Nedir ?

Barok Nedir, Sanatı, Barok Mimari, Özellikleri, Örnekleri, Hakkında Bilgi

Barok, Avrupa’da XVI. yüzyıl sonunda doğan bir sanat üslûbu.

Maniyerizmi takip eden karşı reformasyon hareketlerine bağlı olup XVIII. yüzyıl ortalarına kadar devam etmiştir. Baroque kelimesinin Portekizce’de gay­ri muntazam incilere verilen barroco is­minden veya barok sanatın öncülerin­den olan İtalyan ressam Federigo Baroccio’nun (ö. 1612) soyadından alındığı sanılmaktadır. Barok kelimesinin, bu üslûbun Fransızlar’ın klasik zevk anlayışına ters düşen gösterişli, abartmalı ve kurallara uyma­yan tarzı sebebiyle önceleri küçültücü görülen anlamı, XIX. yüzyılda bu üslû­bun güzelliğinin anlaşılmasından sonra değişmiştir. Antikiteden çok şey alan barokta kahraman ideali hıristiyan dü­şünce sistemi ile kaynaştırıldı. Mutlakî-yetçilik, Allah’ın yeryüzündeki temsilcisi olarak kabul edilen krala bağlandı ve barokun ana prensiplerinden biri ha­line getirilip çeşitli Avrupa ülkelerinde değişik biçimlerde uygulandı.

Michelangelo’ya barokun babası un­vanını kazandıran Floransa’daki Laurenziano kütüphane binasında mimari ele­manların arasındaki denge bilinçli bir şekilde bozulmuş ve kendine has bir ha­reketlilik kazandırılmıştır. Cizvitler’in ana kilisesi olan Roma’daki 11 Gesu Kilisesi’nde yeni mekân anlayışıyla kullanılagelen mimari elemanların bir sentezi görülür. Yine Roma’da S. Carlo aile Quattro Fontana veya S. Maria della Pace Kilisesi’n-de görülen kırık pencere alınlıkları, bi­naların iç ve dışındaki ışık-gölge oyun­larının yanında konkav ve konveks duvar alanları, kubbelerde dairenin yerini di­kine veya yatay ovalin alması gibi yeni­likler geldi. Bu köklü değişikliklerin ya­nında barok mimarinin en önemli özel­liklerinden biri de yapı sanatının heykel, süsleme ve resim ile ayrılmaz bir bütün halini alması ve süslemede yoğun bir şe­kilde, (S) ve (C) formlarının, istiridye ka­buğu motiflerinin ve altın yaldızın kulla­nılışıdır. Büyük saraylar ve köşkler ha­vuz, fıskiye, kanal gibi su elemanları ile zenginleştirildi ve hareketlendirildi. Ba­rok sarayların en güzel örneğini teşkil eden Paris yakınındaki Versailles Sara­yı, uzun süre gerek Avrupa’nın gerekse dünyanın çeşitli ülkelerinde yeni yapılan saraylara örnek oldu.

Yeni konularıyla olduğu kadar başla­dığı, bittiği yerleri sade ve kesin bir şe­kilde sınırlanmamış açık kompozisyon­ları ile de dikkat çeken barok resim den­geli Rönesans resimlerinden ayrılır. Kub­be resimlerinde sanki kubbenin mimari yapısı göğün sınırsızlığına açılır ve figür­ler gök kubbenin kenarlarından aşağı­daki seyircilere bakarlar veya bulutlar arasında uçuşurlar. Bu devirde hareket­li figürlere ve ışık-gölge oyunlarına yer veren resim sanatı, büyük boyutlu tab­lolarla olduğu kadar duvar resimleriyle de sarayların ve kiliselerin süslenmesi­ne yardımcı oldu. Dini konuların yanın­da allegorik ve mitolojik konuların da iş­lendiği barok resimde Carravaggio, Rubens, Velasquez, Tintoretto, Rembrandt, Vermeer, Borromini ve Bernini en ünlü isimlerdir.

