denilen yıl­lık âyinleri bu tekkede icra ediliyordu. XVI. yüzyılın başlarında Kalenderîliğin içinden gelişip bağımsız bir tarikat hali­ni alan Bektaşîlik, pek çok şey gibi Bat­tal Gazi kültünü de devraldı. Bektaşî şairleri XVI. yüzyıldan itibaren gerek Bat­tal Gazi’yi gerekse babası Hüseyin Gazi’yi hürmetle vâdeden nefesler söyledi­ler. Aynı şekilde Alevî zümreler de onu büyük evliyadan saydılar. Alevî şairleri terennüm ettikleri nefeslerin bir kısmı­nı ona adadıkları gibi bir kısmında da onu tebcil ettiler; ayrıca Battal Gazi’nin ve babasının kahramanlıklarını anlatan uzun manzum destanlar yazdılar.

Battal Gazi Sünnî halk şairleri tara­fından da XV. yüzyıldan beri hem gazi­lik ve kahramanlık, hem de evliyalık yön­leri vurgulanarak methedilegelmiştir. Bu­gün de ona methiyeler yazan şairler var­dır.

Battal Gazi, asıl erken devirlerden iti­baren Osmanlı gazileri arasında da bü­yük bir saygıya mazhar olmuştur. Kay­naklarımız hiç olmazsa XV. yüzyıldan be­ri savaşa giden gazilerin onu “gazilerin ulusu” kabul ettiklerini gösteriyor. Asker­ler yola çıkmadan evvel onun türbesini ziyaret ediyor ve ruhaniyetinden yardım diliyorlardı. Michel Baudier, XVII. yüzyı­lın başlarında, artık cephelerde Avrupa­lılar tarafından sıkıştırılan ve seri mağ­lûbiyetlerin acısını tadan Osmanlı asker­lerinin Battal Gazi’nin türbesine sık sık uğrayıp dua ve niyazda bulunmaya özen gösterdiklerini belirtir.

Battal Gazi’nin kahraman bir evliya olarak günümüzde hâlâ halk tarafından saygı gördüğü ve başta Seyitgazi’deki ve eski Malatya’da Aspuzu Bağları için­deki türbesi olmak üzere, ona nisbet edi­len diğer türbelerin büyük bir saygıyla ziyaret edildiği bilinmektedir. Adına hâ­lâ romanlar yazılmakta, sinema filmleri yapılmaktadır.

Diyanet İslam Ansiklopedisi