Tarihi Şahsiyetler

Baha Tevfik Kimdir, Hayatı, Eserleri, Fikirleri, Hakkında Bilgi

Bahâ Tevfik, (1884-1914) II. Meşrutiyet devri materyalist fikir adamı ve yazarı.

İzmir’de doğdu. İlk ve orta öğrenimi­ni burada tamamladı; ardından İstan­bul’a giderek Mekteb-i Mülkiyye’yi bitir­di (1907). II. Meşrutiyet’ten sonra kısa bir süre vilâyet maiyet memurluğu ile Meclis-i A’yân kâtipliğinde çalıştı. Daha sonra ölümüne kadar Rehber-i İttihâd-ı Osmânî Mektebi’nde felsefe hocalığı yap­tı. Zamanında müdahale edilemeyen bir apandisit yüzünden genç yaşta öldü (15 Mayıs 1914). Mezarı Karacaahmet’tedir.

Yazı hayatına 1907 yılında İzmir ga­zetesinde başlayan Bahâ Tevfik, II. Meş­rutiyetin ilânını takip eden günlerde ba­sına getirilen serbestliğin de etkisiyle, 31 Mart Vak’ası’ndan sonra İstanbul’a gelerek gazeteciliğe başladı. 1910’­da yakın arkadaşı Ahmed Nebil ile, genç­lerin fennî ve felsefî bilgilerini arttırmak ve bu şekilde “içtimaî ve ilmî bir inkılâ­bın esaslarını hazırlamak” maksadıyla Teceddüd-i İlmî ve Felsefî Kütüphanesi adlı yayınevini kurdu. Yayımladığı gaze­te, mecmua, telif ve tercüme eserlerle kısa zamanda dikkatleri üzerine çekti. 1913’te Türkiye’deki ilk felsefe dergile­rinden biri olan Felsefe Mecmuası’m çı­kardı. Bu dergide daha çok materyaliz­mi savunan yazılar yazdı. Bu anlayışın dışında kalan veya buna karşı çıkan dev­rin tanınmış yazar ve fikir adamlarını yazılarıyla tenkit etti.

Bahâ Tevfik bilhassa materyalizm an­layışını yayabilmek amacıyla cemiyette yerleşmiş inançlara, gelenek ve görenek­lere karşı âdeta savaş açarak pervasız yazıları ile aleyhtarlarını da arttırmıştır. İlm-i Ahlâk (İstanbul 1330) adlı kitabı yüzünden Ali Kemal’e, filozofluk iddia­sında bulunduğu için Rıza Tevfik’e çat­mış, Serâb (İstanbul 1325) adlı eserinden dolayı Mehmed Rauf’u hırpalayıp Râif Necdet’in fikir ve duygularına hücum et­mekten geri kalmamıştır. Maddeci anla­yışı tenkit eden eserler yazdığı için Şeh-benderzâde Ahmed Hilmi’ye, Türkçülük konusunda Ziya Gökalp’e. edebiyatın fay­dasız ve lüzumsuzluğu hususunda Ah­med Hâşim’e sataşmış, böylece bu isim­lerin şahsında materyalist görüşün red­dettiği bazı fikirleri yargılamak istemiş­tir. Bahâ Tevfik gayesine ulaşmak için bir yandan da materyalizmin hararetli savunucularından olan Ahmed Nebil ve Memduh Süleyman ile birlikte telif ve tercüme irili ufaklı birçok eser yayımla­mıştır.

Bahâ Tevfik’e göre felsefe geleceğin İlmidir. İlmin ve fennin geçerli olmadığı saha faraziye ve nazariye sahasıdır ki buna felsefe denir. Şu halde her zaman dünün felsefesi bugünün ilim ve fenni, yarının ilim ve fenni bugünün felsefesi­dir {Felsefe Mecmuası, 1326, sy. 1, s. 1). Ayrıca dinî olsun felsefî olsun eski ah­lâk anlayışının tamamen iflâs ettiğini, XX. yüzyılda ahlâkın “insanî” olması ge­rektiğini savunarak şu görüşleri ileri sür­müştür: Ahlâkın esasını ne semalarda ne de semavî kitaplarda aramak doğru­dur. Bu esas yine insanlardadır; onların hareketlerinde ve bu hareketin kaynağı olan fikir, hassasiyet, âdet, içgüdü gibi ruhî ve fizyolojik hadiselerin iyi idaresindedir. Yani ahlâk, iyi olduğu kesinle­şen hareketlerin gerçekleşmesiyle uğ­raşır. Bahâ Tevfik’e göre affetme ve âli­cenaplık gibi insanî özellikler de boş şey­lerdir {Piyano, 1326, sy.2, s. 10);sanatve edebiyat zararlıdır [Tenkid, 1326, sy. 1, s. 2); vatan ve millet gibi kelimeler tan­tanalı sözlerden başka bir şey değildir.

Tenkide halkın zihninde tabu haline gel­miş şeyleri devirmekle girmeli ve tenkit mutlaka yıkıcı olmalıdır {Tenktd, i326, sy. 2, s. 5). Ona göre insanlık en son anar­şizme varacak ve orada ferdiyet bütün istiklâlini kazanacaktır.