Avrupa’nın doğu komşusu Osmanlı İm­paratorluğu’nun geniş topraklarında ba­rok sanat kendine has özellikler göste­rir. Barok resim, Avrupa sanat akımla­rından çok ayrı bir yönde ve İslâmî sa­nat gelenekleri çizgisinde gelişme gös­teren Osmanlı resmi üzerinde hemen hemen yok denecek kadar az etki yap­tı. Ancak durum mimari ve dekoratif sa­natlar için aynı olmadı. III. Ahmed’in Pa­ris’e sefir olarak gönderdiği Yîrmisekiz Çelebi Mehmed Efendi’nin orada gördü­ğü sarayları, köşkleri ve onların bahçe­lerini anlatan yazılan İstanbul’da büyük bir merak uyandırdı. Bu dönemin lükse düşkün çevrelerinde Fransız saray ve bahçelerinin benzerlerini yapmak arzu ve modası doğdu. Bu merak saraydan etrafa doğru genişleyen halkalar gibi dalga dalga bütün imparatorluğa yayıl­dı. Saray mimarlarının Avrupa’da yeni yeni gelişen bu sanat akımını tanımala­rı ve oradakilere benzer saraylar, bahçeler yapabilmeleri için kitaplar ve plan­lar getirtildi. Bugün birçoğu Topkapı Sa­rayı Müzesi Kütüphanesi’nde bulunan bu belgeler, XVIII. yüzyıldan itibaren Os­manlı mimarisinde ve dekoratif sanat­larında görülen değişikliklerin ana kay­nağını oluşturmuştur. Türk zevk ve sa­nat geleneğinin bu yeni kaynakla birleş­mesi, tamamen kendine has bir karak­tere sahip olan Türk barok üslûbunu do­ğurmuştur.

İstanbul’da Kâğıthane yeni fikirlerin uygulandığı bir alan oldu. Kâğıthane de­resi, Fransız saray bahçelerindekilere benzer şekilde kanal içine alındı ve yer yer setler yapılarak havuzlar oluşturul­du. Suyun balık kabartmaları arasından dolanıp setlerin üzerindeki mermer ça­nakların birinden diğerine dökülmesi gi­bi oyunlar planlandı. Kanalın kıyılarına Sâdâbâd Kasrı gibi padişah malikânele­ri ile saray erkânı için boy boy ve çeşit çeşit köşkler yapıldı. III. Selim ve anne­sinin Topkapı Sarayı haremindeki daire­leri, yine Topkapı Sarayı’nda bulunan La­la Mustafa Paşa Köşkü sivil barok mi­marisinin en güzel örnekleridir. Yüklük ve dolaplarla vitraylı tepe pencerelerinin çeşitli süslemelerinde uygulanan üslûp, saray dışında olduğu kadar Osmanlı İm-paratorluğu’nun her köşesinde ev mi­marisiyle birlikte yayılmıştır.

Dolmabahçe, Beylerbeyi, Yıldız saray­larında ve daha birçok geç dönem köşk ve kasırlarıyla büyük konaklarda görü­len çift kollu merdivenler ve mimari süs­lemeler eklektik üslûbun içindeki barok özelliklerdir. Bu karışık üslûptaki bina­ların arasına, Beylerbeyi Sarayı’nın de­niz tarafında dalgalanan çatılarıyla yer alan bir çift küçük köşk de girer. Yeni Çırağan Sarayı da karma üslûbunda ba­rok unsurlara sahiptir. Çoğu Abdülaziz ve II. Abdülhamid zamanında yapılmış olan Yıldız Sarayı’nın muhtelif köşklerin­de de durum farklı değildir. Gerek İstanbul gerekse imparatorluğun diğer bölgelerindeki evlerde yerli mimari ge­leneklerine bağlı kalınmıştır. Barok etki daha çok duvar süslemeleriyle tepe pen­cerelerin vitraylarında (S) ve (C) kıvrım­ları, akantus yaprakları ve volütlü hat­lar şeklinde bulunur. Topkapı Sarayı Ha­rem Dairesi’ndeki III. Selim’in odasında olduğu gibi Türk odasının baş süsleme­lerinden duvar hücreleri, sakça gözleri ve klasik sivri kemerler barok eğim ve dilimlerle yeni bir hareket kazanır.

