Tarihi Eserler

Aydınoğlu Tekkesi Nerede, Tarihi, Mimari, Özellikleri, Hakkında Bilgi

Aydınoğlu Tekkesi, İstanbul Eminönü’nde Alemdar ve Hüdâvendigâr caddelerinin kavşağında yer alan XV. yüzyıl sonlarında veya XVI. yüzyıl başlarında yapılmış bir tekke.

Kaynaklarda Aydınzâde, İzzî Efendi, Saçlı Emîr, Saçlı Emîr Muhyiddin ve Ünsî Hasan Efendi tekkesi adlarıyla da anılır. Banisi, bir aralık İstanbul kadılığı da ya­pan II. Bayezid devri ulemâsından Saçlı Emîr lakaplı Tebrızli Abdullah oğlu Muh­yiddin Mehmed Efendi’dir. Mescid-zâviye niteliğinde olduğu anlaşılan ilk tek­ke, tesbit edilemeyen bir tarihte, önce­leri Kasım Çavuş adlı bir hayır sahibince yaptırılmış ve bir depremde (muhteme­len kıyâmet-i suğrâ denilen 1510 depremi) yıkılmış bulunan eski bir mescidin yerine inşa edilmiştir. 1095’te (1683-84) tek­kenin postnişinlerinden Aydınoğlu (Ay­dınzâde) Şeyh Mehmed Efendi bir minber ilâvesiyle mescid – tevhidhâneyi camiye çevirmiş, ayrıca şadırvan ve avlu kapısı yanına küçük bir çeşme yaptırmıştır. Mehmed Efendi’nin yerine geçen Şeyh Ünsî Hasan Efendi’nin ölümünden son­ra (1724) kabri üzerine kagir bir türbe inşa ettirilmiştir. Aydınoğlu Tekkesi uzun zaman küçük bir cami-tevhidhâne, bir sofa ve iki odadan meydana gelen müş­temilât ile şadırvan, çeşme, türbe ve hazîreden müteşekkil, oldukça sınırlı bir mimari programa sahip mütevazi bir za­viye hüviyetini korumuştur. İstanbul’da büyük tahribat yapan 1892 depremin­de zarar gören tekke, son dönemdeki şeyhlerinin en tanınmışı olan Mehmed Bedreddin İzzî Efendi (ö. 1920) tarafın­dan üç defa tamir ettirilmiş, şeyh efen­dinin, dervişleri ve muhipleriyle beraber bizzat işçi olarak çalıştığı bu onarımlar­da tekkeye harem, selâmlık ve derviş hücreleri gibi yeni bölümler ilâve edile­rek eskileri yenilenmiş yahut tâdil edil­miş ve bu arada tevhidhâne üç defa bü­yütülmüştür. Ayrıca tekkenin kaybolmuş olan vakıfları yeniden tanzim edilmiş ve bunlara yenileri eklenmiştir. Böylece mi­mari programı genişletilmiş ve gelirleri arttırılmış olan Aydinoğlu Tekkesi 1925’te kapatıldıktan sonra metruk kalarak harap olma yoluna girmiş ve 1960’larda da yıktırılmıştır. Günümüzde tekkeden arta kalanlar Ünsî Hasan Efendi’nin tür­besi, hazîre, şadırvan ve yıktırıldıktan sonra geriye çekilerek yeniden yaptırı­lan ihata duvarıdır.