Bahâ Tevfik bu fikirlerin gerçekleşme­si için immoralizmi (töre tanımazlık) for­müle etti ve daha çok bunun savunucu­su olarak tanındı. Bu görüşlerinde ken­disine rehber olarak aldığı Nietzsche hakkında da bir eser yazdı. Arkadaşları Ahmed Nebil, Subhi Edhem ve Memduh Süleyman’la birlikte yabancı dillerden tercümeler yaptı ve bu tercümelerde ka­sıtlı olarak tahrifatta bulundu. Tanzi­mat’tan beri Doğu’ya ve Batı’ya aynı de­recede bağlı olan Türk fikir adamları arasında ilk defa Bahâ Tevfik tek yönlü bilgisiyle bütün dikkatini Batı’ya çevirdi. Altı yedi yıla sığan yayın hayatında bir­çok kitap neşretti. Orta öğretim öğren­cilerine, halka, aydınlara ayrı ayrı hitap etti. Aynı zamanda kuvvetli bîr polemîk-çi olan Bahâ Tevfik çağdaşlarına radikal hareketi öğrettiği gibi çeşitli olaylar kar­şısında kişinin tek başına karar verme meselesinde de örnek oldu. Yaşadığı dö­nemde “materyalizm” sözünü bayrak-laştırmaktan çekinmedi. Felsefenin iki temel meselesi olarak kabul ettiği man­tık ve ahlâk üzerinde de Önemle durdu.

Bahâ Tevfik yazılarında ve eserlerin­de daha çok biyolojiye dayanan bir ma­teryalizmi savunmuştur. Türkiye’de Öte­den beri muteber olan düşünce anlayış­larına, dine, muhafazakârlığa, boş inanç­lara ve o dönemin ahlâkına karşı aldığı tavrı, yazdığı yazılar ve yaptığı tercüme­lerle açıkça ortaya koymuştur. Fert ve ahlâk, üzerinde en çok durduğu iki ko­nudur. Ferdiyetçiliğin temsilcisi olma­makla beraber kadının toplumdaki yeri ve eşitliği, evlilik ve aile kurumu, meta­fizik düşünce, boş inançlar, din, felsefe ve insan ilişkileri gibi konuları ele alarak incelemiş ve bu konulan çeşitli açı­lardan tenkide tâbi tutmuştur. Türk fi­kir hayatında ona gelinceye kadar ate­izmi savunan, dine ve dince mukaddes sayılan şeylere karşı sistemli bir şekilde hücum eden çok az kimse vardır.

Bilhassa Ahmed Nebil ile birlikte ter­cüme ettiği materyalist Alman filozofu Ernest Haeckel’in Vahdet-i Mevcûd ve başka bir Alman materyalisti olan Lud-wig Büchner’in Madde ve Kuvvet adlı kitapları, pozitif ilimlerle uğraşan kim­seler ve özellikle üniversite öğrencile­ri arasında yaygın bir şekilde okunup önemli etkiler uyandırmıştır. Bahâ Tev-fik’in yaymaya çalıştığı görüşlerle Mad­de ve Kuvvet adlı kitaba ilk tepki İs­lamcı çevrelerden gelmiş, onun tanıtıp yaymaya çalıştığı “biyolojik materyalizm” şiddetle tenkit edilmiş ve savunduğu fi­kirlere karşı ilmî reddiyeler yazılmıştır. Bu reddiyelerden ilki, Harpûtîzâde Mus­tafa Efendi’nin Red ve İsbat (İstanbul 1330) adlı kitabıdır. Bu kitap Madde ve Kuvvetin 1. cildine yazılmış bir reddi­yedir. Burada materyalizm reddedilir­ken dayanılan deliller daha çok Büch­ner’in çelişkileri olmuş, bu çelişkiler ba­zı İslâm âlimlerinin fikirleriyle destek­lenmiştir. Diğer önemli reddiyeler ise İs­mail Ferid’in İbtâl-i Mezheb-i Maddiyyûn (İzmir 1312], Şehbenderzâde Ahmed Hilmi’nin Maddiyyûn Meslek-i Dalâ­leti (İstanbul 1332) ve İsmail Fennî”nin Maddiyyûn Mezhebinin İzmihlali”dir (İstanbul 1928).

Bahâ Tevfik’in çıkardığı, çıkmasına yar­dımcı olduğu ve başyazarlığını yaptığı başlıca süreli yayınlar şunlardır: Hâle (İstanbul 1320], İzmir [İzmir 1323], Edeb Yâhû (İstanbul 1324), Kadın (Selanik 1324), 11 Temmuz 1324 (İzmir 1324], Eş­ref (İstanbul 1325), M usa vver Eşref (İs­tanbul 1325), Şehbal (İstanbul 1325), el-Ma’lûm (İstanbul 1326], Eşek (İstanbul 1326), Felsefe Mecmuası (İstanbul 1326], Karagöz (İstanbul 1326], Kibar (İstanbul 1326], Piyano (17. sayıdan sonra Düşü-nüyorum, İstanbul 1326), Tenkid (İstan­bul 1326), Yine O (İstanbul 1326], Yûhâ (İstanbul 1326), Âlem (İstanbul 1327], Yir­minci Asırda Zekâ (İstanbul 1328], Ze­kâ (İstanbul 1328), Çocuk Duygusu (İs­tanbul 1329].