Tarihi Şahsiyetler

Ayetullah Humeyni Kimdir, Hayatı, Sürgün, İran İslam Devrimi, Cenazesi, Hakkında Bilgi

İmâm Rûhullâh Musevî Humeynî (1902-1989) Şiî âlimi, Iran İslâm Devrimi’nin önderi ve İran İslâm Cumhuriyeti’nin kurucusu.

20 Cemâziyelâhir 1320 (23 Eylül 1902) tarihinde Kum’un 160 km. güneybatısın­daki Humeyn kasabasında doğdu. İmam Mûsâ el-Kâzım soyundan gelen ataları, XVIII. yüzyılın sonlarına doğru Nışâbur’-dan ayrılarak Hindistan’ın Leknev bölge­sindeki Kintur kasabasına yerleşmişler­dir. Aynı aileden tanınmış âlim Mîr Hâmid Hüseyin’in çağdaşı olan dedesi Seyyid Ahmed, XIX. yüzyılın ortalarında Lek­nev den Necef e gelerek Hz. Ali’nin türbesini ziya­ret etti; bu arada Humeyn’in ileri gelen­lerinden Yûsuf Han’la tanıştı ve onun tek­lifi üzerine Humeyn’e yerleşmeye karar verdi. Burada kendisi ve soyu Hindî nisbesiyle tanındı.

Humeynî beş aylık iken babası Seyyid Mustafa bir cinayete kurban gittiğinden çocukluğunu annesi ve halasının hima­yesinde geçirdi. Bunların 1918’de vefatı üzerine ağabeyi Seyyid Murtazâ’nın ya­nında kaldı. Bu dönemde içinde bulun­duğu güvensizlik ortamının Humeynî’de mücadeleci bir ruh halinin gelişmesine yol açtığı anlaşılmaktadır. Nitekim ken­disi bu dönemi anlatırken, “Çocukluğum­dan beri savaş halindeyim” demiştir. Humeynî yedi yaşında hıfzını tamamiadıktan sonra Arapça ders­leri aldı. Ağabeyi Seyyid Murtazâ’nın des­teğiyle tahsilini ilerletmek üzere 1339’da (1921) o sırada önemli bir ilim ve eği­tim merkezi olan Erâk (Sultanâbâd) şehrine gitti. Erâk’taki hocaları arasında Şeyh Muhammed Gülpâyigânî, Âgâ-yı Abbas Erâki, Şeyh Muhammed Ali Burûcirdî ve Seyyid Ahmed Hânsâri zikredilebilir. Hu-meynî’nin Erâk’a varmasından yaklaşık bir yıl sonra Şiî ulemâsının önde gelen isimlerinden Âyetullah Abdülkerîm Hâirî’nin Erâk’tan ayrılarak Kum’a yerleşme­si ve burada dinî eğitim kurumlarını ihya etmesiyle Kum âdeta İran’ın manevî baş­şehri olma yoluna girdi. Bunun üzerine 1922’de Kum’a giden Humeynî asıl ter­biyesini burada aldı ve kişiliğini de bura­da kazandı.

Kum’a yerleştiği ilk günlerden itibaren fıkhı ön planda tutan Humeynî, normal medrese programının yanında felsefî ve irfanî alanlara da büyük ilgi gösterdi; bu ilgi, onun sadece fıkıhla uğraşan sıradan bir din âlimi olmanın ötesinde bir kişilik kazanmasında etkili oldu. Önce Âyetullah Erâki ile beraber Feyz-i Kâşânînin tasav-vufı mahiyetteki Tefsîrü’ş-şâfî’sini okumaya başladı; ardından irfan ve ahlâk öğ­retmenlerinden Hacı Mirza Cevâd Âgâyı Melikî Tebrîzî’den 1925’te ölümüne ka­dar özel dersler aldı. Ayrıca Molla Hâdî-i Sebzevârî’nin öğrencisi Mirza Ali Ekber Hekim Yezdî’den, İşrâki ve Meşşâî felse­fesi uzmanı Seyyid Ebü’l-Hasan Kazvînî’den felsefe okudu. Fakat Humeynî’nin şahsiyeti üzerinde en büyük tesiri bıra­kan hoca. aralarında mürşid-mürid iliş­kisi bulunan Mirza Muhammed Ali Şâhâbâdî olmuştur. Şâhâbâdî Humeynî’ye ve birkaç seçkin talebeye İbnü’l-Arabî’nin Fuşûşü’l-hikem’ini, Hâce Abdullah He-revî’ninMenâziiü’s-sd’irîn adlı eserini ve Molla Fenârî’nin Sadreddin Konevî’nin Miftâhu’î-ğayb’ma yazdığı Mişbâhu’l-üns adlı şerhi okuttu.