Nedir ?

Azimet Nedir, Anlamı, Azimet ve Ruhsat Ne Demek, Hakkında Bilgi

Azîmet, İnsanların karşılaştığı güçlük ve zaruret hali gibi arızî durumlara bağlı olmaksızın konmuş şer’î hükümler için kullanılan fıkıh terimi.

Azîmet, “ısrarla istemek, kastetmek, kesin karar vermek” mânalarına gelen azm kökünden türetilmiş bir isimdir. Hanefîler azm kökünü, ifade ettiği tekit ve kuvvetten dolayı yemin mânası taşıyan lafızlardan saymışlardır. Azimetin karşı­tı ruhsat’tır.

Şer’î hükümlere değişik yönlerden bak­maktan kaynaklanan önemsiz bazı fark­lılıklar bir yana, fıkıh usulü âlimleri ge­nel olarak azîmeti “arızî hallere bağlı ol­maksızın başta konan aslî hükümlere verilen ad” şeklinde tarif ederler. Bu ta­rife göre azîmet farz, vacip, haram, mek­ruh, sünnet, nafile ve mubah gibi bütün teklifi hükümleri içine alır. Bu hüküm­ler, kulların karşılaştığı sıkıntı ve zorluk­lar gibi arızî hallere bağlı olmadan baş­langıçta konmuş bulunan ve normal şart­larda herkesin uymakla mükellef tutul­duğu aslî hükümlerdir. Buna karşılık, birtakım zaruret ve güçlükler sebebiyle, kullara azîmeti terketme imkânı veren ve yalnız söz konusu arızî durumla sınır­lı bulunan hafifletilmiş hükme de ruhsat denir. Meselâ Allah’a imanın farz oluşu bir azimettir; fakat kalben inanması yanî gerçek inancını değiştirmemesi şar­tıyla, ölüm tehdidi karşısında bulunan bir müslümana diliyle Allah’ı inkâr et­me kolaylığının tanınmış olması bir ruh­sattır. Bunun gibi oruç tutmak normal şartlarda bütün mükelleflere farz olan aslî bir hüküm olması bakımından bir azîmettir. Hasta ve yolculara, karşılaş­tıkları güçlük sebebiyle oruç tutmama kolaylığının tanınmış olması ise bir ruh­sattır. Bu bakımdan azîmet ve ruhsat, teklifî hükümler çerçevesinde mütalaa edilmektedir. Ruhsat bulunan hususlar­da insan azîmet veya ruhsata göre amel etmekte serbesttir. Fakat aslî hüküm olması bakımından kişinin azîmetie amel etmesi, meselâ Allah’ı inkâr etmeye zor­lanan kimsenin buna direnerek netice­de şehid olması veya yolcu ve hastala­rın güçlüklere rağmen oruç tutmaları daha faziletli bir iştir. Ancak bu son du­rumda yolcu veya hastanın hayatı tehli­keye girecekse ruhsatla amel etmesi va­cip, azîmetie amel etmesi ise haramdır. Açlıktan ölecek duruma gelen kimsenin domuz eti veya ölü hayvan eti yemesi de bunun gibidir. Bu durumda ruhsatın asıl hükmü olan muhayyerlik söz konu­su değildir. Azîmeti terkederek ruhsat­la amel etmek bir bakıma artık azîmet haline gelmiştir. Buna ruhsat denmesi de gerçek mânada olmayıp mecazîdir.

Bazı fıkıh âlimleri, normal şartların Allah tarafından aslî hükümlerin uygu­lanması için bir sebep olarak konuldu­ğu noktasından hareketle azîmeti vaz’î hükümlere dahil ederler. Onlara göre ruhsat da Allah’ın bir hükmü hafiflet­mek için belli bir vasfı sebep olarak koy­masından ibaret olup o da vaz’î bir hü­kümdür. Fıkıh âlimlerinden bir kısmının azîmet ve ruhsatı teklifi hükümlerden, diğerlerinin ise vaz’î hükümlerden say­maları esasla ilgili olmayıp tamamen şer’î hükümlere farklı yönlerden bak­malarından kaynaklanmaktadır. Nitekim bazı fıkıh âlimleri, karşılığında ruhsat bulunsun veya bulunmasın bütün aslî hükümlere azîmet derken diğer bir bö­lümü yalnız karşılığında ruhsat bulunan hükümlere bu adı vermektedirler.

Diyanet İslam Ansiklopedisi