Mevcut meşâyih listesi Halvetiyye’den Kutub Şeyh Ahmed Efendi (ö. 1075/1664-65) ile başladığından tekkenin ilk zaman­larda hangi tarikata bağlı olduğunu tes­bit etmek zordur. Ancak tekkenin, Ku­tub Ahmed Efendi’nin yerine postnişin olan Aydınoğlu Şeyh Mehmed Efendi ile Kâdiriyye’ye, 1095’te (1683-84) bu zatın meşihattan tard ve yerine Vezir Kara-hasanoğlu Mustafa Paşa’nın delaletiyle Şeyh Ünsî Hasan Efendi’nin tayin edil­mesiyle, Halvetiyye-Karabaşiyye’ye (bir süre sonra Şâbâniyye’ye), 1742’de Köstendili Şeyh Ali Efendi’nin oğlu Şeyh Seyyid Muhyiddin Efendi’nin posta geçme­siyle bu tarikatın Ramazâniyye (bir süre sonra Cerrâhiyye) koluna ve son olarak da Şeyh Osman Şems Efendi’nin halife­lerinden Mehmed Bedreddin İzzî Efen­di’nin postnişin olmasıyla 1894’ten iti­baren de tekrar Kâdiriyye’ye intikal et­miştir. Son zamanlarında ise tekkede haftada dört defa Kadiri ve Halvetî-Şâbânî âyini icra edildiği bilinmektedir. Ay­dınoğlu Tekkesi her ne kadar bir âsitâne değilse de postnişinlerinden çoğu­nun seçkin şahsiyetleri sayesinde ve özel­likle Şeyh İzzî Efendi’nin meşihat yılla­rında i 1894-1920) kalabalık bir derviş top­luluğunun yanı sıra diğer tarikat ehlin­den, ulemâdan, sanat ve mûsiki erba­bından birçok kişinin de feyiz aldığı can­lı ve verimli bir tarikat merkezi haline gelmiştir.

Tekke binalarının başlangıçtan XIX. yüzyıl sonlarına kadar uğramış olduğu değişiklikler hakkında yukarıda belirti­lenlerden başka etraflı bilgi bulunma­maktadır. Tekkenin 1892 depreminden sonra geçirmiş olduğu çeşitli onarımlar sonunda aldığı şekil ise şöyle özetlene­bilir: Birimler, arsanın çoğunu kaplayan ve kuzey kesiminde bulunan bir binanın içinde toplanmıştır. Söz konusu bina, farklı malzemelerden yapılmış ve deği­şik cephe görünümleriyle birbirinden ko­layca ayırt edilebilen iki ayrı bölümden oluşmaktadır. Kuzeyde, Hüdâvendigâr caddesine açılan müstakil kapısı ile üç katlı harem bölümü yer alır. Caddeye bakan doğu cephesinde payandaların takviye ettiği kademeli çıkmalara sahip olan harem dairesi, iç taksimatı ve dış görünümü ile herhangi bir ahşap mes­kenden farksızdır. Bunun güneyinde, tev­hidhâneyi ve selâmlık mekânlarını ba­rındıran iki katlı bölüm bulunmaktadır. Bu kesimin cadde üzerindeki doğu du­varı, kesme taştan bir temel üzerine Bati normunda tuğlalarla örülmüş ve üstü sıvanmıştır; diğer duvarları ise ahşaptır. Her iki bölümün de üstü kiremit kaplı ahşap çatılarla örtülü olup mekânlar ara­sında merdivenler, koridorlar ve kapılar aracılığıyla oldukça girift yatay ve dü­şey bağlantılar kurulmuştur. Doğu du­varı caddenin eğimine uydurularak ka­visli tutulmuş ve güneyde avlu ihata du­varı olarak devam ettirilmiştir. Avlu ka­pısı ve pencerelerin sıralanmış olduğu ihata duvarı, pencerelerin alt ve kemer­lerin üzengi hizalarından geçen iki sil­me ile ve ayrıca açıklıkların yarım daire kemerlerine paralel olarak dalgalanan barok üslûpta kiremit örtülü bir harpuş-ta ile donatılmıştır. Tekke yıktırıldıktan sonra geriye çekilerek tekrar inşa edi­len bu duvar, malzemesi ve nisbetleriyle eskisinden oldukça farklı bir görünüm kazanmış, bu arada avlu kapısının için­de yer aldığı bilinen küçük çeşme de yok edilmiştir. Avlu kapısından girişte hemen sağda tekkenin cümle kapısı yer almaktadır. Bu kapının üzerinde, met­ni şair Yenişehirli Avni Bey’e (ö. 1884) ait ve tekkenin 1095 (1683-84) tarihli tamirini belgeleyen bir kitabe bulun­maktadır.

