Tarihi Eserler

Babüssaade Nedir, Ne Demek, Tarihi, Mimari, Özellikleri, Hakkında Bilgi

Bâbüssaâde, İstanbul’da Topkapı Sarayı denilen Sarây-ı Cedîd’in üçüncü kapısı.

Bâbüssaâde, büyük saray manzumesi içinde padişahın özel ikamet yeri olan Enderûn-ı Hümâyun’un girişini teşkil eder ve birçok törenin yapıldığı ikinci avludan üçüncü avluya geçişi sağlar. Gösterişli bir.mimariye sahip olan bu methale Akağalar Kapısı veya Arz Kapısı da denilmiş­tir. Kapı iki avluyu ayıran duvarın önün­deki revakın gerisinde yer alır. Esasının Fatih Sultan Mehmed devrine ait oldu­ğu tahmin edilmektedir. Sonraları kapı­nın tam önündeki dört sütun kaldırıla­rak buraya yeni bir biçim verilmiştir.

Bâbüssaâde’ nin görünüşünün değiş­tirilmesi Sultan I.Abdülhamid devrin­de (1774-1789) olmuştur. Kapı kemeri­nin üstünde yer alan on beş beyitlik manzum kitabedeki mücevher tarihe (bk. tarih düşürme) göre bu değişiklik 1188’de (1774-75) yapılmıştır. Bunun üstünde de Sultan II. Mahmud’un hattı ile besmele-i şerife ve kemerin kilit ta­şında Rakım Efendi tarafından çekilmiş Sultan II. Mahmud’un tuğrası bulunmak­tadır. Çifte kapı halinde olan Bâbüssaâde’nin sağ tarafında uzanan mekân Bâ­büssaâde Ağası Dairesi, soldaki ise Akağalar Koğusu’dur.

Bâbüssaâde, bütün Osmanlı tarihi bo­yunca yeni padişahların cülus törenlerine sahne olmuştur. Hava şartları ne olursa olsun taht bu kapının önüne konulmuş ve padişah olacak şehzade bu kapıdan geçerek tahta oturmuştur. Bu şekilde resmen sultanlığı ilân edilmiş, devlet ile­ri gelenleri de kendisine burada biat et­mişlerdir. Burada cülus töreni yapılan son padişah VI. Mehmed (Vahdeddin) ol­muştur. Bayramlarda ise yine bu kapı­nın önüne “bayram tahtı” adı verilen taht konuluyor ve hünkâr tebrikleri bu­rada kabul ediyordu. Bu törenin Abdülaziz’in saltanatının ilk yıllarına kadar de­vam ettiğini Abdurrahman Şeref Bey yazmaktadır. Savaş zamanlarında ise pa­dişahın, “sancak-ı şerifi serdar olan başkumandana burada teslim etmesi usuldendi. Muhafaza edildiği yerden özel törenle çıkarılan sancak, Bâbüssaâde’-nin önünde günümüzde de mevcut olan belirli bir yere dikilirdi. Sancak gönderi­nin yere çakıldığı yuvanın üstü bir mer­mer ile kapalı durmaktadır. Yeniçerile­rin 1826’da son ayaklanmalarında sancak-ı şerif son defa çıkarılarak burada bütün İstanbul halkının yeniçerilere kar­şı birleşmesi kararlaştırılmış, bu şekil­de başlayan “Vak’a-i Hayriyye”, Yeniçeri Ocağı’nın tarihten silinmesiyle sonuç­lanmıştır.

İlgili Makaleler