İlk barok cami olan Nuruosmaniye (1748-1755), yarım daire avlusu ile gele­neksel cami mimarisinden ayrılır; ayrı­ca bu yapıda avluda bulunması gereken şadırvana da yer verilmemiştir. Nuruos­maniye, külliyenin bütününe hâkim pla­nıyla caminin bir kaideye oturtulup yük­seltilmesiyle ve konsol, silme, kornişlerdeki süsleme kompozisyonları ile artık yeni fikirlerin dinî mimari için de kabul edildiğini ve uygulanma alanı bulduğu­nu ortaya koyar. Korniş ve konsollarda tek veya çift kıvrımlı volütlerin görülmesi, silme profillerindeki değişiklikler, kubbelerin yüksek birer kasnağa otur­tulması ve yuvarlak veya oval pencere­ler de barokun getirdiği özelliklerdir. Bu özellikler, gerek yapının esas bünyesin­de gerekse ayrıntılarında olmak üzere Fâtih Külliyesi İçindeki Nakşidil Sultan Türbesi’nde de bulunur. İstanbul’da Zey­nep Sultan, Lâleli, Nusretiye, Üsküdar’­da Yeni Valide Sultan, Selimiye, Bursa’-da Emîr Sultan ve Konya’da Aziziye ca­milerinde barok üslûbun getirdiği yeni­likler uygulanmıştır. İstanbul’da Küçük Efendi Tekkesi de oval orta mekânı ile barok üslûbun tarikat mimarisindeki ör­neğidir.

Topkapı Sarayı’nin Bâb-ı Hümâyun’u ve III. Ahmed Çeşmesi’nin hemen yanına rastlayan Ayasofya Hünkâr Dairesi’nin kapısı, Alay Köşkü ve karşısındaki Bâb-ı Âlî, bulundukları çevrelere yeni bir hava katan eserlerdir. Türk baroğunun Türk sanatına kazandırdığı yeni görüntüler­den biri olan cami avlularının ortaların­daki şadırvanların dalgalı veya geniş sa­çaklarının benzerleri III. Ahmed, Topha­ne, Üsküdar ve Azapkapı çeşmeleri gibi meydan çeşmeleriyle Yıldız Sarayı bah­çesindeki çeşmede bulunmaktadır. Maçka’daki II. Abdülhamid ve Küçüksu çeş­melerinde olduğu gibi daha sonraki çeş­melerde gövde biraz küçülmüştür.

Türbelerin sokağa bakan köşelerine yapılan sebiller duvar yüzeyinden yuvar­lak biçimde dışarı taşarak ajurlu şebe­keleri ve geniş saçaklarıyla şehre güzel­lik katarlar. Eyüp’te Valide Mihrişah Sul­tan, Lâleli’de Koca Râgıb Paşa, Mercan’da Beşir Ağa, Gülhane Parkı’nin karşı­sında Zeynep Sultan Camii’nin yanına taşınmış olan I. Abdülhamid ve Nuruosmaniye sebilleri başlıca örneklerdir. Ba­rok üslûbun kendini hissettirdiği istirid­ye kabuğu motifi, Şehzade Camii civarındaki Ayşe Sultan ve Üsküdar Nuhkuyusu semtinde Alacaminare Camii arsa­sının üst tarafında bulunan Hüsâmed-din Ağa çeşmelerinde görülür. III. Ah­med ve Tophane çeşmelerinde ise Av­rupa’da sık rastlanan çiçek demeti, ro­zet, çiçekli vazo ve meyve doldurulmuş ayaklı kap motifleri yer almaktadır ki bunlar aynı zamanda Türk baroğunun dikkati çeken özellikleridir ve mezar taş­larına da yansımışlardır.

Diyanet İslam Ansiklopedisi

İlgili Makaleler