Zemin katta “L” planlı bir taşlığın do­ğusunda, erkân minderleriyle döşeli ol­duğu bildirilen bir “intizar odası” vardır. Taşlığa açılan pencerelerden ışık alan bu odadan döner bir merdivenle üst kat­taki şeyh odasına ve tevhidhâneye çıkılabilmektedir. Taşlığın güney kesimin­de, tekkenin geçirdiği son değişiklikler sırasında yapı kitlesinin içinde kalmış olan Ünsî Hasan Efendi’nin türbesi bu­lunmaktadır. Kare planlı, duvarları mo­loz taş ve tuğla ile örülüp üstü kubbey­le örtülen bu küçük türbenin kapısı üzerinde, kabartma ta’lik hatla türbe sahi­binin adının yazılı olduğu küçük bir ki­tabe yer almaktadır. Taşlığın kuzeyinde hareme, batısında ise kısmen hazîre ola­rak değerlendirilmiş olan zemini taş dö­şeli bir avluya açılan kapılar vardır. Ya­pının batısında bulunan bu avlunun or­tasında Aydınoğlu Şeyh Mehmed Efen­di’nin hayratı olan, altıgen planlı ve fıs­kiyeli beyaz mermerden bir şadırvan yer almaktadır. Altıgenin kenarlarında mer­merden oyulmuş birer Mevlevî sikkesi mevcuttur. Şadırvanın üzerini, ince uzun kare kesitli ahşap direklerin taşıdığı, Halveti-Şâbânî tacı tepeliği şeklinde tak­sim edilmiş bir camekân örter ki bu camekân geç devirde tarikat alâmetleri­nin mimariye aksetmesine güzel bir ör­nektir. Avlu batıda komşu parseli ayıran bir duvarla, güneyde ve kuzeyde ise iki­şer katlı ahşap binalarla çevrilidir. Bun­lardan kuzeydeki, derviş hücrelerini, di­ğeri de zemin katta kahve ocağı ile üst katta misafirlere mahsus odaları (mih-manhâne) içermektedir. Bu bölüm­lerle şadırvanın arasında kalan yüzeyin’ üstü, çevrede duvarlara, ortada came-kânın ahşap direklerine oturan bir ah­şap tavanla kapatılmıştır. Bu garip örtü sistemi, bağdadî sıva ile teşkil edilmiş aynalı tonoz biçiminde tavan parçaları ihtiva etmektedir.

Avlunun doğu yönünde yer alan çift kollu bir ahşap merdivenle gayri mun­tazam planlı fevkani cami-tevhidhâneye çıkılmaktadır. Bu bölümün hareme komşu olan kuzey duvarı boyunca, ah­şap direklerle ve korkuluklarla sınırlan­dırılmış bir mahfil uzanmaktadır. Bu­nun üzerinde tevhidhâneye bakan cep­hesi kafeslerle donatılmış, haremle irti­batlı bir kadınlar mahfili bulunuyordu. Tevhidhânenin güney kesiminde, zemin­deki Ünsı Hasan Efendi Türbesi’nin üze­rine isabet eden bölge yapıya dahil edil­meyerek boş bırakılmış, etrafı türbenin kubbesine bakan pencerelere sahip bir duvarla çevrilmiştir. Bu ilginç mimari uygulamanın en fazla dikkati çeken yö­nü, üstünde küçük pencerelerle dona­tılmış bir aydınlık fenerinin yer alması­dır. Âyinler bu türbe üstü boşluğu ile doğu duvarı arasında kalan bölgede ic­ra ediliyordu. Bu kesimin güney duva­rında, cephede taşkınlık yapan mihrap hücresi bulunmaktadır. Tevhidhâne, dör­dü doğudaki Hüdâvendigâr caddesine, yedisi güneydeki ve batıdaki avlulara, yedisi de türbenin üstündeki boşluğa bakan toplam on sekiz pencereden ışık almaktadır. Bunlardan doğuda ve mih­rabın yanlarında yer alanlar basık ke­merler ve silmeli sövelerle donatılmış­tır. Duvarlarda kalem işi, tavanlarda da branda üzerine yağlı boyayla yapılmış, muhtemelen devrinin eklektik üslûbu­nu aksettiren tezyinatın mevcut olduğu bilinmektedir. İçerden bir döner merdi­venle çıkılan tevhidhânenin kuzeydoğu köşesindeki ahşap minare, kısa ve kalın gövdesi ile yapının nisbetlerine uyum sağlamıştır.

Diyanet İslam Ansiklopedisi

İlgili Makaleler